Maruf el-Kerhî Kuddise Sirruh
Maruf el-Kerhî Kuddise Sirruh
Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz
Adı Maruf bin Feyruz veya Feyruzan; künyesi Ebu Mahfuz, nisbesi
el-Kerhî. Tebe-i tabiîn neslinden. Pekçok tabiî ile görüştü. Davud et-Taî'nin
mürîdi, Seriy es-Sakatî'nin şeyhi.
Anne-babası Hristiyan’dı. Küçük yaşta onu Mesîhî bir muallime
teslim ettiler. Muallim ona "teslis" inancını telkin ederek:
"Allah üçün üçüncüsüdür." deyince O: "Hayır, Allah tektir."
diye karşılık verdi Bu cevaba sinirlenen muallim onu iyice dövdü. O' da
mektepten kaçtı. Ehl-i Beyt-i Resûl'den İmam Ali Rıza'nın yanına vardı,
müslüman oldu. Ne bulduysa onun nezdinde ve hizmetinde buldu.
Marufun mektepten kaçarak ortalıktan kaybolması annesini ve
babasını pek üzdü. Kendi kendilerine şöyle karar verdiler:
"Eğer oğlumuz geri gelirse hangi din üzere dönerse biz de
onun dinine gireriz". Neden sonra Maruf çıktı, geldi; evin kapısını çaldı.
Sordular: "Hangi din üzere döndün?" O'da: "Hanif diniyle"
diye cevap verdi. Bunun üzerine ebeveyni de Müslüman oldu.
Davud et-Taî'nin sohbetlerinde bulundu. Der ki: "Davud'un
sohbetlerinde bulunanlardan biri bana: "Sakın ameli terk etmeyesin!"
diye nasihat etti. Ben ona: "Amel ile neyi kastediyorsun?" diye
sordum. Şu cevabı verdi: "Devamlı surette Hakk'a itaat, halka hizmet ve
nasihat."
Oruçlu bulunduğu bir sırada: "İçene Allah merhamet
etsin" diyerek dolaşan bir sakaya rastladı. Ondan su aldı ve içti.
Sebebini soranlara: "Filvaki nafile oruca niyetliydim. Ama sakanın duası
belki muteber olur ümidiyle suyundan içtim." cevabını verdi.
Ölüm anında: "Dünyaya çıplak geldim, çıplak gitmek
istiyorum." diyerek sırtındaki gömleğin fakirlere verilmesini vasiyet
etti.
H. 200/M.827 yılında Bağdad'da vefat etti. Kabri ziyaretgahtır.
Maruf'a göre tasavvuf: "Hakikatleri almak, halkın elinde
olandan ümit kesmektir." Fütüvvet ehli olmanın üç şartını da şöyle
sayardı:
1. Hilafsız vefakar olmak; yani vefada sadık olmak.
2.Cömerdlik görmeden methetmek;iyilik gördüğünü herkes över,
ihsan görmeden övmek ise er kişinin işidir.
3.İstemeden vermek.
* * *
Sordular:
Sevgi nedir? Şöyle cevap verdi:
Sevgi insanlardan öğrenilecek bir şey değildir. O bir Hak
vergisidir, herkese nasib olmaz.
Anlatırlar:
Bir kere abdest bozdu ve hemen teyemmüm etti. Sordular:
"Hemen biraz ilerde su var, niye teyemmüm ettin?" Şöyle cevap verdi:
"Ne malum, belki o suya ulaşamadan emr-i Hakk vaki olacak."
Süleyman Daranî anlatıyor:
Maruf'a: "Allah'a itaat edenlerin bunu nasıl
başardığını" sordum. Şöyle cevap verdi: "Kalplerinden dünyayı
çıkararak. Eğer kalplerinde dünyaya ait bir şey bulunsa secdeleri sahih
olmaz." Sordum: "Dünya kalpten ne ile çıkar?" Dedi ki:
"Hakk sevgisi ve halka hüsn-i muameleyle."
Sordular:
-Velilerin alametleri nelerdir? Buyurdu ki:
-Üzüntüleri Allah için, meşguliyetleri Allah iledir.
Sığındıkları yer de Hakk Teâlâ Hazretleridir.
Seriy es-Sakatî anlatıyor:
"Maruf el-Kerhî'yi rüyada görmüştüm. Sanki O, Arş-ı Ala'nın
altında ve Allah Teâlâ meleklerine: "Biliyor musunuz bu kimdir?" diye
soruyor. Melekler şöyle cevap veriyor: "Sen daha iyi bilirsin ya
Rabb!" Allah Teâlâ buyuruyor: "Bu Maruf Kerhî'dir. Aşkımdan sarhoş
olmuştur. Bana kavuşuncaya kadar ayılmaz."
* * *
İbrahim Utruş anlatıyor:
"Dicle kenarında Maruf Kerhî ile oturuyorduk. Bir sandal
içinde def çalan, raks eden ve içki içen bir grup genç geçti. Dedim ki:
"Şu isyankarlara beddua etseniz." Maruf ellerini
kaldırdı ve: "İlahî, bunları dünyada neşelendirdiğin gibi ahirette de
neşelendir ." diye dua etti. Dedim ki: "Biz senden beddua etmeni
istedik, dua değil." Şöyle karşılık verdi: "Şayet Allah bunları
ahirette neşelendirecek olursa, dünyada tevbe nasîb eder."
Muhammed bin Hüseyn babasından naklediyor:
Ölümünden sonra bir defa Marufu rüyada gördüm ve: "Allah
sana nasıl muamele buyurdu?" diye sordum. "Allah beni bağışladı"
dedi. "Zühd ve veraın sayesinde mi?" diye sordum. Dedi ki:
"Hayır, Vaiz İbn Semmak'in şu nasîhatına uymam sebebiyle: "Bir kul
tamamıyla Allah'tan yüz çevirirse Allah da ondan yüz çevirir. Kul kalbiyle
Allah'a yönelecek olursa Allah da rahmetiyle ona yönelir ve bütün mahlukatın
yüzünü de ona yöneltir. Allah'a ara sıra yönelene de Allah ara sıra merhamet
eder." Bu söz kalbime tesir etti ve bütün kalbimle Allah'a yöneldim.
Efendim Ali bin Musa Rıza'nın hizmeti dışında bütün mal ve meşguliyeti
terkettim. Bunu imam Ali Rıza'ya da söylediğimde, O, bana "Nasihat olarak
bu söz kâfidir." buyurdu.
Maruf Kerhî, zaman zaman nefsini azarlar, kendi kendine şöyle
çıkışırdı: "Bre miskin, kaç defadır ağlayıp sızlar, pişmanlık duyarsın. Ne
faydası var ki? Sen ihlaslı olmaya bak, o zaman kurtulursun."
Şöyle buyururdu:
"İyilerin kalpleri takvaya açıktır ve takva giren kalpten
ancak iyilik sadır olur. Kötülerin kalpleri ise günahla kirlenmiş sü-i niyyetle
kararmıştır."
"Salihler çok fakat, salihlerin içinde sadık olanlar pek
az."
"Dilini başkasını yermekten koruduğun gibi övmekten de
koru."
"Allah Teâlâ bir kulunun hayrını murad ettiği zaman ona
amel kapısını açar, cedel kapısını kapatır. Bir kimsenin de şerrini murad
ettiği zaman amel kapısını kapatır, cedel kapısını açar." Bir başka
rivayette: "Allah hayrını murad ettiği kimseye amel kapısını açar,
gevşeklik ve tembellik kapısını kapatır." buyurmuştur.
"Allah'ın kuluna gadabının alameti onu malayani (boş ve
lüzumsuz şeyler) ile meşgul etmesidir."
"Amelsiz cennete talip olmak bir çeşit günah, sebepsiz
şefaat beklemek bir nevi gurur, emrine itaat etmediğin kimseden merhamet ummak
ise cehalet ve ahmaklıktır."
"Allah'a öyle tevekkül et ki, O senin muallimin, yoldaşın
ve biricik müracaat kapın olsun. Zira insanlar sana ne zarar verebilir, ne de
fayda sağlayabilirler.
Rahmetullahi aleyh.
Kaynaklar: Hilyetü'l-evliya, Vlll/360-368; Sülemî,
Tabakatu's-sufiyye, 83; Şarani, I/84; er-Risaletu'l-Kuşeyriyye, 12;
Sıfatüs-Safve, Î/79-83; Vefeyatü'l-a'yan, Î/136; Şezeratü'z-zeheb, 1/360;
Tarih-i Bağdat, Xlll/199-20
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder