Allah Teâlâ’nın 4 Vaadi
Allah Teâlâ’nın
4 Vaadi
Yüce dinimiz İslâm'ın öncelikli hedefi
Müslümanları dünya ve ahirette mutluluğa ulaştırmak, kötü eylemlerden
korumaktır. Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de kullarına bilinen ve bilinmeyen
âlemlerden haberler verir. Rabbimiz mümin kullarına müjdeler, vaatler verirken
kendisine inanmayanlara ise vaidler verir.
Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de bizlere
bilinmeyen âlemlerden, ölüm ötesi hakikatlerden bahseder. Kur'an-ı Kerim dünya
ve ahiret âlemlerinden bizlere haber verir.
Rabbimiz Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de bazı
ayetlerle bizlere vaatler de bulunur. Bu vaatleri idrak etmek cennete kavuşmak
ve cehennemden azat yolunda olmak çok önemlidir.
Rabbiniz şöyle buyurdu:
“Bana dua edin, duanızı kabul edeyim.
Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler, aşağılanmış olarak cehenneme
gireceklerdir!” (Mü'min Sûresi
60)
Mü'min Sûresi 60. Ayet-i Kerime’nin
Tefsiri
Yukarıda inkârcıların, yeniden dirilme
ve âhiret hayatı konusundaki kuşkuları reddedilmiş; bilginin cahillikle, iyi iş
yapanların kötülük yapanlarla bir tutulamayacağı belirtilmiş; ardından "Kıyamet
saati mutlaka gelecektir!"
buyurularak hem putperestlerin bu
husustaki inkârları reddedilmiş hem de orada kurtuluşun Allah'ın ayetlerine,
özellikle ahiretle ilgili açıklamalara içtenlikle inanan ve iyi işler
yapanların hakkı olduğuna işaret edilmişti.
İnsanoğlu için en tehlikeli
hastalıklarından birisi kibirdir. Kişiyi farklı bir noktada konumlandıran
kibir, manevi doymazlığı ifade eden bir kavramdır.
İnsanoğlunun tamamen kibre kapılması,
onu Allah Teâlâ'dan uzaklaştırdığı gibi kötü amellerde bulunmasına da sebep
olur. Rabbimiz kulluğunu kibrine yediremeyenlere cehennemi vaat eder.
Allah'ın Yasakladığı Huy: Kibir
“Artık siz beni anın ki ben de sizi
anayım. Bana şükredin, bana nankörlük etmeyin!” (Bakara Sûresi, 152)
Bakara Sûresi 152. Ayet-i Kerime’nin
Tefsiri
Allah'ı anmak (zikir) hem kalple hem
dille hem de eylemle olur. Kalple zikir, insanın her türlü tutum ve
davranışında Allah'ı hatırlamasıyla; dille zikir, Allah'ın isimlerini ve
sıfatlarını, tesbih ve dua cümlelerini dilde tekrar etmekle; eylemle zikir ise
Allah'ın iradesine uygun yaşamakla olur. Özellikle tasavvufta zikrin her üç
çeşidine de önem verilmiş, bilhassa dille zikir için çeşitli usuller
geliştirilmiştir. Ancak insanın işini gücünü yaparken, normal hayatını yaşarken
kalple zikir halinde olması yani Allah'ı düşünüp O'nun hoşnutluğunu gözetmesi,
kezâ amelleriyle zikir halinde olması yani Allah'ın buyruk ve yasaklarına
titizlikle uyması en önemli, değerli ve yararlı zikirdir.
Allah Teâlâ'yı anmaktan gelen zikir mefhumu, kulun Rabbini
hatırlaması ve çeşitli vesilelerle içinde yaratıcısına karşı olan, dolan
sevgiyi sesli, sessiz biçimde dile getirmesidir.
Allah Teâlâ'nın bizi anması için
bizlerin sürekli zikir halinde olmamız gerekir. Rabbine şükreden kul nankör
olmaz. Nankörlük nimete karşı gelmek, şükürsüzlükle izah edilir.
KULU DİRİ KILAN EYLEM: ZİKİR
Hani rabbiniz, 'Eğer şükrederseniz size
(nimetimi) daha çok vereceğim, nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım pek
şiddetlidir!' diye
bildirmişti.
İbrâhîm Sûresi 7
İbrâhîm Sûresi 7. Ayet-i Kerime’nin
Tefsiri
Şükür, "verdiği nimetlerden dolayı
kulun Allah'a minnettarlık duyması, bunu sözleri ve amelleriyle
göstermesi" anlamında kullanılmaktadır. Kur'an'da kulluğun gereği olarak
değerlendirilmiş, Allah'ın nimetlerine mazhar oldukları halde şükretmeyenler kınanmıştır.
(A'râf Sûresi, 10; Nahl Sûresi, 78; Gafir Sûresi, 61).
Hz. Peygamber de yaptığı ibadetleri
Allah'ın verdiği nimetlere karşılık bir şükran ifadesi olarak
değerlendirmektedir. (Buhârî, "Teheccüd", 6; Müslim, "Münâfikun Sûresi,
79-81)
Şükür sadece sözle değil, eldeki
nimetlerin gerçek sahibinin Allah olduğuna gönülden inanarak bu nimetleri
Allah'ın rızasına uygun şekilde kullanmakla olur.
Şükür kavramı Allah Teâlâ'nın bizlere
bahşettiği karşısında bizdeki minnet duygusunu ifade etme, bunu gösterme ve
nimetin karşılığını verme olarak tanımlanabilir.
Allah Teâlâ, şükür sahiplerine nimetini
artıracağını ve nankörlük edenlere yani nimetlerin hakkını nimetler
vermeyenlere ise azabının şiddetli olacağını dile getirmiştir.
KULLUĞUN VAZGEÇİLMEZ ŞARTI: ŞÜKÜR
Sen içlerinde oldukça Allah onlara azap
etmez, tövbe edip dururken de Allah onlara yine azap etmeyecektir. (Enfâl Sûresi,
33)
Enfâl Sûresi 33. Ayet-i Kerime’nin
Tefsiri
Müşrikler Kur'an'ın gerçek bir vahiy
ürünü ve Allah'ın kitabı olmadığı konusundaki iddialarını, kitabın dili,
içeriği veya –farzımuhal– varsa hatalarını ortaya koyarak kanıtlamak yerine,
Allah'ın kanunlarına ve âdetine aykırı taleplerde bulunma yolunu seçtiler.
Planlarına göre bu talepleri yerine gelmezse kitabın Allah'tan gelmediği, dinin
de hak olmadığı ortaya çıkmış olacaktı. Allah İslâm'ı, kıyamete kadar bütün
insanlığa son bir çağrı olarak göndermişti.
Tevbe, kulun yaptığı yasak eylemlerden
rahatsızlık duyması, pişmanlığını dili ile ikrar, kalbi ile ikrah etmesi ve
Allah Teâlâ'ya yönelmesini ifade eder.
Allah Teâlâ kullarının tövbelerine geri
dönendir. (Enfal Sûresi 33)te yer alan "Tövbe edip dururken de Allah
onlara yine azap etmeyecektir!" ifadesi tövbe edenlere karşı azap olmayacağının
vaadidir.
MAKBUL BİR TÖVBE İÇİN GEREKEN ŞARTLAR
Müminler için dünya ve ahiret
mutluluğunun yolu, Allah Teâlâ'nın emirlerine sıkı sıkıya sarılmak, men
ettiklerinden ise daima uzak kalmaktan geçiyor.
Allah Teâlâ'nın vaatlerine kavuşmanın
yolu da bu ince hesaptan geçer. Ahiret hayatında alınacak en güzel ecirlerin
yolu dünya hayatındaki amellerimizden geçiyor.
Kaynak: https://www.fikriyat.com
Yorumlar
Yorum Gönder