Kayıtlar

Unutkanlık İle Alzheimer Arasındaki Fark Nelerdir?

Resim
Unutkanlık İle Alzheimer Arasındaki Fark Nelerdir? Unutkanlık ile Alzheimer arasındaki fark nedir? Her unutkanlık Alzheimer belirtisi mi? Alzheimer ve unutkanlığın nedenleri neler? Gündelik hayatta yaşanan bazı unutkanlıklar, kişinin aklına ilk olarak Alzheimer rahatsızlığını getirir. Ancak, unutkanlığın sebebi Alzheimer'dan ayrı olarak daha basit nedenlerden ya da nörolojik rahatsızlıklardan dolayı da kaynaklanabilir. Bu rahatsızlıklara epilepsi, tümör, travma, beyin iltihabı, karaciğer yetmezliği ve metabolik bozukluklar örnek gösterilebilir. Unutkanlık nedeniyle doktora giden kişilerin yaşı, aile olayları, cinsiyeti, eğitim seviyesi, genetik bozukluğu, etkisinde olduğu zehirli maddeler ve kullandığı ilaçlardaki risk faktörleri belirlenmelidir. İlerleyen yaşlarda meydana gelen bunama rahatsızlığı zihni etkileyerek unutkanlığa sebep olur. Alzheimer ise unutkanlığın yanı sıra kişinin günlük etkinliklerinin azalması ve bilişsel kabiliyetlerin yitirilmesiyle nitele...

Ateistin Korkunç Ölümü

Ateistin Korkunç Ölümü (Yaşanmış Gerçek Bir Hikâye! Mutlaka Okuyun!) 1990’lı yıllarda İstanbul’da yeni bir özel okulda işe başlamıştım. Kenan Bey adında yaşı ilerlemiş ateist bir öğretmen de vardı. Sürekli dini değerlerle (namaz, abdest, oruç, cami, Kur’an-ı Kerim…) alay ederdi. İşte bazı zırvaları… “Ben Cennet’e gidemezsem, kimse gidemez!”, “Ben Müslümanım, çay içmem!”, “Abdestsiz namaz kılsak olmaz mı?” gibi nice zırvalar… Değişik görüşlü kişilerin hepsi de ondan nefret ediyordu. Konuşma ve davranışlarına öğretmenlerin çoğu kızar fakat kimse pisliğe bulaşmamak için ses çıkarmazdı. Bir defasında; kahkahalarla gülerek; “Bir otobüsçü yolcu bırakmak için mahalle arasına girmiş. Bana İstanbul Esenler otogar yolunu sordu. Ben de Gebze yolunu gösterdim!” diyerek otobüsçüyü yanılttığını E-5’ten Gebze tarafına gönderdiğini anlatıyordu. İkide bir “Ben Müslüman’ım!” , “Ben harama hile katmam!”, “Kadınlarla sohbet etmeyi çok severim, erkeklerden nefret ederim!” der; gider...

Ne Ol, Ne Olma!

Ne Ol, Ne Olma! Paranı ver, gönlünü ver, selâm ver, canını ver ama; Sırrını verme! Günleri say, servetini say, büyüklerini say, ama; Yerinde sayma! Emek ver, kulak ver, bilgi ver, ama; Hiçbir zaman bo ş verme! E ş ini be ğ en, i ş ini be ğ en, a ş ı n ı be ğ en ama; Kendini be ğ enme! Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol ama; Bölücü olma! Fidan büyüt, garip doyur, çocuk besle ama; Kin besleme! Hedefe ko ş , cihada ko ş , yard ı ma ko ş ama; Ortak ko ş ma! Davet et, hayret et, affet, tövbe et ama; İ hanet etme! Okumaktan zarar gelmez, oku ama; Lânet okuma! Rakibini geç, sınıfını geç ama; Gülüp geçme! Yakla ş , konu ş , tan ı ş ama; Uzakla ş ma! Süslen, uslan ama; Yaslanma! Do ğ rul, devril ama; E ğ ilme! i til, at ı l ama; Satılma! Hz. Mevlâna Kuddise Sirrûh

Koca Bir Orduyu Doyuran İki Avuç Hurma

Koca Bir Orduyu Doyuran İki Avuç Hurma Ashâb-ı kiramdan, Beşir bin Sa”d”ın kızı ve Nûman bin Beşir”in kız kardeşi Radiyallahü Anhüm anlatıyor: “Annem Amre bint-i Revâha Radiyallahü Anha , beni çağırdı. Eteğime iki avuç hurma koyduktan sonra, ‘Kızcağızım! Git de, baban ile dayın Abdullah bin Revâha”nın gıdalarını kendilerine ver’, dedi.” Giderken, Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem’e rastladım. Babamla dayımın nerede olduklarını sordum. O bana, “Kızcağızım, beri gel, yanındaki nedir? Diye sordu. “Yâ Resûlellah, dedim, bu hurmadır. Annem bunu, yesinler diye, babam Beşir bin Sa”d ile dayım Abdullah bin Revâha”ya gönderdi. Resûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem, “Getir onu, buyurdu. Ben de onu, Resûlüllah”ın iki avucuna döktüm. Avuçlarını doldurmadı. Sonra, bir örtü getirilmesini emr etti. Örtü getirilip serildi. Hurmayı ona koyduktan sonra, örtünün üzerine yayıp dağıttı. Yanındakilere; “Gıdâya, kumanyaya geliniz!” diyerek hendek halkına sesleniniz, buyurdu. He...

Duada İhlâs Ve Helâl Lokmanın Önemi

Duada İhlâs Ve Helâl Lokmanın Önemi Duâda ihlâs (samimiyet) ve helâl lokmanın ehemmiyetine dair Nebiyy-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz’den nakledilen hadîs-i şerîfler… “Bir kimse zâhir ve bâtınını tanzîf ve tathîr ile kırk gün hâlisan Cenâb-ı Allah için amel ve ibâdet ederse kalbi menba-ı hikmet olup lisânından zülâl-i mârifet cereyan etmeye başlar.”(Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 8361) “Kul ihlâs ile لَا إِلٰهَ اِلَّا اللّهُ ‘Lâ ilâhe illâ Allah’ “Başka ilâh yok, ancak Allah vardır!” dedikçe hiç bir hicâb onu geri çevirmeksizin bu zikri, Allah’a yükselir. Allah’a vâsıl olunca Allah bu kelimeyi söyleyene nazar eder. Allah’ın nazar ettiği her bir muvahhid kulunu rahmeti içine alması O’nun hakkıdır.” (Ali el-Müttakî, I, 56-57/181) “Helâlliğinde ve haramlığında şüphe bulunan nesneyi terk eyle ve helâl olduğu muhakkak bulunan şeyleri kabul et.” (Buhârî, Büyû’, 3; Tirmizî, Kıyame, 60) Bu hadîs-i şerîf, insanın bâtınını haramdan korumak için kemâl-i ihtiyat ...

Lokman

Lokman                Efendisinin düzinelerle kölelerinden yalnızca birisi idi Lokman... Derisinin siyahlığının aksine, tüm aydınlığını içinde saklamıştı sanki.                Diğer köleler ise tam aksine... Ne onun hikmetli sözleri, nede ağırbaşlılığı ilgilerini çekmez, sürekli yapmaları gereken işlerden kaytarmaya, kendilerinin olan zamanlarını;                "Efendilerinin malı kendilerinin olsa" neler yapacakları hakkında fikir üretmekle geçirirler. Lokman'ı anlamak bir yana, ondaki farklılıktan rahatsız dahi olurlar. Fırsat buldukça da efendilerinin gözünden düşürmek için arkadaşlarına olmadık düzenler kurar, akla gelmedik yalanlar uydururlar.                Hep aynı geçen günlerinin birinde ...

Bir Lokmanın Bedeli

Bir Lokmanın Bedeli Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:   “…Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. Zaten siz, Allah rızasını aramaktan başka bir gâye ile infak etmezsiniz. Hayra dâir her ne infak ederseniz, karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Bakara, 272) Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:   “Sadaka vermekte acele edin! Çünkü belâ, sadakanın önüne geçemez.” (Heysemî, III, 110) “Yarım hurma ile de olsa cehennemden korunun!” (Buhârî, Zekât, 10; Rikak, 51; Tevhîd, 36; Müslim, Zekât, 66-70) Fakir bir köylü kadın, kendisine müracaat eden bir fakiri elinde kalan son lokması ile memnun eder. Fakir ona: “–Allah, bu verdiğin lokmayı dünya ve âhirette önüne çıkarsın, sana hayırlar ihsân buyursun!” diye dua eder. Bir zaman sonra o köylü kadın tarlada kocasına yardıma vardığında, nur topu gibi evlâdını bir ağacın altında yatırıp uyutur. Çalışmaya...

Hz. İsa Aleyhisselâm’ın Kemik İle Konuşması

Hz. İsa Aleyhisselâm’ın Kemik İle Konuşması İslamiyet’in kabulünden sonra yeniden şekillenen Türk edebiyatında dinî hikâyeler önemli bir yere sahiptir. Manzum, mensur ve karışık yapıda işlenen bu hikâyelerin kaynakları arasında; Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerim’deki kıssalar ile başta Hz. Muhammed olmak üzere, Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve daha birçok dinî şahsiyetin hayatları etrafında teşekkül eden menkıbevi-destani olaylar sayılabilir. Bu hikâyelerden biri “Cümcüme Sultan” adıyla bilinen ve kaynağını kutsal kitaplarda Hz. İsa’nın ölüleri dirilttiğine dair nakledilen bilgilerden[1] alan kısa bir hikâyedir. “Andan Haziret-i İsa Aleyhisselâm eyitdi: “Ey çürümüş kemükler ve ey pâre pâre olmuş etler ve ey mahvolmuş deriler! Bir yere cem‘ olun ki Hak Sübhâne ve Teâlâ’nın kudretiyle.” Pes Haziret-i İsa Aleyhisselâm nazar iderdi ki, ol çürümüş kemükler ve dökülmüş etler Hak Teâlâ’nın kudretiyle mevcûd olup câ[n] tenine gelüp karâr itdi. Andan ol kemük bir zarif şahs oldı, ayak ü...

Zemzem Suyu Mübarektir

Zemzem Suyu Mübarektir Böylece otuz gün, otuz gece orada kaldım. Bu esnada zemzem suyundan başka hiçbir yemek ve içecek almadım. Buna rağmen şişmanladım ve karnımın kıvrımları arttı. Ciğerimde açlık hissi duymadım. Mekkeliler, ay ışığı olan bir gecede uyurken Beytullah'ı tavaf eden yoktu. Sadece iki kadın vardı. Onlar da, İsâf ve Nâile, adındaki putlarına dua ediyordu. Tavafları sırasında benim yanıma kadar geldiler. Dayanamayıp onlara: "Onları birbirlerine nikâhlayıverin bari!" dedim. Onlar dualarından vazgeçmeyip, tavaflarını yaptılar. Tekrar yanıma kadar geldiler. Bu sefer: "Onlara niye tapıyorsunuz? Odundan farkları ne?" dedim. Kadınlar: "İmdat! Burada bir adam yok mu?" diye velvele kopararak gittiler. Tam o sırada kadınlar, Rasûlüllah ve Ebû Bekir ile karşılaştılar, ikisi tepeden iniyordu: "Niye bağırdınız, başınıza ne geldi?" diye sordular. Kadınlar onları daha tanımadan: "Kâbe ile örtüsü arasında bir...