Kayıtlar

İhlâsın Bereketi

İhlâsın Bereketi Cenâb-ı Hak buyuruyor: “De ki: Ben, dîni Allah’a has kılarak ihlaslı bir şekilde O’na kulluk etmekle emir olundum.” (Zümer, 11) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Kırk sabah Allah için samîmî davranan kimsenin hikmet menbâları (kaynakları) kalbinden diline çıkar, ulaşır.” (Münâvî, VI, 43) Allah Teâlâ kudsî bir hadîste şöyle buyurmuştur: “İhlâs, Benimle kulum arasında mukarreb (yaklaştırılmış) meleğin ve gönderilmiş (mürsel) peygamberin kavrayamayacağı bir sırdır. Ben, cemâl ve celâl sıfatlarımın tecellîsiyle ihlâslı kullarımın kaplerini süslemeyi üstlenirim.” (Irakî, Muğnî, IV, 376) Bağdat’ta bakırcılar çarşısında büyük bir yangın çıkmıştı. İki çocuk, yanmakta olan dükkânların birinde mahsur kalmıştı. Çocuklar “İmdât!” diye feryâd etmelerine rağmen, alevler çok şiddetli olduğundan hiç kimse kurtarmaya cesâret edemiyordu. Çocukların ustası ise dışarıda çâresizlik içinde: “–Kim çocukları kurtarırsa ona bin altın vereceğim!” diye ni

İmam Ebu Yusuf Rahmetullahi Aleyh Ve Hamamcı

İmam Ebu Yusuf Rahmetullahi Aleyh Ve Hamamcı Ebû Yusuf Rahmetullahi Aleyh fakir bir aile çocuğu idi. Binbir güçlük içinde tahsiline devam ediyor ve tek teselliyi, hocası İmam-ı A'zam'm: — İlim azizdir, sahibini de aziz eder, sözünde buluyordu. Talebeliği zamanında bir gün hamama gitmişti. Hamamdan çıkarken üzerinde hamamcıya verecek para çıkmadı. Hamamcı bütün ısrarlarına rağmen parasız göndermiyordu. Her ne kadar: — Şimdi yanımda yok, bana müsaade et sonra getiririm. Ben talebeyim, istersen sana bir ilmi mesele, öğreteyim dediyse de hamamcıya tesir etmedi. Hamamcı en sonunda ayakkabısını rehin alıp İmam-ı Ebû Yusuf Rahmetullahi Aleyh’i yalın ayak gönderdi. Ancak para bulup getirdiği takdirde ayakkabısını alabilecekti. Bu hâl İmam'ın çok ağrına gitmişti: — Bir hamamcıya bile sözümüz geçmiyor, paran olmazsa rezil olursun, diyerek ilim tahsilinden vazgeçti ve para kazanmanın yollarını aramaya başladı. İmam-ı Yusuf Rahmetullahi Aleyh’in bu kar

Hz. Süleyman Aleyhisselâm'a Hüdhüd'ün Tavsiyesi

Hz. Süleyman  Aleyhisselâm 'a Hüdhüd'ün Tavsiyesi Hem peygamber, hem Sultan olan ve bütün canlı varlıkların dilinden anlayan Süleyman Aleyhisselâm'a Allah tarafından bir melek gelip: — Ya Süleyman! Bu su sana Allah tarafından gönderildi. Eğer bu hayat suyundan içersen, kıyamete kadar yaşayacaksın. İçmezsen ecelin geldiği zaman öleceksin. Hangisini tercih edersin? dedi. Süleyman Aleyhisselâm cevap vermek için melekten biraz mühlet istedi. Melek Hazreti Süleyman'ın isteğini kabul edip gitti. Süleyman Aleyhisselâm bu meseleyi danışmak için bütün canlılardan heyetler toplayıp hepsinin fikrini sordu. Bütün canlı varlıklar, Hayat Suyundan içmesini ve kıyamete kadar yaşamasını tavsiye ettiler. Onlar: — Eğer bu suyu içer de kıyamete kadar yaşarsan, Allah için daha çok amel işlersin ve daha çok sevap kazanırsın, diyorlardı. Hazreti Süleyman, hayvanların içinden gelip gelmeyen var mı, Diye iyice bir kontrol ettiğinde Hüdhüd kuşunun gelmediğini fark e

İman Edeni Öldürdü

İman Edeni Öldürdü Eshaptan Ebû Katâde'nin kumandanlığında bir harp yapılıyordu, îslâm ordusunda bir de münafık vardı. Bu münafık hakikatte Allah için değil, kan dâvası güttüğü bir adamı öldürmek için harbe iştirak etmişti. Hakikaten savaş meydanında, hep müşriklerin ordusunda bulunan o kan düşmanının peşini takip ediyor ve her fırsatta onu öldürmek istiyordu. Bir ara tam karşı karşıya geldiler. Münafık daha avantajlı durumda idi. Kılıcını çekip müşriğin üzerine hücum ettiği zaman o: — Eşhedü enla Ilâle İllallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlühü, deyip Müslüman oldu. Fakat münafık onun bu sözlerine hiç kulak bile vermeden başını kesti ve yere serdi. Adam ölmüştü. Bunu gören bazı eshap üzüldüler ve durumu harpten döndüklerinde Peygamber Efendimize bildirdiler. Hazreti Resul: — İman eden bir kimseyi niçin öldürdün? Diye sordu. Münafık: — Ya Resûlallah! O kalben iman etmemişti, sadece ölümden kurtulmak için dille söyledi, dedi. Peygamberimi

Hava Değişimine Gelen Asker Ölü Bulundu

Resim
Hava Değişimine Gelen Asker Ölü Bulundu Dilucu Sınır Kapısı'nda zırhlı aracın devrilmesi sonucu kolundan yaralanan Yasin İçli, hava değişimi için geldiği Edremit'te yaşayan ablasının evinin banyosunda ölü bulundu. Hava değişimine gelen asker ölü bulundu! Iğdır'da zırhlı aracın devrilmesi sonucu yaralanan er, hava değişimi için geldiği Balıkesir'in Edremit ilçesinde ablasının evinde ölü bulundu. Zırhlı Aracın Devrilmesi Sonucu Yaralanmıştı Edinilin bilgiye göre, Yasin İçli, Iğdır 5. Hudut Alay Komutanlığında vatani görevini yaparken, Dilucu Sınır Kapısı'nda zırhlı aracın devrilmesi sonucu kolundan yaralanarak Ankara GATA'da tedavi gördü. Ablasının Evindeki Banyoda Ölü Bulundu Yaklaşık bir aydır askeri hastanede tedavi gören Yasin İçli, hava değişimi izni için geldiği ablasının Akçay Mahallesi’ndeki evinde banyoda ölü bulundu. Sosyal paylaşım sitesinde, Asker vurulunca değil, unutulunca ölür. Sözleri dikkati çekerken, gencin ces

Ev Sahibinin Yüzüne Tükürdü

Ev Sahibinin Yüzüne Tükürdü Büyüklerden biri vefat eden zengin bir dostunun oğlunu ziyarete gitmişti. Evde otururlarken bir ara misafiri karşısında oturan dostunun oğlunun yüzüne “Şap” Diye tükürdü. Çocuk neye uğradığını şaşırmıştı. Bir taraftan yüzündeki tükürüğü silerken bir taraftan da misafirin yüzüne ters ters bakmaya başladı. Misafir hiç istifini bozmadan: — Evet kusura bakma, tükürmem icâb etmişti. Bir etrafa halılara, bir de senin yüzüne baktım etraf cenin yüzünden daha temiz geldi. Halıları kirletmektense pis yüzüne tükürmeyi tercih ettim, dedi. (Alıntı)

Necidlilerin İhaneti

Necidlilerin İhaneti Enes bin MAli Radiyallahü Anh k Radiyallahü Anh anlatıyor: — Necid'den bir topluluk Resulüllah'ın huzuruna geldiler ve İslâmiyeti kabul etmek istediklerini, fakat hiçbir şey bilmediklerini, kendilerine birkaç tane îslâmiyeti öğretecek muallim verilmesini istediler. Hazreti Peygamber, Eshab-ı Suffe'den 70 kişiyi Necidlilere Kur'an öğretmekle vazifelendirdi. Necidliler 70 kişi ile beraber yola çıktılar. Yolda niyetlerinin İslâmiyeti kabul etmek olmadığı, asıl niyetlerinin eshabı öldürmek olduğu anlaşıldı. Yolda sakladıkları silâhları çekerek 70 kişiyi de kılıçtan geçirdiler. Eshab-ı Suffe Mescidi Nebi'de toplanıp, işleri güçleri Kur'an okuyup öğrenmek ve öğretme olan sahabe hallerinden pişmanlık duymuyorlar, bilâkis memnun oluyorlardı. Onlar sadece: — Ya Rabbi! Biz senden razıyız, sen de bizden razı ol. Bizim bu halimizi Resulümüze bildir, Diye dua ediyorlardı. Cebrail Aleyhisselâm gelip durumu Resûlüllah'a haber

Allah’ım, Annem ve namazım: Hangisini tercih edeyim?

Allah’ım, Annem ve namazım: Hangisini tercih edeyim? Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Üç kişi dışında hiç kimse beşikte iken konuşmamıştır. Bunlar: Hz. İsa İbnu Meryem aleyhima's-selam, Cüreyc'in arkadaşı. Cüreyc, kendini ibâdete vermiş âbid bir kuldu. Bir manastıra çekilmiş orada ibadetle meşguldü. Derken bir gün annesi yanına geldi, o namaz kılıyordu. "Ey Cüreyc! Yanıma gel, seninle konuşacağım! Ben annenim" diye seslendi. Cüreyc: "Allah’ım, Annem ve namazım: Hangisini tercih edeyim?" diye düşündü. Namazına devama karar verdi. Annesi çağırmasını her defasında üç kere olmak üzere üç gün tekrarladı. Cevap alamayınca üçüncü çağırmanın sonunda: "Allah’ım, kötü kadınların yüzünü göstermedikçe canını alma!" diye bedduada bulundu. Beni İsrail, aralarında Cüreyc ve onun ibadetini konuşuyorlardı. O diyarda güzelliğiyle herkesin dilinde olan zinacı bir kadın va

Allah’ım Beni Onun Gibi Yapma!

Allah’ım Beni Onun Gibi Yapma! Bir zamanlar bir çocuk annesini emiyordu. Oradan şahlanmış bir at üzerinde kılık kıyafeti güzel bir adam geçti. Onu gören kadın: "Allah'ım şu oğlumu bunun gibi yap!" diye dua etti. Çocuk memeyi bırakarak adama doğru yönelip baktı ve: "Allah’ım beni bunun gibi yapma!" diye dua etti. Sonra tekrar memesine dönüp emmeye başladı." Ebu Hureyre der ki: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı, şehadet parmağını ağzına koyup emmeye başlayarak, çocuğun emişini taklit ederken görür gibiyim." Rasulullah anlatmaya devam etti: "Sonra annenin yanından bir kalabalık geçti. Ellerinde bir cariye vardı. Onu dövüyorlar ve: "Seni zâni seni! Zina yaparsın, hırsızlık yaparsın ha!" diyorlardı. Cariye ise: "Allah bana yeter, o ne iyi vekildir!" diyordu. Çocuğun annesi: "Allah’ım çocuğumu bunun gibi yapma!" dedi. Çocuk yine emmeyi bıraktı, cariyeye baktı ve: &qu

Dünyanın En Yürekli Ve Kahraman Askeri Mehmetçik

Resim
25 Nisan 1915 günü Conk Bayırı'nda Türkler ve birleşik kuvvetleri arasında korkunç siper savaşları oluyor. Siperler arasında 8 – 10 metre mesafe var, süngü hücumundan sonra savaşa ara verildi. Askerler siperlerine çekildi. Yaralılar ve ölüler toplanıyor. İki siper arasında açıkta ağır yaralı ve bir bacağı kopmak üzere olan İngiliz Yüzbaşısı avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor, kurtarın diye yalvarıyordu. Ancak hiçbir siperden, kimse çıkıp yardım edemiyordu. Çünkü en küçük bir kıpırdanışta yüzlerce kurşun yağıyordu. Bu sırada akıl almaz bir olay oldu. Türk siperlerinden beyaz bir iç çamaşırı sallandı. Arkasından aslan yapılı bir Türk askeri silahsız siperden çıktı. Hepimiz donup kaldık. Kimse nefes alamıyor, ona bakıyorduk. Asker yavaş adımlarla yürüyor. Siperdekiler kendisine nişan almış bekliyordu. Asker yaralı İngiliz Subayı'nı okşar gibi yerden kucakladı, kolunu omzuna attı. Ve bizim siperlere doğru yürümeye başladı. Yaralıyı usulca yere bırakıp geldiği gibi kend

Kul Hakkı Nedir Bilir misin?

Kul Hakkı Nedir Bilir misin? Kocadere köyünde büyük bir sargı yeri kuruluyor. Kimi Urfalı, kimi Bosnalı, kimi Adıyamanlı, kimi Gürünlü, kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor… Bunlardan biri Lâpseki’nin Beybaş Köyü’ndendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından. -Ölme ihtimalim çok fazla… Ben bir pusula yazdım… Arkadaşıma ulaştırın… Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: -Ben… Ben köylüm Lapsekili İbrahim onbaşından 1 Mecit borç aldıydım… Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin. -Sen merak etme evladım, der komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar. Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de: -Söyleyin hakkını helal etsin, olur… Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getirilir. Bunlardan çoğu daha sargı

6 Madde ile Tesettüre Girmek İstiyorum “Ama”…

6 Madde ile Tesettüre Girmek İstiyorum “Ama”… 1- “İstiyorum ama, henüz zamanı değil...” Her ölüm ölen için zamansız iken, bir saniye sonrasını bilemediğimiz zaman nasıl beklenir? Başımız secdeye eğiliyor olabilir, oysa biz biliyoruz ki bedenden ibaret değiliz, peki ya nefsimiz? Bizi bekleten zaman değil, henüz ‘eğilmemiş’ nefsimizdir, hal bu iken, nefs ölmez der büyüklerimiz, nefsimizi öldürmeye değil, bu konuda eğitmeye gayret etmeliyiz, ki o şımarık bir çocuk olarak dünyaya gelir; yaş değil ders ile büyür, yetişir. “Erteleyenler helak oldu” buyuruyor Efendimiz, bu vakti dar dünyada hayrı ertelememeliyiz. 2- “Ya pişman olursam?” İmanınızın nefsinizi dizginleyebileceğine güvenmek; direksiz göğün altında dururken, bir ayağını kaldırsa düşecek bedeninize güvenmekten elbette akıllıcadır. ‘Beşer’ fıtratı elbet hazzı arzular; nefse, arzulara ve şeytana direnmek ‘insan’ın çilesidir ve bu dünya hazların daimine ulaştırıcı çileli bir sırattır. Her an sırattan geçiyoruz.

Benim Gözlerim Göreceğini Gördü...

Benim Gözlerim Göreceğini Gördü...               O gün Boğaz tabyaları arasında en çok iş gören ve en çok hasara uğrayan Rumeli Mecidiyesi Bataryası oldu. Sabahtan beri muharebenin en şiddetli anlarında dahi iki sahil arasında gidip gelmekten çekinmemiş olan Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, tabyanın feci durumunu haber aldığı zaman yine motora atlayıp Çimenlik İskelesi’nden karşı sahile hareket etti. Cephaneliği berhava olan tabyanın durumu hazindi. İstihkâm yıkıntıları arasında dolaşmakta olduğu sırada bir ağacın altına uzanmış olan bir askerin hali dikkatini çekti ve yanına gidip               “Ne var evlat?” diye sordu.               Asker hemen yerinden fırlayıp esas duruş vaziyeti aldı. Çünkü sesi tanımıştı. Ama gözleri başka tarafa bakıyordu.               “Gözlerine bir şey mi oldu oğlum?”               O zaman asker tok sesiyle;               “Üzülmeyin efendim!” diye cevap verdi.                “Benim gözlerim göreceğini gördü” (Evet düşman gemilerine tam

Alicenap Türkler

Alicenap Türkler               Ruşen Eşref (Ünaydın), Karargâh-ı Umumi Muhafız Piyade Bölüğü Kumandanı Mülazım-ı Evvel Ruhi ile gerçekleştirdiği mülakatında Mehmetçiğin ağzından şu hatırayı kaydeder:               "Bizim mıntıka kumandanı Süvari Kaymakamı Mahmut Bey tayyarelere pek kızar efendim. Daima ateş ettirir onlara; katiyyen üzerimize sokmaz onun zaten tabiatı böyledir. Bir tayyare geldi miydi, haydi bütün bataryaya ateş ettirir. "               "Evet, efendim; tayyare düştü. Hava hafif sisli olduğu için tabii gemiler bu sükûtu (düşüşü) görmüyorlardı. Tayyareciler kendilerini denize attılar. Kendi gemilerini istikametine yüzmeye başladı. Bunu gören bataryamız düşmanın kendi gemilerine iltihak etmemesi için efendim, ateş etti ki tayyareciler geriye dönsünler. O vakit gemilerde tayyarenin burada düştüğünü anladılar. Onlar da ateş açtılar. Tayyare tahrip edildi. O vakit de bizim hiç olmazsa bir esire fevkalade ihtiyacımız vardı. Çünkü düşmanın o dakikadaki

Sağ Kolumu Kaybettim Ama Sol Kolum Var!

Sağ Kolumu Kaybettim Ama Sol Kolum Var!               Seddülbahir ve Conkbayır'ın büyük kahramanlarından biri de Bombacı Mehmet Çavuş'tu. Bu kahraman Anadolu çocuğu, İngilizlerin siperlerimize fırlattığı el bombalarını korkusuzca hemen yakalar, karşı tarafa fırlatır ve zararını kendilerine dokundururdu. İngilizler bunu anlamış olacaklar ki bombaları bir kaç sayı saydıktan sonra fırlatarak Mehmet Çavuş 'un iadesini önlemeye çalışmışlardı. İşte böyle bir bomba Mehmet Çavuş 'un elinde patlayarak sağ elinin bileğinden kopmasına sebep olmuştu. Bu yiğit delikanlı vazife şuuruyla hastaneden tabur kumandanına yazdığı mektupta şöyle diyordu:               "Sağ kolumu kaybettim, zarar yok, sol kolum var. Onunla da pekâlâ iş görebilirim. Beni müteessir eden ve yine kıtama iltihak edip düşmanla çarpışmama mani olan şey yaramın henüz kapanmamış olmasıdır. "               "Hastaneden kurtularak halen harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz, affedeniz

Ka'benin Anahtarının Sahibi

Ka'benin Anahtarının Sahibi Mekke-i Mükerreme fethedilmişti. Peygamber Efendimiz Ka'be'ye girmek istedi. Anahtar ise henüz daha Müslüman olmamış olan Osman bin Talha'da idi. Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Hazreti Ali Radiyallahü Anh’yi anahtarı getirmesi için ona gönderdi. Osman bin Talha: — Ben Muhammed'in hakiki peygamber olduğuna inanmıyorum ki, Ka'be'nin anahtarını teslim edeyim. Anahtar dedelerimden bana kalmıştır, dedi. Fakat Hazreti Ali Radiyallahü Anh, Resûlüllah'ın emrini yerine getirmek üzere anahtarı halen müşrik olan Osman bin Talha'nın elini sıkarak zorla aldı ve Resûlüllah'a getirdi. Peygamber Aleyhisselâm ve eshap Ka'be'ye girip putlardan temizlediler ve içerde iki rek'at da şükür namazı kıldılar. Bu arada Hz. Abbas, Ka'be'nin anahtarının kendisine verilmesi için ricada bulunmuştu. O esnada: — Emâneti ehline verin, âyeti celîlesi nazil oldu. Bunun üzerine Efendimiz anahta

9 Evi Dolaşan Kelle

9 Evi Dolaşan Kelle Eshaptan birinin, evine bir yerden bir koyun başı gelmişti. Evde başka yiyecekleri de yoktu. Hanımına onu hazırlamasını söyledi. Pişirdiler, hazırladılar; tam yiyecekleri zaman bir komşu gelip: — Günlerden beri açız. Bize verecek bir şeyiniz yok mu? dedi. Onlar yemeye hazırlandıkları kelleyi verdiler. Kelleyi alan sahabi eve götürdü, sevinç içinde çocukları ile yiyeceği bir sırada başka bir komşu bu sefer onlara gelip: — Günlerden beri açız, bize verecek bir şeyiniz yok mu? dedi Onlar da komşudan aldıkları kelleyi, tadına bile bakmadan verdiler. Bu arada kelleyi ilk veren zat, komşudan bir şeyler almak için başka bir sahabinin evini çaldığında, onlar da önlerine koymuş bir kelle yemeye hazırlanıyorlardı. O gelip de: — Günlerden beri açız, bize verecek bir şeyiniz yok mu? deyince, önlerindeki kelleyi hiç tereddüt etmeden komşularına verdiler. Kelleyi ilk veren eve getirip de baktığında, kendisine verilen kellenin, kendisinin verdiği kelle ol

İki Dargının Barışması

İki Dargının Barışması Bir mesele hakkında, Hazreti Hasan ve Hüseyin anlaşamadılar ve darıldılar. Durumu öğrenen eshap araya girip barıştırmak maksadıyla, önce küçük olduğu için Hz. Hüseyin'in yanına geldiler. O: — Ben dedem Resûlüllah'tan işittim. İki dargından hangisi önce barışırsa Cennete önce o girecek, buyurmuştu. Ben ağabeyimden önce Cennete girmekten hâyâ ederim, dedi ve ağabeyinin kendi yanına gelmesini istedi. Bu sefer eshap Hz. Hasan'ın yanına gidip durumu bildirdiler. O, hemen ağlayarak kardeşi ile barışmak üzere yola çıktı. Ağabeyinin geldiğini gören Hz. Hüseyin de onu yolda karşıladı ve aralarında hiçbir şey yokmuş gibi kucaklaştılar. (Alıntı)