“Bu Dünyada Ahde Vefa Kalmamış” Dedirtmem
“Bu Dünyada Ahde Vefa Kalmamış” Dedirtmem
Hz. Ömer Ömer Radiyallahü Anh’ın hilafeti döneminde, gerçekleşen gerçek ve muhteşem bir hikâye…
Hz. Ömer Radiyallahü Anh, Ashab-ı Kiram ile beraber bir mecliste oturuyorlarken,
karşıdan üç kişinin gelmekte olduğunu gördüler. Bu gelen kimseler, bir
delikanlıyı yakalayıp ellerinden sıkıca tutmuşlar ve belli ki halifenin
huzuruna çıkarmak üzere getiriyorlardı. Bütün Sahabe’nin dikkatli bakışları
arasında bu üç kişi yakaladıkları gençle gelip Hz. Ömer Radiyallahü Anh’ın huzurunda durdular.
Adalet
timsali olarak bilinen Hz. Ömer Radiyallahü Anh
sordu:
“- Nedir bu
hâl, bu adamı neden böyle yaka paça getirdiniz?” diye sordu.
Gelen üç kişiden biri saygıyla cevap verdi.
“- Ya Ömer
Radiyallahü Anh! Bu adam bizim babamızı öldürdü. Biz de adaletin tecellisi için
tutup size getirdik. Ne yapmak lâzım geliyorsa onun yapılmasını sizden
istiyoruz!”…
Katil
zanlısı mahkemede bizzat Hazreti Ömer Radiyallahü Anh tarafından yargılandı.
Hazreti Ömer Radiyallahü Anh adama:
“-
Gençlerin dediklerini duydun. Söylenenler doğru mu? Eğer doğruysa senin
söyleyeceklerin nelerdir?” diye sordu.
O genç bu
söylenenlere itiraz etmedi.
Söylediklerinin
doğru olduğunu ancak kendisinin de söyleyecek birkaç sözü olduğunu belirterek
izin aldıktan sonra konuşmaya başladı:
“- Ben bir
köylüyüm. Buraya Efendimiz aleyhissalatü vesselam’ın kabri şerifini ziyaret
etmeye geldim. Medine civarına geldiğimde abdest almak ve dinlenmek için müsait
bulduğum bir hurmalık yakınında durdum. Abdest alırken baktım ki atım hurma
dallarına uzanmış; yemeye çalışırken ağacın dallarını kırıyor ve zarara
sebebiyet veriyor. Buna mâni olmak için derhal atımın olduğu tarafa koştum.
İşte o anda karşıdan yaşlı bir adam bana karşı bağırarak geldi, iyice yaklaştıktan
sonra hiçbir şey demeden ve sormadan, bir şey söylememe fırsat bulamadan,
elindeki büyükçe taşı atıma hızla vurdu ve at düşüp öldü…
Atımı çok severdim, ondan başka da
bineğim yoktu ve o yaşlı adam atımı bir hiç uğruna öldürmüştü. Dayanamadım, ben
de onun ata vurduğu taşı alıp kendisine fırlattım. Adamcağızın eceli gelmiş
olacak ki o da öldü. Tabii ki bu duruma çok üzüldüm. Azıcık bir öfke sebebiyle
bir adamın ölümüne sebep olmuştum. Hemen bu yaşlı adamın kim olduğunu
araştırdım, ailesini buldum çocuklarına durumu uygun bir dille anlattım… Ben
şayet o anda kaçmak isteseydim, kolayca kaçardım; ama ben Allah’a ve ahiret
gününe inanmış bir kimseyim. Cezam ne ise onu dünyada çekmeye razıyım, ilâhi
adalet ne ise tatbik edilsin ve hak yerini bulsun…”
Adamın
anlattıkları mahkeme salonundaki herkesi etkilemişti ancak adaletin tecelli
etmesi için hüküm ne ise tatbik edilecekti.
Babaları
ölen gençler diyet almaya razı olmuyorlar ve kısas yapılmasını istiyorlardı;
karar verildi. Kısas yapılacak ve adam idam edilecekti. Hiç itiraz etmedi.
Telaşlanmadı, paniklemedi, gayet soğukkanlı bir şekilde hükme rıza gösterdi.
“- Yalnız
bir ricam var” dedi ve ekledi:
“- Benim
bakımıyla ilgilendiğim bir yetim var. Onun bana teslim edilmiş olan altınlarını
bahçemde bir yere gömdüm. Bu altınlar o yetimin geleceği… Onların yerini de
benden başka kimse bilmiyor. Eğer bana üç gün müsaade ederseniz, gider onların
yerini o yetime bildiririm. Böylece hem o yetim yavrunun gelecek açısından
maddi problemi hallolmuş olur, hem de ben emanetin vebalinden kurtulmuş
olurum.”
Hazreti
Ömer Radiyallahü Anh,
“- Şu anda
sana nasıl müsaade edebiliriz ki? Zira sen bir suçlusun, cezan infaz edilecek.
Kaçmayacağına nasıl inanacağız?” diye sordu.
Adam
kaçmayacağına, geri döneceğine dair yeminler etti ama fayda etmedi.
Hazreti
Ömer Radiyallahü Anh:
“- Ancak
yerine bir kefil bulabilirsen serbest kalabilirsin!” diye yeni bir çözüm yolu
önerdi.
Adam o
civarın yabancısıydı. Bu civarda kimseyi tanımıyordu ki kefil bıraksın. Genç
son çare olarak oradaki insanlara dönüp baktı. Acaba kendisine kefil olan çıkar
mıydı? O sırada gözüne Ebu Zerr Radiyallahü Anh hazretleri takıldı:
Parmağıyla
işaret ederek:
“- Bu zat
bana kefil olur!” dedi.
Hazreti
Ömer Radiyallahü Anh şaşkınlık içinde Ebu Zerr’e dönerek,
“- Ya Eba
Zerr! Ne diyorsun kefilliği kabul ediyor musun?” diye sordu.
Ebu Zerr
hiç tereddüt etmeden,
“- Bu
adamın üç güne kadar döneceğine inanıyor ve kefil oluyorum!” dedi.
Adamı
serbest bıraktılar…
Koca bir
ülke üç gün boyunca adamın geri dönüp dönmeyeceğini konuşmaya başladı.
Birinci gün
gelen giden olmadı.
“- Acaba
sözünü tutacak mı?” diye sorular sorulmaya başlandı.
İkinci gün
de gelmedi adam.
Üçüncü
günün öğlen vakitlerinde:
“- Bu adam
gelmeyecek” yorumları yapılmaya başlandı.
Ölen adamın
çocukları:
“- Ya Eba
Zerr! Kefil olduğun adam hâlâ ortalarda görünmüyor. Kim olduğunu bilmediğin bir
kimseye niçin kefil oldun? Adam bir kere ölümden kurtuldu, bir daha geri gelir
mi?” diyerek sitem ediyorlardı.
Hazreti
Ömer Radiyallahü Anh,
“- Ya Eba
Zerr! Kefil olan o genç eğer vermiş olduğumuz sürede gelmezse, zamanı gelince
emr-i ilâhiyi tatbik eder ve kısas hükmünü geciktirmeden uygularım!” diye haber
yolladı.
Bu
tartışmalar arasında akşamı ettiler…
Herkesi bir
üzüntü kaplamıştı; zira o genç gerçekten de gelmeyecek olursa, kefil olduğu
için kısas Ebu Zerr Radiyallahü Anh’a yapılacaktı. Bu olayı duymayan
kalmamıştı. Medine çalkalanıyor, herkes adamın geleceği yolu gözlüyordu.
İşte bu
esnada Medine’nin girişinden bir adamın tozu dumana katarak geldiği görüldü.
Kan ter içinde gelen bu adam, idam edilecek adamdan başkası değildi.
Hazreti
Ömer Radiyallahü Anh:
“- İdam
edileceğini bile bile neden koşarak geri döndün?” diye sordu.
Adam bir
saniye tereddüt etmeden cevap verdi:
“- Elbette
gelecektim! Benim için bir adam idam edilmeyi göze aldı.
Ben:
“ ‘-
Müslümanlar arasında ahde vefa kalmadı!” sözünü kimseye söyletmem” dedi.
Hazreti
Ömer Radiyallahü Anh, Ebu Zerr Radiyallahü Anh’a döndü:
“-
Tanımadığın bir adama neden kefil oldun? Bu kefaret senin kelleni
götürebilirdi” diye sordu.
“- Elbette
kefil olacaktım. Ben, ‘Müslümanlar arasında söze itimat kalmamış. Bu dünyada
fazilet ve güven kalmamış!’ dedirtemezdim!” cevabını verdi.
Gözler ölen
adamın çocuklarına döndü.
Daha kimse
bir şey demeden,
“- Ya Ömer
Radiyallahü Anh, biz babamızın katilini affettik!” dediler.
“- Neden?”
diye sordu, Hazreti Ömer Radiyallahü Anh!
“- Olayın
bir kaza olduğu belli. Adamın pişman olduğu da görülüyor.”
Biz:
“-
Müslümanlar arasında merhamet ve insaf kalmamış dedirtemeyiz!” dediler…
Kıssadan
Hisse: Günümüzde
vefa, itimad, güven, borç alıp verme, sözünde durma, doğruluk, mertlik kalmadı…
Artık böyle tablolar “Asr-ı Saadet” döneminde kaldı…
Çünkü
İslâmiyet’ten uzaklaştık. Batılılaşma bizi tüm manevi değerlerimizden kopardı. Artık
dünyevileştik…
Kesikbaş
cinayetleri, aile içi şiddet ve cinayetler, her türlü dolandırıcılık,
yalancılık had safhaya ulaştı. Üçkâğıtçılık çoğaldı. Aldığı parayı helâl
ettirmek isteyen çok azaldı. Sahtekâr insanlar, sahtekâr cemaatler çoğaldı.
İnsanlarda ve ürettikleri mallarda kalite düştü. Bu gidiş hiç iyi değil!
İnsanlar suçu zamana atıyor. Suçlu zaman değil. Zaman aynı zaman suçlu biziz ve
bizi değerlerimizden uzaklaştıran batasıca batıcı zihniyet…
Dünyada
rezil olmaya başladık. Ahiretteki halimizin bundan daha da beter olacağı kesin…
Halâ
kendimizi sorgulamayacak mıyız?
Allah’ü Teâlâ bizleri tekrar “Asr-ı Saadet”tek İslâm’a dönmeyi nasip eylesin!
Bu muhteşem tablo, herkesi son derece duygulandırmıştı… Herkes üzüntüden kurtulmuş hüzün, yerini tarifi imkânsız bir sevince bırakmıştı. Helâlleştiler, kucaklaştılar. Böylece arkalarında insanlığa bir ibret levhası bıraktılar.
Yüce Rabbim, bizleri, bu din uğrunda samimiyetle mücadele eden, ahdine sadakat gösteren, zamanını, malını ve canını bu yüce dava için feda etmekten çekinmeyen, salih, sadık ve şehit kullarından eylesin. Âmin…
İbni İshak, Siret
Yorumlar
Yorum Gönder