Alicenap Türkler
Alicenap
Türkler
Ruşen
Eşref (Ünaydın), Karargâh-ı Umumi Muhafız Piyade Bölüğü Kumandanı Mülazım-ı
Evvel Ruhi ile gerçekleştirdiği mülakatında Mehmetçiğin ağzından şu hatırayı
kaydeder:
"Bizim
mıntıka kumandanı Süvari Kaymakamı Mahmut Bey tayyarelere pek kızar efendim.
Daima ateş ettirir onlara; katiyyen üzerimize sokmaz onun zaten tabiatı
böyledir. Bir tayyare geldi miydi, haydi bütün bataryaya ateş ettirir. "
"Evet,
efendim; tayyare düştü. Hava hafif sisli olduğu için tabii gemiler bu sükûtu
(düşüşü) görmüyorlardı. Tayyareciler kendilerini denize attılar. Kendi
gemilerini istikametine yüzmeye başladı. Bunu gören bataryamız düşmanın kendi
gemilerine iltihak etmemesi için efendim, ateş etti ki tayyareciler geriye
dönsünler. O vakit gemilerde tayyarenin burada düştüğünü anladılar. Onlar da
ateş açtılar. Tayyare tahrip edildi. O vakit de bizim hiç olmazsa bir esire
fevkalade ihtiyacımız vardı. Çünkü düşmanın o dakikadaki vaziyetini anlamak
istiyorduk. Zira düşman Anafartalar'dan çektiği askeri Seddülbahir'e ihraç
yapmak istiyor gibi göstertiyordu. Yani açıkçası bunu blöf olarak yapıyordu. Ve
gemiler de ( eliyle işaret ederek) bakın işte böyle daima Seddülbahir etrafında
bir kavis şeklinde duruyordu. "
"Mıntıka
kumandamız Kaymakam Mahmut Bey bu tayyarecinin neye mal olursa olsun mutlaka
kurtarılmasını istiyordu. Tayyareciler en nihayet bir buçuk kilometre kadar
sahile yakın geldiler. Tabii sahil mayın döşeli olduğundan kimse giremiyordu."
"Düşmanın vaziyetini öğrenmeye şiddetle ihtiyaç
vardı. Bu sırada bir düşman tayyaresi düşürülmüş ancak bizimkiler başka
taraftan o tarafa hala ateş etmekte idiler. Düşman tayyarecileri hem mayınlı
hem de ateş altında ölüm kalım mücadelesi vermekte idiler. "
"Bu noktada teessüratımı söylüyorum: O iki adam
bağırıyordu. Yani ölüyorlardı artık. Ve sahilden hala imdat umuyorlardı. Tabii
bir kumandan emir verdiği vakit süngü üzerine top üzerine gidip ölmek
vazifemizdir. İşte o vakit mıntıka kumandanı Kaymakam Mahmut Bey "Kim
girer?" diye bir sual sordu. Bu İngilizlere sırf acıdığım için düşman
olsalar da onları kurtarmak bana bir vazife-i vicdaniye oldu. Yüzmek de
bilirim. "
- Nerelisiniz efendim?
- Çanakkale'liyim. Bir an evvel girmek için telaşımdan
fanilayı da çıkarmamışım. Bir fanila bir iç donu kalmıştı. Daldım. O zaman
arkadaşım Mülazım Kaşif’te: "Ben de girerim " diye bendenize refakat
etti. O çocuk aynı zamanda sınıf arkadaşımdır. Şimdi Rusya'da esir zavallı.
Beraber girdik. Muttasıl düşman topları ateş ediyor. Monitörler, karşımızdan
eksilmiyor. Tayyareler tepemizde dönüyordu.
"Fakat biz tabii pek alçağa düşüyorduk. Sular da
biraz dalgalıydı. Ne bizimkilerin nede onların makas atışları bizi
kıstıramıyordu. Gülleler hep ötemize berimize düşüyordu. Bize hiç ziyan
vermiyordu. "
"Maatteessüf o tayyarecilerden birisi boğuldu.
Çünkü bizde takat kalmamıştı. Ötekini kurtardık beyim. Mıntıka kumandanı Mahmut
Bey kendisini aldı. Mıntıkasına götürdü. Orada İngilizce mesaj yapıldı. Güzel
baktılar sonra Beşinci Orduya teslim edildi."
Giderken İngiliz mıntıka kumandanı Mahmut Bey 'e demiş
ki:
"Türkleri şöyle cesurdurlar, böyle âlicenaptırlar
diye kitaplarda okurdum. Bu defada cephede gördüm. Fakat böyle şiddetli bir
ateşe karşı bu derece fedakârlıklarını bilemezdim. Bu derecesini bir İngiliz
bile yapamaz."
Yorumlar
Yorum Gönder