Kayıtlar

Sizin Omzunuz Çok mu Kuvvetli?

Sizin Omzunuz Çok mu Kuvvetli? Eski Endülüs Hükümdarlarından biri fakir bir kadının arsasına yeni bir saray yapılmasını emretti. Arsa hükümdarın sarayına alındı ve hükümdar arsanın bedelini de ödemiyordu. Müşkül durumda kalan kadın, çareyi, hükümdarı, kadıya şikâyet etmekle buldu. Zamanın Şeyhü’l İslâmı, kadını dinleyip haklı olduğuna hükmettikten sonra, hükümdara hiç bir şey söylemeden bir çuval ve bir de kazma kürek alıp kadının arsasından toprak doldurmaya başladı. Padişah sarayından Şeyhü’l îslâmı seyrediyor kendi kendine: -Herhalde Şeyhü’l İslâm aklını oynatmış olsa gerek, diyordu. Şeyhü’l İslâm çuvala bir miktar toprak doldurdu ve sırtına alıp götürmek istedi. Fakat ihtiyar olduğundan ve toprak da ağır olduğundan kaldıramamıştı. Biraz daha toprak koyup çuvalı ağzına kadar doldurdu. Tekrar kaldırmak istediğinde tabi ki, kaldıramaz! Şeyhü’l İslâmın bu acaip halini seyreden hükümdar daha fazla sabredemeyip huzuruna çağırdı ve: -Hocam, sen bu zayıf halinle bu çuvalı nasıl...

Cennete İlk Giren Kocasına Sadık Kadındır

Cennete İlk Giren Kocasına Sadık Kadındır Hazreti Fatıma-tüz Zehra Radiyallahü Anha Hazretleri bir gün babası Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'e: — Babacığım Cennet’e en önce kadınlardan kim girecek? Diye sordu. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem: — Falan mahallede bir kadın var. O kadın ilk Cennet’e girecek kadındır, buyurdular. Hazreti Fatıma Radiyallahü Anha çok merak etmişti: — Benden de mi evvel girecek babacığım? Diye sordu. Hazreti Peygamberimiz: — Senden de evvel girecek, istersen git de bir tanış. O zaman sen de neden önce onun gireceğini öğrenirsin, buyurdular. Hazreti Fatıma Radiyallahü Anha'nın o kadın hakkındaki merakı iyice artmıştı. Bir gün kadının evini sora sora buldu, kapısını çaldı, içerden ihtiyar bir kadın sesi duyuldu: — Kim o? Hazreti Fatıma Radiyallahü Anha, kendisini tanıtıp görüşmek istediğini söylediğinde kadın: — Canım sana feda ey Allah Resulünün kızı. Sizinle çok görüşmek arzu ederdim. Fakat dışarı çıkmadığım ...

Kabağın Sahibi Razı Olmadı

Kabağın Sahibi Razı Olmadı Osmanlı zamanında bir derviş berbere gider, saçını kazıttırır. Tıraş biteceği sırada içeriye iri yarı bir yeniçeri ağası girer. Berber koltuğundaki dervişin kafasına bir şaplak patlatarak küçümseyen bir sesle: -"Kalk bakalım kabak, ben tıraş olacağım!" diye bağırır. Zavallı yarı cavlak derviş süklüm püklüm koltuktan kalkar. Bir köşede beklemeye başlar. Bu arada yeniçeri ağası tıraşını olur. Koltuktan kalkar ve köşede oturan dervişin başına tekrar bir şaplak patlatarak; -"Şimdi geç otur bakalım kabak, tıraşını olabilirsin!" diye alay eder. Sonra atına bineceği sırada; yukarıdan ürkerek kopup gelen at arabası ağaya hızla çarpar. Yeniçeri ağası dengesini kaybedip yere düşer. Fakat ayağı üzengiye takıldığı için ürken atı ağayı yerlerde sürükler. Neden sonra at tekrar koşarak gelir ve sürücüsü asılı olduğu halde berberin önünde durur. İnsanlar yardım için dışarıya çıktığında iş işten geçmiş, yeniçeri ağasının kafası paramparça ol...

Çiçek Değil, Çocuk Yetiştirdiğini Unutma

Resim
Çiçek Değil, Çocuk Yetiştirdiğini Unutma Kapı komşum David’in beş ve yedi yaşında iki çocuğu var. Bir gün yedi yaşındaki oğlu Kelly’ye benzinle çalışan çim biçme makasıyla nasıl çim biçildiğini öğretiyordu. Makinayı çim üzerinde nasıl döndüreceğini öğretirken eşi Jan, David’i bir soru sormak için içeri çağırdı. David içeri girince, Kelly makinayı çalıştırdı ve çimlerin ortasındaki çiçek tarhına daldı. Çiçek tarhı bir anda mahvolmuştu. David döndüğünde gördüğü manzara karşısında çılgına döndü. Bütün komşuların çok beğendiği, ilmik ilmik kendi elleriyle yaptığı çiçek tarhı yoktu artık. David tam sesini yükseltmeye başlamıştı ki, Jan dışarıya çıktı ve David’e:  “- David, çiçek değil, çocuk yetiştirdiğini unutma!”  dedi. Jan bu sözleriyle bana ana baba olarak önceliklerimizin ne olduğunu çok güzel anımsattı. Çocukların kendileri ve benlik saygıları, kırabilecekleri ya da hasar verebilecekleri herhangi bir fiziksel nesneden çok daha önemlidir. Bir futbol t...

Böylesi Tevazu Ve İncelik

Böylesi Tevazu Ve İncelik Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Bir neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. (O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu.) Durumu Hacı Bektaş-ı Veli'ye anlatır ve Hacı Bektaş-ı Veli, 'Helâl değildir' diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlâna'ya anlatır. Mevlâna ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş-ı Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar. Mevlâna şöyle der: - Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. O, öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir. Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş-ı Veli'nin Dergâhına gider. Ve Hacı Bektaş-ı Veli'ye, Mevlâna'nın kurbanı kabul ...

Zalimin İbretlik Sonu

           Zalim bir padişah bir gün sefere çıkacakmış. Hizmetçiler yüz takım elbise getirmişler. Kibrinden hiç birini beğenememiş. Yüz birinci elbiseyi giymiş. Yüz at getirmişler. Hiçbirini beğenmemiş. Yüz birinci ata binmiş. Halk sarayın çıkışında yolun iki tarafına yığılmış. “- Padişahım çok yaşa!” diye tezahürata başlamış. Padişah yeni atın üzerinde kabardıkça kabarıyor, kibirlendikçe kibirleniyormuş. Birden bire nereden geldiği belli olmayan dilenci kılıklı, üstü başı yırtık pırtık birisi padişahın atının dizginlerinden yapışmış. Padişah öyle kızmış ki… Hemen gürlemiş. “- Çabuk çekil! Ey haddini bilmez dilenci! Sen kim oluyorsun da benim gibi dünyanın en büyük ülkesinin, kudretli padişahının yanına sokulup, atının dizginine yapışabiliyorsun! Derhal kafanı vurdururum. Gözüm görmesin! Hem o kadar muhafızı nasıl geçtin de yanıma kadar ulaştın?” “- Ben o kimseyim ki bana silahlı muhafızlar, kilitli kapılar, demir duvarlar etki etmez. Ben he...

Gerçekten Yaşanmış Olan Korkunç Bir Hikâye

Gerçekten Yaşanmış Olan Korkunç Bir Hikâye Şimdi dinleyeceğiniz olay yüzde yüz gerçektir. Ben doğduktan 2 gün sonra annem ve babam benim de içinde bulunduğum bir araba ile kaza yapmışlar. Allah’ü Teâlâ’nın hikmeti benim burnum bile kanamazken annem ile babam maalesef hakkın rahmetine kavuşmuşlar. Beni dedem ve nenem büyüttü. Onlar benim her şeyimdi, Annem ve babam olsalar ancak öyle severdim. Ama Çok kötü bir şey oldu. Dedem şeker hastası oldu ve git gide çok kötü oluyordu. O zamanlar durumumuzda iyi değildi. Maddi olarak şehirde bir tane devlet hastanesi vardı ve onlarda doğru düzgün ilgilenmiyordu bile. Gözlerimin önünde ölüme gidiyordu adeta dedem. Ve maalesef büyük Marmara depreminden 2 saat önce 17 ağustos 1999’da kaybettik dedemi. Adeta dünya başıma yıkılmıştı. Aynı günün sabahı köye defnettiler. Abartısız 1 hafta her gece köydeki akrabamızın evinden kaçarak dedemin mezarına gidiyordum ve onun toprağına sarılıp yatıyordum. Her gün de dayım sabah ezanına karşı bazen daha e...

109 Hadis-i Şerif

109 Hadis-i Şerif ١) اَلْحَيَاءُ مِنَ اْلاِيمَانِ Okunuşu: El hayâü Minel îmân! Anlamı: Utanmak hayâ imandandır. ٢) اِحْفَظِ اللَه يَحْفَظْكَ Okunuşu: İhfezillahe yehfezek! Anlamı: Allah’ü Teâla’nın dinini koru ki Allah’ü Teâla'da seni korusun! ٣) مَنْ لاَ يَرْحَمُ لاَ يُرْحَمُ Okunuşu: Menla yerham la yurham! Anlamı: Merhamet etmeyen merhamet göremez ٤) تَهَادُوا تَحَبُّ Okunuşu: Tehadu tehabbu! Anlamı: Hediyeleşin ki birbirinizi sevesiniz. ٥) اَلْاَشْرَةُ شَرٌّ Okunuşu: El eşratü şerrun! Anlamı: Azgın davranmak, nimeti beğenmemek şerdir. ٦) اَلْمَرْؤُ عَلَى دِينِ خَلِيلِهِ Okunuşu: El meru ala dini halilihi! Anlamı: Kişi, dostunun dini ve ahlakı üzeredir. ٧) بَلَّغُوا عَنِّي وَلَوْ اٰيَةً Okunuşu: Belleğu ğanni velev ayeh! Anlamı: Benden öğrendikleriniz bir ayeti kerime ve hadiste olsa tebliğ edin. ٨) مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ Okunuşu: Men teşebbehe bikavmin fe huve minhum! Anlamı: Kim bir kavme ...