Kayıtlar

“Senden büyük Allah var!”

“Senden büyük Allah var!” Padişahım çok yaşa!!! Osmanlı devlet geleneğinde hemen her padişaha uygulanan ve devlet törenlerinde dönemin padişahına dua niyetinde söylenen “Padişahım Çok Yaşa” sözü, asli manası incelenmediğinden, belki de yeterince önemsenmediğinden dolayı genç nesillere yanlış aktarılmış, akıllara yanlış kazınmıştır. Osmanlı devlet törenlerinde uygulanan ve teşrifat geleneklerinden biri sayılan padişah ve vezirler için söylenen güzel söz ve “Padişahım Çok Yaşa” nidaları, şimdilerde ise yerini el çırpmaya yani alkışa bırakmıştır. Uygulandığı dönemlerde ise hükümdara bir dalkavukluk, yalakalık değil halk tarafından: “Sen yaşa, sen yaşa ki devlet yaşasın, ülke yaşasın, millet yaşasın!” anlamına gelmekteydi. Devletin sağ olması milletin sağ olması, refah içinde yaşamak demekti. Bu sebeple padişahın bizzat iştirak ettiği törenlerde hep bir ağızdan söylenir, dualar ile devletin, milletin sağ olması niyaz edilirdi. Şimdilerde Sultan Abdülhamid Han’ın bazı m...

İlim mi Üstündür, Mal mı Üstündür?

İlim mi Üstündür, Mal mı Üstündür? “Haricîlerle; Hz. Ali Radiyallahü Anh arasında şu tartışma geçer: Haricîler Hz. Ali Kerremallahu Vecheh’e sorarlar, ‘Ya Ali ilim mi üstün yoksa mal mı?’ Hz. Ali Kerremallahu Vecheh “- İlim daha üstündür” diye cevap vermiş, fakat delil istemeleri karşısında ilmin üstünlüğünü şu şekilde ortaya koymuştur: ·      “İlim maldan üstün, çünkü ilim seni korur, hâlbuki sen malı korursun.” ·      “İlim harcandıkça artar, mal harcandıkça azalır.” ·      “İlim sayesinde düşmanlar dost olur, fakat mal böyle değildir.” ·      “İlim dünyadan uzaklaştırıp ahirete yaklaştırır. Mal ise ahiretten uzaklaştırıp dünyaya meylettirir.” ·      “İlim sahibi öldüğü zaman sahibinin mülkiyetinden çıkmaz, fakat mal kişi öldüğü zaman biter.” ·      “İlim sahibine sirayet eden bir nurdur. Mal ise buna muhaliftir.” ·   ...

Kendimi Mirac’da Bulurum

Kendimi Mirac’da Bulurum Namaz kılmaya karar verince önce herhangi bir sıkışıklığım varsa giderir, bedenimi rahatlatırım. Allah’ü Teâlâ kalbimi biliyor. Bütün azalarımın sükûnet bulmasını beklerim. Ezan-ı Muhammediye okunmaya başlayınca, İsrâfîl Aleyhisselâm “Sûr’u üfürüyor!” , abdeste kalkarken “Kabrimden kalkıyorum!” diye düşünürüm. Temiz bir kalple niyet ederek, uzuvlarımı yıkar, ağır ağır tam bir abdest alır kalben de tövbe eder, namaz kılacağım yere gelirim. Bir müddet oracıkta oturur dinlenirim. Bu sırada zihnimi toplar, endişemi yatıştırır, dağdağaları dağıtır, ondan sonra edep ve tevazu ile doğrulurum. Camiye giderken, “mahşer yerine gidiyorum” diye, müezzin kamet getirince, cemaat saf saf olurlarken, “Bu insanlar mahşer yerinde yüz yirmi saf olup, seksen safı, bizim Peygamberimizin ve kırk safı, diğer Peygamberlerin ümmetleri olsa gerektir!” derim. “Bundan başka bir namaz kılmaya erişemeyeceğim!” diye düşünerek korku ve ümit arasında heyecanlı bir durum...

Allah'tan Korkarım!

Allah'tan Korkarım! Hazreti Zeyd Radıyallahü Anh anlattı: “- Birgün İbn-i Ömer Radıyallahü Anh köle olan bir çobana rastladı. Koyun sürüsünü otlatmakla meşgul olan çobana şöyle dedi: “- Besili, etlik bir koyun varsa getir de kesip yiyelim.” Çoban cevâbında: “- Koyun vermem mümkün değil. Çünkü sahibi burada yok!” der. İbn-i Ömer Radıyallahü Anh “- Olsun, koyunun sahibine; ‘- Koyunu kurt kaptı!’ dersin” dedi. Çoban: “- Böyle yapmaktan Allahü Teâlâ’ya sığınırım. Ondan korkarım. Çünkü O her şeyi bilmektedir!” dedi. İbn-i Ömer Radıyallahü Anh çobanın takvâsının çokluğunu böylece anladı ve hemen sahibini bulup, köleyi ve koyun sürüsünü satın aldı; köleyi âzâd edip, sonra da koyun sürüsünü o çobana hediye etti.”

Suya Bakarken Gülümseyişim

Suya Bakarken Gülümseyişim  Suya bakarken gülümseyişim, Yaşamın engin ve vahşi denizinde Çok uzaklara yelken açtı; Ama sayabileceğimden çok fazlası Yüzerek bana geri geldi. “Kara bulutlar kaybolacak” diye fısıldayarak Birinin elini sıktım; Bütün gün yaşamın Kutsandığını duyumsadım. En çok gereken yere Bir mutluluk düşüncesi gönderdim; Ve çok geçmeden büyük bir sevinçle doldum. Güç bela kazanıp biriktirdiğim Azıcık altını akıllıca paylaştım; Ve çok geçmeden yüz katına çıkarak Bana geri geldiğini anladım. Bir miktar çabayla, Birinin tepeye tırmanmasına yardım ettim; Yeni bir dostluk gibi, Çok değerli bir şey elde ettim. Her sabah uyandığımda, Nasıl başarabileceğimi düşünüyorum; “Önce hizmet ederek” diyorum. Biliyorum ki ben, verdikçe varım! THOMAS GAINES

Bir Avuç Topluluğu Helak Edersen!

Resim
Bir Avuç Topluluğu Helak Edersen ! Bedir’de geceleyin ince ince yağan bir yağmura tutulduk. Kalkanların ve ağaçların altlarında siperlendik. Hepimiz tatlı bir uykuya daldık. Yalnız Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem geceyi, ağacın altında namaz kılarak, ağlayarak ve - Allah’ım! Sen şu bir avuç topluluğu helak edersen, artık sana yeryüzünde hiç ibadet olunmaz! Diye yalvararak geçirdi. Tan yeri ağarınca, “Ey Allah’ın kulları! Namaza!” diye seslendi. Ağaç ve kalkanların altından çıkanlar Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’ın yanına geldiler. Onlara namaz kıldırdı ve düşmanla çarpışmaya teşvik etti.

Ramazân-ı Şerîf Zikirleri

Ramazân-ı Şerîf Zikirleri Ramazan ayının ilk 10 günü  (1’i ile 10’u Arası) Ebû Hureyre Radıyallâhu Anh’dan rivâyet edilen: “Ramazan ayının evveli büyük bir rahmettir, ortası tam bir mağfirettir, sonu ise cehennemden azattır.” hadîs-i şerîfinden dolayı olsa gerektir ki âlimlerimiz, her biri yüzer kere okunmak üzere: İlk on günde: ”يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ“ (جَلَّ شَانُهُ)  “100 defa  “Yâ ERHAMERRÂHİMİN” (celle şanuhu) “Ey acıyanların en merhametlisi!” Ramazan ayının 10-ile 20 sinde  (10’u ile 20’si Arası) İkinci on günde: ”يَا غَفَّارَ الذُّنُوبِ“ (جَلَّ شَانُهُ) “100 defa  “Yâ GAFFÂREZZÜNÛB” (celle şanuhu) “Ey tüm günahları çokça bağışlayan!” Ramazan ayının son 10 günü  (20’si ile 30’u Arası) Üçüncü on günde: ”يَا مُعْتِقَ الرِّقَابِ“ (جَلَّ شَانُهُ)  “100 defa  “Yâ MU'TİKARRİKÂB”   (celle şanuhu) “Ey boyunları cehennemden âzâd eden!” zikirlerini okumayı müstehap görmüşlerdir.

Bir Kadının İtirafları

Bir Kadının İtirafları On yedi yıllık evlilikten sonra bir kadın şunları söylüyor: Erkek, Allah'ın yarattığı en güzel canlıdır. Eşine, kızına, kız kardeşine, annesine, babasına, torununa vermek için sahip olduğu her şeyi feda edip, vazgeçer. Gençliğini ve sağlığını eşi ve çocukları için feda eder, çünkü sürekli çalışır. Bazen gece geç vakitlere kadar çalışmaya devam eder, ailesinin hayatını, çocuklarının geleceğini inşa etmeye çalışır. Birkaç işte çalışmak zorunda kalsa ve bu sağlığına mal olsa dahi; sürekli mücadele eder. Annesinden, diğer yakınlarından, hatta iş yerinde amirinden işittiği azarlara tahammül eder. Tüm bunların sonunda yine kabak onun başına patlar. Biraz eğlenmek için gezmeye çıksa, sorumsuz biri oluverir. Evde kalsa, tembel olur. Hata ettiklerinde çocuklarına kızınca, vahşi baba olur. Kızmasa, boş verici baba olur. Karısının çalışmasına izin vermezse geri kafalı, karısının başının belası, izin verse, karısının parasını istis...

Oğula Nasihat

Oğula Nasihat Nasihatimdir, bu oku da dinle Gözlerine yaşı doldurma oğul Ömür ölçülmüyor, elli yüz binle Boş yere benzini soldurma oğul Güvenme yaşına günler dolacak Annende babanda bir gün ölecek Belki de kardeşin sana kalacak Saygıyı, sevgiyi, öldürme oğul Hep ileriye git, geriye bakma İşini sağlam tut, elden bırakma Yalan dolan ile karşıma çıkma Aç gözlülük yapıp, saldırma oğul Hileyi, hurdayı işine koyma Riyakâr insanı insandan sayma Birine verdiğin sözünden cayma Kendini polisle, aldırma oğul Hep aklını kullan eli dineme Fakir, fukarayı asla çiğneme Kötü söz getirme benim sineme Herkesi arkandan güldürme oğul Büyüğün, yanında düğmeni takın Kendinden küçüğe sevgiyle bakın Alkol, sigaraya yaklaşma sakın Saçımı, başımı yoldurma oğul Toplumda ermiş ol sohbeti dinle Kimseye davranma nefret ve kinle İnsanlık ölçülmez para, pul dinle Dostluğu ortadan kaldırma oğul Derdini sormadan kimseyi kırma Dürüst olmayanla...

Tüm Oğullara Nasihat!

Tüm Oğullara Nasihat!   Sevildiğin yere sık gidip gelme, Bal olsan tadına doyarlar oğul! Güvenip kimseye sırrını verme, Tutamaz dilini yayarlar oğul!   Diyardan diyara edilsen sürgün, Doğru ol eğilme, dövülsen her gün, Güçlü sandıkların sarsılır bir gün, Sırtlarını sana dayarlar oğul!   Denizler taşırsan gözün selinden, Bekleme bir fayda kızla, gelinden, Hasta olsan kimse bilmez hâlinden, Ancak öldüğünde duyarlar oğul!   Gittiğin yol eğer doğru bir yolsa, Aşarsın kolayca engeller dolsa, Mâzinle övünme temiz de olsa, Bir anda karaya boyarlar oğul!   Kıymet verme sakın, çaputa çula, Güvenme cebinde paraya pula, Gözü aç olanla çıkarsan yola, Sonunda seni de soyarlar oğul!   Babamdan aldığım nasihat şöyle, Yaratanın bize emridir böyle, Bildiğin ne ise doğruyu söyle, Elbet bir gün sana uyarlar oğul!   Zararı olmaz baharda yelin, Kapanmaz yarası bir acı dilin, Ne kadar bol olsa sofrası elin,...

Oğula Nasihat

Oğula Nasihat Hakkın değil ise yediğin lokma Alamazsın bir tad, Bal olsa oğul. Boğulursun inan, bir yudum suda Altında yüzlerce, sal olsa oğul... . Muhabbeti bitir, soysuzlar ile Mazluma yetime, düşünme hile Ağırsan dokunmaz, fırtına bile Hafifi savurur, yel olsa oğul... . Kötünün ardına takılıp gitme Temelden yıkılıp, temelli bitme. İyilik edene, nankörlük etme Çiğneyip de geçme, yol olsa oğul... . Sözlerimi dinle, çok iyi bilki Gün gelir yanılır, akıllı tilki. Karşındaki seni, alt eder belki Hakir görme sakın, del` olsa oğul... . Büyüklük dediğin, sanma ki boyda Asalet aranır her zaman soyda. Sonraki pişmanlık, getirmez fayda Dökülse gözyaşın, Sel olsa oğul... . Düşmanından önce, kendinden korun Kimse ile sakın, yaratma sorun. Öfkeyle yaktığın, ateşin korun Dokunur zararı, kül olsa oğul... . Kötülük insanın, içinde hardır Her zaman yakana zararı vardır. Güzelliğe kanma, sanma ki yardır Gün gelince solar, gül olsa...

Misafir Rızkı İle Gelir Sevabı Hâne Halkına Kalır

Misafir Rızkı İle Gelir Sevabı Hâne Halkına Kalır Abdullah b. Amr b. As sahabe-i kiramın en âbid ve zahitlerinden biri idi. Kendisini tamamen ibadet ve taata vermişti, gündüzleri oruç tutar, geceleri sabahlara kadar Kur’an okur, ibadet ederdi. Hatta yeni evlenmiş olduğu hanımını da ihmal ederdi. Hanımı durumu Peygamber Efendimize bildirmişti. Asr-ı saadette Müslüman hanımlar aile problemlerini Peygamber Efendimiz’e bildirmekten çekinmezlerdi. Efendimiz de Abdullah’ı çağırarak ikazda bulunmuş, böyle yapmaması gerektiğini söylemiş ve devamla: “Çünkü eşinin senin üzerinde hakkı vardır, misafirlerinin senin üzerinde hakkı vardır, bedeninin de senin üzerinde hakkı vardır”1 buyurmuştu. Hadis-i şeriften gayet açık olarak anlaşılmaktadır ki misafirin ev sahibi üzerinde hakkı vardır. Bu hak ev sahibinin, gelen misafiri kabul edip ağırlamasıdır. Misafirin kabul edilip ağırlanması bir lütuf değil, misafirin hane sahibi üzerindeki hakkıdır. Öyle ise misafiri ağırlayan, ona bir lütufta ...