Tesettürü Hafife Alan Kadın
Yıl, 1939… O dönemlerde Müslüman kadınların hepsi kapalı. Yolda saçı-başı açık bir hanım göründü mü, herkes bilirdi ki ya gayr-i Müslim ya da yüksek memur karısıdır.
İmamlığa yeni başladığım o dönemde, ikindi vakti bir hanımın naaşını getirdiler. Gerekli vecibeleri yerine getirdikten sonra defin için kabre gittik ve akrabalarının ağıtları eşliğinde kabire defnettikten sonra mezarın başında yalnızca ben ve birkaç metre arkamda da kocası kaldı.
Birden müthiş bir depremle sarsılmaya başladık!
"-
Eğer şehir merkezinde de olduysa bu deprem, bir tane bile ev kalmamıştır,
yıkılmıştır hepsi."
Diye
düşündüm ki; sadece mezarın etrafının sarsıldığını fark ettim o an…
Derken,
birdenbire feci bir feryat işittim. Kabirdeki kadın öyle bir imdat istiyor ki,
sanırsınız etlerini lime lime ediyorlar!
Tablo
karşısında haşyetle sarsılıp olanları idrak etmeye ve şehadet ve tevbe istiğfar
getirmeye başladım. Kocası yanıma yaklaşıp dedi ki:
"- Hocam, ben karımı morgtan alıp getirdim. Acaba bayıldı da, biz öldü zannedip kabre mi gömdük ki, şimdi ayıldı ve yardım istiyor? "
Demek ki bu muhterem de duymuş feryatları fakat kabir azabıyla karısı arasında bir olay örgüsü kuramayacak kadar avam. Ben itiraz etsem de dinlemedi beni ve mezarlık görevlisine, kabri derhal açmasını söyledi.
Görevli itiraz edip:
"- Kesinlikle açamam. Yasaktır bu!" deyince bizim muhterem meğer hâkimmiş ve görevliye dönüp:
"- Asıl açmazsan yasağı göreceksin! Ben hâkimim. Açmazsan seni cinayetten tutuklatırım. Bu kadın sağ ve açmazsan ölecek!"
Görevli çaresiz derhal açtı kabri ve kefeni sıyırır sıyırmaz, yıldırım hızıyla kabirden dışarı attı kendini!
Manzara korkunç! Kadının kafası kömür gibi simsiyah dağlanmış ve başı tıpkı bildiğimiz şu hınzır (domuz) başına dönmüş!
Kocasını çağırıp;
"- Buyur işte; az önce imdat istediğini söylediğin karın! Bu kadının durumu neydi ki hayatında da Rabbim ona bunu reva gördü? "
Diye sorunca, derin bir iç çekti hâkim bey ve:
"- Ben karıma son zamanlarda":
"-
Yahu hatun, kapan da Müslüman olduğun belli olsun bari. Herkes seni gayr-i
Müslim birinin karısı zannediyor! " diye uyarırdım, o da bana:
"-
Başı kapatmayla olacaksa; öyle Müslümanlık varsın olmasın!” Derdi sürekli
hocam. Şimdi çok iyi anlıyorum durumu!”
Dedi ve sarsıla sarsıla ağlamaya başladı.
"- Müslüman kardeşlerim, kızlarım, ablalarım, Allah’ü Teâlâ aşkına kapanın ki, sizi Müslüman zannetsinler. Bir yerden başlayın siz, gerisi gelir inşallah."
"-
Tabi ben kimsenin örtüsüne karışamam. Ben de o salahiyet yok. Ben sadece
başımdan geçen bu hadiseyi anlatıyorum. "
"-
İsteyen ibret alsın, isteyen almasın. Ama kimsenin bunda kuşkusu olmasın, bunu
aynen böylece yaşadım."
Allah’ü Teâlâ Ali Yıldırım Hocamızdan razı olsun.
Kıssadan
Hisse:
Nûr
Sûresinin 31. ve Ahzâb Süresinin 59. Âyetlerinde Allah (Celle Celâluhü)
tesettürü emrediyor, ölüm ansızın gelir, yarın çok geç olabilir…
Sevgili
Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem bir hadis-i şerifinde meâlen: “Nasıl
yaşarsanız öyle ölür ve nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz” buyurmaktadır.
Hanımlarımız,
kızlarımız ne olur tesettüre riayet etsinler.
Anneler babalar sorumludur. “Fidan
yaş iken eğilir!’’ çocuklarımızı da küçükken tesettüre alıştıralım.
Bu
hadise bizzat Hocamız tarafından nakledilmiş gerçek, yaşanmış bir olaydır.
Tesettür,
Cenab-ı Allah’ın bütün emir ve buyrukları gibi hürmeti gerektirmektedir. Bir
Müslümanın yüce dinimizin en ufak bir emrine dahi muhalefet etmesi, onu hafife
alması düşünülemez. Bu durum Allah muhafaza insanın imanı yok eder.
Her
Müslümanın demesi gerektir ki: “Bir konuda Rabbi’mizin ve onun yüce
peygamberinin bir emri varsa o bizim tartışılmazdır.” Bunu hem kendimiz
söyleyebilmeliyiz hem de çocuklarımızı bunu söyleyebilecek bir ahlâkla
yetiştirmeliyiz.
Yorumlar
Yorum Gönder