Gerçek Bir Aşk Hikâyesi
Gerçek Bir Aşk Hikâyesi
Topkapı Sarayı'nda müdürlük yaptığım dönemde, makam odamda
otururken bir kumrunun açık pencereden girerek avizenin etrafında uçtuğunu
gördüm. Hiç kımıldamadan seyretmeye başladım.
Kumru sanki tavaf eder gibi odanın her tarafında dolaştı,
avizenin üzerine kondu, bir süre oturdu. Sonra geldiği gibi uçup gitti. Biraz
sonra yanında başka bir kumru ile tekrar geldi.
Bu sefer sanki bir ev (saray) sahibi edasıyla onu gezdirdi. Yeni
geleni elinden, (kanadından) tutar gibi aldı ve avizenin içine oturttu. Bir
süre koklaştılar. Sonra uçup gittiler.
Ertesi gün ikisi birlikte ağızlarında dal parçacıkları ile geri
geldi ve avizenin içine bir yuva kurmaya başladılar. Yuva bir kaç gün içinde
kuruldu.
Ben olup biteni hiç ses çıkarmadan izliyordum. Dişi kuş
yumurtlama hazırlığı yapıyordu.
Galiba onlar da beni izliyordu ki, hiç tedirgin olmuş gibi
görünmüyorlardı. Buna karşılık dışarıdan odaya başka birisi girince, hemen
ürküp pencereden kaçıyorlardı. Baktım olmayacak, makam odamı onlara bırakıp hemen
karşıda bulunan küçük bir odaya geçtim.
Bir gün televizyon çekimi için Topkapı Sarayı'na gelen gazeteci
dostum rahmetli Savaş Ay, “hocam niye bu küçücük odada oturuyorsun” diye sordu.
“Ben hâlden anlarım, bir kumru arkadaşım sevgilisine, “Ben seni
saraylarda yaşatacağım” diye söz vermiş, insan yuva kurana yardımcı olmaz mı?” dedim.
“Hocam ne olur göster şu yuvayı bana!” dedi ve kapıdan odadaki yuvanın fotoğrafını çekti.
Ertesi gün beni Ankara'dan arayan arayana...
“Derhal makam odası açılsın, kumruların yuvası dağıtılsın, saray
bakımsızlıktan perişan olmuş görüntüsü verilmesin!” dediler.
Meğer Savaş Ay haber yapmış bizim kumru hikâyesini...
Hemen aradım,
“Üstad sen ne yaptın?” dedim.
“Hocam bu kadar güzel malzeme (haber) buldum, yazılmaz mı Allah
aşkına!” dedi.
“Gazetede sabah toplantısında anlattım, herkes ayağa kalktı ve
seni alkışladı!” diye ilave etti.
“Sadece gazete değil, Ankara da ayağa kalktı sayende!” diye cevap verdim.
Şimdi ne yapacaktım? Çifte kumrulara kol kanat gerip onların saadetlerini
korumaya mı çalışacaktım, yoksa odayı kullanıma açarak bir yuvanın
dağıtılmasına mı neden olacaktım?
Bir şekilde, ya ben makamı, ya da o kumrular makam odamdaki
yuvalarını kaybedeceklerdi.
Akşama kadar Bakanlıktan beni aramayan kalmadı...
“En azından yumurtadan yavru kuşlar çıksın, uçup gidene kadar
bekleyelim!” diye düşündüm.
“Ben yuvayı almam,
siz beni görevden alın isterseniz!” dedim.
Ertesi gün yuvaya bakmaya gittim ki ne göreyim, yuva yerinde
duruyordu ama kumrular yoktu.
Yuva yerinde durmasa,
“Birisi kuşları ürküttü, kovaladı!” diyecektim.
Hâlbuki yuva yerli yerinde duruyordu. Kumrular sanki durumu
hissetmiş ve sessizce çekip gitmişlerdi. Bir daha da hiç gelmediler.
Ben daha sonra Topkapı Sarayı'ndan Müsteşar ve Bakan Yardımcısı
olarak Ankara'ya gittim.
“Kuşların yuvası dağıtılsın, makama sahip çıkılsın!” diyenlerin ise hiçbirisi Bakanlıkta makamlarında kalamamıştı.
Muhakkak ki, biz de bir gün bu makamlardan uçup gideceğiz.
Kuşlar ise hep sevmeye, uçmaya ve yuva kurmaya devam edecek.
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Ahmet Halûk Dursun
(Merhum trafik kazasında vefat etmiştir!)
Yorumlar
Yorum Gönder