İmanın Yüce Bedeli: Müslüman Olarak Can Vermek
İmanın Yüce Bedeli: Müslüman
Olarak Can Vermek
İman nimetini ödeyebilmek için Müslümanlar olarak son nefesimize
kadar gayret göstermeli, Cennet'i satın alacağımız dünyevi imtihanın bilincinde
olmalıyız.
Cenâb-ı Hak, biz âciz kullarını yoktan var edip sayısız
varlıklar arasında insanı, insanlar arasında ehl-i îmanı, ehl-i îman arasında
da Rasûl-i Ekrem Aleyhisselâm Efendimiz'e ümmet kıldı.
Hiçbir bedel ödemediğimiz hâlde, tamamen lûtf-i ilâhî ile bu
muazzam nimetlere nâil olduk.
Allah Teâlâ Bizden Şükretmemizi İstiyor
Evet, dünyaya bir bedel ödemeden geldik. Fakat âhirete bedel
ödeyerek gideceğiz. Zira Cenâb-ı Hak, sayısız nimetlerine mukâbil, bizden şükür
istiyor. Âyet-i kerîmelerde:
“Allâh'ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız...”
(en-Nahl, 18)
“Nihâyet o gün (kıyâmet günü, dünyada iken yararlandığınız)
nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” (et-Tekâsür, 8)
buyuruyor.
Şu da bir hakikattir ki bedeli ödenmeyen bir şeye sahiplik iddia
etmek, abesle iştigaldir. Mü’minler olarak bu cihanda bedelini ödememiz gereken
en kıymetli varlığımız ise ‘îmân’ımızdır.
Son Nefesimizi Müslüman Olarak Verebilme Garantimiz Yok
Elhamdülillâh, Cenâb-ı Hakk'ın “Hâdî” sıfatının tecellîsine
mazhar olarak îmanla şereflendik. Fakat Cenâb-ı Hak:
“Ey îmân edenler! Allah’tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve
ancak müslümanlar olarak can verin!” (Âl-i İmrân, 102) buyuruyor.
"Neden Yaşıyorum?" Hayatın Amacını Unutanlara 9
Maddelik İlahi Hatırlatma
Dikkat edilirse Rabbimiz bizlere “Müslüman olarak can
verirsiniz” buyurmuyor. Yani son nefesi îmanla verebilme garantimizin
olmadığını, her an ayak kayma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğumuzu
bildiriyor. Fakat ne yapıp edip îmanla can vermemizi emir buyuruyor. Zira bu
imtihan hayatı bir sefere mahsus. Ne tekrarı var, ne de telâfîsi…
O hâlde müslüman olarak can verebilmek için, canımız pahasına da
olsa îmânımızı korumak, ondan bir tâviz vermemek ve her hâlükârda ona sahip
çıkmak mecburiyetindeyiz.
Îman Nimetinin Bedelini Ödeyebilmek
Hayatta en zor şey, îman nimetinin bedelini tam olarak
ödeyebilmektir. Zira bunun belli bir sınırı yoktur. Bu sebeple son nefesimize
kadar bütün imkânlarımızla Allah yolunda gayret gösterip Cenâb-ı Hakk'ın rahmet
ve mağfiretini ümîd etmemiz şarttır.
Çünkü îman, ilâhî bir lûtuf; imtihan, îmânın sıhhat derecesini
ölçen bir miyâr; mü’minden beklenen ibadet, takvâ, ihsan, sabır, şükür,
fedakârlık, hizmet ve teslîmiyetle îmânı muhâfaza ise, Cenâb-ı Hakk'ın lûtfuyla
ilâhî mükâfatlara nâil olmanın bedelidir. Yani Hak Teâlâ, lûtfettiği îman
nimetinin kıymetini idrâk etmemiz için, biz kullarından âdeta bir bedel taleb
etmektedir. Bu bedelin nasıl ödeneceğini de şöyle beyan buyurmaktadır:
“Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, onlara (verilecek)
Cennet karşılığında satın almıştır...” (et-Tevbe, 111)
Dünya, Cennet'in Satın Alınacağı Bir Pazar Yeridir
Demek ki içinde bulunduğumuz bu imtihan âlemi, Cennet'in satın
alınacağı bir pazar yeri hükmünde. Bu pazardaki en büyük sermayemizin başında
gelenlerse, canlarımız ve mallarımız. Hakikatte can kimin, mal kimin? Canı
veren kim, malı veren kim?.. Cenâb-ı Hakk'ın ihsân ettiklerini yine O'na teslim
ve takdim etmekten ibaret bir imtihan içindeyiz. Kur'ân-ı Kerîm'de hep bunun
misallerini görüyoruz.
İmanlarından Taviz Vermeden Müslüman Olarak Can Verenler
İşte İbrahim Aleyhisselâm… O büyük peygamber; canıyla, malıyla
ve evlâdıyla imtihan edildi. Tevhîdi müdâfaa etmek için Nemrud'un dağ gibi
ateşine girmeye râzı oldu. Ateş gülistana döndü. Malını Allah için fedâ etti,
Halil İbrahim bereketine nâil oldu. Cenâb-ı Hakk'a adakta bulunduğu evlâdını Allah
için kurban etmeye râzı oldu, Cenâb-ı Hak ona hem evlâdını bağışladı hem de
Cennet'ten kurban indirdi. Böylece Halîlullah oldu, Cenâb-ı Hakk'ın dostluğuna
erişti.
Yine Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm'inde, kendilerine vereceği Cennet
mukâbilinde canlarını ve mallarını satın aldığı daha nice îman kahramanlarını
haber veriyor.
Ashâb-ı Uhdûd, ateş dolu hendeklerin içine atılırken; Habîb-i
Neccar, zâlim bir kavim tarafından taşlanırken; Firavun’un sihirbazları, Mûsâ Aleyhisselâm’a
îman etmeleri sebebiyle kolları ve bacakları çaprazlama kesilip hurma dallarına
asılırken, Cenâb-ı Hak'tan kendilerini bu zulüm ve işkenceden kurtarıp dünyevî
plânda rahata kavuşmalarını istemediler. Onların tek arzuları; îmanlarından
tâviz vermeden müslüman olarak can verebilmekti. Böylece uhrevî plânda kazançlı
çıkabilmekti. Bu sebeple bir îman zaafı göstermemek için;
“…Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve (en ufak bir tâviz
vermeden) canımızı müslümanlar olarak al!” (el-A’râf, 126) diye niyâz etmiş ve
Rab'lerine şehîden kavuşmuşlardı.
Asr-ı saâdete baktığımızda da aynı rûhu ve aynı îman heyecanını
görüyoruz. Ashâb-ı kirâm, îman nimetinin bedelini ödemek için büyük cefâlara
katlandılar.
Yazar: Ömer Faruk
Yorumlar
Yorum Gönder