Cenazelerin Kabirlerine Konulması Ve Ölülere Telkin Verilmesi?
Cenazelerin Kabirlerine
Konulması Ve Ölülere Telkin Verilmesi?
Soru: Cenaze kabre konulduktan sonra başında telkin veriliyor, yapılan
işlemler, telkin ve dualar hakkında bilgi verir misiniz?
Cevap: Değerli kardeşimiz,
Cenazelerin Kabirlerine Konulması
Cenaze kabre götürülüp omuzlardan
indirilince, bir engel olmadığı zaman cemaat oturur. Bundan önce oturmaları
mekruh olduğu gibi, bundan sonra ayakta durmaları da mekruhtur.
Kabrin bir insan boyu kadar derin
ve yarım boy kadar enli olması güzeldir. Yarım boy miktarı derin olması da
yeterlidir. Kabirlerde faziletli olan lâhiddir. Şöyle ki: Toprağı sert olan bir
kabrin içinde kıble tarafı oyulur. Ölü buraya konulur. Önüne de tahta, kamış
veya kerpiç benzeri şeyler konur. Bu durumda toprak, tam ölünün üzerinde değil,
bu şeyler üzerine atılmış olur. Bu ölüye karşı bir saygıdır.
Fakat kabrin yeri yumuşak veya
ıslak olup da, lâhit kazılması mümkün olmazsa, dere gibi çukur kazılır. Buna
"şakk = yarma" denilir. Gerek duyulursa, iki tarafı kerpiç ve tuğla
gibi bir şeyle örülür. Sonra ölü bunların arasına konulur. Üzerine de, ölüye
dokunmayacak şekilde kerpiç veya tahtalar ile tavanımsı bir örtü yapılır.
Kabrin dibi ıslak ve yumuşak olduğu
zaman cenaze tabut ile gömülebilir. Öyle ki, bu durumda tabutun taştan veya demirden
yapılmış olması caizdir. Fakat böyle bir hal olmayınca, tabut ile gömmek
mekruhtur. Bazı fıkıh âlimlerine göre, kadınların tabut ile gömülmeleri, toprak
yumuşak olmasa bile, güzeldir. Dibi ıslak olan bir kabrin içine toprak
döşenmesi sünnettir.
Cenaze, kıble tarafından kabre
konur. Sağ tarafı üzerine kıbleye döndürülür. Bağı varsa çözülür. Sırt üstü
yatırılmaz. Cenazeyi kabre koyanlar,
"Bismillahi ve âlâ
milleti Resûlillâh" ("Yüce Allah'ın ismi
ile Resûlullah'ın milleti (dini) üzerine seni gömüyoruz.) derler.
Cenazeyi kabre koyacak olan
kimselerin sayısı, ihtiyaca göre değişir. Kadınları kabre koyacak olanların,
neseb yönünden ona mahrem olmaları daha iyidir. Bunlar bulunmazsa,
yabancılardan iyi halleri bilinen kimseler seçilir. Kadınlar kabre yerleştirilinceye
kadar kabirleri üzerine bir perde çekilir.
Bir kimse: "Falan zat beni
yıkasın, namazımı kıldırsın veya kabre koysun," diye vasiyet ederse onu
yerine getirmek gerekmez. Ancak veli olanlar buna rıza gösterirlerse, vasiyet
yerine getirilir.
Cenazeyi taşımak veya kabri
kazdırmak için ücretle adam tutmak caizdir.
Bir mezarlıkta, bir kimsenin
hazırlamış olduğu bir mezara başka bir ölü gömülecek olsa, bakılır: Eğer
mezarlık geniş ise, bunu yapmak mekruhtur. Geniş değilse caizdir; ancak kazı
masraflarını ödemek gerekir.
Bir kimsenin kendisi için mezar
kazıp hazırlaması, bir görüşe göre mekruhtur; çünkü hiç kimse kendisinin nerede
öleceğini bilemez. Fakat kefen hazırlamakta kerehat yoktur. Çünkü buna ihtiyaç
genellikle bulunmaktadır.
Hazret-i Ebu Bekir efendimiz
(Radıyallahu Anh), kendisine bir mezar kazıp hazırlayan bir adama şöyle
buyurmuştur: "Kendin için kabir hazırlama, kendini kabir için
hazırla."
Ölen Kimse Adına Kur'an
Okumak ve Telkin Vermek
Bir Müslüman kabrinde gömüldükten
sonra orada, bir deve boğazlanıp paylaşılacak kadar bir zaman bekleyip Kur'ân
okumak güzel görülmüştür. Çok kez "Mülk, Vakıa, İhlâs ve Muavvizeteyn
sûreleri, sonra Fatiha ile Bakara sûresinin başı okunur. Sevabı da, cenazenin
ve diğer iman sahiblerinin ruhlarına bağışlanır. Ölünün bağışlanması için Yüce
Allah'a dua edilir.
Cenaze toprağa gömülür gömülmez din
kardeşlerinin hemen oradan dağılmaları uygun değildir. Cenazenin ruhu, onların
bulunuşu ile alışkanlık kazanır, yöneltilecek sorulara hazırlanmış olur ve Yüce
Allah'ın mağfiretini gözetlemiş bulunur.
Resulü Ekrem Efendimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem), bir cenaze gömüldükten sonra hemen geri dönmezdi. Bir müddet
mezarı başında durur ve cemaata karşı şöyle buyururdu:
"Kardeşiniz için Yüce
Allah'dan mağfiret isteyiniz ve kendisine sükûnet ihsan buyurmasını dileyiniz.
O, şimdi sual görecektir."
Mükellef çağına girip de gömülen
bir Müslümanın mezarı başında "telkîn" verilmesi meşru görülmüştür.
Şöyle ki: Mezara gömüldükten hemen
sonra, iyi hal sahibi bir kimse kalkıp ölünün yüzüne karşı durur. Ona hitaben:
Ya falan; Yebne fülane! (Ya Osman! Ya Zeyneb'in oğlu, gibi) diye üç kez
seslenir. Ölünün ve anasının adlarını bilmezse:
"Yâ Abdellah; Yebne
Havva!" denilir. Sonra da şöyle söylenir:
"Ya Abdellah! Yebne
Zeyneb; Üzkür ma künte aleyhi min şehadeti en lâ ilahe illallah ve enne
Muhammeden Resûlüllah ve enne'l-cennete hakkun vennare hakkun ve ennelba'se
hakkun ve ennessaete atiyyetün lâ reybe fîha ve ennellahe yebasü men fil kubûr.
Ve enneke rezîta billahi Rabben ve bil-İslâmı dinen ve bi-Muhammedin
(sallallahu aleyhi ve sellem) nebiyyeen ve bilkur'ani imamen ve bilkâbeti
kıbleten ve bilmü'minine ihvana. Rabbiyellahu lâ ilâhe illâ hü. Aleyhi tevekkeltü
ve hüve Rabbü'l-Arşi'l-azîm."
Anlamı: "Ey Abdullah! Ey Zeyneb oğlu! Hayatında inandığın ve devam
ettiğin şekilde: "Eşhedü en lâ İlâhe illallah ve enne Muhammeden
Resûlüllah" şehadet kelimesini söyle. Şübhesiz cennet hakdır (mevcuttur).
Cehennem hakdır, öldükten sonra dirilmek hakdır, kıyamet haktır; bunda şübhe
yoktur. Yüce Allah kabirlerde olanları diriltip mahşer yerinde toplayacaktır.
Sen hatırla ki, Allah'ın Rab olduğuna, dinin İslâm oluşuna, Muhammed
Aleyhissalatü vesselamın peygamber olduğuna, Kur'ân'ın imam, Kabe'nin kıble ve
mü'minlerin kardeş olduğuna razı bulunmuş idin."
Üç kez de şöyle denilmesi âdet
olmuştur:
"Ya Abdellah! Kul lâ
ilâhe illallah. Kul Rabbiyellahu ve diniyel-İslâmu ve nebiyyi Muhammedün.
Aleyhi's salâtü vesselam. Rabbi, lâ tezerhü ferden ve ente
hayrül-varisin."
Anlamı: "Ey Abdullah; De ki: Allah' dan başka ilâh yoktur. De ki,
Rabbim Allah'dır. Dinim İslâm'dır. Peygamberim Muhammed Aleyhisselâm'dır. Ya
Rabbi! Bu ölüyü yalnız bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın."
Umulur ki, bu gibi okuyuşlar ve
telkinler sebebiyle Yüce Allah ölüyü bağışlar ve kabir sualinin cevabını
kolaylaştırır.
Hanefi fıkıh alimlerinin bir
görüşüne göre, gömüldükten sonra telkîn yapılması ne emredilir, ne de
yasaklanır.
Malikîlere göre, telkîn ölüm döşeğinde
mendubdur. Gömüldükten sonra yapılması mekruhtur. Şafiîlerle Hanbelîlere göre
telkîn yapılması müstahabdır.
Bir Müslüman kıldığı namazın,
tuttuğu orucun, okuduğu Kur'ân'ın, verdiği sadakanın sevabını, ister hayatta
olsun ve ister olmasın, bir Müslümana veya bütün Müslümanlara hediye edebilir;
bu caizdir. Bu sevab onlara verilir ve her birinin aynı sevaba kavuşacağı
Allah'ın ihsanından beklenir.
Kabirden çıkan toprağın fazlasını
kabrin üzerine atmak mekruhtur, fakat İmam Muhammed'e göre bunda bir sakınca
yoktur. Definde bulunanların kabir üzerine üçer avuç toprak atmaları ilk
defasında: "Minha halaknaküm (sizi topraktan yarattık)", ikincisinde:
= "Ve minha nuîdüküm (sizi toprağa çevireceğiz)", üçüncüsü: =
"Ve minha nuhricüküm tareten uhrâ (diğer bir defa daha sizi topraktan
diriltip çıkaracağız)", demeleri müstahabdır.
Kabir üzerine su serpmekte de bir
sakınca yoktur.
Kabirler topraktan birer karış veya
daha az yükseltilir. Deve hörgücü gibi yapılması mendubdur. Düz bir şekilde
yapılmaz ve kireçlenmez. Fakat dağılan bir kabir toprak ile düzeltilebilir.
Cenazelerin gündüzün gömülmesi
müstehabdır. Geceleyin gömülmeleri de mekruh değildir. Ancak zorunlu bir hal
olmadıkça geceleyin gömülmemelidir.
Gemide ölen bir kimse, eğer uzaklık
veya herhangi bir sebeple karaya çıkarılamayacaksa ve beklemesi ile
bozulacağından korkuluyorsa, yıkanır ve kefenlenir. Sonra üzerine namaz
kılınarak sağ tarafı üzerine kıbleye karşı denize bırakılır.
İmam Ahmed'den nakledildiğine göre,
böyle bir ölüye ağır bir şey de bağlanır ki, denizin dibine gidebilsin. İmam
Şafiî Hazretlerinin açıklamasına göre de, eğer İslâm ülkesine yakın ise, ölü
iki tahta arasına sıkıca bağlanıp denize atılmalıdır ki, sular onu bir sahile
atsın da Müslümanlar tarafından alınarak gömülsün. Bize de böyle nakledilmiştir.
Ölmüş veya öldürülmüş olan kimseyi,
bulunduğu yerin mezarlıklarından birine gömmek müstahabdır. Gömülmeden önce,
bir ve iki mil uzaklıkta bulunan başka bir mezarlığa götürülmesinde de bir
sakınca yoktur. Daha uzak yere götürülmesi konusunda ihtilâf vardır. Bir görüşe
göre, sefer müddetinden daha uzak bir yere gömülebilir. Bunda kerahet yoktur.
Fakat gömüldükten sonra artık çıkartılıp taşınamaz; ancak başkasının yerine
gömülmüş olmak gibi zaruri sebeblerle olabilir.
Malikîlere göre bir ölü gömülmeden
önce de, sonra da başka bir yere, şu şartlarla götürülebilir: Ölü taşınırken
durumu bozulmamalı, hürmette aykırı ve haraketi mucib bir hal olmamalı. Ayrıca
naklini gerektiren sebep olmalı. Su baskını korkusu, ailenin ziyeret edebilmesi
için yakın olma düşüncesi ve gideceği yerin bereketi gibi bir sebep
bulunması... Bu üç şarttan hiç biri bulunmazsa, taşınması haram olur.
Hanbelîlere göre de, sahih bir
maksada dayanarak cenazelerin gömülmelerinden önce de, sonra da başka yere
taşınmaları caizdir. İyi bir kimsenin yanına veya mübarek bir yere taşınması
gibi... Yeter ki, kokusunun değişmeyeceği kanaatına varılmış olsun.
Şafiîlere göre, cenazeleri başka
yerlere taşımak esasen haramdır. Eğer ölülerini kendi beldelerinden başka bir
yere gömmeyi âdet edinmişlerse, oraya taşıyabilirler. Bir de Mekke-i
Mükerreme'ye, Medine-i Münevvere'ye Beytü'l-Makdis'e ve iyi kimselerin
mezarlığına yakın bir yerde ölenlerin, rayihaları değişmedikçe buralara
taşınmaları sünnettir. Bununla beraber bunların taşınmadan önce yıkanıp kefenlenmesi
ve üzerlerine namaz kılınmış olması gereklidir. Değilse taşınmaları haramdır.
Gömüldükten sonra taşınmaya
gelince, bu ancak zaruret halinde olabilir. Haksız yere ele geçirilmiş bir
araziye ölüyü gömmek gibi. Sahibinin isteği üzerine oradan başka bir yere
götürülmesi caiz olur.
İmam Maverdî'nin açıklamasına göre,
yıkanmadan gömülmüş olmak, gömülen yeri su basmak ve rutubet çekmek de, kabrin
açılmasını ve ölünün başka bir yere taşınmasını gerekli kılan sebeblerdendir.
Ölünün velisi, ölünün gömülmesinden
bir gün sonra yedinci güne kadar kolayına gelen şeyi fakirlere sadaka vererek
sevabını ölüye bağışlamalıdır. Bu, bir sünnettir. Buna gücü yetmezse, iki rekat
namaz kılarak sevabını ölüye bağışlamalıdır. Fakat ölü sahiplerinin birinci ve
üçüncü günlerde veya bir hafta sonra ziyafet vermeleri mekruhtur. Ancak ölünün komşularının veya uzak
akrabasının yemek hazırlayarak ölü sahiblerine ikram etmeleri ve yemelerine
ısrarda bulunmaları müstehabdır. Çünkü cenaze sahibleri kendileri için yemek
hazırlayamayacak bir halde bulunabilirler.
Ölü sahiplerinin, yapılacak
taziyeleri kabul için, üç gün kadar evlerinde oturmaları caizdir.
(Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam
İlmihali)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Yorumlar
Yorum Gönder