Beş Tane Düşmanımız Var

Beş Tane Düşmanımız Var

 

Birisi nefis (A'dâ adüvvük):

"Bütün düşmanların düşmanı..." En büyük düşmanın nefsin. Ne Rus'a benzer, ne Amerika'ya... En büyük düşman, insanın nefsi. Cehenneme de sokan o insanı... Aynı zamanda matıyye'dir, muhtacız ona. O elimizden giderse, canımız da gider. Onu öyle besleyeceğiz ki, bize zararı olmasın, bizi cehenneme sürüklemesin. Ancak bizi cennete götürecek kadar ona ekmek vereceğiz. Azıtıp da tepmesin bizi, ısırmasın... Yoksa azıtır, ısırırsa bizi de helâk eder. Onun için, ona son derece ehemmiyet vermek gerek.

En büyük düşman nefis!.. Onun da elinden kurtulmaya çalışacağız. Nasıl?..

İşte, Cenab-ı Peygamber nasıl diyor: "Acıkmadan sofraya oturma, doymadan kalk!.." Boğazına düşkün olma o kadar!

İkinci şartı da, telezzüzatı, yâni lezzetleri terk etmek diyor. Lezzetlere mübtelâ ola insanda kanaat olmaz. Kanaat olmayınca da insanlık olmaz.

Bu buzdolapları çıkınca rahmetlik ..... Efendi vardı, demiş ki:

“- Yazık! Yemekler ekşiyecek diye fakir fukaraya veriyorduk. Şimdi bu buzdolapları çıkınca, artık onu da veremez olduk." demiş.

Yani, insanlar kanaat etmezse, etrafındakilere yardımcı olamaz ki!.. Ancak kendine yeter. Onun için, kanaat lâzım ki artığını da etrafımızdaki muhtaçlara verebilelim.

Onun için en büyük çare, Allah-u Teàlâ'ya ilticâ... İlticânın başı, namaz ve zikrullahtır. Ve devamı iftikar-ı ihtiyaç: "Aman yâ rabbi!.. Ben âcizim, nefsin hakkından gelemem. 12 tane ejderha gibi başı var, nasıl hakkından gelirim ben onun?.."

 

Arkasından şeytan var!

Şeytan usta... Onun hakkından gelmek herkesin harcı değil. Ancak Allah'ın velileri ve peygamberler kurtulabilmiş onun şerrinden. Yoksa bizim gibi acizlerin onun şerrinden kurtulmasına imkân yok!..

 

Onun arkasından şehvet!

Şehveti, Medine-i Münevvere'de dersimiz oraya geldi, yazıyoruz. Yazıcı Küçük Hamdi Efendi'nin akrabasından bir profesör efendi geldi, misafir. Kendisi İngilizceye de vakıf. Oraya hoca olarak çağırmışlar. O suretle de bizim eve de geldi, görüştük. Dedik ki:

“- Biz şimdi şehveti yazacağız amma, Profesör efendi senin de burda bir yazın olsun!" dedik.

“- Ooooo!.." dedi, şöyle uzunca. "Bu çok büyükleri yere vuran bir belâ! Bunun altından çıkmak çok müşkil..." dedi.

Şehvet de büyük belâ! İnsan beslenirse, şehveti artar. Onun için dörde kadar Cenâb-ı Hak müsaade vermiş ki, bu belânın önüne geçilsin.

 

Dördüncüsü nifaktan korunmak!

Müslüman görünüp de hakikatta Müslüman olmayanlar var. Müslüman görünüyor, Müslümanları zehirliyor. En çok korkulan bunlardır.

Meselâ, diğer dinsiz gâvurlardan, dıştaki gâvurlardan o kadar korkulmaz. Bilinir ki o gâvurdur, ona karşı insan müdafaasını yapar. Ama, bu Müslüman diyorsun, adı da Ahmed yahut Mehmed.. Ara sıra camiye de gelir. Olmaz ama!.. İman içerde. Onu da Allah'tan başka kimse de bilmez... Hüsnü zan edersin, o başka...

 

Beşincisi de dış gâvurlar…

Bu beş tane düşmanın karşısında tek başımızayız, kendimizi korumak mümkün değil. Ancak bizi yaratan, varlıkların sahibi Allah Celle ve A'lâ'ya sığınırız, "Aman yâ Rabbi!" diye. Onun da yolları var, o yollara müracaat ederekten... Cenâb-ı Hak ahirete selâmetle ve imanla, razı olduğu halde göçen kullarından eylesin cümlemizi...

Bir ayeti kerime var, Cenâb-ı Peygamber'e hitàben:

(Vallàhu ya'sımüke minen-nâs) [Allah seni insanlardan koruyacaktır.] (Mâide: 67) buyruluyor. Bir vakitler kendisini bekleyen bekçiler vardı. Muhafızlar, nöbetçiler, geceleri gündüzleri bekleyenler vardı. Bu ayeti kerimede bu söz gelince, Cenâb-ı Peygamber dedi ki:

 

“- Hadi evinize! Siz artık rahatınıza bakın!.. Bana Allah va'd etti, beni koruyacak! Size ihtiyaç kalmadı." dedi.

Bunun şârihleri de diyor ki: "Sünnet-i seniyyeye tabi olan, Peygamber'in sünnet-i seniyyesine tabi olan ümmet-i Muhammedi de, Allah-u Teàlâ, peygamberlerini nasıl koruyorsa öylece korur!..

Allah cümlenizden razı olsun... Cümlemizin dünyamızı, ahiretimizi hayırlı eylesin... Ahirete de imân-ı kâmil ile göçen kullarının arasına ve razı olduğu kulların arasına, bizi de kabul buyursun...

El-Fâtihah!..

Selâm kâfi gelsin:

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàh!

 

(Prof Esad Coşan Rahmetullahi Aleyh)

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Yuşa Aleyhisselam’ın Okuduğu İsm-i Azam Duası

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)