Kayıtlar

Hazreti Ömer Ve Devlet Malı

Hazreti Ömer Ve Devlet Malı kul hakkı yemeyin dediğim için ekip halinde bana saldıran, papağanlıkla suçlayan arkadaşlara gelsin.. siz her dakka kul hakkı yerken papağan olmuyorsunuz da ben size sürekli bunları anlaınca mı papağan oluyorum... buyrun okuyun ibret alın... Hazreti Ömer (r.a.). Halife. Bir gece. Makamında. Ashabtan biri ziyaretine gelir. Selam verir. Selamı alınmamıştır. Oturur. Ömer işiyle meşgul. Sahabe bekler. Ömer çalışır. Selam alınmamış, yüzüne bile bakılmamıştır. İş biter. Ömer mumu söndürür. Bir başka mumu yakar. O anda selamını alır. Konuşmaya başlar. Sahabe sorar: - Ya Ömer, niçin hemen selamımı almadın ve niçin bir mumu söndürüp diğer mumu yaktın ve ondan sonra benle konuşmaya başladın? Hazreti Ömer (r.a.): - Evvelki mum devletin hazinesinden alınmışdı.O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mes'ul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle meşgu...

Vakıf Zerdalisi

Vakıf Zerdalisi Ahmed Câmî hazretlerinin bir zaman canı zerdâli istedi. Nefsine; "Bir yıl oruç tutarsan zerdâli veririm." dedi. Nefsi bunu kabûl etti. Bir yıl oruç tuttu. Bir yıl, tamam olunca nefsi seslenip; "Ben hizmetimi bitirdim. Sen de verdiğin sözü yerine getir!" diyordu. Babadan miras kalan bir bağı vardı. Oraya gitti. Bağda bir hayvan öldürülmüş ve karnı deşilmişti. Mîdesinde çiğnenmeden yutulan zerdâliler vardı. Onlardan bir tane alıp temizledi. Nefsi feryad edip; "Senin bana vermeyi söz verdiğin zerdâli böyle hayvan mîdesinden çıkarılan zerdâli değildi." dedi. "Bu da zerdâlidir. Eğer îtirâz edersen, bunu da vermem." dedi. Nefsi kabûl etmedi. "Tek bana bunu verme! Başka bir şey istemem." dedi. Sonra birkaç tâne zerdâliyi daldan kopararak eline aldı. Dostu Ebû Tâhir'in yanına varınca, zerdâlileri önüne koydu. - Ahmed! Bize vakıf zerdâlisi mi getirdin? Dedi. - Vakıf değildir. Kendi ağacımdan, kendi elimle to...

Yolculuğa Çıkarken Riayet Edebileceğimiz İslâm’ı Ölçüler!

Yolculuğa Çıkarken Riayet Edebileceğimiz İslâm’ı Ölçüler! Allah Resulü Sallallahü Aleyhi Vesellem;  “es-Seferu kıt’atün mine’l-azâbi, yemneu ehadeküm taâmehu ve şerâbehu ve nevmehu. Fe izâ kadâ ehadeküm nehmetehu fe’l-ya’cel rucûahu ilâ ehlih.” “Sefer(yolculuk), azaptan bir parçadır. Size, yemenizden, içmenizden, uykunuzdan (bir nebze) alıkoyar. Sizden biriniz, seferiyle kastettiği hacetini bitirince ehline dönmede acele etsin.” buyruluyor. Bu hadis-i şerif doğrultusunda, seferle kastettiğimiz ihtiyacımızı bitirdikten sonra ailemize, işimize dönmede acele etmeliyiz. Bu da bize bildirilen sefer adaplarından biridir. Her şeyin, dozunda ve kararında olması herhalde evlâdır.  Yolculukta, münkerât dediğimiz yasaklanmış şeylerden ve mekrûhât dediğimiz çirkin şeylerden kesinlikle uzak durmalıyız. Zaten ister seferde, ister hazerde bunlardan uzak durulması ebetteki zorunludur... Ancak sefer çeşitli yönleri itibariyle günahlara daha da açıktır. Orada biraz daha hassas olu...

Muhabbete Lâyık Bir Gülşen

Muhabbete Lâyık Bir Gülşen Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.” (Nisâ, 19) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Mü’minlerin îman bakımından en mükemmeli, ahlâkı en iyi olanıdır. Sizin en hayırlılarınız da, kadınlarına karşı ahlâken en hayırlı olanlarınızdır.” (Tirmizî, Radâ, 11/1162) Hz. Peygamber (sav)’in kadınlara olan nezâketine âit şu misâl ne güzeldir: Bir seyâhette Enceşe adlı bir hizmetçi şarkı söyleyerek develeri hızlandırdı. Hz. Peygamber (sav) de, hızlanan develer üstündeki hanımların zayıf vücûdları incinebilir düşüncesiyle, zarîf bir teşbîhte bulunarak: “Yâ Enceşe! Dikkat et, camlar kırılmasın!” buyurdular. (Buhârî, Edeb, 95; Ahmed, III, 117) H...

Kimseyi Hor Görme!

Kimseyi Hor Görme! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay hâline!” (Hümeze, 1) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Saçı-sakalı birbirine karışmış, eski-püskü elbiseler içinde, kimsenin îtibâr etmediği niceleri vardır ki, Allâh’a yemin etse, Allah onun yeminini boşa çıkarmaz.” (Tirmizî, Menâkıb, 54/3854) “Her gördüğünü Hızır, her geceyi Kadir bilmek” düsturunu, hiçbir zaman hatırından çıkarmamalıyız. Zira kulların Allah katındaki değerini, Allahʼtan başkası bilemez. Cenâb-ı Hak, kıymet ve üstünlüğü “takvâ” şartına bağlamıştır. Takvâ ise kalptedir. Kalbin pencereleri sadece Allâh’a açıktır. İnsanların kalplerindekileri bilmek mümkün olmadığından, Hak katında kimin daha üstün olduğu da bilinemez. Bu bakımdan ibâdullâhʼı istikār, yani Allâhʼın kullarını hor görmek, dolaylı yoldan kendini üstün görmek mânâsına gelir ki, bu hâl, İslâm ahlâkıyla aslâ bağdaşmaz. Rasûlullah (sav) Efendimizʼin şu beyanları da, bu hususta mühim bi...

Kibirli Zengin

Kibirli Zengin Kibirli ve zengin birisi kapısına gelen bir fakire bir şey vermediği gibi, onu hem paylar hem de kapıyı yüzüne kapatır... Zavallı fakir içlenir; bir tarafa çekilir ve oturur, ağlamaya başlar... Bir kör, onun ağlamalarını duyar. Kalkar yanına gelir, niçin böyle üzgün olduğunu, ağladığını sorar. Fakir olanı biteni anlatır. Kör, teselli vererek, üzülmemesini, kendi evine gelmesini, evinde kalmasını, ekmeğini çorbasını kendisiyle paylaşmasını ister ve ısrarda eder. Fakir onun içtenliği ve ısrarı karşısında kabul eder, onunla gider. Kör ona karşı çok güzel bir konukseverlik gösterir. Fakirin, hem karnı doyar hem de gönlü hoş olur. Gönlü öyle hoş olur ki, o hoşnutluk içinde: - Sen bana evini açtın, sen bana gönlünü açtın, Kadir Mevla’mda senin gözünü açsın, diye dua eder. Gece olur, körde bir gariplenir bir gariplenir ki, o gariplik içeresinde gözünden birkaç damla yaş damlar, gözleri birden açılır. Görmeğe başlar. Körün görmesi ile ilgili haber b...

Hased ve Kıskançlık Ne Kötü Bir Huydur

Hased ve Kıskançlık Ne Kötü Bir Huydur Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Hased etmekten sakının. Çünkü hased, sevapları aynı ateşin odunu yediği gibi yer." (Ebu Davud)     Bir kişi hased yaptığında, biraz derin olarak düşünürse, sanki Allah-u Zülcelal'in taksimatının üzerinde itiraz etmiş gibi olduğunu anlayacaktır. Oysa, Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:  "Yoksa Allah'ın insanlara (kendi) lütfundan verdiklerini, onlardan kıskanıyorlar mı?" (Nisa, 54)     Allah-u Zülcelal bir kişiye mal vermiştir, bir kişiye ilim vermiştir, bir kişiye de İslam hizmeti yapmayı nasip etmiştir. Böyle bir kişiye kıskançlık yaparak kin beslemek ve küsmek, Allah-u Zülcelal'in taksimatına razı olmamak gibidir. İşte kıskançlık öyle kötü bir şeydir ki, sahibini hem dünyada hem de ahirette büyük zararlara uğratır. Onun için Hasan-ı Basri (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir: "Ey insanoğlu! Niçi...

Hacı Veyiszade Mustafa Efendi’nin Duası

Hacı Veyiszade Mustafa Efendi’nin Duası Yastığım seccade olsun, uykum namaz kılsın, soluğum zikir çeksin Allah'ım. Ayağımdan başıma, doğduğumdan bu yaşıma bütün günahlarıma tövbe ya Rabbi! Öleceğime bütün kalbimle inanıyorum, Azrail'i karşıma güler yüzle çıkar ya Rabbi! Gözümün ışığını, beynimin dimağını, elimin, kolumun, ayaklarımın direncini, tüm vücudumun güç ve kuvvetini elimden alma ya Rabbi! Bakışım ibadet, sükûtum tefekkür olsun. Konuşmam zikir yapsın. Göz açıp kapayıncaya kadar bizi nefsin elinde bırakma ya Rabbi! Her nefeste dilimi zikirden, kalbimi şükürden, beynimi fikirden ayırma ya Rabbi! Aileme kötülük yapmak isteyenlere mani ol Allah'ım. Allah'ım, günahlarını affettiğin sıddıklardan eyle. Onların sohbetlerine, zikirlerine ilhak eyle ya Rabbi! Yeni doğmuş sübyan gibi karşına çıkarmayı nasip eyle! Bizleri salih kulların arasına katıver. Defterimin kapanmayacağı hayırlar yapmayı nasip et. Naim cennetinin varislerinden eyle. Annemi ve b...

Bir Anadolu Velî'si Yunus Emre (Kuddise Sirrûh)

Bir Anadolu Velî'si Yunus Emre (Kuddise Sirrûh) Bilindiği üzere, târihî olaylar ve tarîhî şahsiyetler kendi dönemleri içinde ele alınır ve öyle değerlendirilirler. Yûnus Emre de târihî bir şahsiyettir, târihin belli bir döneminde yaşamış, bir misyon icrâ etmiş ve her fânî gibi o da mukadder vakit gelince, emânetini Hakk’a teslim ederek ebediyete intikâl etmiştir. Fakat o öyle bir şahsiyettir ki, küçücük cirmine rağmen, Şeyh Gâlip’in ifâdesiyle “merdüm-i dîde-i ekvân” olan yâni “varlık âleminin gözbebeği olan İnsan” ı ve onun tüm sorunlarını dert edinmiş, bu kutlu varlığın şu dünyâ denilen fânî âlemde acı ve ızdırap çekmesine gönlü râzı olmamış; onu, bu içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmanın yollarını aramış; bulduğu hakîkatleri, karşılaştığı her insanla paylaşmış; şu âleme “hoş bir sedâ” bırakarak, görevini tamamlamanın mutluluğu içinde ebediyete yelken açmıştır. Araştırmalar, Yûnus Emre’nin 1240-1320 târihleri arasında yaşadığı ve 80-82 yaşında öldüğü şeklin...