Rızama Kavuşmak İçin Gayret Eden Dostlarım
Rızama Kavuşmak İçin Gayret
Eden Dostlarım
Allah’ü Teâlâ’ buyurur ki: "Size müjdeler olsun ki, bana
kavuştuğunuz zaman yakınlık ve sevinç sizin içindir..."
Ebû Süleymân Dârânî hazretleri Şam’da yetişen büyük
velîlerdendir. Sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllarda yaşamıştır. Doğum târihi
bilinmemektedir. Şam’da vefât etti. Kabri, Dârân köyündedir... Şam’da bulunan
âlimlerin ve velî zâtların meclislerine devâm eden Ebû Süleymân Dârânî
hazretleri ilimde ilerlediği gibi, tasavvuf yolunda da büyük mesâfe katetti,
yüksek derecelere kavuştu. İbrâhim bin Edhem hazretleriyle görüşüp sohbetinde bulundu.
Şakîk-i Belhî, Mârûf-ı Kerhî, Ahmed bin Âsım el-Antâkî, Sırrî-yi Sekâtî ve
Hâris el-Muhâsibî gibi büyük velîlerle sohbette bulundu.
Ahmed bin Ebü'l-Havârî şöyle nakletti:
Ben hocam Ebû Süleymân Dârânî'nin huzûruna girdim. Onu ağlar
hâlde buldum. Ona;
"- Seni ağlatan nedir?" diye sorunca;
"- Ey Ahmed! Ben nasıl ağlamayayım. Bana bildirildi ki,
gece olduğu, gözler uykuya vardığı, herkes kendini sevenlerin yanında bulunduğu
zaman; âriflerin kalpleri, Rablerinin zikriyle coşar ve lezzet duyar. Onların
niyet ve gayretleri Allahü Teâlâ’ya kavuşmak olur. Onlar Rablerinin huzûrunda diz
çökerler, mahzûn bir hâlde Allahü Teâlâ’ya münâcaat ve niyâzda bulunup
yalvarırlar. Allahü Teâlâ’dan korkmak ve O'nun rızâsına kavuşmak için
gözyaşlarının aktığı, secde ettikleri yerler ıslanır. Allah’ü Teâlâ’ bu
kullarına rahmet nazarıyla bakar ve;
"Ey beni iyi tanıyan dostlarım! Benim zikrimle meşgul
oldunuz ve benim rızâma kavuşmak için gayret ettiniz. Kalplerinizden benim
zikrimden başkasını uzaklaştırdınız. Size müjdeler olsun ki, bana kavuştuğunuz
zaman yakınlık ve sevinç sizin içindir" buyurur.
Allah’ü Teâlâ’ Cebrâil aleyhisselâma buyurur ki:
"- Ey Cebrâil! Benim kelâmımı okuyarak kalbi rahatlayan
ve benim ismimi zikrederek lezzet duyan ârif kullarımın hâlini biliyorum.
Onların ağlamalarını ve inlemelerini işitiyorum. Onların benim rızâma kavuşmak
için çırpındıklarını ve çalıştıklarını görüyorum. Sen onlara gidip; siz niçin
ağlıyorsunuz? Sizin bu tazarrû, yalvarma ve hüzün hâliniz nedendir? Size Allahü
Teâlâ’nın kendini seven kimseleri Cehennem'de azâb edeceği haberi mi geldi.
Yoksa Allahü Teâlâ’nın, benim zikrimle lezzet duyanları huzûrumdan kovarım,
buyurduğunu mu işittiniz? Allahü Teâlâ; izzetime yemin olsun ki, sizi
Cennet'ime koyacağım. Sizinle aramdaki perdeleri kaldıracağım. Gözyaşlarınızın
karşılığı olarak sevinç ve müjdeler ihsân edeceğim!" buyurdu...
Bir sohbeti sırasında;
"- Mârifetin hakîkati nedir?" diye sordular.
Cevâbında;
"İki cihanda kişinin murâdının birden yâni Allahü
Teâlâ’dan başka olmamasıdır. Gece Hak Teâlâ’dan gâfil yatıp uyuyan kimse,
muhabbetullah ve Allah sevgisi dâvâsında yalancıdır. Cezâ görecektir"
buyurdu.
Bu mübarek zat, “Zühd nedir?” diye soranlara; “Zühd, Allahü
teâlâ ile meşgûl olmana mâni olan her şeyi terk etmektir. Dünyânın hiç olduğunu
bilmeyen, zühd sâhibi olamaz” buyururdu.
Dünyâya rağbet etmemek gerektiği husûsunda da; “Dünyâ,
kendisini isteyenden kaçar, kendinden kaçanı kovalar. Kendinden kaçanı
yakalayabilirse, yaralar. Kendini isteyip bağlananı ise öldürür. Çünkü dünyâ
ile güreş etmeye gelmez. İnsanı yener, sırtını yere getirir. Dünyâya bağlanmak,
Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya mâni olan bir perdedir. Ahireti düşünmek
ise, gönlün canlanmasına sebeb olur. İbret almakla ilim, tefekkür ile de Allah
korkusu artar. Dünyâ sevgisinin yerleştiği bir kalpte, âhiret düşüncesi göç
edip gider” buyurdu.
Ebû Süleymân Dârânî hazretleri aç kalmanın fazîletiyle ilgili
olarak şöyle buyurdu:
“Dünyânın anahtarı tokluk, âhiretin anahtarı açlıktır. Helâlden
bir lokma az yemeği, akşamdan sabaha kadar namaz kılmaktan daha çok severim.
Çünkü, mîde dolu olunca, kalbe gaflet basar. İnsan Rabbini unutur. Helâlin
fazlası böyle yaparsa, mîdeyi haram ile dolduranların hâli acaba nasıl olur?..”
“Ne mutlu sana ki!”
Ebû Süleymân Dârânî hazretleri, Mekke-i mükerremeye giderek
hac ibâdetini yerine getirdikten sonra Medîne-i münevvereye gidip Peygamber
efendimizin kabr-i şerîfini ziyâret etti. Mübârek beldelerde pekçok âlim ve
veli ile görüşüp sohbetlerde bulundu. Memleketine döndükten sonra 820 (H.205)
senesinde vefât etti. Vefat ederken yanında bulunanlar “Ne mutlu sana ki, affı
ve rahmeti bol Allaha gidiyorsun” dediler. O da, “Evet iğneden ipliğe her şeyin
hesabını vermek üzere gidiyorum” dedi.
Dâran köyüne defnedildi. Kabri sevenleri tarafından ziyâret
edilmektedir...
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder