Güz
GÜZ
Güz geliyor, geldi bile. Küçükler ellerinde
çanta, hoplaya zıplaya mekteplerine gidiyorlar. Havalar bayağı soğudu. İnsan
zaman zaman ateş istiyor. Soba ateşi, kalorifer ateşi değil, ocak ateşi...
Sabahları... Şöyle ocaklar, kütükler. Çıtır çıtır yanan odunlar... Güz geldi...
Üzümler, asmalardan düşüverecekmiş gibi, dallar da meyvelerini tutamıyor.
Ayrılık mevsimi: “Aman şimdi, yaman şimdi, Dağlar başı duman şimdi Sevmesi
hoştur amma Ayrılması yaman şimdi!” Mevsimin türküsü bu...
Bostanlar,
bağlar bozuluyor... Her şey darmadağın, perişan... Dallar, yollar... Yollarda
insanlar, yaylalardan sahillere göç ediyorlar... Harmanlar savruldu. Buğdaylar
samandan ayrıldı, şimdi ambarlarda. Kazanların içinde bulgur kaynıyor.
Kazanlar, ateşler... O buğul buğul tüten kazanlar... Yer yer yanan ateşler...
Taze pekmez kokuları, bütün mahalleyi sardı... Buğday yıkılan yerlerde
harmanlarda taneler çimenlenmiş, çimen olmuş... Menekşeler açmış...
Bahçelerde
sarıçiçekler: sonbahar çiçekleri... Bademler çoktan toplandı. Dallarda kalanlarını
şimdi okul çocukları taşlıyor. Narlar yarılmış, ayvalar darılmış: yüzleri
buruşmuş. Kim dinler onları? Dalından koparır, tüylerini ovalar, ısırıveririz.
Ah, nereden ısıracağım ben! Dişlerim yok. Çocuklar siz yiyin! Dağlarda, tarla
kenarlarında yabani erikler, armutlar... Bunlardaki lezzet... Bunlardaki tat,
en güzel bahçelerin meyvelerinde yok... Dağların, kırların kokusu, kısaca
memleket kokusu! Ve hele bu mevsimde yankısı çoban yoğurtları... Yemeden belli
olmaz. Arılar da ballarından ayrıldı... Arıcıkların koskoca yazın durmadan
çalışıp biriktirdikleri ballarını alıverdiler. İnsanoğlu bu! Sana kor mu?
Zavallı arıcık!...
Haydi,
kovanına, boşuna dolaşıp durma. Vızz!...
Osman
Y. SERDENGEÇTİ
Yorumlar
Yorum Gönder