Niçin Müslüman oldular 2
Niçin
Müslüman oldular 2
(Anarşinin
ancak İslam ahlakına sahip olmakla önleneceğine inandım. İçkiyi bıraktım,
tesettüre girdim ve namaza başladım.) Tina Gfanzil (Alman)
(İslam’da,
ırk, renk ve dil farkı gözetilmediğini, herkesin eşit olduğunu, namaz kılarken
de rütbe ayrımı yapılmadığını gördüm, Müslüman oldum.) Thomas Clayton
(Amerikalı)
(İslam, en
iyi şeyleri ihtiva eder. Hiçbir dinde kardeşlik, İslam’daki gibi değildir.) Dr.
Rolf Freiherr (Avusturyalı)
(İslam,
sevgi, doğruluk, temizlik ve güzel ahlakı emrettiği için Müslüman oldum.) A.
Uemura (Japon)
(İslam’ı akla
da uygun bulup Müslüman oldum.) Cecilla Cannolly (Avusturyalı)
(İlim Çin’de
de olsa alın hadisini okudum. İslam’ın ilme verdiği önemi görünce Müslüman
oldum.) Mr. Board (Amerikalı)
(İslam,
israf ve cimriliği yasaklayan, maddi- manevi her hususta en güzel kaideleri
olan dindir.) Albay Ronald Rockwell (Amerikalı)
(İslam dünya
ve ahiret mutluluğunu gösterdiği için Müslüman oldum.) B.Karai (Zengibar)
(Putlara
değil de, bir Allah’a ibadet etmeyi, doğruluğu, emanete riayeti, insanların
haklarını gözetmeyi emreden İslamiyet’i kabul ettim.) Necaşi (Habeş İmparatoru)
Tufeyl bin
Amr, usta bir şairdi. Onun gibi şiirden anlayan pek azdı. Kur'an-ı kerimi
okuyunca, onun şiir ve beşeri bir söz değil, ilahi bir kelam olduğunu hemen
anlayıp Müslüman oldu.
Kur’an-ı
kerimin (Allah kelamı) olduğuna inandım
Sual:
Fransız ilim adamı Kaptan Kusto’nun, İslam dinini tercih etmesine sebep olan
hadise nedir?
CEVAP
Televizyonda
yayınlanan, Yaşayan Deniz programı ile okyanusların sırlarını gözler önüne
getiren Kaptan Kusto, İslam dinini tercih etmesine asıl sebep olan olayın,
Atlas Okyanusu ile Akdeniz sularının birbirine karışmadığını tespit ettikten
sonra, bunun 1400 sene önce Kur'an-ı kerimde beyan buyurulduğunu görmesi
olduğunu bildirmiştir.
Kaptan
Kusto, özetle diyor ki:
(1962
senesinde Alman ilim adamları, Aden körfezi ile Kızıldeniz’in birleştiği Mendeb
boğazında, Kızıldeniz’in suyu ile Hind Okyanusunun suyunun birbirine
karışmadığını bildirmişlerdi. Biz de, Atlas Okyanusu ile Akdeniz’in sularının
birbirine karışıp, karışmadığını tetkik etmeye başladık. Evvela, Akdeniz’in
kendine has sıcaklığı, tuzluluğu ve kesâfeti ile ihtiva ettiği canlıları tespit
ettik. Aynı tetkikatı Atlas Okyanusunda tekrarladık. İki su kütlesi binlerce
seneden beri Cebelitarık boğazında birleşiyordu. Bu vaziyette, iki su
kütlesinin karışması ile tuzluluk, kesâfet gibi unsurların birbirlerine müsavi,
hiç olmazsa yakın olması icap ediyordu. Halbuki, her iki denizin en yakın
kısımlarında bile deniz suyu kendi hassasını koruyordu. Yani, iki denizin birleşme
noktasında bir su perdesi iki deniz suyunun birbirine karışmasına mani
oluyordu. Bu hâli anlattığım [İslamiyet'i seçerek Müslüman olan] Profesör
Maurice Bucaille, bunda şaşılacak bir şey olmadığını, İslam’ın kudsi kitabı
Kur’an-ı kerimin bunu açık bir şekilde yazdığını söyledi. Hakikaten bu hâl
Kur’an-ı kerimde açıklanıyordu. Bunu öğrenince Kur’an-ı kerimin (Allah kelamı)
olduğuna inandım. Hak din olan İslamiyet’i seçtim.)
Karışmayan
denizlerle ilgili âyet-i kerime mealleri şöyledir:
(Birinin
suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerinin ki tuzlu ve acı iki denizin arasına
bir engel, aşılamaz bir serhat koyan Odur.) [Furkan 53]
(İki deniz,
birbirine bitişik iken, [Rabbinizin koyduğu engel ile] birbirine karışmaz.)
[Rahman 19, 20]
(....iki
deniz arasına perde koyan...) [Neml 61]
(İki
denizden biri tatlıdır, harareti keser, içimi kolaydır. Diğeri de tuzludur,
boğazı yakar.) [Fatır 12]
İslam’ı
seçmekle çağı seçtim
Sual:
Bazıları İslamiyet’in eskiden geçerli olduğunu, şimdi yeni çağlara ayak
uyduramayacağını söylüyorlar. İslamiyet, her çağa cevap vermez mi?
CEVAP
İslamiyet’i
gönderen, her şeye gücü yeten, her şeyi yoktan yaratan Allahü teâlâdır. Allah
için hiç bir zorluk olmaz. Namaz, oruç gibi dinimizin bütün emirleri, zamana
göre değişmez. Hiç biri de çağın şartlarına ters düşmez. Çünkü dini gönderen
Allahü teâlâ, her asırda neler olacağını bilir. Zaten bilmeyen ilah olamaz.
(İslamiyet
her çağa ayak uyduramaz) demek yuvarlak bir sözdür. (İslam’ın şu hükmü, şu asra
uymaz) gibi açık bir şey söylemek gerekir. Dinimizde eksik olan bir şey yoktur.
Var diyen biri çıkarsa, bu şeyin ne olduğunu açıklaması gerekir. Onların
soracakları sorulara âlimlerimiz, asırlar önce cevap vermiştir.
8 Nisan 1983
günü Karyünes Üniversitesinin konferans salonunda bir büyük ilim adamı, bir
büyük yazar Roger Garaudy diyor ki:
Evet, bugün
ben Müslümanım. Niçin İslam’ı seçtiniz, diyorsunuz, İslam’ı seçmekle çağı
seçtim.
70 yaşındaki
Roger Garaudy ki, yıllarca Fransa’da komünist sistemin ateşli savunucusu
olmuştu. Üniversiteden siyaset kürsülerine kadar Fransızlara ve Batı dünyasına
hep Marksizm’i anlatmış, insanların kurtuluşunu yalnız bu sistemde bulmuştu.
Çağımızda Fransız komünistlerinin en büyük "Düşünce mimarı" durumunda
idi. Nerede komünistlerin düzenlediği bir miting, konferans ve seminer var,
orada Garaudy vardı. Katolik ve Hristiyanlığa karşı, düşüncesiyle, kalemiyle
hitabetiyle büyük bir mücadele veriyordu.
Fakat, şimdi
o bilim adamı hakikatı anladı. Şöyle diyordu:
(İslam,
çağları arkasında sürükleyen bir dindir. Diğer dinler ise, çağların arkasında
sürüklendi. Yani, İslam dışındaki bütün dinler zamana uyduruldu. Reforma tâbi
tutuldu. Mukaddes kitaplar zamana göre tahrif edildi. Kur'an-ı kerim ise,
indirildiği günden beri hep zamana hükmetti. O, zamanı değil, zaman onu izledi.
Zaman yaşlandıkça o gençleşti. Bu, çağlar üstü bir olaydır. Bugüne kadar, bunca
savaşların bıraktığı korkunç, sosyal, siyasi ve ekonomik sarsıntılardan daha
büyük bir olaydır. İslam, materyalizme de, pozitivistlerin görüşüne de,
egzistansiyalistlere de hakimdir. Fakat bunlardan hiç biri, İslam’a hakim
değildir.
Büyük
Peygamberimiz, (Yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi, dünyaya
çalışın) derken, her şeyi anlatmıştır. İslam hem maddeye, hem de manaya
hükmetmiştir. Öyle ise, bunların ikisi birbirinden koparılamaz. Nasıl
koparılabilir ki, İslam, (İlim Çin’de de olsa gidip bulunuz. İlim ve Fen
müminin kaybolmuş malıdır, ara ve bul) diyor. İlmin ve çalışmanın burada sınırı
yoktur. İslam, dünyayı saran bu iki olaya sınır koymadığına göre, dünyayı
sarsmıştır.
İnsanı,
mahlûkların efdali ve en şereflisi olarak bildirirken, onun sömürülemeyeceğini
anlatmıştır. İsrafı, gösterişi ve lüksü yasaklayan, kazancı alın terindeki
damlacıklarda arayan, biriken sermayeyi fakire ölçülü ve ahlak hükümleri içinde
aktaran, faizi, tembelliğe sebep olduğu için yasaklayan ve gayrimeşru serveti
böylece imha eden bir sistemler manzumesidir.
İslam,
halife ile kölenin aynı hakka sahip olmasını mecbur kılmıştır. Deve olayı
vardır ki, bu kralların kılıçlarından daha keskin bir olaydır. Hazret-i Ömer
ile kölesi bir şehirden bir şehire giderken deveye sıra ile binerler. Zaman
zaman, devenin yularını halife çeker, zaman zaman da köle... İşte adalet ve
hukukta İslam’ın devrimidir bu. Marksizm ile kapitalizmin ikisi de, insanı
sömüren sistemlerdir. İslam bunlara karşı, insana prestijini iade eden bir
semavi dindir.)
Müslümanlık
ile Hristiyanlığın mukayesesi
Sual:
Hristiyanlık Müslümanlıkla mukayese edilirse, birinin diğerinden üstün yönü
nelerdir?
CEVAP
Hristiyanlık
o kadar çok değişti ki, dinin hiçbir hükmü kalmadı. Bozdular ve ortadan
kaldırdılar. Hiç bozulmayıp orijinali bile olsaydı, Allahü teâlâ tarafından
yürürlükten kaldırılmıştı, dolayısıyla İslamiyet ile Hristiyanlık hiçbir yönden
mukayese kabul etmez. Birkaçını bildirelim:
1-
Hristiyanlıkla en küçük bir dernek, bir köy muhtarlığı idare edilemez. Hiçbir
idare şekli, yönetim şekli yoktur. Devletin şekli nasıldır? Devletin başkanının
vasıfları nelerdir, bunu kimler seçer? Ama İslamiyet’te bunların hepsi detayı
ile bildirilmiştir.
2- İslamiyet
baştanbaşa bir hukuk sistemidir. 1960 yılına kadar İsrail bile İslam dininin
kanunları olan Mecelleyi tatbik etmiştir. Her olayın cezası bildirilmiştir.
Hırsızlık edenin, içki içenin, zina edenin, gaspın, adam öldürmenin insanları
yaralamanın, gözünü kulağını çıkarmanın cezaları, hatıra ne geliyorsa hepsinin
cezası bildirilmiştir. Hristiyanlıkta bunların hiç biri yoktur.
3- Ceza
hukukunda olduğu gibi, diğer hukukta da, mesela miras hukukunda, evlilik
hukukunda da her şey inceden inceye detayına kadar bildirilmiştir. Nikah ve
boşanma şekilleri, alışveriş bilgileri, kâr oranları, müşteriyi kandırmanın
cezası, işçi ve işveren hakları, ana baba evlat hakkı, karı koca ve arkadaş
hakkı, komşu hakkı, gayrimüslimlerin hatta hayvanların hakları hep
bildirilmiştir.
4- Dinin
şartları, imanın şartları bildirilmiştir. Namaz nasıl kılınır, oruç nasıl
tutulur, namazı neler bozar, orucu neler bozar, hac nasıl yapılır, zekat nasıl
ve kimlere verilir. Kimler zekat alabilir, hepsi detaylı olarak bildirilmiştir.
Etek tıraşı nasıl olunur, tırnak ve bıyık nasıl kesilir ve ne kadar zamanda bir
kesilir. Her şey ayrıntılı olarak bildirilmiştir. Bunların hiç biri
Hristiyanlıkta yoktur.
5-
Hristiyanlığın sadece adı kalmıştır hiçbir kaidesi, kanunu yoktur.
Hristiyanlığı bozuk bir din olarak kabul etmek bile yanlıştır. Yanlış da olsa
ortada hiçbir kural; hiçbir kanun kalmamıştır. Papazlar tarafından yazılan
İncillerde yani Hristiyanlık konseyinin yüzlerce İncil arasından seçtiği dört
İncilde, birbirini tutmayan yanlış, çelişki bir tarafa böyle şeylerden hiç
bahsedilmez. Baba tanrı böyle dedi, oğul tanrı şuraya gitti, tanrı, kuzusunu
kurban etti, şaraplı ekmek yedi, falanca falancayı öldürdü, falanca zina etti,
hepsi böyle şeylerdir, üstelik bunlar da birbirini tutmaz.
Dediğimiz
gibi bütün kaideleri kanunları bile olsa yürürlükten kaldırılmıştır. İslamiyet
ile Hristiyanlık mukayese edilemez.
Gayrimüslimlerin
İslamiyet’i inceleyip Müslüman olduktan sonra neler söylediklerinden yukarıda
kısaca bahsettik, yani en tabii mukayeseyi bizzat gayrimüslim iken Müslüman
olanlar yaptı.
Netice:
Kur'an-ı
kerimde mealen şöyle buyurulmaktadır:
(Allah
indinde hak din ancak İslam’dır.) [Al-i İmran 19]
(Sizin için
din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3]
(Kim
İslam’dan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [Al-i İmran
85]
Yorumlar
Yorum Gönder