Sen O’ndan Râzı, O da Senden Râzı
Sen O’ndan Râzı, O da Senden Râzı
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön. (Sâlih) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (Fecr, 27-30)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Mükâfâtın büyüklüğü, belânın şiddetine göredir. Allâh, sevdiği topluluğu belâya uğratır. Kim başına gelene rızâ gösterirse, Allâh ondan hoşnut olur. Kim de rızâ göstermezse, Allâh’ın gazabına uğrar.” (Tirmizî, Zühd, 57/2396; İbn-i Mâce, Fiten, 23)
Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:
“Kuvvetli mü’min, (Allâh katında) zayıf mü’minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. (Bununla birlikte) her ikisinde de hayır vardır. Sen, sana faydalı olan şeyi elde etmeye çalış. Allâh’tan yardım dile ve asla acziyet gösterme. Başına bir şey gelirse, «Eğer şöyle yapsaydım, böyle olurdu.» diye hayıflanıp durma! «Allâh’ın takdîri bu, O, ne dilerse yapar.» de! Zîrâ; «Eğer şöyle yapsaydım.» sözü, şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.” (Müslim, Kader, 34; İbn-i Mâce, Mukaddime, 10)
Hâle rızâ göstermeyip “Keşke şöyle şöyle yapsaydım.” diyen bir insan, rızâsızlık, kadere karşı çıkma ve Allâh’ın irâdesini beğenmeme gibi îmâna zıt hâllere dûçâr olur. Bu ise şeytanı sevindiren, insanı hüsrâna sürükleyen bir durumdur. Hâle rızâ ise, insanı Allâh’ın rızâsına erdirir. Kur’ân-ı Kerîm’de dünyâ ve âhirete âit bütün bahtiyarlıklar sayıldıktan sonra:
“…Allâh’ın rızâsı bunların hepsinden üstün, hepsinden daha büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur.” (et-Tevbe, 72) buyrulur.
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Alîm: Her şeyi bilen, hakkıyla bilendir. Allah-ü Teâlâ’ya nisbet edildiğinde, zaman ve mekân kaydı olmaksızın, olmuş olanı, olmakta olanı ve gelecekte olacak şeyleri; küçük-büyük, gizli-âşikâr her şeyi ve her hadiseyi bilen demektir.
Kısa Günün Kârı
Aşırı sürûr ve aşırı ıztırap, insan nefsi için büyük bir tuzaktır. “Hâle rızâ” ve bunun netîcesi olan “sabır ve tevekkül” ise, kemâl sâhibi mü’minlerin fârik vasfıdır.
Lügatçe
mükâfat: Ödül, prim.
hoşnut: Bir davranış, bir durum veya bir kimseden memnun olan, yakınması olmayan.
acziyet: Acizlik.
hayıflanmak: Acınmak, üzülmek, yerinmek.
düçâr: Uğramış, yakalanmış, tutulmuş.
(Osman Nûri Topbaş, Erkam Yay.)
(Osman Nûri Topbaş, Erkam Yay.)
Yorumlar
Yorum Gönder