Hifa ve Süheyl...
Hifa ve Süheyl... Hifa ve Süheyl...
Yıl asrısaadet yılı, aşkların en güzelinin yaşandığı mekân ve
zaman.
Ölümsüz
sevdaya doğru yol alan, ilahi aşkın sırrına mazhar olan ve kalplerinde sadece
onun sevgisini taşıyanların yılı.
İşte o yıllarda vuku bulan bir aşk kıssası… Hifa ve Süheyl... Hz.
Peygambere teslimiyetin güzel bir vesikası… Hifa ve Süheyl... (Radiyallahü
Anhüma)
Madde den geçip mana ikliminde aşkı yaşayanların hikâyesi… Hifa
ve Süheyl...
Hifa genç, güzel, şan- şöhret sahibi ve oldukça zengin bir kadın;
Güzelliği
dilden dile dolaşan, şan şöhreti saraylara kadar ulaşan,
Birçok
kimsenin kendisi ile evlenmesi durumunda her şeyini feda edebileceği birisi… Hifa…
Öyle ki Hifa’yı duymayan, güzelliğini bilmeyen kimseler kalmamış
sevda çöllerinde.
O kadar güzel ki Hifa; krallar saray anahtarlarını getirip önüne
bırakıyor.
Zamanın
zenginleri kervan yükü kadar mücevher ve altın vaat ediyor.
Sahabe
eşleri ise Hifa ile akraba olabilmek için Hifa’yı kocalarına istiyorlar.
Aman ya
rabbi… Bu ne aşk, bu ne seda ve bu ne güzellik ki insanlar onunla eş olabilmek
için kıyasıya yarışıyor; tüm zenginliklerini, mal varlıklarını, mevki ve
makamlarını onun önüne seriyor ama o bunların hiç birine bakmıyor ve yanaşmıyor.
Bu nasıl bir edadır ki ya rab; insanın başını döndüren, kanını
kaynatan, sarhoş eden bu tekliflere karşı “rıza en lillah” çizgisini koruyan
bir ruh var bedende. Beden de ruh tende Hifa var…
Ama ilahi
bir saygı var Hifa da; o bu ilgi ve alakadan rahatsızdır çünkü. O olup bitenden
dolayı gerçekten çok üzgündür.
Düştüğü bu müşkül vaziyetten kurtulmak için Hz. peygambere
giderek durumu ona arz eder.
Ve kendisi için hayırlı bir meşguliyet ister.
—Hifa Allah resul’ünün kendisine meşguliyet olarak çeşitli
Dersler ve ibadetler vereceğini bekler.
—Oysa Hz. peygamber Hifa’ya meşguliyet olarak evlenmeyi tavsiye
etmiştir.
Bu durum karşısında Hifa Allah’ü Teâlâ’nın Resulüne şöyle der.
—Ey Allah’ın Resulü madem meşguliyet olarak evlenmeyi
öneriyorsunuz;
Öyle ise kiminle evleneceğim hususunda da karar vermeme yardımcı
olunuz. Buna karşılık Hz. peygamber pratik bir çözüm bularak;
—şöyle dedi; yarın sabah namazına mescide ilk giren kim olursa
onunla evleneceksiniz. Sonucu da size bildireceğim der ve Hifa oradan ayrılır.
—Sonra Hz. peygamber mescide giderek bunu herkese ilan eder.
Bu duyuru
dilden dile, kulaktan kulağa dolaşır ve ahalide büyük bir heyecan başlar.
Öyle ya birçok kimsenin güzelliği, şanı, şöhreti ve zenginliği
için evlenmeyi arzuladığı, kervanlar dolusu altın ve mücevher vaat ettiği, evli
olan kadınların bile sadece akraba olabilmek için kocalarına istedikleri Hifa
artık evlenmeye karar vermiştir.
O gece heyecan ile birlikte bir koşuşturma başlar sokaklarda.
kaldırılıp
mescide gidebilsinler. Hatta o gece bir kısım insanlar ise sabaha kadar
uyumamayı bile göze almışlardır.
—Sabah namazı için hazırlıklar yapıla dursun. Fakat sahabeden
öyle birisi de vardır ki ne olup bitenden haberdar, nede olup bitenle
ilgilenecek durumdadır. O kendi halinde, kendi derdinde, kendi meşguliyetinde, kendi
aczinde; fakir, yetim, öksüz ve gariptir.
İşte o kimse de hiçbir şeyle ilgilenecek durumda olamayan Süheyl
dir.
Süheyl
mescidin etrafında yaşayan ashabı suffadandır.
Yani o ne harcayacak bir dirhemi, ne başını koyacak bir evi, nede
üzerindekilerden başka giyecek bir elbisesi olmayan fukara ve sersefil bir
sahabedir. Tabi üzerindeki elbiselere de elbise dersek…
Diğer taraftan hazırlıklar tamamlanmış bütün tedbirler alınmış
ve herkes sabah namazı için kendisini ayarlamıştır.
Sabah namazı için peygamber mescide gelerek beklemeye başlar. Az
sonra bir gölge belirir mescidin kapısında ve içeriye giren Süheyl’dir.
—Hz. peygamber Süheyl’e; seni bu vakitte buraya getiren nedir
diye sorar.
Çünkü mescide ilk girendir Süheyl.
Tabi
Süheyl’in olanlardan haberi olmadığı için; sabah namazına geldim ya resul Allah
der.
—Hz.
peygamber: Hifa olayından haberin yokmu senin diye sorar.
—Süheyl: Haberim
yoktur ya resul Allah; hem haberim olsa dahi benim Hifa ile ne işim olabilir ki
der.
Bunun üzerine Hz. peygamber Hifa meselesini Süheyl’e anlatır.
Dinlediği
olay karşısında şaşkın ve hayretler içindedir Süheyl.
“Allah o gece Medineli erkeklerin gözlerine derin bir uyku
koymuş ve kimseler sabah namazına mescide gelememişlerdir”
Sonra
sabah namazı vaktinin çıkmasına yakın bir zaman kala cemaat mescide gelmeye
başladı.
Ve gelen herkes merakla talihlinin kim olduğunu sordu.
—Hz. Peygamber:
Mescide ilk gelenin Süheyl olduğunu ilan etti.
Hemen akabinde ise Hifa’ya haber gönderildi ve Süheyl ile
evleneceği belirtildi.
Hifa da teslimiyete yaraşır bir şekilde tereddütsüz bunu kabul
etti.
Ne var ki
Hifa’nın duyulmuş olan şanı, şöhreti, güzelliği ve zenginliği kadar;
Süheyl’inde
kimsesizliği, çelimsizliği, fakirliği ve yetim oluşu biliniyordu çevrede. Zaten
herkesi hayretler içinde düşündüren kısmı da buydu ya.
Hifa gibi
bir kadına Süheyl gibi bir eş…
Sonra Hz. Peygamber Hifa ile Süheyl’in nikâhlarını kıyar ve Süheyl’e
bakarak; eşine bir hediye almasını söyler.
— Süheyl mahcup bir eda ile başını önüne eğer ve oldukça kısık
bir sesle; ey Allah’ın resulü değil hediye almak, üzerimde bana ait bir
dirhemim bile yoktur der.
Bunun üzerine Hifa oradan kalkar ve eve gider. İçinde 100 dirhem
bulunan bir kese göndererek; bunlar Süheyl’indir istediği gibi kullansın der.
—Dirhemleri alan Süheyl çarşıda gezerek iki dirheme bir hediye
alır ve akşam karanlığında Hz. Peygamberin nikâhlarını kıydığı eşi Hifanın
evine gider.
Bu gece Süheyl’in zifaf gecesidir. Çarşıdan almış olduğu
hediyeyi Hifaya takdim eder.
Ve şöyle
der:
- Ey Hifa bundan sonra sana benimle evlendiğin için sabretmek
düşer.
Bana da senin gibi birisi ile evlendiğim için elbette ki
şükretmek düşer.
Sana
sabretmek düşer çünkü benim gibi çelimsiz, fakir, perişan hiçbir şeyi olmayan
biriyle evlendin.
Bana da gerçekten şükretmek düşer çünkü senin gibi güzel, zengin
ve varlıklı birisi ile evlendim. Ve şöyle devem eder Süheyl:
—Allah’ın bize bahşettiği bu evlilik için gel bu geceyi ona
ayıralım ve ibadetle geçirelim.
Ben şükrümü sen sabrını eda et. Umulur ki ben şükredenlerden sende
sabredenlerden yazılırsın.
Ve her ikisi o geceyi sabah namazı vaktine kadar ibadetle
geçirirler.
Rablerine
dua ve niyazda bulunurlar, kendilerince sabır ve şükürlerini eda ederler.
Sabah namazı vakti girince Süheyl mescidin yolunu tutar.
Mescide vardığında Hz. peygamberin kendisini karşıladığını görür.
Sonra içeri girer girmez Allah resulü Süheyl’e sorar;
- Ya Süheyl siz bu geceyi nasıl ihya ettiniz, ne amel işlediniz
de yüce Mevla’yı bu kadar kendinize razı ettiniz. O da müjdeleyen bir eda ile
Cebrail’i gönderdi. Müjdeler olsun ya Süheyl müjdeler olsun.
Bu sözleri duyan Süheyl kendinden geçmiştir artık. Boynu
bükülüvermiş sesi kısılmıştır artık ve mahcup bir eda ya bürünerek;
Biz bu
geceyi sadece rabbimize ibadet ederek geçirdik diyebilmiştir.
Ve… İnen ayette yüce Mevla şöyle buyurmuştur:
—Ne mutlu o kimselere ki; rabbine ibadet etmeyi kendi zevklerine
tercih ettiler. Bizde o kulları affettik.
Sonra Süheyl ellerini açarak; ”ya rabbi sen ki beni affettin, bağışladın
tekrar günah işleyerek yaşamak istemiyorum, senden niyazım sana kavuşmak” diye
dua etti. Ve duasından sonra ruhunu teslim etti.
—Allah resulü buyurdular ki Hifada şu anda ruhunu teslim
etmiştir.
Ve her
ikisi yan yana açılan kabirlere defnedildiler.
Ölümsüz aşka, ölümsüz sevdaya doğru…
(Alıntıdır...)
Yorumlar
Yorum Gönder