Letaif Nedir?
Letaif Nedir?
Bilindiği gibi insan
gerçek yapısı on letaifden oluşmuştur. Bunu beşi emirler (melekût) âleminden,
diğer beş tanesi de madde (mülk) âlemindendir.
Emir âlemi arşın
üstündedir; görüntü ve madde olmaksızın Allah’u Teâlâ’nın emriyle yaratılmıştır.
Âlem-i mülk, âlem-i halk
denen madde âlemi ise arşın altında hava küresine kadar olup beş duyu ile
anlaşılabilir.
Emirler âleminden olan
beş letaifden biri insani kalb’dir. Madde âleminde yer, insanın sol memesinin
dört parmak altındadır.
İkincisi insani ruh olup
sağ memenin dört parmak altındadır.
Üçüncü sır’dır ve sol
memenin iki parmak üstündedir.
Dördüncüsü hafa ismini
alır, sağ memenin iki parmak üstündedir. Beşincisi boyun çukurunun iki parmak
altında bulunan ahfa’dır. Bu letaifler İmam-ı Rabbani Kuddise Sirrûh
Hazretlerinin buyurduğu gibi nurdan yaratılmıştır. Bunların varlığını keşif
sahipleri de söylemektedir. Çünkü bu letaifler esas yerlerine döndükten sonra
yerleri boş olarak görülmektedir.
Gerçekten Allah-u Teâlâ
bu letaiflere kendi Rabbani kemalatından kemaliyet (olgunluk) ve yetenek
vermiştir. Bunlar emir âleminden madde âlemine taşındıktan sonra, insan
bedenine konulurken, nefis onların nurlarını karartmış, kemalat ve yeteneğini
de eksiltmiştir. Allah-u Teâlâ’nın latiflere verdiği kemalat şu şekildedir.
Kalb için zati tecelli
ve huzuru yaratmıştır. Ruh için zati sevgi ve cezbeyi yaratmıştır. Sır için
zati vahdeti (Cenab-ı Hakk’ı bir bilmek) yaratmıştır.
Hafa için istiğrak’ı
ahfa için izmihlal’i yaratmıştır.
İstiğrak: Duygularla ve
düşünceyle anlaşabilen tüm varlıkları, dağılmaksızın Allah-u Teâlâ’nın Zati
tecellisine batmış olarak; O’nun yüce zatını ise bütün yaratılanı kuşatmış
olarak görmek ve anlamaktır. Suya dalmış kişinin su, suyunda o kişi olmadığı
gibi, suya dalan kişi dalışının derinliğinde görülmez. İstiğrak halinde kul
kuldur, Rabb de Rabb’dır. Yani istiğrak halinde Allah-u Teâlâ gerçekten değil
de, belirme ve ululuk yönünden tüm varlıkları kuşatmış olarak algılanır.
İzmihlal (Kaybolma,
dağılma): Tüm eşyayı Allah-u Teâlâ’nın ilahi varlığında dağılmış ve yok olmuş
olarak görmektir. Bu suyun sütün içinde kaybolduğu gibidir. Fakat bu da gerçek
birleşme değildir. Zira yaratılanla yüce yaratıcısının birleşmesine inanmak
açıkça küfürdür. Allah-u Teâlâ’nın varlığı kuvvetlidir, hükümrandır, mutlaktır
ve yaratılanların varlığı esastır.
Yaratılanlar ise O yüce
varlığın gölgesidir, zayıf ve sonradan olmadır. Biz özellikle kalbin O’na ileri
derecede bağlı olması nedeniyle bu tanımlamayı kullanıyoruz, yoksa birleşme söz
konusu değildir.
Letaifler insan
bedeniyle birleşince, nefs emirler âleminden olan beş letaif’i karartmış
nurlarını söndürmüş ve feyz alma kapısını kapatmıştır. Bu kötü olay şunlara
neden olmuştur:
Kalbin zati sevgisi ve
huzuru dünya sevgisine, huzuruna ve olaylara bağlı kalmaya dönüştü.
Ruhun zati sevgisi dünya
sevgisi ve nefsin hırslarına dönüştü.
Sırrın vahdeti (birlik
duygusu) nefsin kendini tek varlık olarak görmesine dönüştü.Hafa’nın istiğrakı
dünyanın hazlarına dalmaya dönüştü.Ahfa’nın izmihlali ise dünya hırsına dalmaya
ve dünya uğruna kendini yok etme durumuna dönüştü.
Bunların sonucunda nefis
kendi isteklerinden başka tüm kemalatları unutulmuş ve umursamaz olmuş; sadece
kendini görür hale gelmiştir.Madde âleminde olan beş letaif in temel özelliği
eksiklik; karanlık ve kusurdur. Dört unsur (elaman) toprak, su, ateş ve hava
ile nefsi emareden oluşan bu beş letaif in özellikleri şunlardır:
Toprak elemanlarının
eksik yanı ibadetlere ilgisizlik, emirlere uymamak, yasakları yapmaktır.
Su elemanının eksik yanı
nifak (iki yüzlülük) tır. Bu suyun bulunduğu kabın rengi ve şeklini alması
gibidir. İyi kişiler yanında iyi, kötü kişiler yanında kötü olur.
Ateş elemanın eksik yanı
nefsi sevmek ve onun uğruna kızmaktır. Bundan da çekememezlik, hırs ve şehvet
ateşi doğar.
Hava elemanının
eksikliği kibirdir. Bu da tüm yaratıklardan kendini üstün görerek Hakk’a
sırtını dönmektir.
Nefsi emmarenin eksiği
ise Allah korusun- ilahlık iddiasıdır. (Nefsin Tanrı olduğunu ileri
sürmesidir.)
İşte kalbin tüm hastalıklarının
nedeni bu eksikliklerdir.
Cenab-ı Hakk bir kulunu
doğru yola getirmeye dilerse kerem ve iyiliğinden cezbe verir ya da razı olduğu
işler yaptırır; bundan da yine cezbe doğar. Cezbeden başka, kulunu nefis
kemalata ermiş ve başkalarını kemale erdirebilen bir mürşidi kamille
karşılaştırır; bu zatta onu olgunlaştırarak gerçeğe erdirir. Bu mürşidi kamil
letaif lerin üzerindeki kötü etkisi kaybolur. letaif ler asıl makamlarına
dönmeyi isterler ve sonuçta ilk kemallerine kavuşurlar. Bu kavuşma yüce bir yolculukla
olur: Yeryüzünden kalbin makamı olan arş’ın dış yüzüne kadar dokuz bin yıldır.
Kalbin makamından emir âlemindeki ruhun makamına kadar dokuz bin yıllık uzaklık
vardır. Böylece her makam arası dokuz bin yıl olduğuna göre yeryüzü ile ahfa
letaif inin makamı arası kırk beş bin yıllık uzaklıktadır.
Ahfa letaif’i makamı
emir (melekut) âleminin sonudur. Daha sonra letaifler emirler âleminden Allah
sıfatlarına doğru yükselme başlar. Çünkü sıfatlar âlemi emirler âleminin
aslının aslıdır. Sonra sıfatlar âleminde isimler âlemine sonra şuun (olaylar) âlemine,
oradan da ilahi zat’a yükselirler. Ancak sıfata kadar makamla ondan sonrasına
da hal ile yükselme gerçekleşir. Makamla yükselme süreklidir ve kişiliğe mal
olmuştur; sabit ve değişmeyerek devam eder. Hal ise bunun tersinedir, gelip
geçici bir durumdur, kişilik yapısına mal olmuştur.
Letaifler makam ve
kemallerine (asıl yerlerine ) vardıkları zaman kalbin kemali olan tam huzur;
ruhun kemali olan tam cezbe; sırrın kemali olan tam birlik (vahdet); hafa’nın kemali
olan tam yokluk (benlikten arınma) ve ahfa’nın kemali olan tam izmihlal (ilahi
varlıkta kaybolma) kendiliğinden gerçekleşir. Bazen bu letaif ler asıl
yerlerine vardıkları halde mürit bunu bilmez ve yorgunluğunu anlamaz. Fakat bu
varışın belirtileri vardır ve bunlar Nakşibendi kitaplarında etraflıca
açıklanmıştır.
Bazen letaif lerin bir kısmı ilerler, diğer kısmı ilerlemez.Yalnızca tam cezbe veya cezbe olmaksızın tam huzur olabilir. Buna seyr-i fillah (Allah’ta ilerleme), seyr-i ulvi (yüce ilerleme ), seyr-i cezbe (cezbe de ilerleme) ve seyr-i afaki (ufuklarda ilerleme) denilir. Bu durumda birçok kez mürid sahiv (ayıklık) için mahiv (yok olma) olur. Hatta kendisine görülenlerin ve hallerinin artışından dolayı kalbini ileri derecede gayesine bağlayan mürit dünya ve ahiretle ilgili işlerini unutur. Bu durumda nefy ve isbat zikrinin zamanı gelmiş demektir.
Yorumlar
Yorum Gönder