Rahatları Bozulmasın!
Rahatları Bozulmasın!
Kızı, oğlu, gelini, damadı ve torunları toplanmış pür neşe tatile gitmeye hazırlanıyorlardı. Seksen yaşındaki yaşlı adam karısını iki yıl önce kaybetmiş, ayaklarından rahatsız olduğu için tek başına kalamayınca çocuklarının yanında kalmaya başlamıştı.
Üç ay oğlu, üç ay da kızı olmak üzere
sırayla bakıyorlardı. Ama buna da bakma denmezdi çünkü her gün duyduğu iğneli
sözler yaşlı adamı yaşamdan soğutmuş mecbur kalmadıkça konuşmaz olmuştu.
İşte şimdi de tatile gitmeye
hazırlanıyorlardı. Yaşlı adam içinden dur bakayım beni ne yapacaklar diye
düşündü. Çünkü fısıldaşmalar çoğalmıştı.
Zaten fazla beklemesine de gerek
kalmadı. O akşam sofrada oğlu:
“- Baba biz iki haftalığına tatile
gidiyoruz! Senin durumun malum onun için bizimle gelemezsin ama merak etme sana
iki haftalığına bir bakıcı tutacağım! Biz dönene kadar o sana bakar!” deyince
yaşlı adama söyleyecek söz kalmamıştı…
Mecburen:
"- Öyle olsun oğlum siz rahatınıza
bakın!" dedi.
Oysa içinden:
“- Beni de götürseniz nereniz eksilir,
ben de içerde oturmaktan bıktım deniz havası bana da iyi gelir bir iki insan
görür içim açılırdı ben sizleri büyütmek için gece gündüz çalışmaktan tatile
gitmeye bile vakit bulamadım hem şunun şurasında ne kadar ömrüm kaldı ki…” diye
düşünüyordu.
Babası içi acıyarak bunları düşünürken,
oğlu da:
“- Oh be kolay atlattık iyi ki ben de
geleceğim diye tutturmadı!” diye düşünüp seviniyordu.
İki gün sonra adet yerini bulsun
gibilerden babalarıyla üstünkörü vedalaşıp gitmişlerdi.
Tuttukları bakıcı yabancı uyrukluydu.
Yaşlı adam onun yaptığı yemekleri yiyemiyor çoğu zaman aç yatıyordu.
Aradan bir hafta geçmişti o gün yaşlı
adam kendini hiç iyi hissetmiyordu en yakın arkadaşına telefon edip durumunu
anlattı. Yarım saat geçmeden arkadaşı gelmişti. Yaşlı adam kesik kesik nefes alıyor
konuşmakta güçlük çekiyordu.
Arkadaşı onun öleceğini anlamıştı ama
kendini zorlayarak metanetini korumaya çalıştı ve yaşlı adama:
“- Çocuklarına haber vereyim gelsinler!”
dedi.
Yaşlı adam:
"- Hayır, arkadaşım, onları çağırma
rahatları bozulmasın eğer bana bir şey olursa o zaman söylersin. Sen beni
yalnız bırakma yeter!" dedi.
Ve önceden hazırlayıp yastığının altına
koyduğu parayı arkadaşına verip:
"- Beni benim paramla gömün. Ben
ölümümün çocuklarıma yük olmasın istemiyorum!" dedi.
Yaşlı adam her ne kadar çağırma dese de
arkadaşının içine sinmemişti gizlice telefon edip babasının durumunu oğluna
bildirince oğlu keyfi kaçmış bir ses tonuyla:
"- Sen ona bakma numara yapıyordur
onu getirmedik diye huzurumuzu kaçırmak istiyor!" diye cevap verdi.
Bu cevabı duyan adam içinden:
“- Sizin gibi evlâtlar olmaz olsun; ben
tanıdım tanıyalı babanız değil huzur bozmak, sizi rahat ettirmek için çalıştı…”
derken gözleri dolmuştu.
Yaşlı adam iki gün sonra ruhunu teslim
etti, son sözleri:
“- Beni karımın yanına gömün!” olmuştu.
Babalarının ölüm haberini alan çocukları
gönülsüz olsa da gelmişler ne bir acıma ne de bir damla gözyaşı dökmeden sessiz
sedasız gömmüş, iki gün geçmeden herkes işinin başına dönmüştü.
Onların bu tutumu komşuları bile isyan
ettirmişti. Sözünü esirgemeyen bazı komşu kadınları:
"- Siz de evlât yetiştiriyorsunuz
bekleyin görün!" diye yüzlerine söylemişlerdi.
Evet, bekleyip görmek gerekti. Çünkü
buğday ekilen yerde arpa çıkmazdı ve herkes ektiğini biçecekti.
Yaşlıları horlamayalım, onları
hastanelere veya huzur evlerine terk etmeyelim yalnız başlarına bırakmayalım. Bizim
için ne kadar fedakârlık yaptıklarını, ömürlerini bize adadıklarını
unutmayalım. Eğer onlar kadar ömrümüz olursa bir gün biz de aynı yaşlılığı yaşayacağız.
Sevdiklerimiz bize de yırtık bir ayakkabı, eski bir dolap gibi davranırsa incinir
üzülür ve kahroluruz...
Yaşlılar çok kırılgan olurlar; onları
terk etmek, onları yaşarken öldürmek demektir. Onlar çoğu zaman birinin onları
hatırlaması umuduyla yol gözlerler. Çok çabuk yorulur erken uyumak isterler
çünkü onlar için zaman hızlı geçer.
Çoğu geceler onların sessiz hıçkırıklar
arasında çocuklarını korunması için Allah Teâlâ'ya yalvarıp dua ettiklerini
duyarsınız. Unutulmak yutulması zor bir lokmadır. Bazıları nasıl bu kadar zalim
ve bencil olabiliyor?
Kendilerini bir ömür boyu çocukları için
feda eden anne babalarını lüzumsuz bir eşya gibi kenara atabiliyorlar. Onlar
terkedildikleri için göstermeden için için ağlarlar. Ufak bir hediye
aldıklarında bir çocuk gibi sevinir ve onu bir mücevhermiş gibi saklarlar.
Çünkü onlar için mühim olan hediye değil hatırlanmış olmaktır. Evet, sofrası
dolu ama kalbi boş olan bütün hayırsız evlatlara Allah Teâlâ'dan merhamet ve
vicdan diliyorum...
Yorumlar
Yorum Gönder