Kayıtlar

İslâmiyet Ve Batılılar

İslâmiyet Ve Batılılar   İslâmiyet’ten evvel Arabistan bir çöl ve orada oturan bedevîlerdi. Putperest idiler. Birçok putlara taparlardı. Basit bir hayat sürerlerdi. Kız çocuklarını diri diri gömmek gibi korkunç âdetleri vardı. İşte böyle âciz, zavallı, fakat saf ve temiz olan bir kavim; onlara mürşitlik, rehberlik eden Muhammed aleyhisselamın getirdiği Kur’ân-ı kerîm sayesinde birdenbire değişmiş, tam bir medeniyete kavuşmuş, harikulâde bir gayret ile çok kısa bir zamanda, doğuda Türkistan ve Hindistan, batıda İspanya olmak üzere akla hayret veren çok kudretli bir İslâm devleti meydana getirmiştir... İlimde, fende ve medeniyette son derece ilerlemişler, o zamana kadar bilinmeyen birçok şeyler keşfetmişlerdir. İlim, fen, tıp ve edebiyatta en yüksek mertebeye varmışlardır... O zamanın Avrupa’sından bahseden John W. Drapper gibi tarafsız bir tarihçi, [Avrupa’nın Mânevî İnkişâfı] ismindeki eserinde şöyle demektedir: “O zamanki Avrupalılar, tamamen barbardı. Hıristiyanlık on...

Namaz Nurdur

  Namaz Nurdur   Namaz, dinin direği, mü’minin mirâcıdır, Namaz, hasta ruhların, tesirli ilâcıdır.   Namaz kılan, kurtarır, yıkılmaktan dinini, Namaz kılmayan bulur, Cehennemde kendini.   Namaz, korur insanı, çirkin kötü her işten, Namazdır insanlara, günâhı terkettiren.   Namaz nurdur, ışıktır, insanların kalbine, Namaz, Münker-Nekir’in cevaptır suâline.   Namaz kılan kimsenin, kalbi temiz, pak olur, Namaz kılan, her zaman, huzur ve rahat bulur.   Namaz, serin gölgedir, kıyamet sıcağında, Namaz, kalkan gibidir, Cehennemin narında.   Namazdır mü’minleri birbirine bağlayan, Namazdır küskünleri, barıştırıp dost yapan.   Namaz kılan, yapar hep, faydalı iyi amel, Namaz, kötülüklere olur mani ve engel.   Namazla geçer insan şimşek gibi Sıratı, Namazla insan bulur huzur ile rahatı.   Namazı, kim beş vakit, getirirse yerine, Namaz ile kavuşur, Cennet nîmetlerine…   Mehmet...

Nene Hatun

Resim
Nene Hatun İstiklâl mücadelesinde yapa yalnızdı, Kimsesiz bıraktı yavrusunu, ahd etti, Kuşandı, cephanesini, çıktı yiğitçe, Dadaş yüreğiyle, meydan okudu, İhlâsıyla cenk eyledi düşmana.   Başı öne eğik gezemezdi, şehit olan eri vardı, Bismillah deyip, kendini ok gibi saldı, Doksan üç harbinde, yiğit dadaşımız, Karındaş, düşüyordu, top silleyle, Dönekler, düşmana yem oluyordu hevesiyle,   Sine-i millet orak, tırpanla verdi milli mücadele, Leş kargaları, dökülüyordu, bir bir kan gölünde, Parlayan ay yıldızımız parlıyordu, göğüslerde, Misk-i amber kokuyordu, nurlanan yüzler, Nene hatun anamız, Ya Allah iniltileriyle…   Nene hatun anamız, ordunun tabyasıydı, Erenler onun, omuz veren tayfasıydı, Gönül tahtımız, destanımız, ol fermanımızdı, Erzurum'da abidesiyle, hatırlanan kahramandı, Oyunları bozan, düşmanı imanıyla boğan, Nene hatun anamızdır, özgürlük ateşini yakan…   Yaşar Duymuş

Fakire Cimri, Zengine Cömert

Resim
Fakire Cimri, Zengine Cömert   Pazarda sosyetik bir kadın yaşlı adama sorar: "- Yumurtaların tanesini kaça satıyorsunuz?" Yaşlı satıcı cevaplar: "- Tanesi 3 lira hanımefendi.” Kadın der ki: “- 12 tane alacağım, 30 TL'ye verirsen alırım.” Yaşlı satıcı şöyle der: “- İstediğiniz fiyattan alın, Hanımefendi. Çünkü henüz satış yapamadım ve bunları satmaya ihtiyacım var!” Kadın 12 yumurtayı 30 Lira'ya aldı ve lüks arabasına binip arkadaşıyla lüks bir restorana gitti. O ve arkadaşı güzel yemekler sipariş ettiler. Birazını yediler ve çoğunu tabaklarında bıraktılar. Hesap istendi, hesap geldi 1.750 TL. Cüzdanından 2.000 TL çıkaran kadın, lüks restoran sahibine bahşiş olarak paranın üstünü kalsın!” dedi.   İnsanların Onurunu Kırmadan...   Babam, ihtiyacı olmasa bile yüksek fiyatlarla fakir insanlardan basit ürünler satın alırdı. Bazen onlar için gereksiz şeyler alırdı fazladan para öderdi. Bu rol beni endişelendirdi ve ona, "- Neden ...

Şaşırdım Kaldım İşte

Şaşırdım Kaldım İşte   Sözde, senden kaçıyorum dolu dizgin atlarla... Bazen sessiz sedasız ipekten kanatlarla...   Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla... Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla...   Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla... Yüreğimin başına noktalarla... Hatlarla...   Baş başa kalıyorum sonunda heyhatlarla... Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla.   Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle... Öldür bendeki beni... Sonra dirilt kendinle!   Çarpsan karasevdayı en azından yüz binle... Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle...   Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle... Ama her defasında geri döndüm SENİNLE...   Hangi düğüm çözülür... Nazla... Sitemle... Kinle... Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle...   Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n’emsin? Bazen kız kardeşimsin... Bazen öpöz annemsin...   Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin... Eksilmeyen çil...

Edepsizliğin Sınırsızlığı

Edepsizliğin Sınırsızlığı Ali Günaydın Edeb: Hayâ demektir. Türkçemizde “AR” kelimesiyle de ifade edilmektedir. Utanmak, sıkılmak ve çekinmek anlamlarına gelmektedir. Kişiyi kötülüklerden alıkoyup, iyiliklere yönelten fıtrî bir ahlâk güzelliğidir Edeb/hayâ duygusu: Genel olarak yüzün kızarması, kişinin başını öne eğmesi, gözlerini kaçırması, şaşkın davranışlar sergilemesi gibi özelliklerle kendini gösterir. Edeb duygusu kişinin dînî yaşayışına, içinde bulunduğu toplumun örf ve âdetlerine göre şekillenir. Bir toplumda değer yargılarının değişmesiyle orantılı olarak edeb duygusu da değişir. Kişiden kişiye farklılıklar da gösterir. Hatta edebin hiçe sayıldığı toplumlarda tamamen ortadan kalkabilir. Edeb duygusunun mimarları da peygamberler olup, kavimlerine bunu öğütlemişlerdir. Buna işareten bir hadîs-i şeriflerinde de Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuşlardır: “İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bili...

Senin Aşkın Kamu Derde Devâdır Yâ Rasûlallah...

Senin Aşkın Kamu Derde Devâdır Yâ Rasûlallah...   Senin 'aşkın kamu derde devâdır yâ Rasûlallah.... Senin katında hâcetler revâdır yâ Rasûlallah...   Senin nûrun gören gözler ne ay gözler ne yıldızlar. Nûrundan gece gündüzler ziyâdır yâ Rasûlallah...   Terinden açılır güller sözünden şehd-ü şekkerler. Seninle hasta gönüller şifâdır yâ Rasûlallah...   Habîbsin pâdişâhlara tabîbsin dertli âhlara. Şefâ'atin günahkâra 'afâdır yâ Rasûlallah...   Ay u güneş yedi yıldız seni över kamu düpdüz. Senin sözünden ayruk söz hatâdır yâ Rasûlallah...   Hased kılar sana İblîs zehî ahmak olur telbîs. Seni sevdiği'çün İdrîs a'lâdır yâ Rasûlallah...   Vururlar nevbetin dâim bu beş vakt sünnetin kâim. Gelirse honuna her kim salâdır yâ Rasûlallah...   Mugaylanlar harîr giydi beriyyeler 'abîr oldu. Senin cefâların derdi vefâdır yâ Rasûlallah...   Satıldı Yûsuf-ı Ken'ân inen az nesneye pinhân. Seni görmekliğe bin cân bahâdır yâ Rasûlallah...   Dâvûd eğninde hil...

Hazret-i Âmine Vâlidemiz’in Dünyadan Göçerken Peygamberimiz Aleyhisselâm’a Söylediği Sözler

Hazret-i Âmine Vâlidemiz’in Dünyadan Göçerken Peygamberimiz Aleyhisselâm’a Söylediği Sözler ·      Ma’sum çocuk! ·      Seni vedia-i İlâhî olarak bırakıp gidiyorum! ·      Rabbim seni mes’ut ve mebrûk buyursun! ·      Validenin gaybubetiyle me’yus olma! ·      Ey bir rü’yânın kurbanı olacakken; lûtf-i İlâhî sâyesinde, fidye-i necât ile Pençe-i cellâd-ı ecelden yakayı kurtaran Abdullah’ın o ma’sum yavrusu! ·      Eğer düşlerim doğru çıkacak olursa; Sen bütün ins-ü cinne gönderilecek bir Peygambersin! ·      Helâl ve harâmı bildirmeğe, Bütün hakikatleri çerçevelemeğe Ve ceddin İbrâhim aleyhisselâmm dîni İslâmiyet! ihyâyâ memursun! ·      Çünkü Allah, İbrâhim Aleyhisselâm gibi seni de, putlardan ve puta tapanlara uymaktan 'korumuştur! ·      Her yaşayan ölür, ·      Her yen...

Sana “Tevekkül” Ettim!

Sana “Tevekkül” Ettim!   Sana “Tevekkül ettim”; “VEKİLİM” sensin! Sana “İman ettim”; “SAHİBİM” sensin! Sana “Sığındım”; “SIRDAŞIM” sensin! Sana “Güvendim”; “VELİM” sensin! Sana “Bağlandım!”; “DOSTUM” sensin! Sana tutunuyorum! Bütün varlığımla… Kimsenin beni yere yıkmasına izin verme Allah'ım!   (Alıntı)

Adımız Miskindir Bizim

  Adımız Miskindir Bizim   Biz kimseye kin tutmayız, Ağyar dahi dosttur bize. Kanda ıssızlık var ise Mahalle vü şardır bize   Adımız miskindir bizim, Düşmanımız kindir bizim. Biz kimseye kin tutmayız, Kamu âlem birdir bize.   Pişrev bize Kur'an'durur, Vatan bize cennetdürür. Cehennemi Hak yandırır, O gül-i gülzardır bize.   Vatan bize cennetdürür, Yoldaşımız ol Hak'durur. Hak'tan yana yönelicek, Başka yollar dardır bize.   Dünya bir avrattır karı, Yoldan iltir niceleri. Sürün gitsin o ağyarı, Onu sevmek ardır bize.   Dünya haramdır haslara, Lâkin helâldir hamlara. Biz dünyayı dost tutmayız O dünya murdardır bize.   Yunus eydür: Allah deriz, Allah ile kapılmışız. Dergâhına yüz tutuban, Hemen bir ikrardır bize.   Yunus Emre Kuddise Sirrûh  

Evliya Olmanın Yolu

Evliya Olmanın Yolu   Bişr-i Hafi Kuddise Sirrûh şöyle buyurdu: "- Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemi rüyamda gördüm. Bana dedi ki": "- Ey Bişr! Allâh-u Teâlâ seni akranların arasında ne ile yükseltti biliyor musun?" "- Hayır, bilmiyorum ya Rasûlallah Sallallahu Aleyhi Vesellem!"   "- Sünnetime uyman, sâlihlere hizmet etmen, din kardeşlerine nasihat etmen ve ashabım ile ehl-i beytime muhabbet etmen sebebiyle... İşte seni evliya derecesine ulaştıran şey bunlardır." (Ebu Said Hadimi, Berika; c:1 syf:328) Allâh’ım bu işleri bize de kolaylaştır ve dostlarının meyanına dâhil et âmin yâ Muin...

Mazlumun Ahı, İndirir Şâhı

Mazlumun Ahı, İndirir Şâhı   Horasan valisi Abdullah bin Tâhir, çok âdil idi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâliye bildirmişlerdi. Hırsızlardan biri kaçtı. Hiratlı bir demirci, Nişâbûr’a gitmişti. Bir zaman sonra, evine dönüp gece giderken, bunu yakaladılar. Hırsızlarla beraber, valiye çıkardılar. Vali: “- Hapse atın!” dedi. Demirci hapishanede abdest alıp namaz kıldı. Ellerini uzatıp; “- Yâ Rabbî! Günahım olmadığını, ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan, ancak sen kurtarırsın!” diye dua etti. Vali, o gece rüyada dört kuvvetli kimse gelip, tahtını tersine çevirecekleri vakit uyandı. Hemen abdest alıp, iki rekât namaz kıldı. Tekrar uyudu. Tekrar, o dört kimsenin, tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde, bir mazlumun âhı bulunduğunu anladı. Nitekim şiir:   "Binlerce top ve tüfek, yapamaz asla Gözyaşının seher vakti yaptığını Düşman kaçıran süngüleri, çok defa Toz gibi yapar, bir müminin duası."   Hemen o gece,...

Hz. Ali Radiyallahü Anh İle Yahudi’nin Mahkemesi

Hz. Ali Radiyallahü Anh İle Yahudi’nin Mahkemesi   "Hz. Ali Radiyallahü Anh, Sıffîn Savaşı’na giderken yolda zırhını kaybetmişti. Harp bitip Kûfe’ye döndüğünde, zırhını bir Yahudi’nin elinde gördü. Yahudi’ye şöyle dedi:             “- Bu benim zırhımdır. Onu ne birine sattım, ne de hediye ettim.” Yahudi: “- Bu benim zırhımdır ve benim elimdedir.” dedi.             Hz. Ali Radiyallahü Anh, isteseydi zırhı ondan hemen alabilirdi. Fakat kesin olarak kendisi haklı da olsa, meselenin hâkim önünde halledilmesini teklif etti: “- O hâlde hâkime gidelim!” dedi. Birlikte hâkime gittiler. Hâkim, adaletiyle tanınan Kadı Şureyh Radiyallahü Anh idi. Hz. Ali Radiyallahü Anh huzura girdiğinde, hâkimin yanı başına geçip oturdu ve bu hareketinin sebebi olarak da: “- Hasmım Yahudi olmasaydı elbette onunla aynı yerde otururdum. Fakat ben Rasûlullah Sallalllallahü Aleyhi Ves...