Tuzlu Kahve (Salted Coffee)
Tuzlu Kahve (Salted Coffee)
(Gözyaşları Dökerek Okuduğum Bir Yazı)
(Gözyaşları Dökerek Okuduğum Bir Yazı)
Kıza bir partide rastlamıştı. Harika bir şeydi. O
gün peşinde koşan o kadar çok delikanlı vardı ki...
Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız
parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı ama tam bir kibarlık
gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı
öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu.
Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı.
"Ben artık gideyim!" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı.
"Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi. "Kahveme koymak için".
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya
baktı...
Kahveye tuz!
Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan ama tuzu
kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız
var!" dedi.
Delikanlı anlattı:
"Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz
kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç
eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan.
Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi
ve mutlu ailemi hatırlıyorum. Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.
Onları ve evimi öyle özlüyorum ki!!!".
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının.
Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı.
İçini bu kadar samimi döken, evini ailesini bu kadar
özleyen bir adam evi, aileyi seven bir olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan,
evini sakınan biri. Ev duyusu olan biri.
Kız da konuşmaya başladı. Onun da evi uzaklardaydı.
Çocukluğu gibi. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu. Tatlı ve
sıcak.
Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel
başlangıcı olmuştu tabii.
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu
gibi, prenses prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses
ne zaman kahve yapsa prensine, içine birazcık tuz koydu, hayat boyu. Onun böyle
sevdiğini biliyordu çünkü.
40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti.
"Ölümümden sonra aç!" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu
satırlarında:
"Sevgilim, bir tanem.
Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan
üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.
Tuzlu kahvede. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve
gergindim ki, şeker diyecekken "tuz" çıktı ağzımdan. Sen ve herkes
bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın
bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı
defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve
artık korkmam için hiçbir sebep yok. İşte gerçek. Ben tuzlu kahve sevmem. O
garip ve rezil bir tat. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi
içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük
mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha
gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı
yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek
zorunda kalsam da".
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam
ıslattı.
Lafı açıldığında bir gün biri, kadına "Tuzlu
kahve nasıl bir şey?" diye soracak oldu.
Gözleri nemlendi kadının.
"Çok tatlı!!!" dedi.
Yazar: Richard Fawler
Yorumlar
Yorum Gönder