Canın Yanınca Elimi Sık

Canın Yanınca Elimi Sık

 Çocukken düştüğünüzü ve canınızın yandığını anımsıyor musunuz? Annenizin acınızı hafifletmek için yaptıklarını anımsıyor musunuz?

Annem Grace Rose beni hemen kucaklar, yatağına götürüp oturtur ve "acıyan" yerimi öperdi. Sonra da yatakta yanıma oturur, elimi ellerinin arasına alır ve "canın yanınca elimi sık, o zaman sana seni ne kadar çok sevdiğimi söyleyeceğim" derdi. Elini sıkardım ve her elini sıktığımda hiç durmadan "Mary, seni seviyorum" derdi. Bazen de canim yanmış gibi numara yapar ve bu ayine dönüşen olayı bir daha yaşamak isterdim. Büyüdükçe, bu ayin de şekil değiştirdi ve annem her zaman yasadığım acıları hafifletip, beni neşelendirmenin yolunu buldu...

Lisedeyken zor günlerimde eve döner dönmez bana en sevdiği bademli çikolatandan verirdi. Yirmilerime geldiğimde ise Wisconsin'in güzel bahar aylarının tadını çıkartmak için beni Estabrook Park'ta pikniklere davet ederdi. Babamla beni her ziyarete gelip, evlerine dönüşlerinden sonra, bana muhakkak teşekkürlerini bildiren güzel kartlar atardı. Bana hep onun için çok özel bir insan olduğumu anımsatırdı. Fakat yine de hiç bir zaman unutamadığım, çocukken ellerimi tutup bana, "Canin yandığı zaman, ellerimi sık, ben de sana seni ne kadar sevdiğimi söyleyeyim" demesidir.

Otuzlarımın sonlarına yaklaşırken, annemle babamın beni ziyaretlerinden bir gün sonra, babam beni isten aradı. Sesi her zaman sertti ve her söylediğini kesin ve net bir biçimde dile getirirdi, ama bu kez sesi titriyordu. Mary, annenin bir sorunu var ve ne yapacağımı bilmiyorum. Lütfen acele gel.

Annemle babamın evleri evimden arabayla yaklaşık 10 dakika uzaklıktaydı, ama yol bir turlu bitmek bilmedi. Eve vardığımda, annem yatağanda yatıyor, babamsa mutfakta bir aşağı, bir yukarı dolanıyordu. Annemin gözleri kapalıydı, elleri ise karninin üzerindeydi. Mümkün olduğunca sakin olmaya çalışarak anneme seslendim. Anneciğim ben geldim.
"-Mary?
-Evet, anneciğim.
-Mary, sen misin?
-Evet, anne.
Bir sonraki soruya hazırlıklı değildim ve annem bu soruyu sorduğunda dondum kaldım, ne yanıt vereceğimi bilmiyordum.
-Mary, ben ölüyor muyum?
Gözyaşlarımı kontrol etmeye çalıştım ve çaresizlik içinde anneme baktım. Anneme ne yanıt vereceğimi düşünürken, aklımdan söyle bir sorun geçti. Bu durumda annem ne derdi? Bana milyonlarca yil gibi gelen bir anlik duraklamadan sonra, ağzımdan su sözler döküldü.
-"anneciğim, ölecek misin bilmiyorum, ama bunu istiyorsan, önemli değil. Seni çok sevdiğimi unutma.”
O sırada bir çiğlik attı.
"Mary, çok canim yanıyor.”
Yine ne söyleyeceğimi bilemedim. Yatağın kenarına iliştim, elini tuttum ve bu kez ağzımdan su sözler döküldü;
"Anneciğim, canin yandığı zaman elimi sık, o zaman sana seni ne kadar çok sevdiğimi söyleyeyim.
" Elimi sıktı.
-Anneciğim seni çok seviyorum...
Annem yumurtalık kanserinden ölünceye kadar iki yıl boyunca elimi çok sıktı ve ona her seferinde onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim. O hiç istenmeyen gerçeğin, ne zaman kapımıza gelip dayanacağını bilemeyiz, ama her kiminle birlikte olursam olayım, annemin o güzelim ayinini yinelemeye hazırım.
"Canın yanınca, elimi sık. O zaman sana seni ne kadar çok sevdiğimi söyleyeceğim.”

Mary Marcdante

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis