Kızım Fatıma da Olsa, Taraf Olmam!
Kızım
Fatıma da Olsa, Taraf Olmam!
Hadise meşhurdur. Peygamberimiz
döneminde, Mahzumoğulları kabilesine mensup soylu bir kadın hırsızlık yapmış ve
suçu sabit olmuş, elinin kesilmesine karar verilmişti. Kadının kabilesinden
olan bazı kişiler, kadının elinin kesilmemesi için Peygamberimize müracaat
etmeye karar verirler. Ancak doğrudan ona bir şey söylemeye cesaret
edemedikleri için, Peygamberimizin çok sevdiği, oğlu gibi gördüğü Zeyd b.
Sabit’in oğlu Üsame’yi araya koyarlar. Sevgilinin sevgilisi ünvanına sahip olan
Hz. Üsame, durumu peygamberimize arz eder. Olay karşısında Peygamberimizin
tavrı çok sert ve nettir:
Sen kötülükleri önlemek üzere Allah'ın
koymuş olduğu cezalardan bir cezanın affı hakkında mı benimle konuşuyorsun?!
Sizden önceki insanları helak eden,
ancak, onların içlerinden şerefli ve soylu birisi hırsızlık ettiği zaman onu
cezasız bırakmaları, içlerinden fakir ve zayıf biri hırsızlık edince de onun
hakkında ceza uygulamaları idi.
Vallahî, hırsızlığı sabit olan Mahzum
kabilesinden Fatıma değil, kızım Fatıma bile olsa, ayrım yapmaz ve cezasını
verirdim!
Sonra da emretti, o kadının eli
kesildi. Bunun üzerine, kadın güzelce tevbe etti ve evlendi de. (M. Asım
Köksal, İslam Tarihi, VI/477-478)
Bu tavrıyla Peygamberimiz, suçu sabit
olan ve cezası kesinleşmiş olan bir kimsenin cezasını çekmesinin gereğine
işaret buyurmuştur. Zira bu, hem kamuyu rahatlatacak, hem de suçlunun vicdanını
rahatlatacaktır. Kamuyu rahatlatacak ve suçu işledi, cezasını buldu denilecek
ve insanlar aynı zor durumlara düşmemek için gayret göstereceklerdir. Suçluyu
rahatlatacak, ettim buldum diyecek ve bir daha aynı suçu işlememeye gayret
edecektir.
Suç işlemiş, suçu sabit olmuş ve
cezaya çarptırılmış birisinin kayırılması, affedilmesi ve cezadan muaf olmasını
istenmesi; yahut onu suç işlediği cezaya çarptırıldığı halde kahraman (!) ilan
edilmesi; kamu vicdanını yaralayacak, insanları benzer suçları işlemeye teşvik
edecektir. Öte yandan suçu işleyen kimseleri de vicdanen ben neymişim be, iyi
ki yapmışım, yoksa bu ilgiyi görmeyecek, alkışlanmayacak, omuzlarda
taşınmayacaktım deme noktasına getirecektir. Hatasından dolayı tevbe edecekse,
hakkını gasbettiği kimselerle helalleşecekse bile, gördüğü muamele karşısında
bütün bunlara gerek duymayacaktır. Dolayısıyla ona karşı takınılan tavır, onun
dünyasını da ahretini de karartacaktır.
Burada sayın başbakanın, fikir suçu
ile şiir okudu diye cezaevine konulması gibi siyasî suçlarla, yüz kızartıcı ve
insan haklarını ilgilendiren adî suçlar birbirine karıştırılmamalıdır. Zira
sapla samanı birbirine karıştıran bazıları, işte başbakan cezaevinde yattı, ama
sonuçta kahraman oldu, millet onu başbakan seçti diyebilir.
Bütün bunları niye hatırlattık? Hemen
söyleyelim, bunları mevcut yasalara göre yaptığı yolsuzluklar sebebiyle
yargılanmış, ceza almış ve cezaevinde yatmış birilerinin, sırf takımımızın
adamı diye, takım tutanlarca kahraman ilan edilip omuzlarda taşınması üzerine
yazma ihtiyacı duyduk. Esefle söyleyelim ki insanlarımızın öncelikleri değişti.
Korkunç bir savrulma yaşanıyor. İnsanların tavır ve davranışlarını Yüce
Allah’ın dışındaki En Büyük (!)ler belirliyor. (en büyük başkan bizim başkan,
en büyük bizim adamımız, Türkiye seninle gurur duyuyor ve benzeri sloganlar
hatırlansın) Oysa iman adamının hayatında Allah dışında en büyük olamaz, zira
büyükler O’nunla mukayese bile edilemez ve büyükler O’nun yanında küçücük
kalır. Allahü Ekber. Yüce Allah’ın Ekber oluşu ise, kuru bir iddiadan ötedir.
O’nun Ekber oluşu, müslümanın tavır ve duruşlarına yansır. O’na teslim olan
mümin, O’nun ölçüleri doğrultusunda hareket eder ve her alanda duruşlarını ona
göre belirler. Nitekim ayet-i kerimesinde O bizleri şöyle uyarır:
Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri
ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle
hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir
ve görür. (4 Nisa 58)
Ey İnananlar! Kendiniz, ana babanız ve
yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin;
ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde
heveslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah
işlediklerinizden şüphesiz haberdardır. (4 Nisâ 135)
Öyleyse, kendi nefislerimizin aleyhine
bile olsa, tuttuğumuz(!) takımımızın, hizbimizin aleyhine bile olsa, nefislerimize
hoş gelmese de adalet ve hakkaniyet ölçülerinden ayrılmayalım! Ârif olan anlar,
cahiller için ise çalıyor çanlar!
Prof. Dr. Ali Akpınar
Yorumlar
Yorum Gönder