Dileklerin, İsteklerin Kabul Olması İçin Dua, Namaz Veya Zikir Var mıdır?
Dileklerin, İsteklerin Kabul Olması İçin Dua, Namaz Veya Zikir Var mıdır?
Soru Detayı
- Sahih hadislerde geçen veya sahih kitaplarda,
dileklerin isteklerin olması için dua, esmaü-l’hüsna, zikir, namaz vs. var
mıdır?
- Allah'a nasıl dua etmeliyiz ve istemeliyiz?
Cevap
Değerli kardeşimiz,
İnsan, bir işin neticesinin iyi mi, kötü mü olacağını bilemez.
Muhakkak şu işim olsun diye ısrar etmemeli, kul olarak üzerine düşen maddi ve
manevi görevlerini yapmalı, neticeyi Allah'a bırakmalı ve Ona itimat etmeli,
sonuçlara razı olup memnun olmalıdır.
Bir Müslüman olarak hayatımızın bütün alanlarında iki
şeye dikkat etmeliyiz:
1. Allah’ın kâinatta koyduğu kurallar uymak. Buna tekvini
kanunlar, kevni şeriat denilmektedir. Yapılacak işin insana
düşen görev ve sorumluluklardır.
2. Allah’ın dinde koyduğu kurallara uymak. Buna
da teşrii kanunlar denilmektedir. Yapılacak işin haram,
mekruh, sünnet, vacip ve farz gibi dini krallarına uymaktır.
Bu iki temel kurala uymanın adı sabırdır. Allah elbette
sabır edenlerle beraberdir.
Allah, bu kuralları yerine getiren kişiye dilerse
istediği şeyi verir, dilerse daha hayırlısını verir, dilerse günahlarına
kefaret eder, dilerse de ahirette ebedi alemde verir.
Kul olarak bize düşen görev, bu iki kuralı hakkıyla yerine getirdikten
sonra, sonucu Allah’tan beklemektir. Buna tevekkül denilir.
Tevekkülden sonra Allah’ın verdiğine razı olmaktır. Bu en büyük makamlardan
biri olan rıza makamıdır. Allah’ın verdiğine razı olmak ve bundan
kesinlikle memnun kalmaktır.
Bundan sonra, ümitsizliğe kapılmadan, yeni bir şevk ve heyecanla, Allah’ın
kainatta ve dinde koyduğu kurallara uygun olarak yeniden o işi yapmaya devam
etmek gerekir. Bu da himmettir. Sanki ilk defa yapıyor gibi bir çok defa
yaptığı bir işi yeni yapıyor gibi yapmaktır.
Bu anlayış ve şuur içinde bir istek ve dilekte bulunanların şunları da
yapması tavsiye edilebilir:
a) İstiğfar etmeli ve günahlarımızdan arınmalıyız.
“Çok affedici olan Rabbinize istiğfar edin ki, gökten
bol yağmur indirsin; size, mal ve oğullarla yardım etsin, sizin için bahçeler,
ırmaklar versin.”(Nuh, 71/10–12)
b) Farz ve vacip ibadetlerin yanında nafile ibadetlere
de önem vermeliyiz.
Allah Teâla Hazretleri kudsi bir hadiste şöyle ferman buyurdu:
"Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de
ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma
gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri eda
etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime
erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu
eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum.
Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme
alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki
tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği
şeyi sevmem." (Buhârî, Rikak 38)
c) Abdest alıp, namaz kılıp, Peygamber Efendimizi Sallallahü
Aleyhi Vesellem şefaatçi yaparak isteyebiliriz.
Gözleri görmeyen bir adam Hz. Peygambere Sallallahü Aleyhi Vesellem geldi
ve:
– Ya Rasulallah, dua edin de gözlerim iyi olsun, dedi. Bunun üzerine
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem:
– İstersen dua edeyim, istersen sabiret. Ama sabiretmen senin için daha
hayırlıdır, buyurdu.
Adam, görmüyor olmanın kendisine çok ağır geldiğini ve açılması için dua
etmesini istedi. O zaman Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle
buyurdu:
– Öyleyse git, güzel bir abdest al, iki rekât namaz kıl, sonra şöyle
dua et: “Ya Rabbi, ben senden diliyorum. Rahmet Peygamber’i ile sana
yöneliyorum. Ya Muhammed! Ben seninle Rabbine yöneliyorum, istiyorum ki bu
yönelişim sebebiyle gözlerim açılsın. Ya Rabbi! O’nun şefaatini benim hakkımda
kabul eyle ve benim de kendim için yaptığım duayı kabul et.”
Osman b. Huneyf Radiyallahü Anh şöyle diyor:
“Bu zat gitti, biz daha Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’ın huzurundan
ayrılmamıştık ki tekrar adam geldi. Gözleri iyileşmişti.” (Tirmizî,
Deavât, 119; İbn Mâce, İkâme, 189; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/138; Hâkim,
el-Müstedrek, 1/526; Heysemî, ez-Zevâid, 2/279)
d) Fiili duadan sonra, kavli ve kalbi dua edebiliriz.
- Temeli, insanın Allah’a halini arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olan
dua, Allah ile kul arasında bir irtibattır. Dua aynı zamanda zikir ve
ibadettir. Böylece duada biri zikir ve saygı, diğeri de dilek olmak üzere iki
unsur hep yan yana bulunur. Bu sebeple Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem “Dua
ibadetin özüdür.” (Tirmizi, Daavat, 1) buyurmuştur.
Bir ayette de, “De ki; duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin.” (Furkan,
25/77) buyurulmak suretiyle insanın ancak Allah’a olan bu yönelişiyle
değer kazanabileceği belirtilmiştir.
- Dua hangi sebeple yapılırsa yapılsın özünde Allah'a hürmet vardır. Dua,
insanın mutlak kudret sahibi karşısında güçsüzlüğünü kavramasını sağlar ve
Allah ile iletişime geçmenin gücünü hissettirir. Allah Kuranda kendisine dua
etmemizi istemektedir.
- Dua eden kimsenin, istediği için gerekli olanları yapmış olması
adetullahın gereğidir, aksi tutum ise duanın anlamına terstir. Allah'tan
istenen "şey", düşünme, bilim, irade, sorumluluk, zahmet, iş, emek ve
eziyetin yerini alan bir "şey" olmamalıdır. Bu anlamda Allah'a
yapılan gerçek dua, sözün başı değil, işin sonudur. Dinsiz de olsa herkes
çabasının karşılığını bulur. Ancak dua ile mümin nefsine değil Rabbine
güvenmenin huzurunu yaşar. Bir kazanç ve iyiliğe eriştiğinde bunu Allah'tan
bilerek gurur ve benlikten korunmuş, uhrevi anlamda da kazanmış olur.
Arzuladığı sonucu elde edemezse hakkında hayırlı olanın bu sonuç olduğuna
itimat eder ve yine Allah'a iltica eyleyerek bunalım ve ümitsizliğe
düşmekten korunmuş ve kurtulmuş olur. Böylece her durumda mümin iman,
teslimiyet ve duası ile kazançlı çıkar.
- Duadan önce tevbe ve istiğfar edilmelidir. Günah
işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun duası kabul edilmeye layık
değildir. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’in şu hadisi çok dikkat
çekicidir:
“Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış
bir adam ellerini semaya kaldırarak, ‘Ya Rabbi, Ya Rabbi’ diye
yalvarıyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır.
Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?" (Tirmizi, Deavat, 2989)
- Duaya Allah’a hamd, Peygamber’e salat-ü selam
ile başlanmalı; yine salat-ü selam ve Allah’a hamd ile bitirilmelidir.
Fudale b. Ubeyd’den (Radiyallahü Anh) rivayete göre O, şöyle demiştir:
“Rasulüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem, mescidde oturmakta iken bir adam geldi,
namaz kıldı, sonra şöyle dua etti: Allah’ım beni bağışla, bana acı. Bunun
üzerine Rasulüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem: Ey namaz kılan, acele
ettin, namaz kılıp oturduğun vakit Allah’a layık olduğu şekilde hamd et, sonra
bana salat ve selam et, sonra da yapacağın duayı yap. Bundan sonra
başka biri namaz kıldı. Namazdan sonra Allah’a hamd etti ve Peygambere salat ve
selam getirdi. Başka bir şey yapmadı. Bunun üzerine Rasulüllah Sallallahü
Aleyhi Vesellem, o kimseye şöyle buyurdu: Ey namaz kılan kimse! Dua et,
duan kabul edilsin.” (Tirmizi, Deavat, 3476; Nesai, Sehv 27)
- Dua içten, tevazu ile ve yalvararak yapılmalıdır. Bir
ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Rabbinize; alçak gönüllüce ve için için dua edin.
Çünkü o, haddi aşanları sevmez.” (A’raf, 7/55)
- Duaya devam edilmelidir. Bir mümin,
ettiği duanın kabul edilmesi hususunda aceleci olmamalıdır. Peygamberimiz Sallallahü
Aleyhi Vesellem şöyle buyurmaktadır:
“Sizden herhangi biriniz ‘Dua ettim de kabul
olunmadı.’ diyerek acele etmedikçe duası kabul olunur.” (Tirmizi,
Deavat, 12)
- Umut ve korku içinde dua edilmelidir. Kur’an’da
şöyle buyurulmaktadır:
“Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak
ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin
saygı duyan kimselerdi.” (Enbiya, 21/90)
- Dua ederken zaman seçimine de dikkat
edilmelidir. Dua her zaman yapılabilirse de bazı vakitlerde yapılması, duanın
daha çabuk kabul edilmesini sağlar. Bu vakitlerden birisi seher vaktidir. Allah
Teala, geceleri dua, ibadet ve istiğfar ile meşgul olanları Kur’an-ı Kerim’de
övüyor ve şöyle buyuruyor:
“Onlar, geceleri az uyuyanlardı. Seher vakitlerinde
bağışlanma dilerlerdi.” (Zariyat, 51/15-18)
Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’e “Ey Allah’ın Rasulü, hangi dua
daha makbuldür?" diye sorulunca, "Gece yarısı ve farz
namazlardan sonra yapılan duadır." cevabını vermiştir.” (Tirmizi,
Deavat, 79)
- Esma-i Hüsna/Allah'ın isimleriyle dua ederek Allah'a
iltica edlmelidir. Nitekim bir ayette şöyle buyurulur:
"En güzel isimler Allah'ındır, O'na o isimlerle
dua edin..." (A'raf 7/180)
(Sorularla
İslâmiyet)
Yorumlar
Yorum Gönder