En Güzel Ve Özlü Hüseyin Cemil Meriç Sözleri -2-

001- O kadar yalnızdım ki karanlıklardan iblis’in eli uzansa minnetle sıkardım.

002- Ormanı görmedin, ağacı görmedin, rüzgârin önüne savurduğu birkaç kuru yaprağı insan zekasının bütünü sanıyorsun.

003- Nereye gidersen git, bulacağın aydınlık, zihninin aydınlığı kadar olacaktır.

004- Aydın olmak için önce insan olmak lâzım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer.

005- Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan; ‘uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessus...

006- Sağ ve sol: anladım ki bu iki kelime, aynı anlayışsızlığın, aynı kinlerin, aynı cehaletin ifadesidir.

007- Her yüzyılda birkaç kişi düşünür, diğerleri ise onların düşündüğünü düşünür.

008- Birbirini bütün tedaileriyle karşılayan iki kelimeye ne aynı dilde rastlarsınız ne iki ayrı dilde.

009- Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmazlaştıranlardır.

010- Çok zaman kaybettim. Çok zaman ve biraz ümit. Yaşamak bu galiba.

011- Güneş ülkeleri aydınlatır, sözler milleti.

012- Belimin bu kadar bükülmesinin sebebi bilesiniz ki biraz da sizin yükünüzü taşımamdan dolayıdır...

013- Ben alışamadım körlüğe. Bu kelime telaffuz edildikçe büyük bir kabahat işlemişim gibi yüzüm kızarıyor. Gözlerimi göstermek istemiyorum. Körler bütün devirlerin ve bütün ülkelerin paryası. Kör müsün? Kör olasıca? Hay kör şeytan!...

014- Semavî kitapların emri: “Öldürmeyeceksin”. Hıristiyan Avrupa, en sefil çıkarları için dünyanın bütün Mandarenlerini öldürdü ve öldürmeye hazır. Goethe: ‘Ya örs olacaksın, ya çekiç” diyor. Şark, Sadi’den Gandi’ye kadar aksi kanaatte: “Yemin ederim ki, dünyanın bütün toprakları bir tek insanın kanını akıtmaya değmez.” Kim haklı?

015- Gençliğim ahlaksız bir vadide akan başıboş bir ırmaktı.

016- Korkunç bir tehlikenin arifesindeyiz. Çatışan milletlerle sınıflar, gelişen teknik: uçuruma açılan iki ray. Dünyamız hiçbir zaman, birleşmeğe bu kadar yakın, birlikten bu kadar uzak olmamıştır.

017- Müslüman’ım, Müslüman bir çevrede doğdum. Ancak ne kadar inanıp inanmadığımın cevabını mahşer günü bilebileceğim.

018- Avrupalı dostları, acıyarak baktılar ihtiyara, ve kulağına: “Hayır delikanlı”, diye fısıldadılar, “Sen bir az gelişmişsin!”

019- Ve insanlar Homeros’un cennetindekiler gibi kucakladın mı kayboluyorlar. Hepsi birer gölge. Teneke bile değiller.

020- Sevgi garip bir yangın. Yaşaması için büyümesi gerek. O yangına her şeyini atacaksın; zamanını, gururunu, dehanı. Ve kül olacaksın. İnsanlar ondan korkuyor, ondan yaşamıyorlar. Sonsuz karşısında cücenin korkusu...

021- Coğrafyamızda tek kıta vardı, kafatasımızda tek yarım küre.

022- Hiçbir zafer umulanı vermez ve hiçbir yenilgi mutlak değildir.

023- Batı tarihindeki her kepazeliği yüceltirken, kendi geçmişimizde karşımıza çıkan minnacık kusurlara takılıp kalıyoruz. Bu ne şuursuzluk! İslamiyet bir yerde insaftır. İnsafını kaybedenler hiçbir hakikati bütünüyle kavrayamazlar.

024- Bilgi, sonu gelmeyecek olan bir fetihtir.

025- Kitap, zekayı kibarlaştırır.

026- Her kavganın ezelî mazereti: Son kavga olmak.

027- İnsanlık daima kötü oyuncaklar peşinde koşan bir çocuk.

028- Bu memlekette sağcı-solcu, ilerici-gerici yoktur, bu memlekette namuslular ve namussuzlar vardır.

029- Düzgün bir insan olmak, samimi bir Müslüman olmakla başlar. Olympus’un çocukları Hira dağının evlatlarını kabul etmezler.

030- Vakit geçmiyor diye şikayet ederiz. Neyin geçmesini istiyoruz? Hayatın. Ve hepimiz ölümden korkarız.

031- Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. İçlerinde böyle bir canlılık, böyle bir hayat coşkunluğu duyanlar dünyanın biricik hâkimleridir.

032- Okumak, iki ruh arasında âsıkane bir mülâkattır.

033- Her iktidara geçen, kendinden önce yapılanları bozmakla işe başlıyor. Maiyetindeki memurları değiştiriyor. Yükselebilen ancak dalkavuklar. Herkes devletin sırtından refah elde etmek peşinde. Emeğin hakkını vermek, memurları oradan oraya nakletmemek, halk nazarındaki itibarlarını yükseltmek lâzım.

034- Acıları dev aynasında büyüten rezil bir hassasiyetim var.

035- İnsanlar hür doğarlar, eşit haklara sahiptirler; hiçbir hülya bana bu kadar çocuksu, bu kadar anlamdan yoksun gelmemiştir.

036- Yaşamak, yaralanmaktır. Yaralanmak da güzel.

037- Zindanıma geldiğin zaman iki yol vardı önümde: cinnet ve ölüm. Sen üçüncü oldun.

038- Cinayete ses çıkarmayan canının suç ortağıdır.

039- Dante cehennemi anlayamamış dostum. Cehennem hatıraların küllenmesi, ümitlerin susması. Cehennem haykıramamak, ağlayamamak.

040- Dahi, munzevi bir yıldız; anasız doğan çocuk, anasız doğan ve zürriyetsiz ölen. Zirveden zirveye akseden şarkı.

041- İmânsız ve idealsiz nesiller türettik. Pusuda bekleyen yabancı ideolojiler setleri yıkılan ırmaklar gibi yayıldılar ülkeye.

042- Ne kadar Müslüman varsa o kadar Allah vardır.

043- Ortada bir pasta var saģdan yiyene sağcı soldan yiyene solcu demişler.

044- Zafer sabahlarını kovalayan bozgun akşamları. İhtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu. Sonra utanç, unutkanlığa bıraktı yerini, “Ben Avrupalıyım” demeğe başladı, “Asya bir cüzzamlılar diyarıdır.”

045- Ve Hıristiyan Batı’nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir "nişân-i zîşân" gibi gururla benimsedi aydınlarımız."

046- Kıt’aları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda, bir de küffar…

047- İnsan, selahiyetinin sınırlarını çoktan mı aştı? Dünyanın batan bir gemiye benzemesi bundan mı? Tabiat fareyle oynayan kedi gibi, soyumuzla alay mı ediyor? Tedirgin, küstah, azgın insan sürüleri.

048- Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir.

049- Her büyük adam kucağında yaşadığı medeniyetin üvey evladıdır... Zira o başkalarının veya geleceğin çocuğu, kendi medeniyetinin değil.

050- İşte Pierre Emmanuel. Fransa'da devrin kültür bakanı Andre Malraux'ya yazdığı bir mektupta ''gerçek kültür bir tutkudur'' diyor, ''insan inanıştır, kendini insanlığın kaderinden sorumlu tutuştur.

051- Bir sevgidir kültür. İnsanın kendi kendini fethidir. Dünya çapında bir hümanizmanın inşaasıdır. Bugünü mazi ile zenginleştirmektir. Mazi ve istikbal ile.

052- Toplum, kişinin bir ruhu olduğunu unutmuşa benziyor. Kişilere ferman dinleten, iktisadın şuursuz kanunları. İnsanın tek değeri, ürettiği ve tükettiği, kendisi değil.

053- Şehirde yaşamak bir işkence. Önünde iki kaçış var insanın. Biri televizyona kaçış, öteki gençlerin kaçışı: Teorizm. İnsanın kendi kendine soracağı geliyor: Kültürü kurtarmak için zengin ülkelerin yoksullaşması mı lazım? Dileriz ki insanlar ''kültür''ü benimsesin ve insan tekrar insanlaşsın.

054- Seni sen olduğun için seviyorum, acı çektiğin için seviyorum, küçük olduğun için seviyorum… Sana yetmemekten korkuyorum, sana çok gelmekten korkuyorum…

055- Yaşamadığın bütün yılları beraber yaşamak istiyorum. Önce baban olmak istiyorum, beşiğine ümitle eğilmek ve dudaklarının bir tomurcuk gibi açılmasını seyretmek…

056- Kâmus bir millietin nâmusudur.

057- “Yaşamak veya yaşamamak. Yıllardır bu iki zıt arzunun pençesindeyim. Hayat, acılarımın sisli camı arkasında kâh bir kâbusa, kâh bir heyulaya benziyor. Bazen komedilerin en adisi. Bazan trajedilerin en dayanılmazı. Ve içimdeki cehennemden habersiz bir dünya...

058- Kitaplardı benim oyuncağım. Onları elimden aldılar. Önce insanlar aldı, sonra kendileri kaçtılar benden. Ve kadınlar ki, ölüm kadar güzeldiler.

059- Duyguları kapıda bekletiyorum. İçerde yabancılar var. Kapıyı açtığım zaman, kimseyi bulamıyorum dışarıda...

060- Yaşamak bir fırtınaya kapılmak, yanmak, ağlamak yani sevilmek. Yaratmaksa mumyalaşmak, fırtınanın yani hayatın dışında kalmak yabancılaşmaktır.

061- İnsanlar kıyıcıydılar kitaplara sığındım.

062- İyilik eden mükâfat beklediği an tefecidir.

063- İnsan hafızasının gücü nisbetinde acı çeker.

064- Görenin yalnızlıktan, şikayete hakkı yoktur...

065- Zulmün karşısında tarafsızlık, namussuzluktur.

066- Ben bu kadar acıyı sen de başkalarına benze diye çekmedim.

067- Bazıları taçla doğar, bazıları kılıçla. Ben kalemle doğmuşum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)