Kayıtlar

Arapça Güzel Sözler

Arapça Güzel Sözler Yalan ateş gibidir, önce kendini sonra arkadaşlarını yakar! الكذب مثل النار اولا سيحرق نفسك ثانيا سيحرق صديقاتك Para ile saadet olmaz! لا تكون الصعادة بالنقود Kötü nefis sahibini cehenneme götürür! النفس سيئة تقود صاحبها  الي الجهنم Hiç bir şey sonsuza kadar sürmez! لاشيء يدوم للأبد Hayat seninle güzel Allah’ım! الحياة جميلة معك يا الله Unutmak çok mu zor? هل النسيان صعب للغاية؟ Unutmak diye bir şey yok, alışmak var !  لا يوجد شي اسمه نسيان، هناك اعتياد! Kalp kalbi sevdiğinde göz ayıbı görmez! لاتری العين عيباً إذا أحب القلب قلباً Alışacağız, sonra unutacağız sonra daha iyi olacağız! سنعتاد ثم سننسی، ثم سنصبح بخير Aynen arkadaşlarını etiketlemeyi unutma! بالضبط منشن عشاق اللغة التركية والعربيه Mutlu mu olmak istiyorsun ? Kimseden bir şey bekleme! ...

Tabiin Kime Denir?

Tabiin Kime Denir? Tabiin, Eshab-ı kiramı gören Müslümanlar, Peygamber efendimizi görmemiş, fakat Eshab-ı kiramın sohbetine kavuşan, onlarla görüşüp konuşanlardır. Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde; “İnsanların en hayırlısı, benim asrımda olan Müslümanlardır (yani Eshab-ı kiramdır). Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir (yani Tabiindir). Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir. Onlardan sonra gelenlerde yalan yayılır. Bunların sözlerine ve işlerine inanmayınız.” buyurdular. Bu hadis-i şerifte Tabiinin büyüklüğü, kıymeti bildirilmekte, ahiretteki üstün dereceleri müjdelenmektedir. Tabiinin içinden pek büyük alimler çıkmış, bütün insanlığa kıyamet kopuncaya kadar yol gösterecek, ışık tutacak eserler bırakmışlardır. Çünkü onlar, Peygamber efendimizin mübarek cemalini gören, hizmetiyle şereflenen Eshab-ı kirama yetişip, onları görmek ve sohbetlerine kavuşmak saadetine ermişlerdir. O hidayet yıldızlarının ışıklarıyla parlamışlardır. Bun...

Katiller Katili Zalim Haccâc’ın Bir Cinayeti ve Kendi Akîbeti

Katiller Katili Zalim Haccâc’ın Bir Cinayeti ve Kendi Akîbeti Tâbiûn devrinin tefsir ve hadis alanında ünlü zâhidlerin arasında yer alan Said bin Cübeyr Radiyallahü Anh vardır. Böylesi mübarek bir insanı dünyanın en zâlimleri arasında yer alan Haccâc öldürtmüştür. Haccâc, Said Radiyallahü Anh’in öldürülmesi kararını vermiş ve onu karşısına almıştır: “– Seni öyle bir ölümle öldüreceğim ki, geçmiş ve geleceklere ibret olacaksın.” demiştir. Bu sözü duyan Said, Haccâc’a, asıl ibretlik sen olacaksın mesajı verircesine ona güldü. Bu gülüşle kalbine ok gibi saplanan mânâ ile Haccâc telaşla Said Radiyallahü Anh’e sordu: – Ne gülüyorsun be adam? Dedi. Said Radiyallahü Anh’in cevabı şu oldu: – Senin Allah’ü Teâlâ karşısındaki cüretine ve bunca zulmüne rağmen Allah’ü Teâlâ’nın sana hâlâ imkân vermesine gülüyorum. Ne kadar acınacak ve gülünecek hâlin var biliyor musun ey zavallı adam? Ve işkence başladı. Bir gün sonra Said Radiyallahü Anh öylesine bitkin düştü ki, ses...

Namaz Kılınırken Patlayan Mermi

Namaz Kılınırken Patlayan Mermi Girit Adasının fethi, yani Venediklilerden alınışı zamanında idi... Osmanlılar Girit'teki Kandiye Kalesini almak için var güçleriyle çarpışıyorlardı. Venedikliler de sonuna kadar direniyorlardı. O zaman Venedikliler Kandiye Kalesini savunmak için humbara isimli toplar kullanıyorlardı. Bir gün Osmanlı Ordusu Kumandanlarından Zeynel Bey, namaz kılıyordu. Namaz anında seccadesinin önüne bir bumbara mermisi düştü. Namazı bozup kaçmayan Zeynel Bey, namaza devam ederek secdeye vardı. Secde anında iken de bumbara büyük bir gürültü ile patladı. Fakat Zeynel beye hiçbir şey olmamıştı. O gayet sakin bir vaziyette namazını bitirdi ve doğruca başkumandanın huzuruna - çıkarak durumu anlattı: — Yalnız humbaranın patlamasını bekleyerek secdede biraz fazla kaldım. Acaba namazıma bir zararı oldu mu? Diye sordu. Zeynel Bey'in bu kahramanlığı kumandanın hoşuna gitmişti. Namaza bir halel gelmediğini söyledi ve Zeynel Beye de çıkarıp bir kese altın verd...

Allah'ın Evi Cami Değil, Kalptir

Allah'ın Evi Cami Değil, Kalptir Osmanlı Sultanlarından Yıldırım Beyazıd, Osmanlı imparatorluğunun merkezi olan Bursa'da bir cami yaptırmıştı. Caminin inşaatı tamamlandıktan sonra o zamanın mânevi büyüklerinden Emir Sultan Hazretlerini de yanına alarak camiyi gezdi. Caminin yapılışını kendisi beğenen Yıldırım, yanında bulunan Emir Sultan Hazretlerine: — Nasıl cami güzel olmuş mu, beğendin mi? Diye sordu. Bazı rivayetlere göre içki içtiği bildirilen Yıldırım'a Emir Sultan Hazretleri: — Sultanım, cami çok güzel olmuş. Lâkin bir eksikliği var... O da bir köşesine bir meyhane yaptırmayı unutmuşsunuz, dedi. Padişah Yıldırım, bu sözlere sinirlenmişti. Hiddetle: — Ne demek! Hiç Allah'ın evinde meyhane olur mu? Diye gürledi. Çünkü Yıldırım Beyazıd, kendisinin içki içtiğini kimsenin bilmediğini sanıyordu... Mânevi Sultanların her şeyden haberdar olacağını hiç düşünmemişti. Emir Sultan Hazretleri: — Allah'ın asıl evi, insanın kalbidir. Sen kendi ...

İbretli Bir Hadise

İbretli Bir Hadise Osmanlı Padişahlarından I. Mahmut, Medine-i Münevvere'ye gitmişti. O zaman Medine'de Harem muhafızı olarak bulunan Hacı Beşir Ağaya: — Harem'i Şerifte, kaldığın bu zaman zarfında fevkalâde bir hâdise ile karşılaştığın oldu mu? Diye sordu. Harem-i Şerifin bekçisi Beşir Ağa başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlattı: — Ravza-i Mutahharedeki Gbrü kapısı bazı geceler seher vakti açılır, fakat içeri kimsenin girdiğini göremezdim. Bir defasında kararımı verdim, her gece sabaha kadar uyanık kalacak, ne pahasına olursa olsun gelenin kim olduğunu öğrenecektim. Bir gece kapı yine açıldı. Hemen kapıya koştum, içeri bir zat girdi. Kim olduğunu sordum. Bana, Konya Hadimli olduğunu ve isminin Muhammed olduğunu söyledi. Ziyaret sebebi nedir? Diye sordum. Birgivi Hazretlerinin “Tarikat-ı Muhammediyye” isimli kitabını şerh ettiğini, şüphe ettiği bazı yerleri Resûlüllah'ın bizzat kendisinden öğrenmeye geldiğini söyledi. Kendisini odama götürdüm...

Nafakası Bitince Ömrü de Bitti

Nafakası Bitince Ömrü de Bitti Zamanın halifesi Harun Reşit, baş kadı İmam-ı Ebû Yusuf Aleyhisselâm'la büyük velî Davud-u Taî Hazretlerini ziyarete gitmişti. Davud-u Taî Hazretlerinin evine varıp kapısını çaldılar. Kapıyı büyük velînin yaşlı annesi açtı. Harun Reşit ve Ebû Yusuf Aleyhisselâm yaşlı kadına Davud'la görüşmek istediklerini söylediler. Kadın içeri girip görüşmek istediklerini söyleyince, Davud-u Taî Hazretleri: — Benim dünya ehli kimselerle işim yok, diyerek kabul etmedi. Halife ve Ebû Yusuf Aleyhisselâm, Şeyhin annesinden” görüşmelerini temin etmesini rica ettiler. Annesi gelip tekrar kabul etmesini isteyince, Davud-u Taî Hazretleri: — Anneye itaat Allah'ın emri olmasaydı; görüşmeyi kabul etmezdim... Fakat anneme isyan etmiş olmaktan korkarım, dedi ve görüşmeyi kabul etti. Halife ve -baş kadı içeri girdiler. Hazreti Davud, halifenin elini sıktıktan sonra: — Eğer ateşte yanmayacak olsaydı ne zarif ve güzel bir el, dedi ve birçok nasihat...

Kalb Ve Dîl, Hem Çok Temîz, Hem Pis

Kalb Ve Dîl, Hem Çok Temîz, Hem Pis Hazreti Lokman (Lokman Hekim), yanında yardımcısı ile ava çıkmıştı. Avdan dönerken bir kabile reisi Lokman Hekim'e bir gece misafir kalması için ısrar etti. Lokman Hazretleri de kabul ederek o gece misafir kaldı. Kabile reisi Hazreti Lokman için bir koyun kestirdi. Hazreti Lokman çömezine: — Kesilen hayvanın en temiz iki azasını kes bana getir, dedi. Çömezi gidip koyunun kalbini ve dilini kesti getirdi. Hazreti Lokman: — Aferin bildin, dedi. İkinci gün başka bir kabile reisi, Hazreti Lokman'a bir gece de kendisinde misafir kalması ve evini şereflendirmesi için ısrar edince, Lokman Hazretleri onu da kırmayıp bir gece de onun evinde kaldı. Orada da ziyafet olarak bir koyun kestiler. Hazreti Lokman gene çömezine bu sefer: — Hayvanın bana en pis yerinden ikisini kes getir, dedi. Yardımcısı yine hayvanın dilini ve kalbini kesip önüne koydu. Lokman Hazretleri çömezine: — Aferin bunu da bildin. Hakikaten insanın ve hayv...

Hz. Ömer Radiyallahü Anh’ın Mes'uliyeti

Hz. Ömer Radiyallahü Anh’ın Mes'uliyeti - Emirül - Mü'minin Hazreti Ömer Radiyallahü Anh halife olmuştu. Esbaptan Ebu Ubeyde Hazretleri onu ziyarete gitti. Hazreti Ömer Radiyallahü Anh’ın huzuruna çıktığında onu ağlar vaziyette bulup sebebini sordu: — Ey mü'minlerin halifesi! Seni ağlatan nedir? Bir çaresi varsa halline çalışalım, dediğinde Hazreti Ömer Radiyallahü Anh şöyle buyurdu: — Ya Eba Ubeyde! Ben ağlamayayım da kim ağlasın? Öyle ağır bir yükün altına girdim ki Dicle kenarında bir oğlağın ayağı kırılsa benden sorulacak, önce Allah Celle Celâlüh Hazretlerine kendi nefsimin, daha sonra da mükellef bulunduğum hükmüm altındakilerin hesabını vereceğim. Ben ağlamayayım da kim ağlasın? (Alıntı)

Başına Sıcak Kül Dökülen Beyazıt

Başına Sıcak Kül Dökülen Beyazıt Kibar-ı Evliyadan Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri; bir gün hamama girmişti. Hamamdan çıkıp evine giderken iki katlı bir evin dibinden geçiyordu, yukarıdan tepesine bir leğen sıcak kül döküldü. Başındaki sarığı ve cübbesi yanan Allah dostu: — “Şükürler olsun ya Rabbi!” diyerek elini yüzüne sürdü. Sonra yanındakilere dönerek şu vecizeyi söyledi: — Ben ateşe lâyık bir kulum. Hiç başıma kül döküldü Diye kızar mıyım? (Alıntı)

Namaz Kılmak İstemeyen Padişah

Namaz Kılmak İstemeyen Padişah Namaz kılmak istemeyen padişahın biri bir âlime: -Bana namaz kılmamam için beş tane mazeret bul demiş. Âlim saymış: 1- Çocuk ol! Kral: – Nasıl olur? Ben yetişkinim, çocuk olamam! – Öyleyse namaz kılacaksın! demiş 2- Deli ol! Kral: – Nasıl olur? Ben akıllıyım! – Öyleyse namaz kılacaksın! Cevabını almış. 3- Kâfir ol! Kral: – Nasıl olur? Ben Müslüman’ım! Demiş… – Öyleyse namaz kıl! Cevabını almış. 4- Ölü ol! Kral: – Nasıl olur ben yaşıyorum! – Öyleyse namaz kılacaksın. Cevabını almış. 5- Bunak ihtiyar ol! Kral: – Olamam! Deyince: – Öyleyse namaz kıl! demiş. İnsanımıza sorarsan işi çok, vakti yok, ibadet edemez. Yapmamak içinde mazeret arıyor. Ahreti içinde emin, Allah büyük, affeder. Sıratta kaymamak içinde çaresini öğrenmiş ayağına sabun sürmeyecek. Hâlbuki ayağını kaydıracak günahı her an işliyor. Ömrünü birçokları olur olmaz işlerde tüketiyor. Allah’ın emaneti vücudunu şurada burada yıpratıyor, bil...

Bir Çöp İçin Azap

Bir Çöp İçin Azap İsa aleyhisselâm bir kabristandan geçerken azap gören bir ehl-i kubur görüp Cenab-ı Allah'tan sebebini sual etti. Allah Celle Celâlüh: — “Ya İsa Aleyhisselâm dua et de o kulum dirilsin, sen de kendisinden niçin azap olunduğunu sor!” buyurdu. Hazreti İsa duada bulunarak mevta dirildiğinde niçin azap olunduğunu sordu. Azap gören zat: — “Ya İsa Aleyhisselâm, ben dünyada iken hamallık yapardım. Bir gün odun taşırken sahibinin haberi olmadan taşıdığım odundan bir çöp koparıp dişimi karıştırdım, işte Cenab-ı Allah bana bunun için azap etmektedir.” deyip kabrine geri girdi. (Alıntı)

Üç Yaralıya da Nasip Olmayan Su

Üç Yaralıya da Nasip Olmayan Su Peygamberimiz samanında Yermük Savaşı vuku bulmuştur. Bu savaşta eshap, birçok şehit vermiş ve birçok eshap da gazilik şerefi kazanmıştır, işte bu harpte vuku bulan bir hâdise; eshabın biribirine şe-hadet şerbeti içerken bile nasıl bağlı olduğunu göstermektedir. Şöyle ki; Huzeyfetül Adevî isimli sahabî, harpte kahramanca savaşan amcası oğlunun yaralanarak yere düştüğünü gördü. Yanında bir miktar su bulunuyordu. Yere düşerek inlemeye başlayan amcası oğlunun yanına yaklaştı. Suyu ona vereceği sırada, başka bir yaralının “Su! . Su!” Diye bağırdığı duyuldu, Şehadet şerbetini içmek üzere olan amcasının oğlu, hemen Huzeyfe'ye eliyle işaret ederek suyu ona götürmesini istedi. Hazreti Huzeyfe suyu hemen ona götürdü. O anda başka bir yaralı yine ölüm anında idi.”Su! Su!” Diye inliyordu... Suyu içmek üzere olan ikinci yaralı da Hazreti Huzeyffe'ye eliyle işaret ederek suyu öbür kardeşine götürmesini bildirdi... Hazreti Huzeyfe suyu alarak üçü...

Beyazit-ı Bestami Ve Karıncaların Vatanı

Beyazit-ı Bestami Ve Karıncaların Vatanı Beyazıt-ı Bestamî Hazretleri hacca gitmiş, gelirken de Hemedan şehrine uğramıştı. Hemedan'da pazara çıkıp, Usfur çiçeği tohumu aldı. Hemedan'dan devesine binip Bestam'a geldi. Usfur çiçeğinin tohumunu çıkarmak icre torbayı açıp baktığında Hemedan'dan torbanın içine bir miktar karıncanın da girmiş olduğunu gördü. Ne yapması lâzım geldiğini düşünen Bestamî Hazretleri: — “Böyle çalışkan bir mahlûku vatanından ayırmaya benim hakkım yok...” diyerek, karıncaları geri Hemedan'a götürmeye karar verdi. O kadar yolu kat'eden Hazreti Beyazıt, karıncaları götürüp aldığı yere geri bıraktı... (Alıntı)

Allah'a Şükrettiği İçin Otuz Yıl Tevbe Etti

Allah'a Şükrettiği İçin Otuz Yıl Tevbe Etti Büyük Allah dostlarından Sırrı Sakatî Hazretleri esnaflık yapardı. Bir kere dükkânlarının “bulunduğu çarşıda yangın çıkmış, bütün dükkânlar; terlikçiler, örücüler, elbiseciler tamamen yanmıştı: ... Halk yangın yerine koşmuş, kimin dükkânı yanmış kimin yanmamış Diye bakıyorlardı. Yangın yerinden ayrılan bir zata rastlayan Sırrı Sakatî Hazretleri: — Benim dükkân da yanmış mı? Diye sordu. Adam: — Bütün dükkânlar yandığı halde seninki yanmamış, dedi. Sırrı Sakatı Hazretleri: — Oh! Şükürler olsun, dedi. Fakat dönüp evine geldikten sonra hata ettiğini anlayarak: — Ya ben yanmasında hayır olan bir şeyin yanmamasına oh çekip, Allah'a şükrettiysem, ne günahlar işlemiş olurum, Diye tam otuz yıl gözyaşı dökerek ağladı. Cenab-ı Allah'dan affını diledi. Ya bizler... Her sözü Allah'a isyan olan bizler. (Alıntı)

Her Namazın Sonunda Mutlaka Okunacak Dua

Her Namazın Sonunda Mutlaka Okunacak Dua Muaz radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem onun elinden tuttu ve: “Muaz! Vallahi seni gerçekten seviyorum” buyurdu. Sonra sözüne şöyle devam etti: “Muaz ! Her namazdan sonra şu duayı mutlaka okumanı tavsiye ediyorum! اَللَّهُمَّ أَعِنّي عَلَى ذِكْرِكَ وَشُكْرُكَ وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ Okunuşu: Allahümme einni ala zikrike ve şükrike ve hüsni ibadetike... Anlamı: ALLAH'ım Seni anıp zikretmek ve sana Şükretmek için Bana Yardım et! (Ebu Dâvûd, “Salât”, 361; Nesâî, “Sehv” 60; İbn Hanbel, V, 245.)

Kim Haklı Olduğu Bir Münâkaşayı Terk Ederse…

Kim Haklı Olduğu Bir Münâkaşayı Terk Ederse… Temelle Dursun denize karşı durmuş öylece bakıyorlar ve acayipte canları sıkılıyormuş. Birden bir martı gelmiş ve denize bir iniş yapıp küçük bir balık kapıp gitmiş. Temel, Dursun’a demiş; “Mart ne hızlı bir kuş, ekmeği aldı ama kanadı suya değmedi.” “Olur mu? Demiş, Dursun! “Balığı aldı ama kanadı suya değdi!” demiş. “Değdi, değmedi” derken ortalık karışmış ve bir kavga/gürültü ikisi de denize düşmüşler ve sırılsıklam tekrar kavga ederken çevredekiler ayırmışlar. Temel hastaneye, Dursun hapishaneye düşmüşler… Aradan altı yıl geçmiş, Temelle Dursun İstanbul Galata Köprüsü’nde karşılaşmışlar. Birbirlerine sarılmışlar. Hal hatır sohbetten sonra; Temel, Dursun’a demiş ki; “Ula uşağım, ne aptal adamız! Bir kuş için bir birimize girdik. Boşu boşuna altı ay hastane de ve hapishanede yattık… Değil mi? “Evet, ama değdiydi…” Demiş, Dursun. Temel kızmış; “Hayır, kanadı değmediydi.” Dursun; “Değdiydi!” demiş ve gene olan...