İlim Öğrenme Adabı
İlim Öğrenme Adabı
Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem: "Sizin
en hayırlınız, öğrenen ve öğreteninizdir.” buyurmuştur.
Hz. Ali Radiyallahü Anh: "Bana bir harf
öğretenin kölesi olurum!", buyurarak ilim öğrenmenin ve öğretmenin
önemine işaret etmiştir.
İlme karşı adab; nefsi kötü ahlak ve kınanmış
vasıflardan temizlemektir. Çünkü ilim, kalbin ibadeti, sırrın namazı ve ruhu
Allah'a yaklaştıran bir sıfattır. Cismen ve ahlaken temizlenmek ilme karşı
adabı gösterir.
Bununla beraber;
1- Öğrenme anne- baba zoruyla olduğu düşünülmemeli.
2- Başarısızlık ilk anda gözü korkutmamalı.
3- Derse hazırlıklı ve istekli girmeli.
4- Öğretmen can kulağıyla dinlenmeli.
5- Anlamadığı yerleri tekrar sormalı.
6- Başarılı arkadaşlarla istişare etmeli.
7- Her zaman ve her şeyde düzenli ve programlı
olmalı.
8- Ders çalışmak için rahat edilebilecek bir yer
seçilmeli.
9- Devamlı en iyi olmaya çalışılmalı.
10- Dersi tam anlamadan ve bellemeden ötekine
geçmemeli.
11- Öğrenilenler hayatta yaşanılabiliyorsa,
uygulamalı ve yaşamalı.
1 2- Öğrenmekten soğutacak arkadaşlarla ilişki
kesilmeli.
1 3- Öğretenlere karşı saygılı ve mütevazı olunmalı.
14- Özür dileme ve teşekkür etme hassasiyeti
gösterilmeli.
Her Müslüman İçin Öğretme ve
Öğrenmenin Gerekliliği
İlim elde etmek, her Müslüman erkek ve kadın için
bir görevdir. Şöyle ki: Her Müslümanın yapmakla yükümlü bulunduğu din
görevlerini yerine getirmek, hak ile batılı, helal ile haramı ayırmak için
yeterince bilgi sahibi olması üzerine farzdır. Bir hadis- i şerifte
buyurulmuştur.
"Her Müslüman erkek ve
kadına ilim öğrenmek bir farzdır.”
Başkalarına muhtaç oldukları şeyleri öğretmek için
ilim öğrenmek de sünnettir, bir ibadettir. Bundan fazlasını bir kemal ve bir
şeref olmak üzere öğrenmek de mübahtır. Başkalarına karşı öğünmek, mücadele
edip büyüklenmek için ilim elde etmek ise mekruhtur.
İlim öğrenmek aslında hem fertler için, hem de
cemiyet için gereklidir. Bu bir zarurettir. Böyle zaruret miktarı ilim
öğrenmek, bir İslâm toplumunun bütün fertlerine yönelen bir farzdır. Ancak
ilimlerin bir kısmı, her kişi için gerekli olduğundan bu kısmın öğrenilmesi bir
farz-ı aynıdır. Herkesin öğrenip bilmesi ve onu yapması gerekir.
İlimlerin bir kısmı da, her ferd için değil, cemiyet
hayatı için gerekli olduğundan bunun öğrenilmesi de bir farz-ı kifayedir. Tıb, hesap,
harb ve teknik ilimleri gibi... Bu ilimleri herkes elde edemez. Bunlarla
toplumun bazı kişileri meşgul olabilirler. Bunları bir kısım şahıslar
öğrenirse, bu farz yerine getirilmiş olur. Fakat bu ilimlerle, İslâm toplumunu
meydana getiren şahısların hiç biri meşgul olmazsa, o toplumun bütün fertleri
Allah yanında sorumlu olurlar.
İslâm dininde ilmin kıymeti pek büyüktür. İlim bir
nurdur, bir hayattır, bir cemiyetin yaşamasına ve yükselmesine sebeptir.
Cahillik ise, bir karanlıktır, bir ölüm, bir felâkettir.
Resul- ü Ekrem Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem,
Lokman Hekîm'in oğluna şöyle bir öğüt vermiş olduğunu buyurmuştur:
"Yavrum! Âlimlerin
meclisine devam et, hekimlerin sözlerini dinle. Çünkü Yüce Allah yeryüzünü
çisinti ile dirilttiği gibi, ölü bir kalbi de şüphesiz hikmet nuru ile diriltir."
İslam’da her meslek sahibi için, o meslekle ilgili
dinî meseleleri bilmek bir farzdır, önemli bir görevdir. Ticaretle uğraşacak
kimselerin ticaretle ilgili helal ve haram gibi işleri önce öğrenmeleri
gerekir. Böylece yapacakları işlemlerde dine aykırı bir şey bulunmamış olur.
İslâm kadınları, abdest, namaz ve oruç gibi dinle
ilgili bir kısım meseleleri ya kocaları ve mahremleri aracılığı ile öğrenir
veya kocalarının izni ile ara sıra bir ilim meclisine giderek öğrenmeye
çalışırlar. Fakat kocalarının rızası olmadıkça bir ilim meclisine çıkıp
gidemezler. Ancak bir kadına dinle ilgili bir meseleyi öğretmek gereği yüz
gösterirse, bakılır: Eğer kocası bu meseleyi çözer veya ehlinden öğrenip
kendisine bildirirse maksat elde edilmiş olur. Fakat kocası bunu çözemez ve
sorup öğrenmekten çekinirse, kadın o meseleyi gidip ehlinden öğrenmek yetkisine
sahiptir. Yeter ki o kadın, İslam adabına uygun hareket etmiş olsun.
İlim alanında hakka yardım için, bir hakkın
açıklanmasını ortaya çıkarmak için, ilim üzerinde bilgilerin artmasını sağlamak
için yapılan karşılıklı görüşmeler ve münazaralar caizdir. Bunlar ibadetten
sayılır. Fakat bir Müslümanı aşağı düşürmek ve mahcup etmek için, bir mala veya
bir rütbeye kavuşmak için yapılacak etkili ve fazla konuşmalar ve tenkitler
haramdır, İslâm ahlâkına aykırıdır.
İlim alanında "Mira Mücadele" (münakaşa,
kavga) denilen söz söyleme şekli asla caiz değildir. “mira" başkasının
sözlerinde veya anlamında görülen bir noksandan dolayı hemen ona itiraz
edivermektir. Bu itiraz, kendini büyük görmekten ve göstermekten ileri gelir.
Onun için söylenilen bir sözü hemen düzeltmeye kalkışmamalıdır. Ancak din
yönünden bir yarar varsa, o zaman yumuşaklıkla ve kibarca hareket etmelidir.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
"Kul, haklı olduğu halde bile mirâyı yersiz
mücadeleyi terk etmedikçe, imanın hakikatini tamamlamış olmaz.”
Hak olan şeyde ısrarla direnmek ve büyüklük taslamak
asla caiz değildir. Böyle bir durum, gösterişten, kinden, çekememezlikten ve hırstan
ileri gelir. Bu, insan için pek büyük bir noksanlıktır.
"Kabul edilmeğe en lâyık
olan haktır.”
Sadakat. net
Yorumlar
Yorum Gönder