Keykavus Bin İskender’in Oğluna Nasihatleri (Kâbusnâme)
Keykavus Bin İskender’in Oğluna Nasihatleri (Kâbusnâme)
(Kûhistan sultanı İskender bin Kâbus
Rahmetullahi Aleyh’in oğlu Gilan Şah’a
“Kâbusnâme”
adı altında toplanan nasihatleri)
001- Bu
öğütlere gönül kulağını açık tut!
002- Ey
oğul! Bilmiş ol ki, artık ben kocadım. Zayıf ve azıksız olarak yol ağzına kadar
geldim. Ölüm mektubunu elime sundular. O mektup, sakalın ağarmasıdır. Adamın
sakalı ağardığında Allah Teâlâ tarafından bir ses gelir:
“Ey kulum,
hazırlan, bu dünyayı bırakıp öbür dünyaya geçeceksin…”
Şimdi ey
ciğer köşem! Ölmeden önce seni iyilik yoluna ve iyi kimselerin izine
yönlendirmek istiyorum. Tecrübelerle elde ettiğim birkaç öğüdü sana yadigâr
olarak bırakıyorum. Bu öğütlere uyarak hareket edersen, her muradına erersin ve
iyi isim kazanırsın, zamanın elinden sille yemezsin. Çünkü baba şefkati, oğlunun
zamanın elinden azar yemesini istemez. Öyleyse sen de gönül kulağını bu öğütler
için açık tut, sonra pişman olmayasın. Gerçi zamanımızda her oğul babasının
sözünü tutmuyor, ama İnşallah Teâlâ kabul edersin. Bütün tecrübelerimi bu
kitapta topladım.
003- Ey
oğul! Gençler kendi bilgilerini yaşlıların bilgisinden üstün görürler. Bu
kanaatin yanlış olduğunu bildiğim halde, sana yol göstermek için susarsam doğru
olmaz. Bütün tecrübelerimi yazdım; ama az ve öz yazdım. Çünkü her şeyin azı ve
özü faydalıdır.
004- İnsanların
bir âdeti vardır, değerli bir malları olursa, onu değerli birine vermek için
saklarlar. İşte benim bu dünyadan elde ettiklerimin en değerlisi bu öğütlerdir
ve en değerli kimsem de sensin. İşte son günlerimde, bu öğütleri sana
veriyorum, İnşallah Teâlâ sana faydası dokunur.
005- Ey
oğul! Öğüt aklın süsüdür! Akıllı ol ve kendi soyunun itibarını iyi gözet, tâ ki
şerefsizlerden olmayasın. Gerçi yüzüne ne zaman baksam akıl ve hüner görürüm,
ama öğüt aklın süsüdür, benim yapacağım onu sana hediye etmektir, muhafaza
etmezsen, yine sen kaybedersin.
006- Sonra
bilmiş ol ki, benim ölümüm yakındır, benim ardımca senin de gelmen yakındır.
Öyle çalış ki bu dünyada bir azık hazırlayasın, o yola da yaran olsun. Çünkü bu
dünya öteki dünyanın ekinliğidir. Kendini öyle ver ki, senin yerine başka biri
ekmesin. Çünkü başkasının ektiğinden senin yararın olmayacak.
007- Ey
oğul! Ölümlü dünyayı ölümsüz dünya ile değiştir! Bu ölümlü dünyayı ölümsüz
dünya ile değiştirmeye gayret et. Bu dünyada iyi kişiler aslan gibidir, kötü
kişiler ise ite benzer. Çünkü it ne avlarsa, avını avladığı yerde yer; aslan
ise avını kendi inine götürür, sonra yer. Bunun anlamı şudur: İt nefsinin
esiridir, ne avlarsa burada yer, aslan akıl sahibidir, burada ne avlarsa o
âleme tutar, götürür.
008- Gayret
et ki, avın iyilik olsun, öbür âlemde lâzım olur. İyilikten murat, ibadettir.
Kul için ibadetten daha iyi av yoktur. Çünkü ibadet yoluna girenler ateşe
benzer. Ateşi ne kadar alçak yerde yaksalar, alevi o derece yükselir. İbadet
yoluna varmayanlar da suya benzer, suyu ne kadar yukarı akıtırlarsa akıtsınlar,
aşağı düşer. İbadeti boynunun borcu bil, tâ ki alevin daima yükselsin.
009- Ey
oğul! Allah Teâlâ beş türlü ibadet buyurdu: Allah Teâlâ’nın emri gereğince
şükredersen, az olan şükrün çok yerine geçer. Nitekim Allah Teâlâ din içinde
beş türlü ibadet buyurdu. Eğer gece gündüz çalışsan, acizlikten başka bir şey
elde edemezdin, ama o ölçüyle beş türlü ibadet buyurdu. Onun ikisini
zenginlere, kalanını da bütün halka verdi.
010- Bunlardan
biri Allah Teâlâ’nın birliğini ve Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem’in
peygamberliğini dil ile söylemektir ve gönülle inanmaktır. Diğeri beş vakitte
namazdır, öbürü de yılda bir ay oruç tutmaktadır.
011- Şehadet
sözü, batıl şeylerden Allah Teâlâ’ya sığınmaktır. Namaz o kabullenişin
hakikatini kulluğunda kaim olmaktır. Oruç tutmak da, o kabullenişin ve kulluğun
hakikatini Allah Teâlâ’ya bildirmektir. Mademki Allah Teâlâ’ya “Kulunum” dedin,
öyleyse o kullukta sağlam durmak gerek.
012- Namaz
ve oruç Allah Teâlâ’nın has nimetidir, onları has kullarına nasip kılmıştır.
İkisini de yerine getirmekte kusur etme. Eğer bu ikisinde kusur edersen avamdan
olursun, seçkinlerden olmazsın.
013- Namaz
kılan kişide büyüklenme olmaz
014- Ey
oğul! Sakın bu söylediklerim hakkında gönlünden kötü düşünceler geçmesin. Yani
“Namaz kılmakta eksiklik olabilir” deme. Din açısından ‘gözetmezsen, bari akıl
yoluyla bak, ne kadar faydalı olduğunu gör.
015- Evvelâ,
namaz kılanın bedeni ve elbisesi devamlı temizdir. Namaz kılan kişide
büyüklenme olmaz, çünkü namazın aslı tevazudur. Sen kendini tevazua
alıştırırsan, bedenin de sana uyar, tevazu kazanır. Sen bu şekilde tevazuu
gözetince, Allah Teâlâ makamını yüceltir.
016- Ey
oğul! Oruç tutmakta bağnaz olma! Oruç tutmak yılda bir ay olan bir ibadettir,
yılda bir ay olan kulluğu dahi eksiklikle geçiren gayet namert olur, akıllı
olan namert olmayı kendine reva görmez.
017- Oruç
tutmakta bağnaz olma. Yani şehrin kadısı, hatibi ve bütün güvenilir kişileri ne
zaman oruç tutarlarsa, sen de o zaman tut; onlar ne zaman yerse sen de ye,
cahillere uyma. Bilmiş ol ki, Yüce Allah Teâlâ’nın senin açlığına, tokluğuna
ihtiyacı yoktur.
018- Orucun
gayesi, kulun ağzını Allah Teâlâ’nın mühürlemesidir. Bu mührü bütün bedenine
vurmalısın. Yalnız ağzına mühür vurunca, diline, gözüne, ayağına, eteğine de
vurmalısın ki oruç senden razı olsun.
019- Oruç
tutmanın faydası odur ki, sabahleyin yiyeceğini bir yoksula veresin, tâ ki
açlık zahmetini çekmenin sana faydası dokunsun.
020- Ey
oğul! Şahsiyetini kendi gayretinle elde et! Şahsiyetini ananın babanın verdiği
adla değil de, kendi gayretinle kazanmaya çalış. Çünkü anan ve baban sana bir
ad verdi: Ya Ahmet, ya Mahmut, ya falan, ya da filan. Oysa senin kazandığın ad,
ya bilgin, ya bilge, ya üstat, ya öğretici, ya da becerikli olacaktır.
021- Böyle
olunca, öteki adın, babanın ve ananın yanında makbul olduğunun alametidir, bu
sonraki adlar da halk arasında makbul olduğunun nişanıdır.
022- Ey
oğul! Tatlı dille konuş! Tatlı dille konuşmayı alışkanlık haline getir. Nitekim
demişler: “Her kimin dili tatlı olursa, dostları çok olur.”
023- Ne
kadar tatlı söylersen söyle, sözün yerini bilmedikçe söyleme. Çünkü yerinde
söylenmeyen söz tatlı ve güzel de olsa acı ve çirkin görünür.
024- Seni
sıkıntıya sokacak sözü söyleme. Bu durumda susmak daha iyidir.
025- Halka
güzel sözler söyle ki, güzel cevaplar işitesin.
026- Ey
oğul! Kimsenin üzüntüsüne sevinme! Kimsenin üzüntüsüne sevinme, böylece kimse
de senin üzüntüne sevinmez. Senden aşağı olanlara zulmetme, adalet göster,
böylece sen de, senden büyük olanlardan zulüm görmezsin, adalet bulursun.
027- Ey
oğul! Çorak yere tohum ekme! Çorak yere tohum ekme ve ağaç dikme, çünkü ürün
vermez. Yani nankör kişiye iyilik etme. Çorak yerde tohum nasıl boşa giderse,
nankör kişiye yapılan iyilik de öyle boşa gider. Fakat iyiliği, lâyık olandan
esirgeme.
028- Elinden
iyilik etmek gelmezse, bari halkı iyiliğe yönelt. Demişlerdir ki, “eddâllü
ale’l-hayri kefâilihî”, yani “Bir kişi bir kişiyi hayra yönlendirirse, o hayrı
işlemiş gibi olur.”
029- Ey
oğul! Yaptığın iyilikten pişman olma! Yaptığın iyilikten dolayı pişman olma ve
kötülükten çok sakın. Çünkü iyiliğin ve kötülüğün karşılığı ölmeden sana
erişir. İyilik ettiğin kişinin gönlü ne kadar rahat olursa, senin de gönlüne o
kadar rahat erer. Bir kişiye kötülük edersen, o kişinin gönlüne ne kadar
sıkıntı ererse, senin de gönlüne o kadar sıkıntı erer, belki tasası ve ağırlığı
sende daha çok olur.
030- Ey
oğul! Kendini halka iyi göstermeye çalış! Yüzünü değiştirmeyesin, yani buğday
gösterip arpa satma, yani halka kendini iyi gösterip gizlice yaramaz işler
işleme, bu ikiyüzlülük nişanıdır. İkiyüzlülük nişanını vurunmamak için bütün
gayretini göster.
031- Ey
oğul! Sevincini ve üzüntünü herkese söyleme! İnsanın iki hâli vardır, hiç bir
zaman bu iki halden birinden uzak değildir: Biri sevinçlilik, öteki üzüntülük.
Sakın, ister üzüntülü, ister sevinçli ol, üzüntünü ve sevincini öyle birisine
söyle ki, üzüldüğün zaman o da seninle birlikte üzülsün, sevindiğin zaman o da
seninle birlikte sevinsin.
032- İyiliğe
ve kötülüğe çabuk sevinme ve üzülme!
033- Ey
oğul! İyiliğe ve kötülüğe çabuk sevinme ve üzülme, bu çocukların işidir.
Olmayacak şeyle kendinden geçme, yani olur olmaz şey için kendi durumunu değiştirme.
Çünkü akıllı kişiler, olur olmaz şey için kendilerinden geçmezler ve değme yel
ile deprenmezler.
034- Söz
gelimi sana bir üzüntü geldi, sen sevinçliydin, hemen üzüldün. Akıllı kişiler
bu hâli hoş görmezler. Sana gelen sevinç hâli için hemen sevinme, çünkü elbette
onun üzüntüsü vardır; her üzüntü için de hemen üzülme, çünkü sonunda sevinci
vardır.
035- Ummadığın
yerden umudunu kesme!
036- Ey
oğul! Ummadığın bir yerden ne gelebilir diye umudunu kesme ve bir şey umduğun
yerden de sakın umutlu olma. Çünkü kişiye gelirse, çoğunlukla ummadığı yerden
gelir, umduğundan değil.
037- İyiye,
“iyi” de! Kötüye, “Kötü” de!
038- Ey
oğul! Hayatın müddetince hakkı münkir olma. Yani bir kişi bir şey hakkında iyi
dese, o dediği şey gerçekten de iyi olsa, sen ona kötüdür deme. Kötüdür derlerse,
sen de kötü olduğunu biliyorsan; ona iyidir deme. Münkirlik böyle olur, ama
iyiye iyi, kötüye kötü dersen hak tanır olursun. O halde haktanır olmak, hakkı
münkir olmaktan iyidir.
039- Ey
oğul! Ahmaklara cevap verme! Öfkelenenlerden olma! Eğer bir kimse sana
öfkelenip söylerse sen ona yavaşlıkla cevap ver. Ama ahmaklara susmaktan başka
cevap verme. Nitekim derler: “Cevabü’l-ahmakl es-sükût,” yani “Ahmak kişiye
verilecek cevap susmaktır.”
040- Ey
oğul! Üzerinde emeği olanın emeğini boşa çıkarma! Üzerinde emeği olan bir
kişinin emeğini elden çıkarma. Eğer o emeğin karşılığını ödemiyorsan bari
nankör olma. Hele senin için emek çeken hasmın olursa… Ne kadar elinden
gelirse, o kadar hasımlarına iyilik eyle.
041- Ey
ciğer köşem! Ne zaman hayâ varsa, iman da var! Birkaç iyi iş vardır, kişi
onları âdet edinip sürdürürse, hem insanların katında, hem de Allah Teâlâ
katında itibar görür: İlim, edep, tevazu, zâhitlik, doğruluk, sözde ve fiilde
dini temiz tutma, namusluluk; halkı incitmemek, halkın güçlüğünü götürmek.
Bunların hepsinin sermayesi hayâdır. Nitekim Peygamberimiz buyurur: “El-hayâü
mi-ne’l-iman”, “Ne zaman hayâ varsa iman da var.” Ne zaman iman
var, o iyi işlerin hepsi de olur.
042- Ey
oğul! Bilgisiz kişiyle birlikte oturma! Bilgisiz kişiyi, marifetsiz insanı,
insan yerine sayma, bilgisiz ve marifetsiz kişiyle arkadaş olup birlikte
oturma, hele kendini âlim sayan bilgisiz cahil ile… Bilgisizlikle ve cahille
sohbet etme, iyi kişilerle sohbet et. Çünkü iyilerin sohbeti yüzünden senin de
adın iyi olur.
043- Görmez
misin ki, şırlağan bir yağdır, aslı susamdır, ne zaman gülle hemhâl olur, artık
ona susam yağı ya da şırlağan demezler, gül yağı derler, eğer menekşeyle hemhâl
olursa menekşe yağıdır derler.
044- İyi
adlıların sohbetlerinin bereketi yüzünden, kırk gün onlarla düşüp kalkınca,
susam ve şırlağan adı unutuldu, gül ve menekşe adı anıldı. Onun için
Peygamberimiz buyurur: “Her kim bir kavimle kırk gün düşüp kalkarsa onlardan
olur.”
045- Ey
oğul! İyilerin iyiliğini unutma! İyilerin işini inkâr edici olma ve onların
iyiliğini unutma. Senden bir şey umana sitem edip “Benden bir şeyler umuyorsun”
diyerek başına kakma, çünkü senden umudu olana sitem etmek “ben de umucuyum”
demek olur, böylesi himmetsizlik olur.
046- Ondan
sonra iyi huyu ve iyi kişiliği meslek edin, yaramaz huylardan ırak ol. Kimseye
zararın ve azarın değmesin, zarar verici olmak iyi değildir, çünkü zarardan
eksiklik doğar ve eksiklikten şerefsizlik. Öyleyse halk içinde şerefsiz olmak
iyi değildir.
047- Ey
oğul! Cahilin övdüğü işten sakın! Seni akıllı kişiler övsün, cahil kişiler
övmesin. Çünkü akıllılar ileri gelenlerdir, cahiller ayak takımıdır. Bu iki
grup birbirinin zıttıdır. Akıllının bilgilice işini cahil beğenmese gerek,
cahilin bilgisizce işini akıllı zaten hiç beğenmez. Çünkü akıllı olan kendi
mizacına uygun olarak bilgilice iş görür, seni onun için beğenir; cahil de
kendi mizacına uygun olarak iş görür, seni onun için över.
048- Cahilin
övdüğü işten sakınmak gerek, tâ ki akıllıların eğlencesi olmayasın; çünkü
sıradan kişilerin katında övülen insan, ileri gelenlere maskara olur.
049- Kimseyi
incitme. Birisi seni incitse de sen onu incitme, büyüklüğün nişanı budur.
050- Tecrübeli,
şefkatli dostların sana öğüt verirlerse, öğütlerine kulak ver. Öğüt veren
böylesi dostların yanına yalnız olarak git ve öğütlerinden nasibini al. Çünkü
faydalı öğüt yalnızken verilir, halk arasında öğüt kulağa girmez olur, hem de
sitem gibi olur.
051- Ey
oğul! Kendi bildiğine gitme! Bir konuda bilgin tam olsa da bilginle gururlanma.
Ne zaman sana bir iş düşse, iyice bilsen ki sen o işi başarabilirsin, buna
güvenme, bir akıllı kişiye danışmadıkça o işe başlama. Kendi görüşünü
beğenenlerden olma.
052- Bir
bilene akıl danışmayı ayıp sanma, “Görüş benim görüşümdür, başkası bana
elverişli olanı ne bilir?” deme, kendi bildiğine gitme. Çünkü kendi görüşüyle
iş tutan kişi, sonra pişman olur. Öyleyse akıllı yaşlılarla ve şefkatli
insanlarla istişare et, sonra o işe el at.
053- Ey
oğul! Doktor kendi kendini tedavi edemez! Bir gözle görmek iki gözle görmek
gibi olmazsa, iki kişinin görüşü de bir kişinin görüşü gibi değildir. Bir
doktor hastalansa kendi kendini tedavi edebilir mi?
054- Ne
zaman hastalığının arttığını görürse, tedavi olmak için hemen bir doktordan
yardım ister. Bilgisi ve tecrübesi ne kadar fazla olsa da o sırada kendisine bir
faydası olmaz.
055- İhtiyacı
olan birisi senin yanına gelecek olsa, onun için çalış, çabala; emeğini ondan
esirgeme. Bu insan, düşmanın veya seni çekemeyen biri olsa da, farklı davranma.
Ola ki o düşmanlık dostluğa dönüşe.
056- Ey
oğul! Şahsiyetli insanın yanına gelen olur! İyi konuşan ve söz anlayan kişiler
sana gelecek olsalar, onlara hürmet et ve iyi davran. Çünkü onların sana
gelmeleri seni ağırladıkları içindir. Sen de onları ağırlarsan, bu kez sana
gelmeye daha istekli olurlar. Ama şahsiyetsiz adamın yanına kimse gelmez.
057- Ey
oğul! Sözün doğrusunu söyle! Sözün doğrusunu söyle, sakın yalan söyleme,
yalancı olma. Sözünün doğruluğuyla tanınmış biri olarak bilinmeye çalış. Eğer
mecbur olarak bir kez yalan söylesen de gerçeğe geçsin. O halde ne söylersen
doğru söyle, yalan söyleme ve yalana benzeyen gerçeği de söyleme. Çünkü bir
gerçek ki yalana benzer, o anda yalan olmuş olur.
058- Ey
oğul! Uygunsuz söz söyleme! Sözü yerine uygun olarak söyle, uygunsuz söz
söyleme. Çünkü beğenilen sözün hem söyleyene yararı var, hem de işitenin canına
can bağışlar. Uygunsuz söz ise söyleyene zarar verir, işitenin de gönlüne hoş
gelmez.
059- Ey
oğul! Sözünün başına sonuna dikkat et! Sözünün başına ve sonuna dikkat et.
Birisine bir şey söyleyecek olursan yüzüne karşı söyle, arkasından konuşma. Böylece
sözü bilerek söyleyenlerden olursun. Çünkü lafını bilmeden konuşan kişi, açık
ve anlaşılır konuşan papağana benzer. Papağan sarfettiği sözden habersizdir.
Papağan gibi olanlara, “konuşur, fakat konuşmasını bilir” demezler.
060- Öyleyse
konuşan ve konuşmasını bilen odur ki, konuştuğu zaman kim olursa olsun ondan
bir şey anlasın. Böyle olmayana insan demezler, çünkü böyleleri insan suretinde
hayvandır.
061- Ey
oğul! Yeri değilse sözü harcama! Söz yüce bir şeydir, sen de sözü yüce bil.
Çünkü söz gökten gelmiştir, onun için azizdir. Bu aziz sözün yerini bulunca
bildiğinden sakınma. Ve yeri değilse sözü harcama, tâ ki sözün zayıf olmasın,
aklına ve bilgine zarar gelmesin.
062- Yok
yere, anlamsız iddiada bulunma. Bir ilimden habersizsen, o ilimle ilgili
iddiada bulunma. Dilediğini o bilmediğin ilimle elde edemezsin, ama bildiğin
ilimle ne gerekse elde edersin.
063- Ey
oğul! Kendinden büyük söyleme! Bilmenin sana ne yaran, ne zararı olmayan sırrı
öğrenmeye heveslenme ve sırrını kimseye söyleme. Birkaç kişi bir yere toplanıp
otursa, orada biriyle fısıldaşma. İyi dahi konuşsan halk kötüye yorar: “Kim
bilir ne boş söz ki fısıltıyla söylüyor” der. Çünkü halkın birbirine olan
kuşkusu kötüdür, öyleyse sözü açık söyle, ama ne söylersen kendi değerince
söyle, Kendinden büyük söyleme.
064- Ey
oğul! Önce düşün, sonra söyle! Birisinden işittiğin sözü dinle, fakat o sözle
çabuk hareket etme. Ne söylesen, önce düşün, sonra söyle, tâ ki o sözünden
sonra pişman olmayasın, çünkü derhal söylemenin bir şekli var: Ya yarar, ya
zarar. Ama düşünüp söylemek iki şekildir: Birisi budur ki, o sözün zararlıysa
düşünmekle anlarsın, o zararlı işten sakınırsın. Birisi de budur ki:
yararlısını doğru bilirsin, çekinmeden o yararlı şeyi elde etmeğe gayret
edersin.
065- Ey
oğul! Çok bilgili, az sözlü ol! Nerede olursan çok bilgili ve az sözlü ol.
Demişlerdir ki: Susmak ikinci sağlıktır. Çünkü çok kişi sağ yürürken sözü
yüzünden hasta olur. Az söylemek ve öz söylemek akıl nişanıdır. Çok söylemek
bilgisizlik nişanıdır. Çünkü bir kişi ne kadar akıllı ve kâmil olsa da, ne
zaman çok sözlü olursa -sözleri hep yerinde olsa bile- ayak takımı arasında adı
beyinsiz olur. Eğer cahil ve sıradan biri de olsa, ne zaman susmuştur ve
konuşmaz, sıradan kişiler onu akıllı ve hünerli kişilerden sayarlar.
066- Ey
oğul! Kendi kendini övme! Ne kadar temiz gönüllü, ne kadar iyi kalbli isen de
kendini övücü olma, kişi kendine iyiyim diye şahitlik ederse şahitliği geçmez.
Çünkü şahitliği kendin için yaparsan onu dinlemezler. Çalış ki, seni başkaları
övsün. Kendi kendini övme.
067- Ey
ciğerköşem! Halkın sözünü işit, kabul et! Gücün yettikçe söz dinlemekten
ürkmemeye çalış. Çünkü halk söz dinlemekle söz ehli olur. Buna delil şudur: Bir
çocuk doğunca yer altında bir kubbede besleseler, süt emzirseler ve anasıyla
dadısı yanında hiç konuşmasalar, o çocuk büyüdüğü zaman dilsiz ve sağır olur.
Ama orada iki çocuk olsa ve hiçbir söz işitmeseler, ikisi birbiriyle konuşmakla
bir dil oluştururlar ve o dili de ancak ikisi bilir, başkaları bilmez. Öyleyse
halkın sözünü işit ve kabul et. Özellikle geçmiş beylerin ve bilgelerin
sözlerini can kulağıyla dinlemek ve itimat etmek gerek.
068- Şimdi
ey ciğerköşem! Bu öğütleri hor görme, bu sözlerden hem hikmet, hem saltanat
kokusu gelir. Çünkü bu sözler hem padişahların sözüdür, hem de bilgelerin
sözüdür. Öyleyse yaşlılığında başına bir iş gelirse sıkıntı çekmemek için, bu
sözleri gençlik ağında öğren. Çünkü yaşlılar çok yaşadıkları için çok tecrübe
elde ederler, sıkıntılı anlarda bu kâr olur.
069- Ey
oğul! Gençlikte Allah Teâlâ’yı unutma! Gerçi gençsin, ama yaşlılar gibi akıllı
ve temkinli ol. Birdenbire gençliği bırak demiyorum. Tembel gençlerden olma,
neşeli ol. Çünkü gençler neşeli olursa hoş olur.
070- “Delilik
çeşit çeşittir; bir çeşidi de gençliktir.” Ama cahil gençlerden olma. Belâ
dedikleri şey cahillerden kopar. Ömrünün lezzetini de gençlik çağında al,
yaşlılıkta bu lezzeti bulamazsın, bulsan da faydası olmaz.
071- Ne
olursa olsun gençlikte Allah Teâlâ’yı unutma ve ölümden emin olma, çünkü ölüm
gelince genç yaşlı demez. Öyleyse bilmiş ol, her kim ki doğdu, ölecektir ve her
kim ki cihana geldi, gidecektir.
072- Ey
oğul! Yaşlılara çok hürmet et! Yaşlılara çok hürmet et ve onlarla konuşurken
boş sözler söyleme, yani kolayına nasıl gelirse, öyle konuşma. Yaşlılar bir söz
söylerlerse hemen cevap verme. Ne kadar düşünürsen onların sözüne, “Bundan iyi
cevap olmaz. Cevabını yine siz buyurun, söyleyin” diyesin ve susasın. Çünkü
yaşlıların sözünün cevabı, onları dinleyip susmaktır. Yoksa onların vereceği
cevaptan utanılacak bir duruma düşersin.
073- Yaşlıların
bilgi ve tecrübesi gençlerin bildiklerinden fazladır. Ama bu dediğim yaşlılar
sakallarını büyüklerin sohbetinde ağartmış olsunlar, kolayca büyütmüş
olmasınlar. Çünkü gelişigüzel yetişmiş yaşlıdan, büyüklerin sohbetini dinlemiş
toy gençlerin tecrübesi daha iyidir.
074- Ey
oğul! Gençliğini gelişigüzel geçirme! Gençliğini gelişigüzel geçirme, tâ ki
yaşlılıkta bilgisiz kalmayasın. Gençlikte yaşlıları taklit et, tâ ki yaşlılıkta
gençlerden utanmayasın.
075- Ne
zaman ki gençlik çağı geçip ihtiyarlık çağı gelse, artık gençlikteki dinçliği
bekleme. Yani gençliğinde olduğu gibi ter ü taze yürüyüp zevk bekleme. Çünkü
yaşlılar yiğitlenip yeni yeni zevk ve şehvet peşinde olurlarsa, halk arasında
tez rezil olurlar. Öyleyse insan yerini yurdunu iyi bilsin. Yani gençlikte genç
olsun, kocalıkta gençlik evinden göçsün, yoksa hali, geminin üstüne saray yapan
adama benzeyecektir.
076- Ey
oğul! Kişinin geçimi neredeyse evi orada olmalı! Yaşlandığında bir yerde
yerleşmeye çalış, çünkü yaşlılıkta yolculuk yapmak akıllıların işi değildir,
hele yoksul olursa. Çünkü yaşlılık bir düşman, yoksulluk başka bir düşman, bu
iki düşmanla yola çıkmak akıllıca bir iş değildir. Ama eğer mecburi olarak yola
çıkmak gerekirse, çaresiz olunca çık.
077- Eğer
Yüce Allah Teâlâ o yolculukta sana yardım ederse ve nimet eline girerse, evine
dönmeyi arzu etme ki, bir evden ötürü yine yolculuk zahmetini çekmeyesin.
078- Çünkü
kişinin geçimi nerede iyiyse evinin orada olması uygundur. “Orada doğdum, orada
yaşlandım” demek olmaz, gerçi “vatan ikinci anadır” derler, çünkü anasını
sevmek nasıl imandan ise “vatanım sevmek imandandır” dediler; “içinde aç,
müflis oturmak imandandır” demediler.
079- Öyleyse
işin nerede gelişmişse orayı vatan edin. Çünkü demişlerdir ki: “Kazancı nerede
ise o yerde olmak saadet belirtisidir.” Bahtsızların belirtisi odur ki, aç ve
dinç otursun, kıtlık çeksin, bu vatanımdır, terk etmem desin. Bu eblehliktir.
Görmez misin, Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Mekke’de doğdu, ama tebliğ
görevini Medine’de daha rahat yaptığı için artık Medine’den ayrılmadı.
080- Sen
de yararlı bir yer bulunca oradan ayrılmamaya çalış, orada ayak direyesin.
Sakın filan yerde fayda daha çoktur, deyip başıboş varmayasın, burada olan
zararı orada kötü kılarsın ve orada daha zararlı olursun. Çünkü demişlerdir ki:
İyi bir yeri bırakıp daha iyisini bulayım deme, bu hayal ile onu bulamazsın ve
olanı da elden çıkarırsın.
081- Ey
ciğerköşem! Ömrünü düzensiz geçirme! Eğer dosta ve düşmana iyi görünmek
istiyorsan ömrünü düzensiz geçirme. Ömrünü boş yere geçirirsen, avamdan
sayılırsın. Öyleyse kendi işinin düzenini iyi koru.
082- Ey
oğul! Şakada ölçülü ol! Kimseyle şakalaşma. Demişler ki, “Şaka etmek şerrin
kılavuzudur, ne ederse eder, savaş şakadan kopar” derler. Ama iyi şakalar
yaparsan yap, iyi şaka yapmak ne ayıptır, ne de günahtır. Şaka yapmak iyidir,
ama saçma sapan şaka yapma, yaparsan da senden aşağı kişilerle yapma, tâ ki
itibarın eksilmesin.
083- Eğer
şakayı terk edemiyorsan bari kendi akranınla yap, tâ ki onların sözü sana ağır
gelmesin. Ama bayağı şakayı yapmamak daha iyidir, yaparsan temiz şakaları yap.
Gerçi halk arasında şaka herzesiz olmaz, ama şakayı temiz yapmak için çalışmak
gerek.
084- Bayağı
şaka insanın bütün hünerini hor eyler, çünkü kişi ne kadar ağır başlı ve
hünerli olursa olsun, bayağı mizahla uğraşırsa, hafif ve itibarsız olur. Çünkü
sen ne söylersen, ister istemez cevabını işitirsin. Sen başkasına ne yüklersen,
sana da o kadar yük gelir.
085- Ey
oğul! Malı saklamak kazanmaktan güçtür! Mal elde etmekte gafil olma, nereden
toplarsan topla, yalnız helâlden sağlanmış olsun, tehlikeli yerden elde
etmemeye çalış. Ne kazanırsan doğru ve uygun yerden kazanmaya çalış, tâ ki
oradan kazandığın sana sinsin.
086- Sana
kazanç geldiğini gördüğünde, o kazancı telef etme, dağıtma; yani olur olmaz
yere harcama. Malı saklamak kazanmaktan daha güçtür. Çünkü parayı çok kişi
kazanır, ancak saklamadığı için yine de cimrilikten kurtulamaz.
087- Çalış,
dünyalıktan biriktirdiğin olsun. Eğer bir gün ihtiyacın olursa, toplayıp
biriktirdiğinle istediğini satın alırsın. Sonra tez çalış ki, o aldığın kadar
toplayasın ve yine yerine koyasın. Eğer hep keseden yersen, aldığınca yerine
koymazsan, Karun malı olsa da çabucak heba olur.
088- Ey
oğul! Zenginliğe gönül bağlama! Gönlünü bir şeye büsbütün bağlama. Eğer o gönül
bağladığın şey ansızın elinden giderse üzülmezsin. Yani zenginliğe büs bütün
“Bana kalsın” diye gönül bağlama. Eğer başına yoksulluk gelirse, üzülüp gönlün
daralmasın. Eğer malın çok olursa, bir gün yoksul olacağını düşün, o malı
ihtiyatla harca, ölçüyle nafaka edin.
089- Çünkü
ölçüyle harcayınca mal ne kadar az olsa da sonunda bir şey kalır, ama ölçüsüz
harcayınca mal ne kadar çok olursa olsun sonunda hiçbir şey kalmaz. Demişlerdir
ki: “Zahmetle saklamak zahmetle istemekten iyidir.” Meselâ eline değeri az olan
bir şey geçti, “Bundan ne olur?” deme, onu saklamaya çalış. Çünkü değeri az
olan şeyi saklayamayan çok değerlisini de saklayamaz.
090- Ey
oğul! Tembellikten uzak dur! Hangi işi yaparsan tembel davranma. Tembellikten
utan, tembellik bahtsızlığın başıdır. Her işe emek ver. Emek verilen işin sonu
tembellikten iyi olur. Çünkü emek vermekle elde edilen ne kadar çok olursa,
tembellikte de o kadar eksilir. Yazık değil mi, bir anlık emek yüzünden elde
edilecek şeyi tembellik yüzünden yitiresin.
091- Öyleyse
geri durmak akıllıca bir iş değildir; yoksa muhtaç olarak yaşarsın. Bilmiş ol
ki, muhtaç olduktan sonra, “Ah n’olaydı emek çekseydim, tembellik etmeseydim,
şimdi lâzım olan şeyi elde etseydim” deyip pişman olmanın yararı olmayacaktır.
092- Ey
oğul! Harcamanı gelirine göre yap! Çalış ki emeğinin neticesini yine sen
yiyesin, tâ ki emeğin boşa gitmesin. Sende değerli bir şey varsa ve birisi o
sevdiğin şeyi senden isterse, eğer lâyıksa ondan esirgeme. Çünkü ne olursa
olsun, kişi mezarına bir şey alıp gitmez.
093- Akıllıysan
harcamanı gelirine göre yap, tâ ki yoksulluk ateşi sana yol bulamasın. Elinde
olanla yetin, çünkü kanaat ikinci zenginliktir. Sakın açgözlü olma. Çünkü sana
yük olacak şey nerede olsa yetişir.
094- Ey
oğul! İsrafın sonu yoksulluktur! İsraf etme. İsraf etmeyi mübarek bilme, kötü
bil. Çünkü israf Allah Teâlâ’nın sevmediği şeydir. Allah Teâlâ’nın sevmediği
şey kullar için uğursuzdur. Nitekim Allah Teâlâ buyurur: “İsraf etmeyin,
muhakkak Allah Teâlâ müsrifi sevmez.
095- Mademki
Allah Teâlâ müsrifi sevmiyor, sen de israfı ve müsrifi sevme. Her felaket bir
sebepten dolayı gelir. Yoksulluk da bir felakettir ve onun sebebi israftır,
İsrafın fakirlikten başka sonucu yoktur.
096- İnsanın
kendi ihtiyacı için harcadığı şey israf değildir. İsraf, gereksiz yerlere harcanan
şeydir; ne dünyasına, ne de ahiretine yaramayan şeydir.
097- Sözde,
sohbette, yemekte, içmekte ve her bir işte israf iyi değildir. Çünkü israf,
teni eritir, nefsi incitir, canı daraltır ve diri insanı öldürür.
098- Bu
söze delil olarak, görmez misin ki çerağın yaşaması yağladır, ama ölçüyle
olduğu zaman. İsraf ederlerse, yani yağı fitilin üstüne çıkacak kadar
koyarlarsa, alev hemen fitile boğulur ve çerağ söner. Yağ ölçülü olunca çerağın
hayatına yani yanmasına sebepti, israf edip ölçüsüz yağ yakmak çerağın ölümüne
yani sönmesine sebep oldu.
099- Bundan
anlaşılıyor ki, çerağın hayatı, yağdan değildir, itidaldendir; yani fitilin
üstüne çıkmayan yağdandır. İşte bunun için Yüce Allah, israfı düşman olarak
bildirmiştir. Bilginler de israfı beğenmezler. Çünkü israfın sonu zarardır ve
yoksulluktur.
100- Devamlı
israf ederek rızkının kapısını üstüne kapama. Gücün yettiğince kendini hoş tut,
kendi işin için gerekli harcamadan kaçınma. Bir şey senin için ne kadar aziz
olsa da, kendi canından daha aziz olmasın. Kısacası, elde ettiğim ölçüyle
harcamaya çalış.
101- Rahat
zahmettedir! Ey oğul! Dünyada iki şey vardır: Halk birinden kaçar, öbürünü
sever. Bu dediğimin biri zahmettir, diğeri rahatlıktır. Ama ikisi de insana
gereklidir. Çünkü zahmet çeken rahata erer, rahat yaşayan zahmete ermedikçe
olmaz.
102- Bugünkü
zahmet yarının rahatıdır, yarınki rahatlık da önceki günün zahmetidir. Ne elde
edersen, ikisini harca, ikisini sakla. Yani bir akçe dört dâniktir, yarısını
harca, yarasını da sakla. Ne kadar ihtiyacın olursa olsun bundan fazlasını
harcama, o yarım akçe birikir, bir zaruret anında gerek olur.
103- İşte
o her gün artanı biriktir ve küçük bir ihtiyaç için ona dokunma, onu unut, bir
mirasyedi harcasın, yani biriktirince böyle biriktirmek gerekir. Eğer
yaşlanmadan ölürsen “Hayırlı kişiydi, mirasçısına bu kadar miras bıraktı”
desinler. Yaşlanırsan zaten işten güçten kalırsın, o zaman bu biriktirdiğin
sana destek olur.
104- Ey
oğul! Borcun gecikmesi, dostu düşman eder! Borç edinme, bir şeyini rehine
koyma, faizle para alma. Buna benzer işlerden dolayı halk içinde hor ve
itibarsız görülürsün. Öyleyse bu işleri kendine büyük günah bilmelisin.
105- Bir
dostuna ödünç vermişsen, artık ona “malımdır” deme, o parayı o dosta bağışladın
farzet. O dostun kendiliğinden vermedikçe isteme, tâ ki gecikmesi sebebiyle
dostluk bozulup kesilmesin. Çünkü borcun gecikmesi, dostu çabuk düşman eder,
ama düşmanı dost etmek güçtür. Düşmanı ve dostu bilmemek çocukların işidir.
Dostu düşmandan ayırmak ve akıllıca davranmak güngörmüş yaşlıların işidir.
106- Elinde
olandan hak” edenlere hayır etmeyi esirgeme. Kimsenin malına tamah etme, tâ ki
halkın gözünde büyüyesin. Kendi malını kendin, elin malını da elin bil.
107- Ey
oğul! Tok yere yemin etme, aldanma ve aldatma! Doğru için olsa bile yemin edici
olmamaya çalış. Halk içinde çok yemin edici olarak tanınma. Tâ ki mecbur kalıp
da yemin edersen yeminine inansınlar.
108- Her
ne kadar zengin olsan da güvenilir, doğru sözlü ve iyi isim yapmış olmazsan
kendini yoksul bil. Çünkü yalan söyleyenlerin ve kötü isim yapmış olanların
sonu yoksulluktur.
109- Kimseyi
aldatmamaya çalış ve sakın aldanma, hele alış ve verişte. Çünkü insan alış
verişte çabuk aldanılır.
110- Ey
oğul! Sabırlı ol, aceleci olma! Bütün işlerde sabırlı ol, aceleci olma.
“Sabretmek ikinci akıllılıktır” demişler. Yani bir kişinin ne kadar aklı olursa
ve bir işini sabırla işlerse, aklı o kadar çok olur.
111- Her
işte kendi işinden habersiz olma, gafillik ikinci ahmaklıktır. Yani gafil olan
kişi ne kadar akılsızsa, ahmaklığı ve akılsızlığı bir o kadar daha artar. Sonra
her işte bezgin olma, bezginlik ikinci cahilliktir. Eğer sana iş ve güç
kapansa, tezce işini açmaya çalış, işin düzelmeye yüz tutuncaya kadar sabret,
çünkü hiç bir iş aceleyle iyi olmaz.
112- Ey
oğul! Komşularına iyi davran! Eğer ev almak istersen öyle bir yerde satın al
ki, o mahallenin halkı iyi kişiler olsun. Sonra şehrin ortasında ev al, ücra
yerde alma. Önce komşusunu gör sonra evini al, “Önce komşu, sonra ev”
demişlerdir.
113- Evi
alınca komşuna çok hürmet et. Mahalle halkıyla iyi geçin, hastalarını sor,
ölüsü olana başsağlığı dile, cenaze merasimine katıl. Komşunu sevinilecek bir
işi olursa sen de birlikte sevin, eğer üzülecek bir işi varsa sen de birlikte
üzül.
114- İmkânın
ölçüsünde komşuna hediye ver, yiyecek giyecek gibi… Çünkü sen komşularınla iyi
geçinecek olursan, o mahallenin ileri gelenlerinden olursun. Komşunun çocuğunu
görünce sev, okşa, mahallenin yaşlılarını ağırla ve hürmet et.
115- Ey
oğul! Kusursuz dost arama! Dostsuz olma. Her kim dostlarının işiyle
ilgilenirse, dostları da onun işiyle ilgilenirler. Eğer o ilgilenmezse dostlar
da ilgilenmezler. Öyleyse dostunun işini düşünüp ilgilenmeyen kişiye hiç kimse
dost olmaz. Her an bir dost edinmeyi âdet haline getir, tâ ki dostların çok
olsun. Çünkü çok dost arasında kişinin birçok ayıpları örtülür ve çok hüneri
açılır. Bundan dolayı kişinin dostunun çok olması gerekir. Ama yeni dost
tutunca eski dostlarından da yüzünü çevirme.
116- Dostlarının
dostlarını da düşün, onlar da senin dostlarındır. Düşmanlarınla dost olan
dosttan da çekin. Ayrıca dostuna düşman olan dosttan da sakın. Önüne kim
gelirse sebepsiz yere seni şikâyet eden dostlardan uzak dur. Böyle kişiden
dostluk bekleme ve dünyada hiç kimseyi ayıpsız sanma.
117- İyilerle
kötüleri birbirinden ayırt et. İyilerle gönülden dost ol, kötülerle dil ucuyla
dostluğun olsun. Çünkü kişinin daima iyilere işi düşmez. Eğer bir kötü kişiye
işin düşerse dostluğun sebebiyle elde edersin. Öyleyse kötülerle de dostluk et.
118- Ey
oğul! Düşmanın güler yüzüne aldanma! Kimseye düşman olmamaya çalış. Eğer bir
kimse sana düşman olursa korkma ve önem verme. Çünkü “düşmanı olmayan kişi,
düşmanın eğlencesi olur” demişlerdir. Gizli ve açık, düşmanın işinden habersiz
olma. Çünkü o daima kötü tasarılarla seni aldatma hesaplan peşindedir. Sen de
bir an bile oun kötü oyunlarından kendini güvende sanmayasın.
119- Düşmanının
tasarladığı oyunları her an sora dur, tâ ki düşmanın belâsına ve afetlerine
uğramayasın. Sonra, fırsat düşmedikçe düşmanlığını belli etme ve düşmanına
karşı ne kadar büyüklük taslarsan tasla, kendini düşmana büyük göster. Ne kadar
düşmüş olsan da ona durumunu alçak gösterme.
120- Düşmanının
güleryüz göstermesine, tatlı sözüne aldanıp gönül bağlama ve inanma. Eğer
düşman sana şeker gösterse, sen onu acı bir şey san. Düşmanın ne kadar küçük
olsa da, onu hor görme.
121- Bir
düşmanın senden aman dilerse, ne kadar düşmanın olsa da ve sana ne kadar eziyet
etmişse de sen ona aman ver ve düşmanın aman dilemesini çok büyük bir nimet
yerine say. Çünkü düşmanın yenilmesi, kaçması ve ölmesi nasılsa, aman dilemesi
de öyledir. Düşmanını güçsüz gördüğünde birden emin olup oturma, onu arada
sırada gözetleyedur.
122- Ey
oğul! İkiyüzlü insanlardan uzak ol! Önce işi yapmaya; sonra yaptığını söylemeye
gayret et. Başkasının sana dil uzatmasını istemiyorsan, sen de kimseye dil
uzatma.
123- Asla
ikiyüzlülük etme ve ikiyüzlü insanlardan uzak ol. Yedi başlı ejderhadan korkma,
ama “evet” deyiciden kork. Çünkü onun söz götürüp getirmekten bir anda
yırttığını sen bir yılda dikemezsin.
124- Birisi
senin bir ayıbını yakalasa, o ayıbı hemen kendinden uzaklaştır.
125- Kendini
itibarlı bir yere geçirme, tâ ki o yerden uluorta aşağı inmeyesin.
126- Ey
oğul! Özür dilememek için hata yapma! Olur olmaz her suç için kimseyi
cezalandırmayı düşünme. Eğer birisi bir suç işlerse, büyüklük göster ve ondan
özür dilemesini iste. Çünkü o suçlu âdemoğludur, âlemde suçu önce Âdem atamız
işledi.
127- Küçük
bir suç için kimseyi suçlama, tâ ki seni de başkaları yok yere suçlamasınlar.
Yani “keşke böyle yapmasaydı” diye suçlamasınlar.
128- Yok
yere öfkelenme, Kızgınlığını yutmayı alışkanlık haline getir.
129- Birisi
senin yanında hata yapsa, sonra da dönüp af dilese, o hatayı bağışlamayı
boynunun borcu bil. Çok büyük bir suç olsa da affetmek güzeldir. Her işlenen
hataya ceza verecek olsan büyüklüğün nerede kalır?
130- Sonra
özür dilememek için hatâ yapmamaya çalış. Birisine karşı aniden hata işlersen
özür dilemekten utanma.
131- Senden
de suçlular af isterse sen de bağışla, dileklerini kabul et.
132- Ey
oğul! Cömert kimselerden bir şey iste! Eğer birisinden bir şey istemeyi
düşünürsen, önce onu dene, gör; o kişi cömert midir, yoksa cimri midir?
Cömertse ihtiyacını dile getir, ama dilek vaktini de gözet. Yani o kişinin
gönlü dar veya aç olduğu vakit dileğini dileme ki umduğundan mahrum kalmayasın.
Sonra dilersen mümkün olanı dile, ele geçmesi mümkün olmayan şeyi dileme, tâ ki
elde edebilesin.
133- Bir
istekte bulunmaya gittiğin vakit önce iyi sözler tasarla ve hoş bir edep ve
usûlle ortaya uygun bir söz at, sonra buna uygun bir davranışla sözü maksadına
getir ve hacetini dile. Söylediğin sözlerle ona lütuf göster, “Hacet vaktinde
lütuf göstermek ikinci aracıdır” demişler, yani lütuf, sözü geçen kişi gibidir.
Lütuf göstermenin, ona en yakınının söylemesi kadar yardımı vardır.
134- Öyleyse
bir dilekte bulunduğun kimsenin katında kendini bir aciz kul yerinde
görmelisin, “insan iyiliğe kuldur.” Biz Allah Teâlâ’ya, her an Onun dergâhına
ihtiyacımız olduğu için kulluk ederiz. Eğer muhtaç olmasaydı, hiç kimse Allah
Teâlâ’ya yüzünü ve yönünü döndürmezdi.
135- Dilek
diledin ve dileğin kabul edildi, verdiler, o kişiye teşekkürünü yerine getir,
onu hoşnut et. Böylece dileğin artarak devam eder. Nitekim Allah Teâlâ buyurur:
“Şükür nimet çokluğuna sebep olur.” Allah, şükreden kullarını sever.
136- Hem,
önceki dilek kabul olunca teşekkür etmek, ikinci dileğin kabul olunmasının da
umududur. Birisinden bir dilekte bulundun, fakat dileğin kabul edilmedi; bunu
da kendi talihinden bil. Varıp o kişiyi halka şikâyet etme, “Hacetimi
bitirmedi” deme. Çünkü o senin halka şikâyet etmene önem verseydi, hacetini
bitirirdi.
137- Ey
oğul! Gönlünde ilim sevgisini sağlamlaştır! Bütün ilimlerin içinde din ilminden
büyük ilim yoktur. Din, kökü birlik olan bir ağaçtır, dalları şeriattır ve
bunları birbirinden ayıran dünya menfaatidir.
138- Gücün
yettiği kadar din ilmine çalış, din ilmini bilenlerin etrafında dolaş, tâ ki
hem dünyayı elde edesin, hem de ahireti ele geçiresin. Allah Teâlâ nasip ederse
önce din ilmine yapış, çünkü o gövdedir, kalanı daldır. Gövdesiz dal istemek
sapıklık nişanıdır.
139- Eğer
bu dediğim işlerden ilmi istersen kanaatkâr ol, yani helâli ve haramı seçici
ol, açgözlü olma. Gönlünde ilim sevgisini sağlamlaştır, dünya sevgisini gider.
Şöyle ki: İlme dost olmalısın, dünyaya düşman. Cefaya ve zahmete dayanıklı ol.
Gece uyumayı ve erken uyanmayı huy edin.
140- Ey
oğul! Yanından kitap eksik olmasın! Yazmaya ve okumaya karşı çok hırslı ol,
yani yazmaktan ve okumaktan başka hiçbir şeye isteğin olmasın. Gayet
alçakgönüllü ol, burnu büyük olma. Okumaktan üşenme, ne okursan ezberle ve
ezberini tekrarla.
141- Âlimleri
sev ve daima ilim ehline yakınlaş, onların katında saygılı ol, edepsiz olma.
İlim öğrenmekte hırslı ol, unutkan olma. Ama hocana ve her iyilik gördüğüne
karşı haktanır ol. Yanından kitap, kalem eksik olmasın. Gönlün bunlardan başka
şeylerle uğraşmasın.
142- Ey
oğul! Uzak fikirli ve ince bakışlı ol! Ne işitirsen aklından tutmaya çalış.
Sözü az söyle, ileri görüşlü ve ince fikirli ve kusursuz ol, kusurluluğa razı
olma. Çünkü bir ilim talibi bu dediğim gibi olursa, çok süre geçmeden benzeri
bulunmayan bir âlim olur.
143- Eğer
çalışıp âlim olursan, gayet dindar olmalısın. İbadette, namaz, oruç ve taat
bucağına komşu ol, elbiseni daima temiz tut ve hazır cevap ol. Sana sorulan her
türlü meselede düşünmeden cevap verme. Uygunsuz hareketlerin hoşuna gitmesin.
Başkasının uygunsuz sözüyle hareket etme. Kendi görüşünü başkasının görüşünden
üstün tutmamaya çalış. Zayıf bir mesele için, “Bu meselenin iki yüzü ve iki
söylenişi vardır” deyip hareket etme.
144- Şeriatın
hükümlerini iyi koru!
145- Konuşma
sırasında kaskatı kesilip durma. Karşına, sağına soluna bakarak konuş ve
hararetli hararetli konuşurken, sözü çevirip gevşek gevşek konuşma. Toplulukta
seni dinleyen halkı her an kontrol et. İnce görüşlülükle iyiden iyiye bak, eğer
ağır nükteler hoşlarına gidiyorsa güzel nükteler yap. Yok, eğer amiyane
nükteler istiyorlarsa sen de amiyane konuş. Toplulukta söylediğin her sözü
aklında tut ve aynı unutma ki bir toplulukta onu tekrar etmeyesin.
146- Her
an açık yüzlü ol, asık yüzlü olma. Tenini ve giysini daima temiz tut, şeriatın
hükümlerini, içinde ve dışında iyi koru: Namaz gibi, oruç gibi ve nafile ibadet
gibi yapmaya çalış…
Yorumlar
Yorum Gönder