Sen Namazı Boş Ver, Benim Kalbime Bak! (Denir mi?)
Sen Namazı Boş Ver, Benim Kalbime Bak! (Denir mi?)
“Benim kalbim temiz!”, “Sen
kalbe bak!”, “İçin temiz olsun!” gibi sözlere sığınan bazı insanlar, ibadeti,
namazı, tesbihi, zikri pek önemsemez, “Olmasa da olur!” gibi bir yaklaşım
sergilerler.
Oysa kalbin sahibi Allah’ü Teâlâ’dır.
Kalbi kim yaratmışsa, onun temizlik hükmünü de ancak O verir. Bunun için bir
insanın kendi kendini “Temize çıkarması!” yetmez. Üstelik temize
çıkarmakla da temize çıkmış olmaz, Allah’ın ve Resulünün ölçülerine göre temiz
olmalı.
Bu düşünceye sahip olan kişileri
Kur’ân-ı Kerim anlatırken der ki:
“Görmüyor musun,
kendisini temize çıkaranları? Oysa Allah dilediğini temize çıkarır, hiç kimse
de kıl kadar haksızlığa uğramış olmaz.” 1
Mütevazı olan kimse “Ben
mütevazı bir kişiyim!” demez, ihlâslı olan kişi de “Ben ihlâslı bir
insanım!” demeyeceği gibi.
Yine iyi bir kimse, “Ben iyi
bir insanım!”, “Ben hayırlı bir kimseyim!” diyerek kendini öne
çıkarmaz, çıkarmaması gerekir. Bu açıdan “Ben temiz kalpli bir kişiyim,
benim kimseye bir kötülüğüm yok!” gibi sözlerle bir insan kendini
anlatamaz.
Kur’ân-ı Kerim’in ifadesiyle, “Siz
kendinizi temize çıkarmayın. Kimin takva sahibi olduğunu en iyi O bilir.” 2
“Temize çıkmak” Allah katında halis ve takva
sahibi bir kul olmak anlamına geliyor. Bir insan takva sahibi olmaya çalışır,
takva üzere bir hayat yaşar, ama kimin gerçek anlamda muttaki olduğunu ancak
Allah bilir. Bu da ancak Allah’ın lütfu ve rahmeti sayesinde olur.
“Allah’ın lütfu ve
rahmeti olmasaydı, ebediyen hiçbiriniz temize çıkamazdınız. Fakat Allah
dilediğini temize çıkarır”3 âyeti bu gerçeği dile
getirirken, insanın sahip olduğu bütün nimetlerin, manevi hallerin, ahlakî
üstünlüklerin bütünüyle Allah’ın bir ikramı ve ihsanı olduğunu anlatıyor.
Âlâ Suresinde ise, “Temize
çıkan kurtuluşa erdi” âyetinin devamında, “Rabbinin adını anıp namaz
kılan” âyeti gelir ki, gerçek anlamda temizliğin iman ve namazdan geçtiği
bildirilir.
Zaten Kur’ân’da imanla birlikte
namazın geçtiği, imanla namazın peş peşe, yan yana bulunduğu pek çok âyet
vardır.
Kalbin temizlenmesi, ruhun
arınması, nefsin ıslahı ve insanın terakki etmesi/yücelmesi, imanla ve ibadetle
mümkün olur.
Bazı kimseler, kalp temizliğini
sadece, insanlar hakkında bir kötülük düşünmemek, yahut yardımsever olmak gibi
basit bir çerçevede anlıyorlar. Bununla da kalmayıp, insanlara iyi davranmakla,
ibadet sorumluğundan kurtulduklarını sanıyorlar. Bu düşünce, şeytanın bir oyunu
ve tuzağıdır, nefsin de bir aldatmacasıdır.
Bu kişiler, namazında, niyazında
olan bazı kimselerin, İslâm’ın ruhuna aykırı düşen, başkalarına zarar veren
davranışlarını bahane ederek, “Bak, bu kişi namaz kıldığı halde şu şu hataları
da yapıyorlar. Ben böyle bir ikilem içine girmektense namazı hiç kılmam daha
iyi” diyerek, kendi namazsızlıklarını başkasının hatasıyla örtmeye
çalışıyorlar.
Bir defa farzlarda yorum yapmaya
hiç gerek yoktur. Onlarda yanlış yorum yapmaya ve gerçeği saptırmaya da
kimsenin hakkı yoktur. Çünkü ortada yoruma açık bir durum söz konusu değil.
İnanan bir insanın yerine getirmesi gereken en önemli ve en hayati ibadet
namazdır. Kendi tembelliğini, kendi ihmalini bir takım bahaneler göstererek, “kalb
temizliğini” öne sürüp namazı gereksiz görmek, akıl mantık işi değildir.
Karşınızda açlıktan kıvranan bir
yoksul var, hemen yanında da para içinde yüzen zengin birisi. “Bu adama niçin
yardım etmiyorsun?” diyecek oluyorsunuz. O da “Siz benim yardım etmediğime
bakmayın, benim kalbim şefkat dolu, merhamet dolu” diye karşılık veriyor.
Şefkat ve merhamet, kalbe ait
birer güzelliktir. Fakat şefkat ve merhamet ancak muhtaçlara yardım edince
kendini gösterir.
İman da aynıdır. Kalbin, Allah’a
iman etmesi bir güzelliktir. Bu güzelliğin belirtisi ve ispatı ise ibadettir.
Kalplerinin temizliğini iddia
ederek ibadetten kaçanların büyük çoğunluğu, nefsine uyarak ruhlarını karartan
ve maddeden başka bir şey görmeyen insanlardır.
Bir insan, namaz kıldığı halde
nefsini yenememişse, işlerini Rabbinin emirlerine göre düzenleyememişse, bu
adam namazın ruhuna erememiş demektir. Ama o kul, bu hatasını namazı terk
ederek tedavi edecek değildir. Bunun yolu yine namazdan geçer. Bu adam namazını
böylece kılmaya devam etse de özlenen o kemal noktaya varamadan ölse ne olur?
Mahşerde, o büyük hesap gününde,
namazının sevabı da tartılır, işlediği hataların günahı da... Neticede,
günahları galip gelse ve Cehenneme gitse de, sonunda yine Cennete döner. Ama elbette
ki oradaki makamı da o noksan namazına uygun olacaktır.
O mizanda, zerre kadar iyilik de
kötülük de tartılacak. Biz, “kalbimiz temiz” diyerek nefsimizi başköşeye
oturtup başkalarının günahlarına bakacağımıza, kendi noksanlarımızla ilgilensek
ve onları tamamlamaya gayret göstersek o gün daha kârlı çıkarız.
Biz o âlemde, başkalarının
hatası nispetinde değil, kendi sevabımız miktarınca derece alacağız. Başkasının
noksanlığı bizi yükseltmeyecek. Bu dünyada bile onun misallerini yaşamıyor
muyuz?
Bir meyveye elimiz erişmediği
zaman, ayağımızın altına bir şeyler koyuyor ve ona ulaşıyoruz. Yoksa boyu
bizden daha kısa olanlara bakmakla midemize bir şeyler gitmiyor.
“Geliniz, hayalen mahşere
gidelim:
‘Günahkâr bir kimse ister ki, o
günün azabından (kurtulmak için) oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini
koruyup barındıran sülâlesini ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak
versin de tek kendisini kurtarsın.’4
Şimdi bu âyetin sergilediği
tabloyu birlikte seyredelim. En yakınlarımızı bile feda etmemizin para
etmeyeceği o meydanda, başkalarının kusurlu oluşunun bize bir fayda
sağlamayacağını iyice anlayalım.
Sonra dönelim dünyaya, kendimize
gelelim. Kusurlarımızı görüp, noksanlarımızı bilelim. “Senin kalbin temiz”
diyerek bizi oyalamaya çalışan ve ibadetten uzaklaştıran nefsimizi en büyük
düşman tanıyalım. Onunla çarpışalım. Zaman en büyük sermaye. Onu başkalarını
tenkide değil, kendimizi tekmile sarf edelim.”5
Bu açıdan namazı küçümser bir
tavır içinde bulunmak insanı tehlikeye götürür, imanını zedeler, dinî hayatını
uçuruma sürükler. Zaman içinde İslamî hassasiyeti de azalarak kendisini
bütünüyle şeytana bir oyuncak haline getirir.
Kaynaklar:
1. Nisa Suresi, 4:49
2. Necm Suresi, 53:32
3. Nur Suresi, 24:21
4. Mearic Sûresi, 11-15
5. Alaaddin Başar,
Yazar: Mehmet Paksu
Yorumlar
Yorum Gönder