Yaptığımız İbadetlerden Neden Zevk Alamıyoruz?
Yaptığımız İbadetlerden Neden Zevk Alamıyoruz?
Yaptığımız ibadetlerden farkında olmadan muhakkak lezzet
alıyoruz. Fakat bu lezzeti layıkıyla neden hissedemiyoruz?
Öncelikle bilinmesi gereken; insan yaratılış gayesi olan
ibadeti zevk almak için değil sadece Allah’ü Teâlâ Celle Celâlüh rızası için
yapmalıdır. İbadetten zevk alınmaması ibadetin terki için geçerli bir sebep
olamaz. İbadet lezzetine engel olan manevi hastalıklar ve ilaçlarından bir
kaçını şöyle sıralayabiliriz.
Günahlar iman zayıflığına sebep olduğu gibi, ibadetten lezzet
almaya da engel olur.
“Mü’minin işlediği her günah kalbinde siyah bir nokta meydana
getirir. Tövbe edip kötülükten sıyrılarak af dileyince, o siyah nokta kalbinden
silinir. Eğer günaha günah eklerse siyah noktalar çoğalıp kalbini kaplar.” (Buhari)
Nasıl ki hasta bir insan yediği ve içtiği şeylerden tam
lezzet alamaz. Ve lezzet alamaması ona sıkıntı verir. Hastalığını tedavi edecek
doktor ve ilaca ihtiyaç duyar.
Bunun gibi, günahların tekrar tekrar işlenmesiyle de imanın
merkezi olan kalpte siyah noktalar oluşur. Bu durumda imanı zayıfladığı için
insan yaptığı ibadetlerden tam zevk alamaz.
Bu halin tedavisi ise pişmanlık duyarak sürekli tövbe ve
istiğfar getirmektir. Tövbe; işlenen günahı terk etmek ve bir daha o günaha
dönmemektir. Pişmanlık ise; hem o günahı terk etmek, hem de bir daha o günaha
dönmemeye bir niyettir.
“Gerçek tövbe günahı işlediğin anda pişmanlık duyman, Allah’ü
Teâlâ’dan affını dilemen sonra da o günahı bir daha hiç işlememendir.” (İbni
Ebi Hatim)
Dünya işleriyle çok meşgul olmak ibadetten lezzet almaya
engeldir.
“Dünyanın bolluğu sizi Allah’ü Teâlâ’ya ibadetten meşgul
etmiştir. Âdemoğlu durmadan “malım malım” diye tepiniyor. Ey âdemoğlu! Acaba
senin malından senin yiyip bitirdiğin, giyip eskittiğin veya sadaka verip
ebediyen defterine yazdırdığın başka bir şey var mı?” (Müslim)
Zamanının çoğunu dünya işlerine yoğunlaşarak geçiren bir
insan yaptığı ibadete gerektiği şekilde kendini veremez. Çünkü akıl, kalp ve
beden dünya işleriyle meşgul olmaya alışır. İbadete ayırdığı o kısacık vakitte
de ruhu arzu ettiği zevki alamaz.
Hâlbuki insana verilen ömür, dünyanın geçici rahatını temin
etmek için değil, Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanıp cennete girmek içindir.
Riya ibadetin lezzetini alır
“Ki onlar namazlarından gaflet edenlerdir (ona ehemmiyet
vermezler). Onlar ki riyakârlık (gösteriş için ibadet) ederler.” (Maun, 5-6)
Riya, bir iyiliği veya güzel bir ameli Allah’ü Teâlâ’nın rızasını kazanmak
niyetiyle değil de, insanların beğenisi için yapmaya denir.
Riya, çok gizli olduğu için fark edilemeyebilir. Fakat bazı
alametleri vardır. En açık alameti, insanların kendisinin yaptığı ibadetten
haberdar olmalarını istemesidir. Diğer bir alameti de çıkar beklentisi, sevgi
kazanmak ve takdir toplamak hevesidir.
Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular ki:
"Şehit, âlim ve zengin kıyamet gününde Cenab-ı Hakk'ın
huzuruna getirilir. Allah’ü Teâlâ Celle Celâlüh şehide: “Niçin öldürüldüğünü
sorar.” O da:
"Senin yolunda cihatla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar
savaştım" der.
Cenab-ı Hak ona:
“Yalan söylüyorsun. Bilakis sen “falanca cesurdur” desinler
diye düşündün ve bu da söylendi” buyurur.
Sonra mal sahibi getirilir.
Allah’ü Teâlâ Celle Celâlüh ona:
“Sana verdiğimle ne amelde bulundun?” diye sorar.
Mal sahibi de:
“Sıla-i rahimde bulunur ve senin yolunda harcardım!” der. Allah’ü Teâlâ da
ona: “Yalan söylüyorsun, bilakis sen: Falanca cömerttir!”
desinler diye bunu yaptın ve bu da denildi” der.
Sonra da Cenab-ı Hakk'ın huzuruna ilim öğrenen, öğreten ve Kur’ân-ı
Kerim okuyan kimse getirilir. Allah’ü Teâlâ Celle Celâlüh ona:
“Bu nimetlerim karşılığında ne amel yaptın?” diye sorar.
O da:
“İlim öğrendim, başkalarına da öğrettim, rızan için Kur’ân-ı
Kerim okudum” der. Cenab-ı Hak da ona:
“Yalan söyledin, insanlar sana hürmet etsinler diye ilim
öğrettin böylelikle karşılığını aldın” der. Daha sonra emredilir bu üç kişi
yüzükoyun sürüklenerek cehennem ateşine atılır.” (Buhari, Müslim)
İşte bu sebeplerdendir ki; riya ibadetin makbuliyetini
kaldıracağı gibi manevi lezzetini de alır.
İbadet eden kişi riyadan kurtulmak için, öncelikle niyetini
kontrol etmelidir. Yani ibadetini kimi razı etmek için yaptığını düşünmelidir.
Bir Müslüman da ibadetlerini ihlâs ile yapmakla mükelleftir. İhlâs ise sadece Allah’ü
Teâlâ’nın rızasını esas tutmak demektir.
İbadetiyle sevgi ve takdir beklentisi içinde olan insan
bilmelidir ki: Allah’ü Teâlâ Celle Celâlüh insana bir şey vermedikten sonra
gösteriş yaptığı insanlar ona hiçbir şey veremez.
Haram ve şüpheli şeyler yemek ibadetin makbuliyetine engel
olur
Bir Müslüman
yediği gıdaların maddi temizliğine dikkat ettiği gibi, manevi temizliğine de
dikkat etmelidir. Manevi temizlik haram ve şüpheli şeylerden kaçınmakla olur.
Çünkü bunlar insanın yaptığı ibadetin makbuliyetine ve zevk almasına büyük bir
engeldir.
“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanlardan helal ve temiz olanlarını yiyin.” (Bakara,
168) ayeti Resulullah’ın Sallallahü Aleyhi Vesellem yanında okununca Sa’d bin
Ebi Vakkas ayağa kalktı ve:
“Ya ResulAllah’ü Teâlâ Allah’ü Teâlâ’ya beni duası makbul
kimse yapması için dua et!” dedi.
Bunun üzerine Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem:
“Ya Sa’d! Helal ye duan makbul olur. Muhammed’i kudret ve
iradesiyle yaşatan Allah’ü Teâlâ’ya yemin ederim ki, midesine haram bir lokma
indiren kulun kırk gün hiçbir ameli kabul edilmez. Bünyesi haramla beslenen bir
kula en layık olan şey cehennemdir.” buyurdu. (Taberani)
“Helal açıktır. Haram da açıktır, aralarında şüpheli şeyler
vardır. Şüpheliyi bırakan elbet haramı bırakır, şüpheliye cesaret eden harama
yaklaşmış olur. Haramlar, günahlar Allah’ü Teâlâ’nın korusu, yasak yeridir.
Burada yani yasak bölge yakınında koyun güden çoban yasağa yaklaşmış olur ki,
içine girmesi muhtemeldir.” (Buhari)
Şüpheli gıdalar haram ya da helal olduğu belli olmayanlardır.
Kırk gün şüpheli şeylerden yiyen kimsenin kalbi kararır. İbadetteki lezzeti
hissedemez.
Yahya bin Muazz el Razi Rahmetullahi Aleyh der ki:
“İbadet, Cenab-ı Hakk'ın hazinesinde gömülü, değerli bir
kilitle kilitli mücevherdir. Bu hazinenin anahtarı duadır. Dişleri helâl
lokmadır. Dişleri olmayan bir anahtar nasıl kapıyı açamıyorsa hazinenin
içindeki mücevhere (ibadetin sevabına) ermek ve hazineyi açmak için helal lokma
anahtarı lâzımdır.”
Her Müslümanın yediğinin ve içtiğinin helal olduğuna dikkat
etmesi farzdır. Buna dikkat ettiği sürece ruhu haramlardan temizlenir ve
ibadetteki lezzeti hisseder.
İnsanın kendisiyle beraber yaratılan her şeyin ibadet
ettiğini düşünmemesi ibadet lezzetini noksanlaştırır
Meleklerin, cinlerin, insanların, hayvan ve bitkilerin kendi
lisan ve kabiliyetlerine göre yaptıkları büyük bir ibadet kâinattan toplu
olarak Allah’ü Teâlâ’ya gider. Fakat insan bu büyük ibadeti kendi ibadeti
esnasında aklına getirmez. Böylece ibadetten aldığı lezzet noksanlaşır.
Mesela, bir Müslüman'ın farklı dilden, ırktan, memleketten
olan diğer bütün Müslümanlar'la aynı Rabbe, aynı kıbleye yönelmesini ve aynı
hareketleri yapmasını düşünmek gönüllerde kuvvetli bir bağ oluşturur. Bu
kuvvetli bağı hissederek ibadet edilmelidir ki lezzet alınsın.
Melekler de insanların her ibadetinde onlarla birliktedirler.
Bunu şu hadis-i şeriften anlıyoruz:
“Namaz kılanlarla birlikte ‘Fatiha suresinin’ bitiminde
‘âmin’ demekle, her gün sabah ve ikindi namazlarında mü’minlerle birlikte
olmakla, Kur’ân-ı Kerim okurken yeryüzüne inmekle, sokakları ve yolları dolaşıp
zikir, Kur’ân-ı Kerim ve ilim meclislerini arayıp bulmakla, mü’minlere
özellikle bilgin olan mü’minlere rahmet okumakla, sadece Allah’ü Teâlâ’ya hamd
ve secde etmekle görevli melekler vardır.” (Buhari, Müslim, Tirmizi) buyrulmaktadır.
Hayvanlar ve bitkiler ise adeta insanların namaz kılmasına
iştirak ederler. Mesela ağaçların dik durması namazdaki kıyam gibidir. Dört
ayaklı hayvanların durumu rükûa benzer. Sürüngen hayvanlar ise sanki secde
vaziyetindedirler. Ayrıca her hayvan ve bitkinin kendine has zikir ve
tesbihleri vardır.
İnsan ibadet esnasında kâinatın da kendisiyle beraber ibadet
ettiğini düşündüğünde ibadetteki harika lezzeti fevkalade hissedecektir.
Hususen namazların cemaatle kılınması, Ramazan ayında Kur’ân-ı Kerim’in
birlikte hatmedilmesi, ilim meclislerinin oluşturulması insana yaratılan her
şeyin kendisiyle beraber ibadet ettiğini hatırlatır.
“İki kişi bir kişiden hayırlıdır. Dört kişi üç kişiden
hayırlıdır. Cemaat olunuz! Muhakkak ki Allah’ü Teâlâ’nın yardım eli cemaatle
beraberdir.” (Kenzu’l Ummal)
İbadetin kıymetini bilmemek ibadetten zevk almaya engeldir
İnsan ibadetin kıymetini, neden ve nasıl yapılması
gerektiğini bilmediğinde ibadetten hakkıyla lezzet alamaz.
İmam-ı Şafii Hazretleri:
“İlmiyle Allah’ü Teâlâ’ya itaat eden, ibadetinin manevi
zevkine erer.” buyurmuştur. Demek ibadetten feyiz ve lezzet almak için
ilim esastır.
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder