İnsanlık Ölmesin!!!
İnsanlık Ölmesin
Ey Dünya! Daha Ne Kadar Bekleyeceksin!!!
وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللّهَ غَافِلاً عَمَّا
يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ
Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından
habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne
erteliyor. (İbrahim, 14/42)
Yüce Yaratan zalimleri dünyada zelil
etti, ediyor ve edecekte. Ahirette ceza, cehennem ve ateş onlar için. Geçmiş
zalimlerden ibret alınmayacak mı? Firavuna ne oldu? Hani nemrut, hani Karun,
hani ebu cehil, ebu leheb, adlarını ağızlarına alan veya onlara rahmet
okuyanlar var mı? Çağdaş firavunlara, nemrutlara, karunlara kim rahmet
okuyacak?
Zalimler Asla Felah Bulmaz
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى
اللّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
“Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya
da O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler
kurtuluşa eremez.” (En’am, 6/21)
Ya 20. Yüzyılda zalimce davranışlarla
insanların başına bela açanlar. Akif Çanakkale Şehitlerinde o günün zalimlerini
şöyle dile getiriyor.
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i
asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle
sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup
karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,
Maske yırtılmasa hali bize affetti o
yüz...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.
Ya günümüz. Ya 21. Yüzyıl. Sözüm ona
medeniyet çağı diyorlar bu yüzyıla. Aman Ya Rabbi! Ne medeniyet, tek dişi
kalmış canavarlar, mazlumların üstüne saldırıyor. Arif Nihat Asya’nın diliyle
sesleniyoruz.
Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet
Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar
(Ebu Leheb öldü) diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!
Bugünün zalimleri dünden farksız mı?
İçlerinde bulunan düşmanlığı, kan olup
kusanlar dünden daha mı masum?
Asla!
Zalim aynı zalim…
Zulüm aynı zulüm…
Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Mısır'da,
Myanmar'da zalim aynı zalim. Zulüm aynı zulüm...
Zalimin dini yoktur. Zalimin milleti
yoktur. Zalimin rengi yoktur.
Zalimler tek bir güruhtur. Cehennemin
cürufu. Mazlumunda kim olduğuna, nereli olduğuna bakılmaz. Dindarlığına,
dinsizliğine bakılmaz. “Mazlum bizden olunca üzülürüz, bir başka milletten, bir
başka dinden, renkten olursa biz karışmayız” cümlesini Müslüman olarak bizler
asla söyleyemeyiz. Şu cümle bizim şiarımızdır.
Afrika'da öldürülse bir yerli
canı bende çıkıyor
…
ölü başka yerde
şivan benim hanede
Ey Müslüman!
Bugün tarafımızı belli etme vaktimizdir.
Kimi elle düzeltir, kimi dille düzeltir, kimi de kalbiyle buğzeder. Bugün,
İbrahim (a.s.)’ın içine atılmak istenen ateşe su götüren karınca yerinde olma
vaktidir. Bizim suyumuzun bu ateşi söndürüp söndüremeyeceğini bilemiyoruz.
Ancak bugün tarafımızı belli etme vaktidir. Ateşi yakanların tarafında mı,
ateşi söndürmek için su taşıyanların tarafında mı olacağız? Ey kardeşim
kararını ver ve verdiğin kararın gereğini yerine getir.
Uhud harbini düşün. Her devirde bir
çetinlik, bir uhud olabilir. İnananların dünyalık elde etmeleri isteklerinden
dolayı bozguna uğratılanlar gerisin geri dönmüş ve Müslümanlar iki arada kalmış
olabilir. Dün yaşandığı gibi, bugünde Müslümanlar dünyanın tam ortasında
herkesin gözü önünde gözü dönmüş canilerce kuşatılmış olabilir. Ancak bugün Hz.
Muhammed (s.a.s)’in etrafında yeniden kenetlenme günüdür. Al-i İmran Süresi
140, 141, 142. Ayetleri iyice anlama ve hayata aktarma günüdür.
إِن يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ
الْقَوْمَ قَرْحٌ مِّثْلُهُ وَتِلْكَ الأيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ
وَلِيَعْلَمَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَيَتَّخِذَ مِنكُمْ شُهَدَاء وَاللّهُ
لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِين
وَلِيُمَحِّصَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ
وَيَمْحَقَ الْكَافِرِينَ
أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُواْ
الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّهُ الَّذِينَ جَاهَدُواْ مِنكُمْ وَيَعْلَمَ
الصَّابِرِينَ
“Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız,
şüphesiz o topluluk da (Müşrikler de Bedir’de) benzeri bir yara almıştı. İşte
(iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir
topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman
edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri
sevmez. Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek
için böyle yapar. Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt
etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi
sandınız?” (Al-i İmran, 3/140-142)
Sen sana düşeni yap Ey Kardeşim. Allah
zalimi elbette perişan edecektir.
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِن ظَلَمُواْ
أَنفُسَهُمْ فَمَا أَغْنَتْ عَنْهُمْ آلِهَتُهُمُ الَّتِي يَدْعُونَ مِن دُونِ
اللّهِ مِن شَيْءٍ لِّمَّا جَاء أَمْرُ رَبِّكَ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ
تَتْبِيبوَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ إِنَّ
أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ
“Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar
kendilerine zulmettiler. Rabbinin azap emri gelince, Allah’ı bırakıp da
taptıkları ilâhları kendilerine hiçbir fayda sağlamadı. İlâhları onların sadece
ziyanlarını artırdı. Zulme sapmış memleketlerin halkını yakaladığında, Rabbinin
yakalaması işte böyledir! Şüphesiz O’nun yakalaması can yakıcı ve şiddetlidir.”
(Hud, 11/101-102)
Bize düşen maddi ve manevi desteği
mazluma aktarmakladır. Bize düşen zalimin yanında yer almamamızdır. Bize düşen
her anımızda Müslüman kardeşlerimiz için duada, niyazda, yardımda
bulunmamızdır.
المُسْلِمُ أَخُو المُسْلِمِ ، لا يظْلِمُه
، ولا يُسْلِمهُ ، منْ كَانَ فِي حَاجَةِ أَخِيهِ كَانَ اللَّهُ فِي حاجتِهِ ،
ومَنْ فَرَّج عنْ مُسْلِمٍ كُرْبةً فَرَّجَ اللَّهُ عنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ
كُرَبِ يوْمَ الْقِيامَةِ ، ومَنْ ستر مُسْلِماً سَتَرهُ اللَّهُ يَوْم
الْقِيَامَةِ
“Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona
zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin
ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman’dan
bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki
sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslüman’ın ayıp ve kusurunu örterse,
Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Buhari, Mezalim 3)
Ey Müslüman! Sakın kardeşinin başına
gelen musibete memnun olma!
Felaketlere sevinilmez. “İyi oluyor
bunlara” denmez. “Hak etmişti bunlar” söylenemez. Müslüman -kim olursa olsun-
kötülüklere mutlu olan bir insan değildir.
لا تُظْهِرِ الشَّمَاتَة لأخيك فَيرْحمْهُ
اللَّهُ وَيبتَلِيكَ
“Kardeşinin uğradığı felâketi sevinçle
karşılama! Allah onu rahmetiyle o felâketten kurtarır da seni derde uğratır.”
(Tirmizi, Kıyamet 54)
Ey Dünya Halkları!
مَنْ لا يرْحَم النَّاس لا يرْحمْهُ اللَّه
“İnsanlara merhamet etmeyene Allah’ta
merhamet etmez” (Buhari, Edeb 18)
مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي
إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي
الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا
أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ
إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
“Bundan dolayı İsrailoğullarına
(Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir
bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları
öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün
insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize
ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde
aşırı gitmektedir.” (Maide, 5/32)
Merhametsizce öldürülen insan değil mi?
Mısır'da, Suriye'de öldürülen insan değil mi?Dünyanın neresinde olursa olsun,
hangi millete, hangi dine mensup olursa olsun. Rengi ne olursa olsun. İnsana
yapılan zulüm, insanlığa yapılmıştır. İnsanlık öldü mü geriye ne kalır?
İnsanlıktan uzaklaşılırsa hayvanlar daha şerefli hale gelir.
أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ
يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ
سَبِيلًا
“Yoksa sen onların çoğunun (söz)
dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar
hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.” (Furkan, 25/44)
İnsanlıktan uzaklaşılırsa dünya yaşanmaz
hale gelir. İnsanlık giderse geriye hayvanlık kalır. Tüm dünya halkları! Gün
sadece Müslümanları değil, gün insanlığı vahşetten kurtarma vaktidir. Bugün
Mısır'a, Suriye'ye yardım etmekle insanlığı kurtaracağız.
Bu kadar zulme yerler ve gökler dayanmaz
Zulmün ortadan kaldırılması için çaba
gösterilmez ise, mazlumların yanında olunmaz ise zulüm arşa çıkar. Arşa ulaşan
zulüm destekçilerine bela olarak yağar. Yer kaynar, gök yağar.
Muaz (r.a.) Yemen’e vali olarak
atandığında Hz. Peygamber (s.a.s)’in kendisine hatırlattığı şu cümleyi tüm
dünyaya yeniden hatırlatıyoruz.
واتَّقِ دعْوةَ الْمَظْلُومِ فَإِنَّهُ
لَيْس بينها وبيْنَ اللَّه حِجَابٌ
“…Mazlumun bedduasını almaktan da son
derece çekin, çünkü onun bedduası ile Allah arasında bir perde yoktur.”
(Buhari, Zekat 41)
Yarın yerler kaynarsa, yerler birbirine
girerse, gökler yağar seller meydana gelirse, krizler olur, ekonomik, sosyal
vb. krizler olursa, küresel köyde küresel krizler meydana gelirse kimse suçu
başkasına atmasın. Ey Dünya Halkı! Bil ki; Tüm kötülükler insanların kendi
elleriyle yaptıklarından dolayıdır.
مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ
اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ
رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا
“Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır.
Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir
peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.” (Nisa, 4/79)
Bugün zalimleri ve zalimlere destek
verenleri Kur’an diliyle uyarıyoruz.
وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ
الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا
شَفِيعٍ يُطَاعُ
“Yaklaşmakta olan gün konusunda onları
uyar. O gün yürekler gam ve tasa ile dolu, (sanki) gırtlaklara dayanmıştır.
Zalimlerin ne sıcak bir dostu, ne de sözü dinlenir bir şefaatçisi vardır.”
(Mü’min, 40/18)
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
Peygamberimizin (s.a.s) şu hadis-i şerifini yeniden hatırlayalım. “Allah’a
yemin ederim ki; ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zalimin elini tutup
zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah
Teâlâ kalplerinizi birbirine benzetir. Sonra da İsrailoğullarına lanet ettiği
gibi size de lânet eder.” (Ebu Dâvud, Melâhim 17)
Sözümüzü Mehmet Akif Ersoy (cennet
mekân) sözleriyle sonlandırıyorum.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp
sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım!
...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık
yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem
tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın
lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal
koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez
boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta
ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte
yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem
aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar
kaldırırım!
Rabbim Mısır'daki, Suriye'deki, Myanmar'daki
tüm dünyadaki cümle Müslüman kardeşlerimin yar ve yardımcısı olsun. Rabbim
Müslümanlar arasına birlik nasip etsin. Mazlum kardeşlerimiz için Rabbimize
niyazda bulunuyoruz: “Ey Rabbimiz! Biz hata ettik, Sen etme. Biz birbirimize
düştük, Sen kalplerimizi birleştir. Zalimlerden yana değiliz. Zalimin zulmünü
bitir. Zalimlere destek verenlerin güçlerini kes. Mazlumdan yanayız. Mazlumlara
rahmet et. Kardeşlerimize yardım et. Ne olur Ey Rabbimiz! Sevdiklerin hürmetine
dualarımızı kabul eyle. Âmin!”
Yorumlar
Yorum Gönder