Kayıtlar

Sakız Satıcısı

Sakız Satıcısı   Ahmet, sekiz yaşında bir çocuktur. İnce bir gömlek, yırtık bir pantolon ve bir ayakkabı giyer.   أحمد طفل بالثامنة من عمرة. يرتدي قميصا خفيفا وبنطالا ممزقا وحذاء   Elinde de bir kutu sakız var. Trafik lambalarında şoförlere sakız satar.   بيده علبة علك. يبيعه للسائقين عند أضواء المرور   Mevsim kıştı ve yağmur yağdı. Ahmet şemsiyenin altında yağmurdan korunmak için dükkânın önüne koştu.   في فصل الشتاء عندما كان المطر يهطل لم يكن لدى أحمد شمسية ليحتمي بها. فركض نحو الدكان المقابل   Yağmur kesilince arabalardan birine yöneldi.   المطر جعل إحدى السيارات تنحرف   Ayağı kayıp yere düştü. Sakızları saçıldı. Arabalar sakızları ezdi.   فزلت قدم أحمد وسقط على الارض. وسقطت قطع العلكة فداستها السيارات   Ahmet sakızları toplamaya çalıştı; ama yapamadı. Ağlayarak onlara baktı ve: "Bugün anneme kim bir ekmek alacak?" dedi.   حاول أحمد أن يجمع القطع. لكنه فشل. فبكى وقال: "هذا اليوم لن تحصل أمي على ...

El Açıp İsteyeni Sakın Azarlama

  El Açıp İsteyeni Sakın Azarlama   Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor: Dilenmek haramdır, zaruret olmadan dilenmek olmaz. Dilenmek, sersefil, fakra düşmüş veya rüsvay edici borca batmış veya elem verici kana bulaşmış insanlar dışında, kimseye caiz değildir. Dilenci, at üzerinde gelse bile hakkı vardır. Eğer düşkün ve yoksullar yalan söylemeselerdi onları reddeden felah bulmazdı. Dilenmek üç şeyden dolayı haramdır. Fakirliği açığa vurmak, Allah'tan şikâyet etmek anlamına gelir. Birisinden birşey isteyen hizmetçi efendisinden şikâyetçi etmiş gibi olur. Ancak zaruretten dolayı ve yakınılmadan istemek haram değildir. Kendini aşağı göstermiş olur. Oysa Allah'ın huzurundan başka yerde kendini aşağı göstermiş olması yakışık olmaz. Bundan kurtulmanın çaresi elden geldiğince, dostlarından, akrabalarından ve açık gönüllü kimselerden istemektir. Zira onlar hakaret gözü ile bakmazlar. Yine bu durumda da zaruret olmadan istememek gerekir. Dilekte bulunduğu...

Evlatlarımıza İlim ve Edep Öğretmeliyiz...

  Evlatlarımıza İlim ve Edep Öğretmeliyiz... Hasan Yavaş Dinimiz, baştanbaşa edeptir. Edep, kulun kendisini Cenâb-ı Hakk'ın iradesine tâbi kılması, güzel ahlaklı olmasıdır.                Babanın, evlâdına karşı en mühim görevi, ona ilim ve edep öğretmek, güzel terbiye etmektir. Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Çocuğu güzel terbiye, evlâdın babasındaki haklarındandır.) [Beyheki] Edep; güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlak, hayâ, nezaket, zarafet gibi manalara gelir. Mesela terbiyeli çocuk, edepli çocuk demektir. Hadis-i şerifte, (Evladınızı edepli, terbiyeli yetiştirin) buyuruluyor. Dinimiz, baştan başa edeptir. Edep, kulun kendisini Cenâb-ı Hakk'ın iradesine tâbi kılması, güzel ahlaklı olmasıdır. Hazret-i Ömer, “Edep, ilimden önce gelir” buyurdu. Çok heybetli olmasına rağmen, edebinden, hayâsından Resulullahın huzurunda çok yavaş konuşurdu. Dinimizde hayânın yeri çok mühimdir. Allahü teâlâdan utanmak, imanın kuvvetli ol...

Saddam'ın Heykelini Yıkan Iraklı Bir İş Adamının İbretlik Sözleri

Resim
  Saddam'ın Heykelini Yıkan Iraklı Bir İş Adamının İbretlik Sözleri Abd ordusu bağdata kadar geldiğinde büyük bir alkış eşliğinde onları karşıladık. Bize, hadi bu heykeli siz yıkın, bu sizin hakkınız, dediler. Bir balyoz bulup tüm nefretimle saddam'ın heykeline vurmaya başladım. Kimimiz ayakkabısıyla vuruyor kimi bir sopayla.. Amerikalılar araçlarında bira içerek çılgınca bağırıyordu. Bize gülüyorlardı. Barış, demokrasi, para palavraları gözümüzü körleştirmişti. Günlerce aç ve susuz kaldık. Bombaların arasında sığınaklarda fareler ve böcekler arasında yatıyorduk. Birden hepimiz terörist ilan edilmiştik. Ya abd için savaşacaktık ya da kamplara götürülecektik. Kadınlarımıza tecavüz ediliyordu ve her yerde cesetler vardı. Kadın, erkek, çocuk ve bebek... Daha aylar öncesi mutlu sabahlara uyanıyordum. Yeni bir ev almıştım yeni eşyalar ve temiz kıyafetler.. O an hüngür hüngür ağladım. Ellerimi taşlara vurdum. Oysa Nefretle yıktığım o Heykeli tekrar dikmek için her şeyim...

Osmanlı Halkı ve Ordusu İslâm Ahlâk ve Faziletini İçselleştirmişti

  Osmanlı Halkı ve Ordusu İslâm Ahlâk ve Faziletini İçselleştirmişti   Kanunî Sultan Süleyman Hân, ordusuyla sefere çıkmıştı. Belgrat yakınlarında, mola verilmişti. Askerler, çevredeki su ve çeşmelerden istifade edip, abdest tazelemeye, susuzluklarını gidermeye çalışıyorlardı. Çeşmelerden birinin yakınlarında bir manastır vardı. Manastırın rahibi, Osmanlı askerinin durumunu öğrenip, haçlı askerlerini haberdar etmek için, manastırdaki rahibelerden bir kaçını süsleyip, ellerine verdiği testilerle çeşmeye gönderdi. Rahibelerin geldiğini gören Osmanlı askerleri, hemen çeşme başından ayrılıp, rahibelere sırtlarını döndüler. Rahibeler testilerini doldurup gidinceye kadar kimse dönüp bakmadı. Rahibeler gelip durumu anlatınca; koparılan üzümlerin yerlerine para bırakıldığını duyan Rahip, bu kadarını beklemiyordu. Bunlar ne biçim insanlardı. Malda mülkte gözleri yoktu, kadına kıza iltifat etmiyorlar, memleketlerinden günlerce uzak yerlere kadar geliyorlar, korkmadan ve en...

Bir Salkım Üzüm

  Bir Salkım Üzüm   Avrupa Hristiyanları, Papa’nın kışkırtması ile bir araya gelip Osmanlı topraklarına saldırmaya teşebbüs edince, yeryüzünün sultanı Kanunî Sultan Süleyman Han, ordusu ile sefere çıktı. Tarihlere şan veren ordu ağır ağır ilerliyor, hedefine bir an önce ulaşmak için gayret sarf ediyordu. Havalar da iyice ısınmıştı. Bir Hristiyan beldesinden geçerken, yolun dar olması sebebiyle, askerlerden kimisi üzüm bağlarından yürümek mecburiyetinde kaldı. Olgunlaşan üzümler susuzluktan dudağı çatlamış askerlere; “Al beni, ye beni” dercesine duruyordu. Askerlerden biri dayanamayıp, sahibinin haberi olmadan bir salkım üzüm kopardı. Yerine de bir keseye koyduğu parayı bağladı. Üzümü de yedi. Çok geçmeden mola verildi. Ordunun arkasından, kan ter içinde Hristiyan bir köylünün geldiği görüldü. Köylüyü komutana götürdüler. Çok heyecanlı olan köylü, komutanın eline mi, ayağına mı kapanacağını bilemedi. Bir asker, kendi bağından kopardığı üzümün yerine para bırakmıştı....

İyi bir Müslüman, Münakaşa Etmez. Herkesle İyi Geçinir. Sabreder, Affeder. Bir Kalbi İncitmekten Çok Korkar...

  İyi bir Müslüman, Münakaşa Etmez. Herkesle İyi Geçinir. Sabreder, Affeder. Bir Kalbi İncitmekten Çok Korkar...   Salim Köklü   Münakaşa, kendisinin akıl, fazilet ve ilimde üstünlüğünü ispata çalışmaktır. Münakaşa, karşıdaki insana sen bilmezsin, ben bilirim demektir. Bu ise kendisini karşısındakinden üstün görmektir ve kibirdir. Cahillikle suçlanan herkes az veya çok kızar. Onun için münakaşa dostlar arasındaki sevgiyi giderir. Onun yerini öfke ve kin alır. Münakaşa, dostların azalmasına, hasımların çoğalmasına sebep olur. Öfkenin, münakaşanın ve inadın hâlledeceği hiçbir şey yoktur. Her şeye itiraz eden ve münakaşayı huy edinen kimsenin kendisi de çevresi de huzursuz olur. Sert ve kavgacı olmak, münakaşayı huy edinmek, mürüvvete uygun değildir. İyi bir Müslüman, münakaşa etmez. Herkesle iyi geçinir, Allah’ü Teâlâ’’dan korkar. Sabreder, affeder. Her geçimsizlikte, her sıkıntıda, hep kendini haklı bulmak yerine, gerçekten hatalı ise hatasını kabul eder ve özü...

Bir Annenin Evladı İçin Katlandığı Fedakârlıkları, Karşılığında Oğlundan Gördüğü Vefasızlığı Anlatan Ağlatan Hikâye

Resim
  Bir Annenin Evladı İçin Katlandığı Fedakârlıkları, Karşılığında Oğlundan Gördüğü Vefasızlığı Anlatan Ağlatan Hikâye     Ertesi gün ameliyat olacağı için gündüzden bütün evi dipten bucaktan temizlemiş, pırıl pırıl yapıp duşunu almış ve biraz uyumak için yatağına uzanmıştı. Annesi: “- Bir kadının evi her zaman temiz olmalı temizlik diriye de ölüye de lazım!” derdi. Annesi aklına gelince dudaklarına acı bir tebessüm gelip yerleşti ve içinden: “- Haklısın canım annem bak ben de evimi temizledim. Ölürsem herkes evimi temiz görecek, yaşarsam da kendim evime gelip tertemiz oturacağım!” diye düşündü. Son zamanlarda hiç iyi değildi yemek yiyemiyor, hızla kilo kaybediyordu. Gittiği doktorlar, karaciğer kanserisin mecburen ameliyat olman lazım demişlerdi. İlk önce kabul etmemiş gittiği yere kadar demiş ama ağrıları dayanılmaz olunca mecburen kabul etmişti. Oğluna üzülmesin diye kanser olduğunu söylememişti. Fidan elli iki yaşında adı gibi fidan bir kadındı. Bab...

Başarılı İnsanlar Neden Bahane Üretir?

  Başarılı İnsanlar Neden Bahane Üretir?   Özgür BOLAT   Bir şirkette üst düzey kişilerle çalıştay yapıyoruz. Bir sorun var. Ama hiçbir yönetici sorunun sorumluluğunu almıyor. Herkes sorunu dışarıda arıyor. Acaba bu başarılı insanların bir özelliği midir?   Araştırma Pennsylvania Üniversitesi’nden Prof. Martin Seligman asker yetiştirme programına kabul edilen kişilere iyimserlik ölçeği uyguluyor. Sonuçlara göre kimin başarılı, kimin başarısız olacağını büyük yüzdeyle tahmin ediyor. Neye bakıyor? Kişinin iyi ve kötü durumları nasıl açıkladığına.   İyimser İnsan İyimser insanlar, kötü durumların sebeplerini kendi dışındaki etkenlere, iyi durumların sebeplerini kendilerine addediyor. Örneğin, bir proje başarısız olduğunda, “Yönetici iyi yönetemedi.” Ama proje başarılı olduğunda ise “Çok çalıştım.” diyor.   Kötümser İnsanlar Kötümser insanlarda ise durum tam tersi. İyi durumları dış faktörlere, kötü durumları kendilerine bağlıy...

Kızına Nasıl Dans Edileceğini Öğretme

Resim
Kızına Nasıl Dans Edileceğini Öğretme   ·      Sevgili Mümin Kardeşim! Kızına nasıl dans edeceğini öğretme! O’na namaz kılmayı öğret! Oğlunu topa-popa gönderme! Kur’an-ı Kerim Kursuna gönder. Kızını makyajla güzelleştirme! O’nu hicab'la güzelleştir! Yavrularını, İslâm ahlâk ve faziletiyle büyüt! Kalplerini Allah’ü Teâlâ sevgisiyle doldur! Ailelerine ve vatanlarına yararlı bir evlât olup; Tüm insanlığa hizmet etsinler… Unutma! Evlâdın Cehennem’e giderse; Seni de beraber sürükleyecektir; Mahşer Günü kurulacak “Mahkeme-i Kübra” da: İslâm ahlâk ve faziletini öğrenip yaşadın mı? Ailene ve çocuklarına da öğretip; yaşattın mı? Diğer insanlara da tebliğ ettin mi??? Diye sorulacaktır… Ne cevap vereceksin? Susma! Ne cevap vereceksin??? ·         Susma! Ne cevap vereceksin???

Kahrında Hoş Lutfun Da Hoş

  Kahrında Hoş Lutfun Da Hoş   Cana cefa kıl ya vefa Kahrın da hoş, lutfun da hoş, Ya derd gönder ya deva, Kahrında hoş, lutfun da hoş.   Hoştur bana senden gelen: Ya hilat-ü[1] yahut kefen, Ya taze gül, yahut diken… Kahrında hoş lutfun da hoş.   Gelse celâlinden cefa Yahut cemalinden vefa, İkisi de cana safa… Kahrın da hoş, lutfun da hoş.   Ger bağ-u ger bostan ola. Ger bendü ger zindan ola, Ger vasl-ü ger hicran ola, Kahrın da hoş, lutfun da hoş.   Ey padişah-ı lemyezel! [2] Zat-ı ebed, hayy-ı ezel! Ey lutfu bol, kahrı güzel! Kahrında hoş, lutfun da hoş.   Ağlatırsın zari zari, Verirsen cennet-ü huri, Lâyık görür isen nari, Kahrında hoş, lutfun da hoş.   Gerek ağlat, gerek güldür, Gerek yaşat gerek öldür, Aşık Yunus sana kuldur, Kahrında hoş, lutfun da hoş. Yunus Emre Kuddise Sirrûh   [1] Hilat: Padişahların, gönül almak, ödüllendirmek için birine giydirdikleri değe...