Ehl-i Sünnet Kasidesi
Ehl-i Sünnet Kasidesi
Ehl-i
sünnet i'tikâdı, sana önce, lâzım olan,
Yetmişüç
fırka var, ammâ, Cehennemlik geri kalan,
Müslimânlar,
hep sünnîdir; cümlenin reîsi Nu'mân.
Cennet
ile müjdelendi; îmânda bunlara uyan.
İ'tikâdı
sağlam edip; sonra islâmiyyete bağlan!
İslâmın
beş şartını yap; harâmlardan sakın hemân!
Bir
günâhı işler isen, tevbe et, kaçırma zemân!
Kim ki
uymaz islâmiyyete, birgün olur, elbet pişmân.
Dinsize
sakın aldanma, mahv olursun sen de, amân!
Tatlı
söze inanırsan; olur sonra, hâlin yamân!
İki
yüzlüler çoğaldı: dışı melek, içi yılan,
Tuzağa
düşürmek için; dost görünür, hem de candan.
Herkes
kendin haklı sanır: Kötü der, bana uymayan.
İslâmiyyet
terâzidir, odur haklıyı ayıran!
İslâma
uymıyan bil ki; doğru yoldan sapık insan.
Bu söze
inanır elbet: Târîhi iyi anlıyan.
Neden
doktora koşuyor; herhangi bir yeri ağran?
Çünki,
ölmek sevmez kimse; herşeyden dahâ tatlı, can.
Sonsuz
yaşamak arzûsu; bende yokdur, var mı diyen?
Ölmek,
yok olmak değildir; kabr hayâtına inan!
Cennet
sonsuz, Cehennem de; haber verdi, bunu Kur'ân,
Sonsuz
derdden sakınmalı; hattâ, olsa da, bir gümân,
Buna
inanmıyan da var; yarasa kaçar ziyâdan.
Karga
çöplükden tad alır; bülbüldür, gülü arayan.
İslâmı
elbet sevemez, nefse, keyfe düşkün olan.
Bu ikisi,
bir olur mu? Ayrıdır iyi, fenâdan!
Müslimânlar,
hakkı tanır, her mahlûka eyler ihsân,
Îmânsızlar,
yılan gibi; lezzet alır can yakmakdan.
Amân yâ
Rabbî el'amân; ne müşkilmiş âhır zemân,
Din
bilgisi unutuldu; pek azaldı nemâz kılan,
Mason
olanlar, sinsice; dîni yıkmakda her yandan,
Komünistlerde
işkence; müslimâna ölüm, zındân.
Bugünkü
şaşkın hâlleri, eylemişdi, Resûl beyân.
Demişdi:
(Birgün gelecek; garîb olur, bana uyan.
Her
evde, çalgı çalınır; işitilmez olur ezân,
Âlim
bulunmaz bir yerde, câhillere kalır meydân!
Mü'minler,
olur zevallı; kâfirler, sanki Süleymân,
Kadına
uyar her erkek; olur evde hâkim, zenân,
Yüksek
binâlar yapılır; kelb dişi gibi apartman.
Yolculuk
sür'atli olur; uzaklık kalkar aradan.
Zekâ,
çok şey bulursa da; gaflet, gitmez insanlardan.)
Birgivî
kitâbda yazdı, eyledi çok hadîs beyân:
Kıyâmet
alâmetleri, çıkar, birbiri ardından,
Alâmetlerin
meşhûru, serhoş olur; pek çok kesân.
Âlim
diye tanıtılır, dinden haberi olmıyan.
Zâlime
ikrâm olunur, kurtulmak için belâdan.
Hayâsızlık
pek çoğalır, deyyûslara kalır meydân,
İnsanların
en alçağı, Moskovada okur fermân.
Herkes
kendin âlim sanır, Müslimâna denir nâdân.
Doğru
konuşan azalır, yalancı söyler durmadan.
Çok medh
edilen kimsede, bir zerre bulunmaz îmân,
Erkekler
de kadın gibi, ipek giyer, sıkılmadan.
Gınâ,
zinâ san'at olup, kız yerine geçer oğlan.
Kadınlar
dar libâs giyer, hep açılır baldır, gerdan.
Fitne
kaplar her tarafı, adam öldürülür yokdan.
Bid'at
yayılır her yere, kalmaz sünnetlere uyan.
Deccâl
gibi vicdansızlar, uydururlar binbir yalan,
Bir
kimse doğru söylerse, saldırırlar her tarafdan.
Erkekler
dînini bilmez, taşkınlık eder çok nisvân,
Emr-i
ma'rûf unutulur, fısk emr eder şaklaban.
İslâmiyyet
kötülenir, harâm işlenir her yandan.
Müslimânlık
lâfda kalır, ses için dinlenir Kur'ân.
Mü'mine
gerici denir, kayrılır mürted olan.
Bunların
hepsi muhakkak olur, kıyâmet kopmadan.
Büyük
alâmet Deccâldir, çıkacağı yer, Horasân.
Sonra,
Şâmdaki Câmi'e Îsâ inecek semâdan.
Bir
hadîsde buyuruldu, (Kızım Fâtıma evlâdından,
Babası
Abdüllah olan, Mehdî adında bir civân.
Çıkıp
dine kuvvet verir, cihâna yayılır îmân,
İsâ
aleyhisselâmla, birleşerek ol pehlivân.
Deccâlı
da öldürürler, dünyâ dolar adl-ü emân.
Ye'cüc
Me'cüc adındaki, kavim çıkar sed ardından.
Sayısı milyonlarcadır,
her tarafda dökerler kan.
Dâbbet-ül-erd
çıkar sonra, Mekkede Safâ altından.
Dağ
kadar bir hayvandır, ayırır iyiyi fenâdan.
Dahâ
sonraki alâmet, güneş, doğacakdır garbdan.
Kâfirler
bunu görünce, îmâna gelecek cem'an,
Fekat,
kabûl olmaz artık, doğru yola gelen mihmân.
Alâmetlerin
biri de, Adenden çıkan bir duhân.
Kâ'beyi
yıkacak hem de habeş renkli birkaç yaban,
Yer
yüzünde kalmıyacak, büyük ni'met olan Kur'ân.
Müslimânlar
hep ölecek, yaşıyacak ehl-i tuğyân.
Her
kötülüğü yapacak, insan adlı canaverân,
Lâkin
Hicâzdan bir ateş, verip herkese heyecân.
Şaşkın,
azgın dolaşırken, kıyâmet kopar nâ-gehân.
Dahâ
neler olur, ammâ söyleyemez onu, lisân.)
Ne
hazîndir, ne yazıkdır; Ma'bûd oldu, falan filân,
İlâhî,
sen korumazsan, olur hep sonumuz giryân.
Bu
irtidâd modasında; işimiz suç, günâh, isyân.
İnsanlar,
yolu şaşırdı; gemisin kurtaran kaptan!
Etrâfımın
zulmetinden, beni de kapladı nisyân.
Ömür
geçdi, pek sür'atle, uyan gönül, artık uyan!
Hep, bu
dünyâya çalışdın; âhıretin oldu ziyân.
Düşdün
bedenin peşine, kalbini eyledin vîrân.
Akla,
ilme hiç uymadın; nefs oldu, sana kumandan,
Geçdi
gençlik, hep gafletle; dünyâ hırsındasın el'an.
Nasîhat
hiç dinlemedin; yoldan çıkdın, sanki sekrân.
Dünyâ
zevklerine daldın; şimdi hâlin âh-ü figân.
Hâinler
aldatdı seni; sandın sonsuz bu deverân.
Didinmeler,
boşa gitdi; yâr olmadı, servet sâmân!
İslâmiyyete
uyan kimse, anladım olur şâdümân,
Ne
yazık, ömrü uçurdum, ye'is çökdü, her tarafdan,
Keşki,
Kur'âna uysaydım; olurdum, ebedî sultân,
Dünyâya
mâlik olsa da; kalmıyor insân bî pâyân!
Hani
Dârâ ve İskender; hani Roma, hani Yunan?
Hani
Nemrud, hani Fir'avn; hani Kârun, hani Hâmân?
Hani
Cengiz, hani Hitler! nesi kaldı, zikre şâyân?
Edison,
Markoni, Pastör, âhıretde bulmaz ihsân!
Dünyâya
fâide verenler; sanma olur, kâmil insan!
Yılandan
tiryak yapılır; zehr olur ba'zan derman!
Sakın
bakma görünüşe, insanın kemâli, îmân!
İmân
eden, tenbel olmaz; çalışınız! diyor Sübhân,
Tenbeli
ve gericiyi; zem etdi Nebiy-yi zîşân,
Bir
hadîsde buyurdu ki (Rabbe mahbûbdur, çalışan!)
Rûhu da,
düşünmek lâzım; hep bedeni besler, hayvân!
Bu
bedenin sağlamlığı; geçer, sanki âb-ı revân!
Evet,
beden lâzım, çünki; odur, rûhumuz taşıyan.
Her
birin korumak gerek, böyle olmalı, müslimân!
Nebiyyullah,
boş durdu mu? İyi düşün, eyle iz'an!
Eshâbın
hepsi olmuşdu; sulhda üstâd, harbde arslan.
Bunları
bildiğim hâlde, nefse uydum, hâlim lerzân.
Günâhlardan
sakınmadım; böyle mi olurdu şükrân?
Hilmi
ümîdini kesme, Rabbinin ismidir, Rahmân!
İlâhî
imdâd et bize; etrâfımız sarmış düşman!
Kitâb,
gazete, film, radyo; olmuş hepsi birer şeytân.
Bunlar
doğruyu gösterse; olur idi, hepsi burhân.
Bilgi,
fen kaynakları da; niye aceb, böyle husrân?
Yeni
fizik, modern kimyâ Seni gösteriyor, her ân!
Her
zerre diyor, Allah var; atomdan tâ be âsümân!
Fekat,
bunları gören yok; kalblerden silinmiş irfân.
Hakka
inâd edenlere; olur dünyâ elbet zindân!
Avrupa,
Amerika hem; Asyada da, niçin buhrân?
Çünki,
Hakkı görmiyorlar; kafalarını sarmış dumân,
Maddede
yükselmiş ammâ; haberi yok insanlıkdan!
Râhat,
huzûr beklenir mi komünizm ve masonlukdan?
Se'âdete
kavuşamaz; islâmlıkdan uzaklaşan!
Moskova
radyosu hergün; dine çatdı, bu Ramezân.
Çok
alçakça, pek nâmerdce; İslâma eyledi bühtân.
Küfr,
devâm ederse de; zâlimler kalkar aradan,
Zâlime
imhâl ederim; ihmâlim yok! dedi Yezdân.
Müslimânlar
üzülmesin; Kur'ânı hıfz eder Deyyân!
Târîhde
hep böyle oldu; küfrde geldi, Peygamberân,
Dünyâyı
zulmet basınca; doğar idi şems-i tâbân,
Şimdi de
hidâyet şemsi; doğacak, Anadoludan!
Hidâyete
ermek için; Habîbullah, verdi imkân!
Habîb ne
demek? Düşünse; kemâlini anlar, insân.
Yâ Rab!
büyük nebîdir O; köleleri, olur sultân!
Bir
kalbe sevgisi dolsa; eder envâr, ondan feyzân.
Niye
görünmüyor o şems? A'mâ olmuş, bütün cihân,
Sonsuz
ni'met, büyük şeref; Onu sevmekde, bî-gümân.
Onun
sevgisine vallah; mâlım, cânım olsun kurbân!
Şekerin
tâdını bilmez; ağzına koymıyan bir ân.
Günâhkârım,
yüzüm kara; fekat kalbim, aşkla lem'ân.
Aşkîle
pek çok yaş dökdüm; şâhiddir, hâk-i Erzincan!
Bu
sevgi, cürme son verdi; hâlim oldu, nâle figân.
Bilinmez
son nefes, ammâ; se'âdete budur nişân!
Ni'met,
Onu sevmek imiş; oldu bana şimdi ıyân!
Habîbin
yanında olsun; bu aşkı bizlere sunan!
1960
Mîlâdî 1380 hicrî
Erzincan
Yorumlar
Yorum Gönder