Kayıtlar

Müslümanlar Ne Zaman Uyanacak!

Müslümanlar Ne Zaman Uyanacak!   Ali Hayri Çelik Ramazan ayının yarısını aşmış bulunuyoruz. Ramazan ayı Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliği, unutulan kardeşliği, evrensel ümmet bilincini inşa etmesi gerekirken; İslam dünyasında Ramazanın bu diriltici ruhunu görmemiz şöyle dursun, Müslümanların vurdumduymazlığı, birbirlerine karşı düşmanca sinsi planları kurmaları ve bize merhamet yükleyen Ramazan ayında tekbirlerle Müslümanları katletmeleri bizleri kahrediyor. Müslümanlar emperyalistlerin oyuncağı olmuş, Haçlıların ve Siyonistlerin belirlediği planlar çerçevesinde onursuzca bir hayata mahkûm ediliyor. Gündemlerimizi onlar belirliyor, hangi pencereden bakmamız gerektiğini onlar öğretiyorlar. Bizi basit ve sığ küçük siyasetin basit hesaplarını yapmaya ve bunu da güya bizim için büyük davanın parçası kabul ettiriyorlar. Güç ve kuvvetin yalnızca Allah'a ait olduğunu, onun dışında hiçbir güce boyun eğmemiz gerektiği bilincini kazandıran Kur'an-ı Kerimle yürüyen sa...

Hırsızlıkla Suçlanan Gemideki Derviş

  Hırsızlıkla Suçlanan Gemideki Derviş   Bir gemide bir derviş vardı. Yükü ve eşyası yoktu. İyi huylarından, mertlik ve insanlıktan bir yastığa dayanmıştı. Gemi suların üzerinde akıp giderken, bir ara gemide bir kese altın kayboldu. Derviş ise o sırada uyumuştu. Herkesi aradılar, bulamadılar; biri de o dervişi gösterdi. Ve: “- Şu uyuyan fakiri arayalım.” dedi. Para sahibi, derdinden dolayı, yok yere onu uyandırdı. O masum dervişe itham dolu bakışlarla: “-Bu gemide bir kese altın kayboldu. Herkesi aradık; bulamadık. Sıra sende! Hırkanı çıkar, soyun da halkın şüphesi kalmasın!” Dedi. Derviş: “- Ya Rabbi! Masum kulunu suçlu buluyorlar, halimi Sana arz ediyorum! Diyerek Hakk’a iltica etti. Gemidekiler, dervişe gönül kırıcı bir şekilde davranmışlardı. O temiz gönlün sahibi, yani Hak Teâlâ ise, onun kırılmasına razı olmadığından, balıklara emretti ve o anda denizin her tarafından sayısız balık başını çıkardı. Her birinin ağzında, çok kıymetli iri bir inci vardı....

Medeniyetin İnce Çizgisi: Hat Sanatı

  Medeniyetin İnce Çizgisi: Hat Sanatı   “Sen çalış, sîneye sığmaz deme, âsâr-ı ulûm, Bir küçük âyinede aks-ı semâ zâhir olur.” Mehmed Akif Ersoy   Altından çizgiler koyu yeşil zemin üzerinde nazlı nazlı ve âhenk içinde dans ediyor sanki sınırları yokmuş gibi… Ihlamur ağacından kasnağını aşıp ilâhî bir vecd ile Ayasofya kubbesini dört dönecekmiş gibi… Lafzatullah’ı, muazzam terkîbi ile bütün dünyâya haykıracakmış gibi…   Nizâmı, endâzesi, noktalama hesaplarıyla kusursuz, ecdâdın en güzeline ulaşma çabası ile ilmek ilmek işlediği medeniyetin tek bir bakışta tezâhürü… Asırlara meydan okuyan Ayasofya Câmii’nde Kazasker Mustafa İzzet Efendi imzâlı, Allah lafzının da içinde bulunduğu levhalar hat sanatının en değerli örneklerindendir.   Levhalar, 7,5 metre çapında dünyânın sanat eseri kategorisindeki ilk celî yazısı olarak kabûl edilmektedir. Zerendud tekniğinde, altın uygulanarak hazırlanan yazının kalem ağzı genişliği 35 santimdir. Takım hâlinde...

Bir Tehassür

  Bir Tehassür   Âşıkım Kur’ân’ına ey girdigâr, Ver bu yolda aşkıma cây-ı karâr!   Lutfedip bu aşkıma kandır beni, Hizmetinde dâim eyle bendeni!   Rûhuma sindir kelâm-ı hikmetin, Anda fer bulsun hitâb-ı izzetin!   Kaplasın feyzin ilâhi cismimi, Defter-i ebrâra yazdır ismimi!   Yâ ilâhi fâriğ etme Kur’ân’dan, Son nefeste sen ayırma îmandan!   Üstâd Kemal Batanay

Şükürler Olsun

  Şükürler Olsun   Yaşlı kadın oldukça dini bütün bir insanmış. Her sabah kapısının önüne çıkar ve bağıra bağıra dua edermiş. “- Allah’ım bize verdiklerin için sana şükürler olsun!” Ve ardından her seferinde de yan komşusunun sesi duyulurmuş: “- Allah’ü Teâlâ yok kadın! Allah’ü Teâlâ yok!” Yaşlı teyze ne kadar sinirlense de yine her sabah dua edermiş. Öteki komşu da inadından her seferinde ona öyle bağırırmış.   Neyse...   Bir akşam, komşusu yaşlı teyzeye bir oyun etmeye kalkmış… Markete gidip bir sürü meyve sebze ekmek vs. alıp torbalara doldurmuş, yaşlı teyzenin kapısının önüne bırakmış...        Ertesi sabah teyze kapıyı açıp da yiyecekleri görünce çok şaşırmış ve sevinçle bağırmış:        “- Sana şükürler olsun Allah’ım, bu gönderdiğin yiyecekler için sana şükürler olsun!” Ve ağacın arkasından onu seyreden komşusu seslenmiş: “- Allah’ü Teâlâ yok kadın; Allah’ü Teâlâ yok! ...

Dua

  Dua   Dünyaca ünlü Türk cerrahı Dr. Mehmet Öz; “Dua etmek insani iyileştirir. Ben inançlı biriyim. Her ameliyatımda mutlaka dua ederim. Bence duanın meditasyon, şifa gibi, iyileştirici özelliği var. Ameliyat sonrası hastalarıma da mutlaka dua ettiriyorum. Bunun sağlıklarına çabuk kavuşmalarında müthiş bir etkisi var!” diyor.   Dindar insanların kalp hastalığı ve kanserden ölme ihtimali yüzde 40 daha az. Dindarlar daha seyrek depresyon yaşıyor, depresyona girince de daha çabuk düzeliyorlar. Güne dua etmekle başlamak, tansiyonun düşmesine yardımcı oluyor.   Müslümanların bu zor günlerinde dua silahımızı kuşanalım. Bir dua edelim. Yürekten âmînler arasında bir dua. Sonra yalvaralım o mühür sahibine. Ve O'ndan yardım isteyelim.   Bir selâm verelim. Bir salâvat getirelim… Ve ne yaparsak yapalım Allah’ü Teâlâ için yapalım. Bir gül yetiştirelim. Bir Bilâl olalım ve göğsümüzde taş yeşertelim… Bir Sümeyye olalım ve kalbimizde ağırlayalım acımasız mızrak...

Paramız Olur Olmaz Getirip Borcumu Ödeyeceğim (Yaşanmış Gerçek Bir Hikâye)

  Paramız Olur Olmaz Getirip Borcumu Ödeyeceğim    Bir gün çok fakir giyimli bir kadın yüzünde bir hüzünle manava girer. Dükkân sahibine mahcup bir şekilde yaklaşır. “- Kocasının çok hasta olduğunu, çalışamaz duruma düştüğünü ve yedi çocuğu ile birlikte aç kaldıklarını ve yiyeceğe ihtiyaçları olduğunu…” söyler. Manav ona ters bir şekilde bakarak; derhal dükkânını terk etmesini ister. Kadın ailesinin ihtiyaçlarını düşünerek: “- Lütfen efendim!” der. “Paramız olur olmaz getirip borcumu ödeyeceğim!” Manav: “- Kendisine bir kredi açamayacağını çünkü onun eski müşterisi olmadığını, kendisinde bir hesabının bulunmadığını…” söyler.        O sırada dükkânın dışında bekleyen bir müşteri ikisinin arasında devam eden bu konuşmayı dinlemektedir. İçeriye girerek manava yaklaşır ve: “- Ben o kadının almak istediklerine kefilim der. Ailesinin ihtiyacı olan şeyleri ona ver.” Bunun üzerine manav çok isteksiz bir şekilde kadına döner ve:...

En Güzel Dua

  En Güzel Dua   Bir baba ile oğul oltalarını göl kenarına atıp otele döndüler. Bir saat sonra gittiklerinde oltaya dört beş balığın takıldığını gördüler. Çocuk: “- Ben balıkların oltaya takılacaklarını biliyordum!”, dedi. Babası sordu: “- Nereden biliyordun?” “- Dua ettim de onun için!”, dedi çocuk. Cevaptan babası hoşnuttu. Oltayı yeniden hazırladılar, ikisi de hallerinden memnun öğle yemeği yemek için otele döndüler. Yemekten sonra göle gittiler. Yine birkaç balık yakalanmıştı. Çocuk: “- Böyle olacağını biliyordum!”, dedi. , “- Nereden biliyordun?”             “- Dua ettim de onun için!”             Baba oğul oltayı tekrar göle attı ve otele gittiler.             Yatmadan önce, göle gidip oltaya baktıklarında bu defa bir tek balığın bile oltaya takılmadığını gördüler.   ...

Hayat Nedir?

  Hayat Nedir?   Bir gün bir çocuk dedesine sormuş; “- Dedeciğim hayat nedir?" diye. Dedesi “- Ezanla namaz arasıdır!" cevabını verince, çocuk büyük bir şaşkınlıkla sormuş “- Ömür bu kadar kısa mı?” Diye. Dede tatlı bir tebessümle cevap vermiş; “- Ne zannettin ya... Evet, o kadar kısa! Ama, bu ezanla bu namaz nedir bilir misin?" Çocuk düşünceli düşünceli bilmediğini söyleyince dede: “- O namaz, ezansız namaz; o ezan ise, namazsız ezandır!" cevabını vermiş. Çocuk; “- Onlar da nedir dedeciğim?" dediğinde: Başını okşayıp: “-   Hani geçen gece Talib Amca’nın yeni doğan bebeğinin kulağına isim takmak için ezan okumuştuk ya... “NAMAZSIZ EZAN” değil miydi o ezan?" dedi. Bunun üzerine çocuk: “- Ya ezansız namaz nedir dedeciğim?" diye sordu. Dede torununun yüzüne uzun süre baktıktan sonra şu cevabı verdi: “- Bir gün deden öldüğünde onu da öğrenirsin. O   da cenaze namazıdır. Çünkü cenaze namazı için Ezan-ı Muhammediye ...

Günahkâr Bir Gencin Samimi Tövbesi!

  Günahkâr Bir Gencin Samimi Tövbesi! Ahmet Demirbaş   "Ey Ebâ Türab! Dün senin yanında tövbe eden genç, bu gece vefât etti. Hak teâlâ onu saâdete kavuşturdu..." Aslen Horasanlı olan Ebû Türab Nahşebi hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. Asıl adı Asker bin Hüseyn olduğu hâlde "Ebû Türâb" künyesi ile meşhur olmuştur. Maveraünnehir civarında Nahşeb'de doğduğu için "Nahşebî" nisbesi ile anılır. 245 (m. 859) senesinde Basra'da vefât etti... Bu mübarek zat, bizzat kendisinin şahit olduğu ibretlik bir hadiseyi şöyle anlatır: Bir gün caddede yürüyordum. Mahalle halkının, bir kadınla münakaşa ettiklerini gördüm. Kadın beni görünce dedi ki: -Ey Ebâ Türab! Fasık, günahkâr bir oğlum var. Dün gece yine şarap içmek istedi. Akşamdan sonra, Allahü teâlâ ona bir hastalık verdi. Şimdi yatıyor. Ancak oğlumu mahalleden atmak istiyorlar. Ne olur bize yardım edin! Kalabalıktan rica ettim, hemen dağıldılar. Sonra gencin evine gittim. Genç beni görür gör...

Arkadaşımızı Seçerken Çok Dikkat Etmeliyiz!

Arkadaşımızı Seçerken Çok Dikkat Etmeliyiz! M. Said Arvas   M. Said Arvas Hocadan Hatıralar... Çok meşhur atasözüdür: "Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim." Bu söz bizlere arkadaşın önemini ne güzel anlatıyor.   Bütün insanlar sevgiye, ilgiye ve şefkâte muhtaçtır. En fazla muhtaç olanlar ise bebekler ve küçük çocuklardır... İnsan, doğumundan ölümüne kadar eğitime muhtaç bir varlıktır. O nasıl bir çevrede yetişirse, ona göre bir eğitim alır ve yönlendirilir... Aile, okul, arkadaş ve medya insanı özellikle gençleri yönlendiren çevrelerdir... İnsanlar her zaman çevresinde iyi örnekler görmeye, bunlara teşvik edilmeye, kötü örneklerden ise uzak tutulup korunmaya muhtaçtır. Etrafından ne kadar güzel mesajlar alırsa, kişiliği o kadar müsbet olarak gelişir... Kötü insanlara özenerek onlar gibi olma hevesi insanlara her kötülüğü çok kolay bir şekilde yaptırır. Kötü arkadaş tuzağına düşen zararlı ve tehlikeli şeylerle tanışır. Onları göre göre gözünde basitleşir...

İnsanlar Niçin Ölmek İstemez?

  İnsanlar Niçin Ölmek İstemez? M. Said Arvas   M. Said Arvas Hocadan Hatıralar...   Dünya muhabbeti galip olunca insan ölmek istemez. Çünkü ölüm onu sevdiklerinden ayıracaktır. Aklı sıra ölümü kendinden uzak tutar.   Çok yaşayacağını, uzun yıllar hayatta kalacağını sanan bir insan öbür dünya için bir iş yapamaz. Kendi kendine der ki: "Nasıl olsa önünde çok zaman var, ibadetlerini istediğin zaman yaparsın, şimdi rahatına bak, keyfini çıkar..." Ölümü yakın gören ise her an onun hazırlığı ile meşgul olur, yalan dünyaya bel bağlamaz. Böyle bir insan tövbesini geciktirmez, ibadetlerini vaktinde yapar. Ölümü çok hatırladığı için kalbi yumuşar. İşte bu bütün saadetlerin başıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Lezzetleri yıkan ölümü çok hatırlayınız!" Zevk ve safa sürmek için çok yaşamayı istemeye tûl-i emel (uzun emel) derler. Hizmet ve ibadet için yaşamayı istemek tûl-i emel olmaz, ayrıca da kıymetlidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "İnsanla...