Hased ve Kıskançlık Ne Kötü Bir Huydur
Hased
ve Kıskançlık Ne Kötü Bir Huydur
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Hased etmekten sakının.
Çünkü hased, sevapları aynı ateşin odunu yediği gibi yer." (Ebu
Davud)
Bir kişi hased yaptığında, biraz derin olarak düşünürse, sanki Allah-u Zülcelal'in taksimatının üzerinde itiraz etmiş gibi olduğunu anlayacaktır. Oysa, Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Yoksa Allah'ın insanlara (kendi) lütfundan verdiklerini, onlardan kıskanıyorlar mı?" (Nisa, 54)
Allah-u Zülcelal bir kişiye mal vermiştir, bir kişiye ilim vermiştir, bir kişiye de İslam hizmeti yapmayı nasip etmiştir. Böyle bir kişiye kıskançlık yaparak kin beslemek ve küsmek, Allah-u Zülcelal'in taksimatına razı olmamak gibidir. İşte kıskançlık öyle kötü bir şeydir ki, sahibini hem dünyada hem de ahirette büyük zararlara uğratır. Onun için Hasan-ı Basri (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir: "Ey insanoğlu! Niçin kardeşini kıskanıyorsun? Eğer Allah'ın ona verdiği nimet, O'nun kereminden ise, Allah'ın bağışına mazhar olan kimseyi niye kıskanıyorsun? Eğer böyle değilse, cehennem yolcusu olan kimseyi niye kıskanıyorsun?"
Kıskançlık hastalığının en büyük ilacı ilim öğrenmek ve bu ilimle amel etmektir. Allah-u Zülcelal'in rızasını kazanmak amacıyla İslam hizmeti yapan kimseleri kıskanan kişinin demek ki ameli, ihlaslı bir amel değildir. Eğer ihlaslı olsa, İslam hizmeti yapan kişileri gördüğü zaman: "Allah razı olsun! Bu kardeşim ne güzel hizmet ediyor. Allah-u Zülcelal'den ayrı kalmış insanların tekrar Allah'a secde etmelerine, yaptıkları günahlarından pişmanlık duyup Allah'a karşı tevbe etmelerine sebep oluyor; ha o yapmış, ha ben yapmışım." diyerek sevinmelidir.
İslam hizmeti yapan kimselere kızan, düşmanlık eden ve kıskançlık yapan kimsenin bu davranışı, Allah için değil de kendi nefsi içindir. Bir kişinin hareketi de nefsi için olursa, ondan zarardan başka birşey gelmez.
Mü'min kardeşine küsmenin ve kin beslemenin bir sebebi de, Allah-u Zülcelal'in rızasına karşı o kimsenin merakının az olmasıdır. Eğer insan Allah-u Zülcelal'in rızasına meraklı olsa, daima Allah'ın rızası ve İslam dininin kural ve kaideleri doğrultusunda düşünür ve kendi kendine: "Ben niçin benim hakkımda konuşanlara kızıyorum ve küsüyorum. Benim hakkımda konuşanlar, bütün sevaplarını bana hediye ettiler. Benim günahlarımı da kendi üzerlerine aldılar." diyerek, kendisi hakkında konuşulanlara ne kızar, ne de küser.
Bir kişi hased yaptığında, biraz derin olarak düşünürse, sanki Allah-u Zülcelal'in taksimatının üzerinde itiraz etmiş gibi olduğunu anlayacaktır. Oysa, Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Yoksa Allah'ın insanlara (kendi) lütfundan verdiklerini, onlardan kıskanıyorlar mı?" (Nisa, 54)
Allah-u Zülcelal bir kişiye mal vermiştir, bir kişiye ilim vermiştir, bir kişiye de İslam hizmeti yapmayı nasip etmiştir. Böyle bir kişiye kıskançlık yaparak kin beslemek ve küsmek, Allah-u Zülcelal'in taksimatına razı olmamak gibidir. İşte kıskançlık öyle kötü bir şeydir ki, sahibini hem dünyada hem de ahirette büyük zararlara uğratır. Onun için Hasan-ı Basri (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir: "Ey insanoğlu! Niçin kardeşini kıskanıyorsun? Eğer Allah'ın ona verdiği nimet, O'nun kereminden ise, Allah'ın bağışına mazhar olan kimseyi niye kıskanıyorsun? Eğer böyle değilse, cehennem yolcusu olan kimseyi niye kıskanıyorsun?"
Kıskançlık hastalığının en büyük ilacı ilim öğrenmek ve bu ilimle amel etmektir. Allah-u Zülcelal'in rızasını kazanmak amacıyla İslam hizmeti yapan kimseleri kıskanan kişinin demek ki ameli, ihlaslı bir amel değildir. Eğer ihlaslı olsa, İslam hizmeti yapan kişileri gördüğü zaman: "Allah razı olsun! Bu kardeşim ne güzel hizmet ediyor. Allah-u Zülcelal'den ayrı kalmış insanların tekrar Allah'a secde etmelerine, yaptıkları günahlarından pişmanlık duyup Allah'a karşı tevbe etmelerine sebep oluyor; ha o yapmış, ha ben yapmışım." diyerek sevinmelidir.
İslam hizmeti yapan kimselere kızan, düşmanlık eden ve kıskançlık yapan kimsenin bu davranışı, Allah için değil de kendi nefsi içindir. Bir kişinin hareketi de nefsi için olursa, ondan zarardan başka birşey gelmez.
Mü'min kardeşine küsmenin ve kin beslemenin bir sebebi de, Allah-u Zülcelal'in rızasına karşı o kimsenin merakının az olmasıdır. Eğer insan Allah-u Zülcelal'in rızasına meraklı olsa, daima Allah'ın rızası ve İslam dininin kural ve kaideleri doğrultusunda düşünür ve kendi kendine: "Ben niçin benim hakkımda konuşanlara kızıyorum ve küsüyorum. Benim hakkımda konuşanlar, bütün sevaplarını bana hediye ettiler. Benim günahlarımı da kendi üzerlerine aldılar." diyerek, kendisi hakkında konuşulanlara ne kızar, ne de küser.
Hatta
Hasan-ı Basri (Rahmetullahi Aleyh), bir adama, içi dolu bir meyve tabağını
hediye göndererek: "Söyleyin, hakkını bize helal etsin. Bizim hediyemiz
onun hediyesinden küçüktür." demelerini tembih etmişti. Adam, Hasan-ı
Basri'ye gelerek, "Ya Hasan! Ben sana ne zaman hediye gönderdim."
diye sorunca; Hasan-ı Basri (Rahmetullahi Aleyh) demiştir ki: "Sen, benim
gıybetimi yapmak suretiyle bana sevaplarını hediye olarak
göndermiştin."
İmam-ı Şafii (Rahmetullahi Aleyh): "Eğer Allah-u Zülcelal kıyamet gününde bana şefaat etme izni verirse, ilk önce münkirlerime şefaat edeceğim." deyince; "Ya İmam! Niye dostlarına değilde, münkirlerine şefaat edeceksin?" diye sordular. O zaman İmam-ı Şafii buyurdu ki: "Dostlarım, dünyada daima benden menfaat gördüler. Bense hep münkirlerimden menfaat gördüm. Onlar, sevaplarını bana verdikleri gibi, benim günahlarımı da üzerlerine aldılar. Bana bu iyiliği yaptıklarından dolayı, kıyamet gününde ben onlara şefaat edeceğim."
Demek ki biraz derin olarak düşünürsek, bizim hakkımızda kötü konuşan kimseleri sevmemiz gerektiğini görürüz. Çünkü onlar bize daima sevaplarını gönderip, bizim günahlarımızı da üzerlerine almaktadırlar. Peki bize böyle iyilik yapan kimselere niçin küsüyoruz ki? Onlara hemen küsmemizin sebebi, ilmimizin olmaması ve nefsimize uymamızdır. Daima nefsimizi besliyoruz, küçük bir tepki karşısında hemen mü'min kardeşlerimize küsüyoruz. Bu da çok yanlış bir şeydir. (Alıntı)
İmam-ı Şafii (Rahmetullahi Aleyh): "Eğer Allah-u Zülcelal kıyamet gününde bana şefaat etme izni verirse, ilk önce münkirlerime şefaat edeceğim." deyince; "Ya İmam! Niye dostlarına değilde, münkirlerine şefaat edeceksin?" diye sordular. O zaman İmam-ı Şafii buyurdu ki: "Dostlarım, dünyada daima benden menfaat gördüler. Bense hep münkirlerimden menfaat gördüm. Onlar, sevaplarını bana verdikleri gibi, benim günahlarımı da üzerlerine aldılar. Bana bu iyiliği yaptıklarından dolayı, kıyamet gününde ben onlara şefaat edeceğim."
Demek ki biraz derin olarak düşünürsek, bizim hakkımızda kötü konuşan kimseleri sevmemiz gerektiğini görürüz. Çünkü onlar bize daima sevaplarını gönderip, bizim günahlarımızı da üzerlerine almaktadırlar. Peki bize böyle iyilik yapan kimselere niçin küsüyoruz ki? Onlara hemen küsmemizin sebebi, ilmimizin olmaması ve nefsimize uymamızdır. Daima nefsimizi besliyoruz, küçük bir tepki karşısında hemen mü'min kardeşlerimize küsüyoruz. Bu da çok yanlış bir şeydir. (Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder