Dünya Hayatının Asıl Yüzü
Dünya Hayatının Asıl Yüzü
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Ahiretten ise, onlar tamamen gafildirler.” (Rûm, 7)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Dünyaya sövmeyiniz. Müminin dünya üzerinde hayrın kendisine ulaşıp şerden uzaklaştığı bir surette dolaşması ne de güzeldir! Kul: “Allah dünyaya lânet etsin!” dediği zaman dünya da: “Allah da kendisine isyan edenlere lânet etsin!” diye karşılık verir.” (Deylemî, hadis no: 7288)
Dünyaya lânetin mubah olduğuyla ilgili ondan bir hadis vârid olmamıştır. Dünyanın bir kısmının, insanı Allah Teâlâ’dan uzaklaştırıp başka şeyle uğraştırmasından dolayı hakikat ehli bazı kimseler: “Seni Mevla’dan alıkoyan şey, senin dünyan ve senin bahtsızlık sebebindir.” demişlerdir. İnsanı Allah’a yaklaştıran ve O’na ibâdete yardımcı olan dünya ise övgüye lâyıktır.
Mesnevî’de şöyle der:
Dünya nedir? Allah’tan gâfil olmak
Kumaş, para, tartı ve kadın dünya değildir.
Din için kazandığın mal için:
Rasûl: ‘O ne güzel maldır’ buyurur
Geminin içindeki su gemiyi batırır
Geminin altındaki su ise ona destektir.
Nebî, malı ve mülkü kalbinden kovduğu için
Kendisine yoksuldan başka bir isim vermedi.
Büyüklerden bazıları şöyle demiştir. “Her kim dünyayı kötülerse, muhakkak annesine âsî olmuş olur. Çünkü insanların dünyaya nisbet ettikleri uğursuzluk ve şerlerin hepsi dünyaya âid olmayıp, o dünyanın evlâdlarına âiddir. Zira şer, mükellefe âid olan, dünyaya âid olmayan bir fiildir. Dünya sadece kulun üzerinde hayra ulaşıp şerden uzaklaşması gereken bir mekândır. Dünya evlatlarından / sakinlerinden hiç birinin kendisine âsî olmamasını arzu eder. Çünkü o (yani anne makamındaki dünya) evlatlarına karşı çok şefkatlidir. Dünya onları doğurmak ve terbiyelerinde vakit kaybetmemekle beraber onların hazırlıksız olarak uhrevî bir felâkete de yakalanmalarından korku duymaktadır. Dünya evlâdlarının dünyaya isyanından maksad, onların bütün hayır fiilerini ahrete hasrederek dünya üzerindeyken icrâ etmiş oldukları sâlih amellere “ahiret amelleri” demeleridir. Hâlbuki ahrette iyi makamlara giden evlatların da onların evlâdlarının da ecri anneleri olan dünyaya âiddir. O halde dünyayı zemmeden kimse insaflı değildir. Bilakis o anne hakkını bilmemektedir. Bu durumda olan kimse ahretin hakkını ise hiç bilemez.” (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân-20, 251-252, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
Zü’l-celâli ve’l-ikrâm: Hem büyüklük, yücelik ve kerem sahibi, hem de sonsuz ikramların sahibi demektir.
Kısa Günün Kârı
Kâmil bir mü’min, eline geçen her fırsatı, ahiret sermâyesi yapabilmek için büyük bir nimet olarak görür. Zira bilir ki, Dünya, âhiretin tarlasıdır.
Lügatçe
gâfil: Dikkatsiz, iyi düşünmeyen, uyanık olmayan. Haberi olmayan, ihtiyatsız, başına geleceği önceden düşünmeyen. Allah’ı unutan. Kendi gayr-ı meşru zevkine dalan.
mubah: 1. Dince yapılmasında sakınca olmayan, yapılmasında günah veya sevap olmayan. 2. Yapılmasında sakınca olmayan.
vârid: 1. Ulaşan, yetişen, gelen, erişen, ortaya çıkan. 2. Söylenen olan.
mükellef: 1. Yükümlü. 2. Sorumlu.
uhrevî: Âhirete dair, ahretle alâkalı.
zemm: Yerme, kınama; ayıplama.
(Osman Nûri Topbaş, Erkam Yay.)
Yorumlar
Yorum Gönder