Peygamberimizin Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellemin Son Günleri
Peygamberimizin Sallallahu
Tealâ Aleyhi Vesellemin Son Günleri
Resûl-i
Ekrem Sallallahu
Tealâ Aleyhi Vesellem, hastalığının en şiddetli olduğu bir günde ashabıyla
helâlleşmeyi arzu etti.
Yine
bir taraftan Hz. Ali’ye, diğer taraftan da Fadl b. Abbas Radiyallahü Anh
Hazretlerine dayanarak güçlükle ayağa kalktı ve mescide gitti. Minbere çıkıp
oturdu.
Hz.
Bilâl Radiyallahü Anh’e de şu emri verdi:
“Halka
nidâ et; mescide toplansınlar. Onlara vasiyet etmek isterim. Bu, benim son
vasiyetim olacaktır!”
Hz.
Bilâl Radiyallahü Anh, emri yerine getirdi. Bir anda toplanan halkı, mescit
almaz oldu.
Resûl-i
Kibriya Efendimiz Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem, Allah’a hamd ve senâdan sonra
ashab-ı kirama şöyle hitap etti:
“- Ey
insanlar! Sizden ayrılma vaktim oldukça yaklaşmıştır! Sizden birine vurmuşsam,
işte sırtım, gelsin vursun! Birinizin malını almışsam, gelsin, hakkını alsın!
Sakın hak sahibi, şayet kısas talebinde bulunursam, ‘Resûlullah bana darılır’
diye düşünmesin! Bilmelisiniz ki benden hakkını isteyene darılmak, benim
fıtratımda yoktur.
Benim yanımda en sevimliniz, hakkı varsa, gelip benden onu isteyen kimsedir
veyahut helâl edendir. Ben, Rabbimin huzuruna, üzerimde kul hakkı olmadan
varmak istiyorum!” [1]
Bir
anda ortalığa hazin bir sükût çöktü. Resûl-i Ekrem Efendimiz Sallallahu Tealâ
Aleyhi Vesellem, sözlerini tekrarladı:
“- Ey
insanlar! Kime vurmuşsam, işte sırtım, gelsin vursun! Her kimin benden alacağı
varsa, işte malım, gelsin alsın!” [2]
Cemaat
içinden biri ayağa kalktı:
“- Yâ
Resûlullah Sallallahu Tealâ Aleyhi
Vesellem! Sizden üç dirhem alacağım var!”
Peygamber
Efendimiz Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem,
“-
Ben bu hususta hiç kimseyi yalanlamam ve hiç kimseye ‘Yemin et’ diye teklif de
etmem; ancak bu üç dirhemin zimmetime nasıl geçtiğini öğrenmek isterim!” dedi.
Adam,
“Yâ Resûlullah Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem! Bir defasında
huzurunuza bir fakir gelmişti. Bana, fakire üç dirhem vermemi emrettiniz. Ben
de verdim. İşte, istediğim, bu üç dirhemdir!” dedi.
Resûl-i
Ekrem Efendimiz,
“- Doğru
söylüyorsun!” dedikten sonra,
“- Ey
Fadl! Buna üç dirhem ver!” buyurdu. [3]
Mescide
Açılan Kapıların Kapatılması
Bundan
sonra Resûl-i Kibriya Efendimiz Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem,
“- Mescide
açılan kapıları kapatınız; sadece, Ebû Bekir Radiyallahü Anh’in kapısı açık
kalsın!” [4] buyurdu.
Emir
gereği Mescid-i Şerif’in çevresindeki evlerin kapısı, Hz. Ebû Bekir Radiyallahü
Anh’inki hâriç, hepsi kapatıldı. [5]
Hz. Ebû Bekir Radiyallahü
Anh, Namaz Kıldırmaya Memur Ediliyor
Resûl-i
Kibriya Efendimiz Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem, hastalığı esnasında ezan
okununca daima Mescid-i Şerif’e çıkar ve cemaate namaz kıldırırdı.
Vefatına
üç gün kala hastalığı birden ağırlaştı. Bu sebeple artık Mescid-i Şerif’e de
çıkamaz oldu. O zaman,
“- Ebû
Bekir Radiyallahü Anh’e söyleyiniz; insanlara namaz kıldırsın!” [6] diye emir vererek, imamlığı Hz. Ebû Bekir Radiyallahü Anh’e
bıraktı. [7]
Peygamberimizin Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem Son Namaz Kıldırışı
Hz. Ebû Bekir Radiyallahü Anh,
Müslümanlara öğle namazını kıldırıyordu.
Bu
sırada Resûl-i Kibriya Efendimiz Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem, bedeninde
bir hafiflik hissetti. Hz. Abbas ile Hz. Ali’nin yardımıyla yavaş yavaş
Mescid-i Şerif’e çıktı.
Hz.
Ebû Bekir Radiyallahü Anh, Fahr-i Âlem Efendimizin Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem
gelmekte olduğunu anlayınca, geri çekilmek istedi. Efendimiz Sallallahu Tealâ
Aleyhi Vesellem, yerinde durması için işaret etti. Sonra Hz. Ebû Bekir Radiyallahü
Anh’in yanına oturtulmasını emir buyurdu. Hz. Ebû Bekir Radiyallahü Anh’in sol
tarafına götürüp oturttular. Hz. Ebû Bekir Radiyallahü Anh ayakta, oturmuş olan
Efendimize tâbi oldu. [8]
Resûl-i
Kibriya Efendimizin Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem Mescid-i Şerif’te
Müslümanlara kıldırdığı son namaz budur!
Hz.
Cebrail Aleyhisselâm’in, Hatırını
Sormak İçin Gelişi
Rebiülevvel
ayının onu, Cumartesi günü idi.
Cenab-ı
Hak tarafından Cebrail Aleyhisselâm Aleyhisselâm geldi, Resûl-i Kibriya
Efendimizin Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem hal ve hatırını sordu.
“Ey
Ahmed!” dedi. “Yüce Allah, sana ikram olarak beni gönderdi. Sana soracağı
şeyi senden çok daha iyi bildiği halde, sana, ‘Kendini nasıl buluyorsun?’
diye soruyor.”
Rabb-i
Rahîm’ine kavuşmanın hasretini yüreğinde duyan Fahr-i Kâinat Efendimiz Sallallahu
Tealâ Aleyhi Vesellem;
“- Ey
Cebrail Aleyhisselâm! Kendimi baygın
ve sıkıntılı bir halde görüyorum!” diye cevap verdi. [9]
Vefatından
Bir Gün Evvel
Rebiülevvel
ayının 11’i, Pazar günü...
Cin
ve insin peygamberi Hz. Muhammed Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem, yatağında,
şiddetli ateşler içinde idi. Etrafında Ezvac-ı Tâhirat vardı. Başucunda Hz.
Âişe Radiyallahü Anha validemiz oturuyordu.
Bu sırada Hz. Üsame Radiyallahü
Anh, ordugâhtan gelip huzuru saadetlerine girdi. Efendimiz, dalgın yatıyordu.
Yerinden kımıldayacak hali yoktu. Hz. Üsame Radiyallahü Anh, mübarek ellerini
ve başlarını öptü. İçi hüzün ve keder doluydu. Azamî hürmet içinde Kâinatın
Efendisinin Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem karşısında ayakta durdu. Efendimiz
ona bir şey söylemedi. Sadece ellerini göğe kaldırdı ve onun üzerine sürdü. Ona
dua ettiği anlaşıldı. [10]
Resûl-i Ekrem Efendimizin Sallallahu
Tealâ Aleyhi Vesellem duasını alan Hz. Üsame Radiyallahü Anh, doğruca ordusunun
başına döndü.
Hz. Cebrail’in Aleyhisselâm
İkinci Gelişi
Rebiülevvel
ayının 11’i, Pazar günü...
Hz.
Cebrail Aleyhisselâm, yine hatırlarını sormak üzere geldi. Bu esnada Yemen’de
peygamberlik dava eden yalancı Esvedü’l-Ansî’nin îdam olunduğunu haber verdi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem de bu haberi ashab-ı
kirama bildirdi. [11]
O
Pazartesi…
Hayatında mühim hadiselerin
meydana geldiği Pazartesi günü... Rebiülevvel ayının 12’si... Böyle bir
Pazartesi gününde mübarek gözlerini dünyaya açmışlardı.
Bu gün de, Resûl-i Kibriya
Efendimizin Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem bir ara hastalığı hafifleyip
kendine geldi. Bu hafifliği hisseder etmez yatağından kalktı. Hazırlıklarını
yaparak Mescid-i Şerif’e teşrif etti.
O sırada ashab-ı kiram saf
bağlayıp Hz. Ebû Bekir Radiyallahü Anh’in arkasında sabah namazı kılıyordu.
Kâinatın Efendisi, bu nurani manzarayı görmekle son derece sevindi, hatta
tebessüm buyurdu. Kendileri de Hz. Ebû Bekir Radiyallahü Anh’e uyarak namazını
eda etti.
Resûl-i
Ekrem Efendimizi Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem, aralarında mütebessim bir
sima ile gören sahabeler, bütün bütün sıhhat zannıyla son derece sevindiler. [12]
Peygamber
Efendimiz Sallallahu Tealâ Aleyhi
Vesellem, Hücre-i Saadetlerinde
Son günün sabah namazını Hz. Ebû
Bekir Radiyallahü Anh’e uyup ashabının arasında kılarak onları sevince gark
eden Fahr-i Kâinat, namazın edasından sonra yine hücre-i saadetine döndü.
Yataklarına yattılar.
Bu arada, Kumandan Hz. Üsame Radiyallahü
Anh, son defa kendisiyle vedalaşmak üzere geldi.
Resûl-i
Ekrem, “Allah’ın bereketiyle artık hareket et!” buyurdu. [13]
Emri alan Kumandan Hz. Üsame b.
Zeyd Radiyallahü Anh, doğruca ordugâha gidip mücahitlere hareket emrini verdi.
Hz. Ebû Bekir Radiyallahü
Anh’in, İzin İsteyip Sünh’teki Evine Gidişi
Pazartesi
günü, Hz. Ebû Bekir Radiyallahü Anh de, Fahr-i Kâinat Efendimizin Sallallahu
Tealâ Aleyhi Vesellem durumunun bir ara iyileştiğini fark etmişti. Bunun için
huzura girip, “Yâ Resûlullah! Allah’a hamdolsun! O’nun lütuf ve keremi ile
sağ sâlim sabaha çıktınız! Müsaade buyurursanız, Sünh’taki evime gideyim” dedi.
Resûl-i
Kibriya Efendimiz Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem,
“Olur!” buyurdu.
Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir Radiyallahü
Anh, Sünh’taki evine gitti. [14]
Müslümanlara
ve Ev Halkına Son Seslenişi
Son
gün... Pazartesi günü...
Resûl-i
Kibriya Efendimizin Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem mübarek dillerinden şu cümleler
dökülüyordu:
“Ey
insanlar! Karanlık gece kıtaları gibi fitneler geliyordur!”
“Ey
insanlar! Siz bana karşı hiçbir şeyle delil bulamazsınız; zira ben, ancak
Allah’ın kitabı Kur’an’ın helâl kıldığını helâl, haram kıldığını da haram
kıldım!”
“Ey kızım Fâtıma Radiyallahü
Anha! Ey halam Safiyye Radiyallahü Anha! Allah katında makbul olacak ameller
işleyiniz (Bana güvenmeyiniz)! Çünkü ben, sizi Allah’ın azabından kurtaramam!”
[15]
Peygamberimizin Sallallahu
Tealâ Aleyhi Vesellem, Hz. Fâtıma Radiyallahü Anha’ya Söyledikleri
Hz. Fâtıma Radiyallahü Anha,
Resûl-i Ekrem’in Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem hayatta kalmış olan biricik
kızı idi. Kâinatın Efendisinin evlat sevgisini kendisiyle tatmin ettiği tek
evladı...
Hz. Fâtımatü’z-Zehra Radiyallahü
Anha, güzel ahlâkta, yürüyüşte, oturuşta, kalkışta Peygamber Efendimize Sallallahu
Tealâ Aleyhi Vesellem en çok benzeyen evladı idi.
Resûl-i Ekrem Sallallahu Tealâ
Aleyhi Vesellem, hastalığının son gününde bir ara biricik kızı, güzel ahlâk ve
zarafet timsâli Hz. Fâtıma Radiyallahü Anha’yı yanına çağırdı.
Hz. Fâtıma Radiyallahü Anha
gelince, onu sol tarafına oturttu. Ona gizlice bir şey söyledi.
Hz. Fâtıma Radiyallahü Anha’yı
birden bir hüzün ve keder havası kapladı. Arkasından gözyaşları boşanmaya
başladı.
Peygamber Efendimiz Sallallahu
Tealâ Aleyhi Vesellem, sonra yine bu güzide kızına gizlice bir şey daha söyledi.
Bu sefer, biraz evvel gözyaşı döken Hz. Fâtıma Radiyallahü Anha, birden
gülümseyip sevinmeye başladı.
O sırada orada bulunan Hz. Âişe Radiyallahü
Anha, daha sonra bunun sebebini sorunca, Hz. Fâtıma Radiyallahü Anha şu cevabı
verir:
“Önce
bana pek yakında dünyadan ve benden ayrılacağını söyledi; bunun için ağladım!
Sonra da ‘Ailem içinde en evvel bana sen kavuşacaksın’ deyince de sevindim!” [16]
Son
Anlar…
Rebiülevvel
ayının 12’si, Pazartesi günü...
Güneş,
batıya doğru kayıyordu.
Resûl-i
Kibriya Efendimizin Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem mübarek başları, Hz. Âişe Radiyallahü
Anha’nin kucağında, göğsüne dayalı idi. Artık nefes alıp vermekte güçlük
çekiyordu. Dili Allah’ı zikretmekle meşguldü:
“Allahım,
beni Refîk-i A’lâ’ya ulaştır!” [17] duasını tekrarlıyordu.
Bu
esnada bile ümmetime irşadda bulunmaktan geri durmuyordu:
“Ellerinizdeki
kölelerinize iyi davranınız! Namaza, namaza dikkat ve devam ediniz!” [18] diyordu.
Bu
hazin manzara, orada bulunan Hz. Fâtıma Radiyallahü Anha’nın yüreğini adeta dağlıyordu.
Bir ara Resûl-i Kibriya Efendimizi bağrına bastı;
“Vay,
babamın çektiği ızdıraba!” diyerek gözlerinden
yaşlar boşanmaya başladı.
Peygamber
Efendimiz Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem,
“Bugünden
sonra baban hiçbir ızdırap çekmeyecektir!”
buyurdu ve ilave etti: “Kızım, sakın ağlama! Ben vefat ettiğim zaman ‘İnnâ
lillah ve İnnâ ileyhi râciûn’ de.” [19]
Hz.
Cebrail Aleyhisselâm ile Hz.
Azrail’in Birlikte Gelişleri
Resûl-i
Kibriya Efendimiz, bu fani dünyada artık son dakikalarını yaşıyordu.
Bu
esnada, Hz. Cebrail Aleyhisselâm, Hz. Azrail’le geldi. Resûl-i Kibriya
Efendimizin hal ve hatırını sordu; sonra, “Ölüm meleği Azrail, içeri girmek
için izninizi ister!” dedi.
Resûl-i
Kibriya Efendimiz Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem müsaade edince, Hz. Azrail
içeri girdi. Efendimizin önüne oturdu.
“Yâ
Resûlullah Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem!”
dedi. “Yüce Allah, senin her emrine itaat etmemi bana emretti. İstersen ruhunu
alacağım, istersen sana bırakacağım!”
Resûl-i
Kibriya Efendimiz Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem, Hz. Cebrail Aleyhisselâm’e
baktı. O da,
“Yâ
Resûlullah Sallallahu Tealâ Aleyhi
Vesellem, Mele-i A’lâ seni beklemektedir!” dedi.
Bunun
üzerine, Hâtemü’l-Enbiya Efendimiz Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem,
“Yâ
Azrail, gel, memuriyetini yerine getir!”
diye buyurdu. [20]
Peygamberimizin Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesellem, Rabbine Kavuşması
Mübarek
başları Hz. Âişe Radiyallahü Anha’nin kucağında, göğsüne dayalı idi. Yanında su
kabı vardı. İki elini suya batırıp ıslak ellerini mübarek yüzüne sürdü. Mübarek
dudaklarından “Lâ ilâhe illallah!” cümlesi döküldü. Sonra ellerini yüzünden
kaldırdı. Gözlerini evin tavanına dikti.
“Allahım,
Refîk-i A’lâ!” cümlesini tekrarlaya
tekrarlaya altmış üç yaşında iken mübarek ruhu Refîk-i A’lâ’ya yükseldi. [21]
Tarih,
Hicret’in 11. senesi, Rebiülevvel ayının 12’si, Pazartesi günü. Milâdî: 8
Haziran 632.
عَلٰى مَنْ اُنْزِلَ عَلَيْهِ الْفُرْقَانُ الْحَك۪يمُ مِنَ
الْعَرْشِ الْعَظ۪يمﭭ مِنَ الرَحْمٰنِ الرَّح۪يمﭭ ، صَاحِبِ الْمِعْرَاجِ وَمَا
زَاغَ اْلبَصَرُ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ اَلْفُ اَلْفِ صَلَاةٍ وَاَلْفُ اَلْفِ
سَلَامٍ عَلَيْكَ يَارَسُولَ اللّٰهِ عَلٰى مَنْ بَشَّرَ بِرِسَالَتِهِ
التَّوْرٰيةُ وَالْاِنْج۪يلُ وَالزَّبُورُ وَالزُّبُرُ وَبَشَّرَ بِنُبُوَّتِهِ
الْاِرْهَاصَاتُ وَهَوَاتِفُ اْلجِنِّ وَاَوْلِيَآءُ الْاِنْسِ وَكَوَاهِنُ
اْلبَشَرِ وَسَكَنَتْ لَهُ الشَّمْسُ وَانْشَقَّ بِاِشَارَتِهِ الْقَمَرُ
سَيِّدِنَا وَمَوْلٰينَا مُحَمَّدٍ اَلْفُ اَلْفِ صَلَاةٍ وَاَلْفُ اَلْفِ سَلَامٍ
عَلَيْكَ يَا حَب۪يبَ اللّٰهِ ﱬ مَنْ جَآءَتْ لِدَعْوَتِهِ الشَّجَرُ وَنَزَـلَـ
سُرْعَةً بِدُعَآئِهِ الْمَطَرُ وَاَظَلَّتْهُ الْغَمَامَةُ مِنَ اْلحَرِّ
وَشَبَغَ مِنْ صَاعٍ مِنْ طَعَامِهِ مِآٰتٌ مِنَ الْبَشَرِ وَنَبَعَ اْلمَآءُ مِنْ
بَـيْنِ اَصَابِعِه۪ ثَلَاثَ مَرَّاـتٍـ كَالْكَوْثَرِ وَسَبَّحَ ف۪ى كَــفَّيْهِ
الْحَصَاةُ وَالْمَدَرُ وَاَنْطَقَ اللّٰهُ لَهُ الضَّبَّ وَالظَّبْىَ وَالذِّئْبَ
وَالْجِذْعَ وَالذِّرَاعَ وَالْجَمَلَ وَالْجَبَلَ وَالْحَجَرَ وَالشَّجَرَ
سَيِّدِنَا وَمَوْلٰينَا وَشَف۪يعِنَا مُحَمَّدٍ اَلْفُ اَلْفِ صَلَاةٍ وَاَلْفُ
اَلْفِ سَلَامٍ عَلَيْكَ يَآ اَم۪ـينﭯ وَحْىِ اللّٰهِ
_________________________________________________________________
[1] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 255; Taberî,
a.g.e., c. 3, s. 191; İbn Kesir, Sîre, c. 4, s. 457.
[2] İbn Kesir, a.g.e., c. 4, s. 457.
[3] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 255; Taberî,
a.g.e., c. 3, s. 191.
[4] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 227-228;
Müslim, Sahih, c. 4, s. 1854-1855.
[5] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 227.
[6] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 217.
[7] Peygamber Efendimizin hayatında, Hz. Ebû
Bekir Radiyallahü Anh on yedi vakit namaz
kıldırmıştır.
[8] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 218; Ahmed İbn
Hanbel, a.g.e., c. 1, s. 356-357.
[9] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 259.
[10] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 119-120.
[11] Taberî, a.g.e., c. 3, s. 220.
[12] İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 302; Ahmed
İbn Hanbel, a.g.e., c. 3, s. 196.
[13] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 191.
[14] İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 304; İbn
Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 191.
[15] İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 303-304; İbn
Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 256; Taberî, a.g.e., c. 3, s. 196.
[16] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 247; Buharî,
Sahih, c. 3, s. 92; Müslim, Sahih, c. 4, s. 1904.
[17] Refîk-i A’lâ, en yüksek makamlarda
bulunan Peygamberler Cemaati demektir.
[18] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 254; Ahmed İbn
Hanbel, a.g.e., c. 1, s. 78.
[19] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 312.
[20] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 259; İbn
Kesir, a.g.e., c. 4, s. 550.
[21] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 229; Ahmed İbn
Hanbel, a.g.e., c. 6, s. 89; Buharî, a.g.e., c. 3, s. 96; İbn Kesir, a.g.e., c.
4, s. 475
Yazar:
Salih Suruç
Yorumlar
Yorum Gönder