Dile Benden, Ne Dilersen!

Dile Benden, Ne Dilersen!
Birbirini seven iki genç evlenmişler. Yıllarca mutlu yaşamışlar.
Bir gece efendisi hanımından su istemiş. Hanımı hemen fırlayıp suyu getirmiş. Bakmış ki beyi uyuyor. Uyandırmaya kıyamamış. Elindeki su maşrapası ile eşinin başında sabaha kadar beklemiş.
Eşi sabaha karşı uyanıp da hanımını öylece başucunda bekler görünce çok duygulanmış. Öyle sevinmiş öyle sevinmiş ki… Dünyanın bütün altınlarını versen o kadar sevinmezmiş… Mutluluktan büyük bir şok yaşıyormuş. Bu memnuniyetin verdiği sevgiyle;
“- Hanım dile benden ne dilersen! Ne istersen yapacağım!” Demiş.
Hanımı da;
“- Ne istersem isteyim, gerçekten yapar mısın?” Demiş.
“- Evet, vallahi de billâhi de yaparım!”
“- O zaman beni boşa!”
Sevinci kursağında kalan adam, ikinci şoka uğramış.
“- Gerçekten mi boşanmak istiyorsun?”
“- Evet!” Demiş hanımı. Adam delirecek gibi olmuş. Renkten renge girip hüngür hüngür ağlamaya başlamış.
“- Evet, sana söz verdim! Ama öyle bir şey istedin ki… Keşke beni öldürseydin de böyle bir şey istemeseydin! Beni sevdiğini sanıyordum. Ama söz verdim, sözümden de dönemem!
Hemen mahkemeye gidip müracaat etmeye karar vermişler.
Adamın içi kan ağlarken;
“- Acaba neden boşanmak istiyor? Bugüne kadar beni bir kere bile üzmedi!” diye düşünüyor sormaya da cesaret edemiyormuş.
Adam bu düşüncelerle kapıdan çıkarken ayağı eşiğe dolaşınca yere kapaklanmış. Şiddetli bir acıyla;
“- Allah!!!” diye haykırmış.
“Hanımı ne oldu bey?” diye eşinin yardımına koşmuş.
Adam acı içinde kıvranarak;
“- Topuğum burkuldu, çok acıyor, hem de şişti doldu! Artık bir süre yürüyemem! Mahkemeye de gidemem!” demiş.
Hanımı da;
“- Artık mahkemeye gitmemize gerek kalmadı. Ben sana gereken hizmeti yapar topuğunu iyileştiririm. Sen sakın üzülme!” demiş.
Adam kısa sürede üçüncü defa şoka uğrayarak…
“- Neden vazgeçtin?” demiş.
Mübarek saliha hanımı;
“- Bey seninle evleneli yıllar oldu. Bir kere bile; “Allah, Bismillâh, Elhamdülillâh! Demedin. Hiç namaz kılmadın! Bundan dolayı senden ayrılmaya karar vermiştim. Artık bir kere ‘ALLAH!’ dedin. İnşallah artık devamı gelir!” demiş.
Adam derin düşüncelere dalmış. İnançsız ve sevgisiz bir ortamda yetiştiğinden maneviyatı çok zayıfmış. Hanımının dualarına, ibadetlerine bakar;
“Boşa zahmet çekiyor!” der, saflığına bağlarmış.
Kendi kendine bir kere bile;
“- Bu dünyaya nereden geldim? Neden geldim? Ölünce nereye gideceğim?” diye sormazmış!
İyi yürekli hanımı hüzünlü hüzünlü;
“- Biraz önce düştün, topuğunu incittin! Belki de bacağın kırılabilirdi. Allah korusun, başını yere çarpar ölebilirdin. Yüce Rabbimiz; ‘Kulum dünyada nasıl yaşadın?’ deyince Rabbimiz'e ne cevap verecektin? Dünya hayatı çok kısa, ahiret ise sonsuz…" demiş.
Adam derin pişmanlık ve üzüntüler içinde;
“- Hanım bana yardımcı ol! Bana dinimizi öğret! Bu konuda sen benden iyisin! Ben büyük bir boşluk içindeydim. İnşallah o boşluktan kurtulup dinimizi yaşamak istiyorum” demiş.
Artık hanımı ile her akşam “ilmihal ve İslâmi kitaplar okuyorlar”, “İslami Yaşantı”yı öğreniyorlar; mutlulukları da katlanarak artıyormuş.

Yazar: Yaşar AKKAŞ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis