İşi iyi Yapmak
İşi iyi Yapmak
Hz.
Aişe Radiyallahü Anha’den nakledildiğine göre Allah Rasulü Sallallahü Aleyhi
Vesellem şöyle buyurmuştur: “Aziz ve Celil olan Allah, birinizin, yaptığı işi
en iyi şekilde yapmasından memnun kalır.” (Taberânî, el-Mu’cermil-Evsat, 1/275)
Hadis-i
şerifin metninde geçen “itkan” fiili, bir işi sağlam ve hakkını vererek yapmak anlamına
gelir. Kelime bu anlamıyla Kur’an-i Kerim’de Cenab-ı Hakk’ın sıfatı olarak kullanılmış
ve bir ayette, “sun’allahillezi tetkane külle şey’in” (bu, her şeyi sapa sağlam
yapan Allah’ın sanatıdır) buyrulmuştur. (Neml, 88)
Sağlam
ve güzel yapılması istenilen is hiç şüphesiz, meşru, yani salih amel türünden olmalıdır.
Hz. Peygamber bir hadislerinde “ihsan” fiilini kullanarak buna işaret
etmişlerdir. “Allah size her şeyde “ihsan”ı emretti. (savaşta) öldürürken
(bile) güzel öldürünüz. Hayvanı keserken de güzel kesiniz.” (ibn Ebû
Şeybe, Musannaf, 5/455) “ihsan”,
genelde, iyi ve güzel işler yapmak, ikramda bulunmak gibi anlamlara gelse de,
hadiste görüldüğü gibi, isi iyi ve güzel yapmak anlamını da taşır.
Nitekim
sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şerifte “ihsan”ı, “sanki görüyormuşçasına
Allah’a kulluk etmek” (Buhâri, iman, 36) şeklinde tanımlayarak, her zaman ve
her yerde yaratıcısını görüyormuş gibi kulluk eden bir müminin, her işinin iyi
ve güzel olacağına ve yaptığı her işi de en iyi şekilde yapmaya gayret edeceğine
işaret etmiştir.
Bu
yüzden birçok ayeti kerimede, Cenab-ı Hakk’ın, muhsinleri sevdiği, onlarla
beraber olduğu ve onları ödüllendireceği ifade edilmiştir. (Bkz. Bakara, 195;
Âl-i imran,i34; Nahl 128; Ankebut, 69; Saffat, 80, 105)
İşini
iyi yapan insan hem Allah’a, hem de diğer insanlara karşı sorumluluğunu yerine
getirmiş bir kişi olarak gönül huzuru içinde olur. Kimseyi aldatmadığı için, kazancına
haram katmamanın, çoluk-çocuğuna haram lokma yedirmemenin manevi zevkine erer.
Siyasetten
ticarete, bürokrasiden özel sektöre kadar her alanda işini iyi yapan, dünyada
da ahirette de kazanç çıkar.
İşini
iyi yapmayan, görevini savsaklayan kimse ise, kendi ihmalinden kaynaklanan
maddi-manevi zararlarının vebalini üstlenmiş olacağı iğin aslında kendisini aldatmış
olur. Yüklendiği kul haklarının hesabını verememesi Allah önünde onu müflis
durumuna düşürür.
Her
alanda gelişmek ve ilerlemek, işi iyi yapmakla mümkündür. İnsan ancak çalışmasının
karşılığını alacağı için (Necm, 39-40), çalışan, işini sağlam yapan, üstlendiği
görevin hakkini veren insanlar ve toplumlar yükselmeye layıktırlar.
Başarıya
ulaşacaklar, Müslümanlar veya gayrimüslimler değil, Allah’ın sünnetine uyarak çalışan
ve bütün tedbirleri aldıktan sonra sonucu Allah’a havale edenlerdir. Yeterince çalışmayan
ve işini hakkıyla yapmayan bireylerden oluşan bir toplumu Cenab-ı Hakk’ın, sırf
Müslüman olduğu için başarıya ulaştırdığı görülmemiştir. Bugünkü İslam âleminin
durumu bu gerçeğin çarpıcı bir ifadesidir.
Geçmişte,
dünyaya örnek olacak parlak bir medeniyet kurdukları için övündüğümüz atalarımız
bu başarıya, ihlas ve samimiyetle çalışarak, işlerini iyi yaparak ulaşmışlardır.
Örneğin, asırlara meydan okuyan Mimar Sinan’ın şaheserleri, onun sanat dehasının
yani sıra, kılı kırk yaran titizliğinin ve işini en iyi şekilde yapma kaygısının
bir sonucudur. Batı’nın Rönesans’ına zemin hazırlayan orta çağın İslam âlimleri
de, kendilerinden önce ortaya konmuş diğer din ve kültürlerin birikimlerini hiçbir
komplekse kapılmadan değerlendirdikleri için, kendi azim ve çabalarıyla
yükselttikleri ilim meşalesini onun kıymetini bilenlere devretmişlerdir. Bu
meşale bugün Bati Medeniyetinin elindeyse bu, bizim, isimizi asırlardan beri
iyi yapmadığımızın ve görevimizi ihmal ettiğimizin bir göstergesidir.
Bir
toplumun gelişmişlik düzeyi aynen, bileşik kaplardaki suyun düzeyi gibidir.
Nasıl
ki birbirine bağlantısı olan bileşik kaplardan birine konulan su hepsinde aynı
düzeyi gösterirse, bir toplumun çeşitli katmanları ve devletin farklı kurumlan
da aşağı yukarı buna benzerlik gösterir. Örneğin eğitim kurumlan iyi çalışmayan
bir toplumda hem bireyler hem de diğer kurumlar bundan olumsuz etkilenirler.
Diğer
alanlardaki olumsuzluklar da böyledir. Yani ayni devlet yapısı içinde bazı kurumların
çok iyi bazılarınınsa berbat olduğu söylenemez. Görüntü farklı olsa da temel isleyiş
çok farklı değildir. Bir başka ifadeyle bir devletin kurumlan bütün olarak ya
iyidir, ya vasattır, ya da kötüdür. Bu da toplumsal düzeyle yakından ilgilidir.
Çünkü bu kurumlarda çalışanlar o toplumun bireyleridir ve düzeyleri o toplumun
genel düzeyinden çok farklı olamaz.
Ancak,
islerin iyi gitmediği bir toplumda, her birey ya da her kurum, kendisinin iyi diğerlerinin
kötü olduğunu söylemeye çok heveslidir. Bu durumda herkes başkasına akil öğretmeye
kalkışır. Kendisi başa geçtiğinde her şeyin düzeleceğini savunur. Ama hiç kimse,
kendi görevini layıkıyla yapıp yapmadığını sorgulamaz.
Öz eleştiri
yapmak yerine kusuru başkalarında aramaya çalışır. Çünkü kötü gidişten sorumlu
olanlar hep kendi dışındakilerdir. Bu kimseler için:
Ziya
Paşa’nın:
“Anlar
ki verir lâf ile dünyâya nizâmât
Bin
türlü teseyyüb bulunur hânelerinde”
Beytini
hatırlamamak imkânsızdır. Hâlbuki bileşik kaplardaki su düzeyinin
Yükselmesi ancak Hava suyla
mümkün olduğu gibi, yöneticisinden sade ferdine kadar, herkesin isini iyi yaptığı
ve üzerine düşen görevi hakkıyla yerine getirdiği, yani mevcut duruma hava bir çabayla
katkı sağladığı zaman, toplum da, devlet de hak ettiği yere kendiliğinden
yükselecektir.
Yorumlamaya
çalıştığımız hadis işte bu yalın gerçeği bize hatırlatmakta, işini iyi yapmayanın,
insanlar nazında olduğu kadar Allah katında da makbul olmadığını ve kusurlu
isten mükemmel sonuç alınamayacağını ifade etmektedir.
İşini
iyi yapan insan hem Allah’a, hem de diğer insanlara karşı sorumluluğunu yerine
getirmiş bir kişi olarak gönül huzuru içinde olur. Kimseyi aldatmadığı için,
kazancına haram katmamanın, çoluk-çocuğuna haram lokma yedirmemenin manevi zevkine
erer.
Prof. Dr. L Hakki Ünal
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder