Nefsini İlâh Edinenler
Nefsini İlâh Edinenler
Aziz
mü'minler şerefli Müslümanlar. Allahu Azimüşşan sure-i Furkan'da 43 numaralı
ayet-i kerimede Hazreti Muhammed Mustafa (aleyhisselam)a hitaben ve onun da
zatında bütün ümmet-i Muhammed'e hitaben aynen şöyle buyuruyor. Habib'i Zîşanım.
Muhammed Mustafa'm gördün mü? Dikkatini çekti mi? Nefsinin arzularını,
zevklerini ve keyiflerini, şehvetlerini, iştahlarını Allah kabul edenleri
gördün mü? Dikkat ediniz. Dehşetli bir ayet-i kerimedir bu. Nefsinin
arzularını, şehvetini, keyfini ve zevkini Allah kabul edenleri gördün mü
Muhammed'im?
Ne
demektir bu? Kendi nefsinin arzularını adeta İlâhlaştıran, emirlerini bütün
hareket tarzını nefsinin arzusuna göre planlayan, nefsi, keyfi ve zevki neyi
emrederse onu yapan insanın Allah'ı kendi nefsi olmuştur. Ayeti kerime sanki
daha şimdi nazil olmuş gibi taze ve yendir. Zira öyle bir cemiyetin içinde
yaşıyoruz ki öyle bir hayatın içindeyiz ki herkes kendi zevkini, keyfini, kendi
nefsinin arzularını ve iştahlarını kendi isteklerini adeta İlâhlaştırmış,
putlaştırmış. Kendi kendisini Allah kabul eder bir hale gelmiş. Evet, evet.
Şimdi söyleyeceğim. Şimdi şu mübarek Ramazan günlerinde resmen alenen açıkça
Müslümanların Allah'ıyla alay edercesine, Müslümanların kitabıyla alay
edercesine elinde sigarayla dolaşan adama sorun. Nesin sen? Kimsin? Ne yapmak
istiyorsun?
Bu
mübarek Ramazan gününde bu halin ne? Diye sorduğunuz zaman size bir tek cevap
verecektir. Ben kendi hayatımı yaşıyorum, diyecektir. Kendi hayatımı yaşıyorum.
Ne demek kendi hayatımı yaşıyorum? Kendi kendimi hayata getiren benim. Allah
benim demek istiyor tabii. Kendi hayatımı diyor. Hâlbuki hayatı kendisinin
değil onun. Ona o hayatı veren Allah'tır. Ben kendi hayatımı yaşıyorum demek de
kendi kendimin hayatı elinde, hayata kendim geldim. Allah diye bir şey kabul
etmiyorum demek istiyor.?
Görüyor
musunuz? Nefsinin arzularını, keyfini ve zevkini Allah kabul edenleri görüyor
musun Muhammed Mustafa'm? Ayete bakın. Belinin ortasına kadar soyunup dolaşan,
dıştan baktığınız zaman mumhane karısı mı yoksa ev hanımı mı belli olmayan bir
kadına sorduğunuz zaman o da aynı cevabı verecektir. Ben kendi hayatımı
yaşıyorum diyecektir. Ne demek? Kendi hayatım deyince bu hayatın sahibi benim.
Bana bu hayatı veren Allah değil ben buldum diyecektir. Tabii. Görüyor musunuz?
Hayatın sahibini tanımıyor bunlar.
Eğer
hayatın sahibi olan Allah’ü Teâlâ'yı tanısalardı, Ramazan gününde kesinlikle
sigara içip dolaşamayacaklar ve Allah'a kafa tutamayacaklardı. Meselenin özü
burada ْ Hele şu kaziyeye şu
hakikate imamı yok bunların. Kendi hayatımı yaşıyorum diyor. Hani kendi hayatım
deyice bu hayatın sahibi benim kimseyi hayatıma karıştırmam. Ramazan'da benim
yememe, içmeme Allah karışamaz diyor. Evet, işin psikolojik tavrı budur.
Sosyolojik bir isyan yaşıyoruz şimdi. İçtimai bir isyan.
Bu
ortamda her türlü isyanı yapabiliyor tabii insan. Bunların Allah katındaki
seviyesi nedir bunların? Bu nefsinin arzularını, iştahlarını nefsi nerede, neyi
ve ne zaman arzu ederse onun peşinde koşan bu insanların Allah katındaki
seviyesi ne? Durumu ne? Onu da Hazreti Habibullah'a bildirmiş Mevla'mız. Öyle
bir nesil yetişmiş ki, öyle bir cemiyetin içinde yaşıyoruz ki insanların çoğu
nefsî, iştahî arzuları neyi isterse nerede isterse ne zaman isterse hemen
nefsinin arzusuna boyun eğiyor. O halde o nefis o adamın nesi olmuştur? Allah'ı
olmuştur. Boyun eğiyor mu? Boyun eğdiği ve arzularına mahkum olduğu nefis o
adamın Allah'ıdır artık. Korkunç bir hadise ve bugün toplum bunu yaşıyor. Şu
kadar çocuğa soruyorsunuz, benim hayatıma kimse karışamaz, Allah falan kabul
etmem diyor. Hayatıma kimse karışamaz ne demek? Benim hayatımı kimse
planlayamaz. Günde beş vakit namazla benim hayatımı Allah planlayamaz. Sende
bir ay oruç tutmakla benim zevkimi, iştahımı Allah kaçıramaz. Allah'ı tanımıyorum,
diyor. Görüyor musunuz Nefsinin (أ
arzularını ve iştahlarını Allah kabul eden kâfirleri gördün mü Muhammed'im?
İşte
bunlar şu sokakları dolduran ve Allah katındaki seviyesini şimdi göreceğimiz
insanlar. Bakınız Mevla'mız ne buyuruyor? Habib'im Muhammed Mustafa’m, sen onların
çoğunu işitiyor, nasihatleri dinliyor, aklını çalıştırıyor ve düşünüyor mu
zannediyorsun? Hayır. Onlar (إ dört ayaklı
davarlardan, hayvanlardan daha aşağılık mahlûklardır. Bunların kulakları
duymaz. Şehvetine hitap ederse tamam şimdi adam o kadar nefsinin arzularını
putlaştırmış ki bir keyif makinesine dönmüş. Çok af edersiniz seks bandını,
fuhuş bandını koyup da çaldığınız zaman kulağını açıp dinliyor. Fuhuş bandı,
namussuzluk bandı. O müziği o çalgıyı dinliyor, bayılıyor, alakadar oluyor,
seviyor tamam. Ama bir vaaz-ü nasihatin batını açıp da çalmaya başladınız mı
çıldırıyor. Niye? Birisi şehvetine hitap ediyor onun da şehveti onun Allah'ı
olmuştur. Hoşuna gidiyor, görüyor musunuz? Kur'an-ı Kerim'den bir ayeti tefsir
eden, vaaz eden bir hocanın vaaz-ü nasihatini teypten çalmaya başladığınız
zaman kuduz köpekler gibi kuduruyor. Çünkü onun Allah ile bir alakası yoktur.
Çünkü
onun Allah'ı kendi nefsidir. Görüyor musunuz? Ne hale gelmiştir cemiyet. Onlar
sadece karınları acıktığı zaman yemek arayan, yedikleri yiyecekleri
hazmettikten sonra bağırsakları sıkışınca bir yüznumara arayan iki ayaklı
aşağılık hayvanlardır onlar mesele bu. (İzâh: Yüznumara, tuvalet manasına
kullanılan bir tabirdir.) Onların hayatı lokantayla tuvalet arasında geçer.
Acıkınca lokantaya gider, sıkışınca tuvalete gider. Hayvan çünkü hayvan. İnsan
değil ki o. Allah'a ibadet etmeyenlere insan mı diyorsunuz? Ramazan ayında
hiçbir zarureti yokken oruç tutmayan insanlara insan mı diyorsunuz? Allah
onlara insan demiyor. Onlar hayvanlardır görüyor musunuz? Açık konuşalım,
politika yapmayalım, işi kıvırmayalım.
Allah'ın
kitabını mertçe söyleyelim. Cemaatimiz de mertçe dinlesin. Erkekçe dinlesin,
canı sıkılmasın, zoruna gitmesin cemaatimin. Şuradaki konuşmalarımızdan canı
sıkılanın imanından vallahi şüphe ederim. Benim şuradaki konuşmalarımdan ve
okuduğum ayetlerden canı sıkılan adam henüz Müslüman olamamıştır. Ortada Kur'an
vardır ben yokum. Kur'an'a teslim olacaksın. Öyle bir takım polemiklere
gelmeyeceğiz. Ya tam Müslüman olacağız ya çekip gideceğiz. Alacalı bulacalı bir
Müslümanlık yok İslam'da. Allah'ın bir takım hükümlerini alıp bir takım
hükümlerini atmak yok İslam'da. Müslüman, Allah'ın kitabının tamamının
muhatabıdır. Yalnız oruç tutunuz ayetinin muhatabı olup da faiz almayınız ayetinin
muhatabı da aynen sensin yine. Hepsini birden alacaksın. Nefsini İlâhlaştıran
insanlar, insan mı onlar? Mevlana yemekten içmekten başka bir gayesi olmayan
insanı pislik makinesi diye tarif ediyor. Pislik yani hazım cihazından ibaret
bir bağırsak organizasyonu ve daha evvel söylemişimdir tekrar arz edeyim şunu
misal veriyor Mevlana'mız. Ne yazıktır ki ne hazindir ki Mevlana'mızı bile
kendi şehvetlerine alet etmeye kalkışıyorlar. Hani Mevlana haşa sanki def
çalmış, dümbelek çalmış, çalgı çalmış, dans etmiş gibi kendi karnavallarına
benzetmeye çalışıyor aşağılık adamlar. Mevlana'mızı da çalmak istiyorlar ha.
Mevlana'yı bir karnaval, geniş bir fistan gidip de dolanan, dolanan, dolanan,
başı dolandığı başı döndüğü zaman da bir kenara gidip esrar içip zina eden bir
hayat zannediyorlar haşa.
Kaptırmayacağız
Mevlana'mızı onlara inşaallah. Adeta bir curcuna bir rezalet atmosferine
sokmaya çalışıyorlar. Gel, gel ne olursan ol gel demiş. Gel de İslam'ın
dergahında şarap iç mi diyor? Gel derken şarabını eşikte, merdivende bırak,
insan olarak gel diyor. Gel de karnaval yap demiyor. Gel de rezalet yap
demiyor. Gel de esrar iç demiyor. Gel de Allah'ın huzurunda namaz kıl, secde et
diyor Mevlana. Onu kıvırıyor, bozmaya çalışıyor hain, inanmayacağız!
Mevlana'mız
öyle söylüyor. Bir araziden geçip gidiyordum, diyor. Bir yerden yaya olarak
geçip gidiyordum. Kulağıma derinden derine bir ses geldi. Bu ses nereden
geliyor? Nedir? Diye merak ettim, yaklaştım. Bir de gördüm ki bir derenin
kıyısında, af buyurun bir insanın pisliğinden geliyor ses, diyor. İnsan
pisliğinden geliyor ve inim inim inliyor şikayet ediyor. Daha da yaklaşıp
dinlediğim zaman anladım ki şunu söylüyor, şöyle feryat ediyor. Allah'ım ben
bir saat evveline kadar yemyeşil bir ağacın dalında mis gibi kokan bir şeftaliydim.
Beni seni tanımayan, namaz kılmayan, sana secde etmeyen, sana oruç tutmayan
zalim bir insan yedi, beni pisliğe çevirdi, ondan davacıyım ya rabbi
demektedir.
Ey
insan, yediğin şeyleri pisliğe çeviren bir pislik makinesi olamazsın diyor
Mevlana. Pislik makinesi bunlar. Nefsinin arzusundan başka bir şey mi
arıyorlar? Sokağa çıkmadan önce aynanın karşısına geçip de kaşlarını incelten,
kirpiklerini boyayan, göz kapaklarını boyalayan, suratını pudralayan,
cilalayan, dudaklarını leş yemiş köpek gibi boyalayan, tırnaklarını cilalayan,
saçlarını şampuanla tarayıp beline kadar soyunup sokağa çıkan kadın neyi arıyor
şehvetinden başka? Onun şehveti onun Allah'ı olmuştur. Neyi arıyor mertçe
konuşalım, açık konuşalım. Bu kürsü İslam hakikatlerinin açıkça konuşulacağı
bir yerdir. Burası politika merkezi değildir.
Neyi
arıyorlar? Sokakta bu çıplak kadınlar neyi arıyorlar? Vallahi bunun bir tek
cevabı var. Nefsinin arzusunu arıyorlar, şehvet arıyorlar. Bir tek cevap vardır
eğer kocası için eğer kendi nikâhlısı, erkeği için kocası için olacaksa evinin
içinde süslensin. Kendi erkeği için ise. Kendi erkeği için değil tam tersine
evde pejmürde kıyafetle dolaşıyor. Pijamayla dolaşıyor, dağınık saçlarıyla
dolaşıyor. Taranmadan bile dolaşıyor. Sokağa çıkarken adeta böyle vitrinlere
konup da satılacak mal gibi cilalanıyor, etrafın şehvetini çekmeye çalışıyor.
Böyle değil midir? Bunun sebebi, manası nedir? Ayet-i kerimedeki bu men harfi
hem erkeklere şamil hem kadınlara şamildir. Açıkça kadınlara da şümulü vardır.
Erkeklere de şümulü vardır. Müslüman böyle olamaz. Müslümanların hanımları,
Yahudilerin karılarına benzeyemezler. Sokakta bacağına geçirdiği kot
pantolonuyla dolaşan kadınların arasında hangisi Müslüman'ın karısı veya kızı,
hangisi Yahudi'nin kızı veya karısı belli oluyor mu mertçe söyleyin? Ama Allah
belli olmasını istiyor. Ne diyor rabbimiz? Habib'im Muhammed Mustafa'm,
Müslümanların kadınlarına söyle. Müslüman hanımefendilere söyle. Elleri ve
yüzleri müstesna tepeden tırnağa örtünsünler. Derilerini, etlerini, kemiklerini
af buyurun vücutlarını, satılık mal gibi teşhir etmesinler. Cehenneme odun diye
yakarım onları diyor.
Allah'ın
dediği bu e peki kime tabi oluyor bunlar? Allah'ın dediğine tabi olsalardı
böyle çırılçıplak dolaşamayacaklardı. Allah'ın vücutlarına giydirdiği o deriyi,
o eti kasap dükkânlarında astığı kıpkızıl etler gibi etlerini böyle
neşretmeyeceklerdi, teşhir etmeyeceklerdi. Kime uyuyor bunlar? Belli ki bunlar
Allah'a uymuyor. Kime uyuyor? Avrupalı modacıları Allah diye kabul etmiş onlara
uyuyorlar. Senin Allah'ın Avrupa mı? Senin Allah'ın Amerika mı, Fransa mı? Sen
Allah'a inanmadın mı? Sen Hazreti Muhammed'e inanmadın mı? Sen Kur'an'a
inanmadın mı?
Hangi
Müslümanlıktan bahsediyorsun? Müslüman'ın karısı böyle olamaz. Müslüman'ın kızı
böyle olamaz. Müslümanların cemiyeti böyle olamaz. Müslüman'ın idaresi böyle
olamaz. Ortada Kur'an-ı Kerim vardır. Allah'ın hükümlerini böylece rahat rahat
çiğneyemezsiniz. Allah sizi cezalandırır, terörle, anarşiyle sizi Allah
cezalandırıyor.
Çiğnemeyin
Allah'ın hükümlerini. İslam'ı çiğnemeyin. Hazreti Muhammed'i çiğnemeyin.
Ramazan'ı çiğnemeyin. Oruç ayetini çiğnemeyin. Arş-ı aladan gelen Ramazan-ı
Şerif'i çiğnemeyin, yıkmayın İslam'ı, yıkmayın hakikatleri. Yıkmayın ayet-i
kerimeleri. Yapmayın Müslümanlar. Etmeyin, Müslümanlar. Bu cemiyet Kur'an'a
göre kurulmamış diyorum.
Hayatınız
İslam'a göre ayarlanmamış diyorum. Modelinizi Kur'an'dan almamışsınız. Dönün
İslam'a, İslam'ı bütünüyle yaşayın. Allah'ın ayetlerinin tamamına muhatapsınız
bir kısmına değil diyorum. Allah'ın ayetlerini ayıramayız. Vaktiyle bu millet
tarihin en büyük milletiydi. Bu millet cihan tarihinin en büyük milletiydi. Bu
milletin evladı, tarihin en büyük insanlarıydı. Her şeyi yıktılar, şimdi bile
görüyorsunuz Avrupalı kâfirlere, Amerikalı turistlere ecdadımızın yaptırdığı
Süleymaniye'den başka gösterecek neleri var? Nelerini gösterebiliyorlar?
Sultanahmet Camisinden başka Avrupalılara gösterecek ne yaptınız? Neyi inşa
ettiniz? Her şeyi yıktınız. Şimdi de memleketi yıkmaya çalışıyorsunuz!
Neyi
yapabildiniz? Benim ecdadımın yaptıklarının nesini yapabildiniz? Hala Avrupa'ya
karşı İslam'ın eserleriyle, Sultanahmet camisiyle, Ayasofya Camisiyle,
Süleymaniye ve Selimiye Camisiyle iftihar ediyorsun. Avrupa'ya bunları
göstermekten başka malzeme bulamıyorsun sen ve hala İslam'a sataşıyorsun değil
mi ve hala İslam'a hakaret ediyorsun değil mi ve hala Hazreti Muhammed'e
hakaret ediyorsun değil mi ve hala Kur'an'ı tanımıyorsun değil mi? Hayır. Aziz
mü'minler, hayır! Onlar kendi nefislerini ve şeytanlarını Allah telakki
ediyorlar. Habib'im onları görüp de üzülme. Onların Allah'ı, kendi nefisleri
olmuştur. Biz yarattık dediler. Biz yaptık dediler. On yılda 15 milyon genç
yarattık her yaştan dediler. Kâbetullah'ı kabul etmediler. Yetiştirdikleri
şairlerle, edebiyatçılarla Allah'a ve Kâbetullah'a hakaret ettiler.
Kemalettin
Kamu namındaki kâfir bir şair, okul kitaplarına kadar geçmiş olan bir şiirinde
şöyle söylüyor. Her yerde ispata hazırım. İki defa millet vekili olmuş bir şair
Kemalettin Kamu. Vallahi, aynen şöyle söylüyor. Ne örümcek ne yosun, ne mucize
ne afsun, bize Çankaya yeter, Kâbe, tullah Arab'ın olsun. Bize Allah lazım
değildir, diyor adam. Şiir yazmış böyle. Arab'ın olsun, biz 'yi istemiyoruz, Allah'ı
istemiyoruz demiş adam. Şiir yazmış, okul kitaplarında okunmuş bu. Ne
zannediyorsun yani. Bu eli silahlı gençler birden bire mi şekillendi
zannediyorsunuz? Bu anarşist dedikleri gençleri bunlar yetiştirdi. Bu
teröristleri bunlar yetiştirdi. Bu sokakta adam öldüren, cam kıran, etrafı kana
bulayan bu gençleri, şimdiki üniversite yetiştirdi. Bugünkü profesörler
yetiştirdi. Öyle değil mi inkar edebilir misiniz? Bunlar yurt dışında
yetişmediler ki, milli eğitim sisteminin çocukları bunlar. Bugünkü
üniversitenin çocukları bunlar ama ellerine silah geçirmişler durmadan ölüm
ateşi saçıyorlar!
Siz
yetiştirdiniz ama Kur'an'ı kabul etmediniz. Ama Muhammed Mustafa'yı kabul
etmediniz. Onun terbiyesini kabul etmediniz. Ona çöl Arabı dediniz, Kur'an'a
çöl kanunu dediniz. Allah'tan korkmadınız çünkü nefsinizi Allah telakki
ettiniz Habib'im onları görüp de üzülme. Sen onların üzerine vekil değilsin.
Allah onların hesabını soracak diyor Rabbül Alemin.
Kimi,
kime şikâyet ediyorlar? Üniversitelerde oruç tutan Müslüman kardeşlerimize öyle
profesörler çıktı ki a evladım yirminci asırda oruç tutmak da neymiş? Eskiden
Araplar açmış, susuzmuş, yiyecekleri yokmuş. Oruç diye Muhammed onları
kandırmış. Siz tutmayın demişlerdi. Bu nesil böyle yetişti kardeşlerim. Gökten
zembille inmedi anarşist. Bu memlekette ve bu milli eğitim sisteminde yetişti.
İnkar edebilir mi bir erkek? Allah'a secde eden talebelere not vermediler.
Başını örten Müslüman talebelere sınıf geçirmediler, karne vermediler. Namaz
kılan memurları attılar. Derece vermediler, terfi ettirmediler. Anarşistler havadan
mı geliyor zannediyorsunuz? Yetişti bu topraklarda su içti, bu topraklarda
ekmek yedi. Bu topraklarda zehir yedi, bu topraklarda Allah yoktur dedirtildi.
Gelsinler
konuşalım. Nerede isterlerse mahkemedeyse mahkemede, meclisteyse mecliste, idam
sehpasındaysa idam sehpasında, gelsinler! Açık ve seçik her şey. Hadiseler
ortada. Biz bu memleketin kurbanlarıyız. Ben kanımın son damlasına kadar bu
toprakları düşmanlara teslim etmem. Elime Kur'an'ı alırım, şehit olmak için
koşarım ama öbürü kaçar, uzaklaşır. Şampanyasının başına gider. Bu toprakların
bendesiyim, Allah'ın kuluyum. Bu şehit topraklarını kimseye vermem, vatanımı
parçalatmam, milletimi parçalatmam, Kur'an'ı çiğnetmem! (Allah sedaları)
Beni
kimse itham edemez. Ben bu toprakların çocuğuyum. Ben bu yurdun kurbanıyım. Ben
memleketin asayişini istiyorum, emniyetini istiyorum. Huzurun gelmesini
istiyorum. Yeraltı örgütüne dâhil değilim. Yer üstü örgütümüz yok. Allah'ın
evinden başka hiçbir sahamız yok. Emniyet teşkilatı endişe edemez. Askeri erkân
endişe edemez. Biz açıkça her şeyi mertçe söyleyen, fikir özgürlüğü ortamında
hakikatleri konuşan bir din görevlisiyiz. Kimseden çekinmiyoruz. Çünkü ben suç
işlemiyorum. Kimseyi suç işlemeye teşvik etmiyorum. Kimseyi eyleme
kışkırtmıyorum. Ama zihinlerinin açılmasını, hakikatleri öğrenmelerini
istiyorum. Öğretmek suç değil öğrenmek suç değildir. Nefsinin arzularını Allah
kabul edenleri görüyor musun Muhammed'im? İşte bunlar, firavun bunlar.
Firavun
daha insaflıydı belki. Şeytan bir gün firavunun kapısını çalıyordu. Firavun
biliyorsunuz ْ diyen
bir kâfirdi. Ben sizin en büyük Allah'ınızım demişti. Şeytan günün birinde
firavunun kapısını çalıyordu. İçeriden firavun şiddetli şiddetli kapının
çalındığını duyunca, işitince kimsin, ne istiyorsun, diye sormuştu. Şeytan
kahkahalarla içeriye girmiş, yakasından tutmuştu firavunun. Ne aptalsın firavun
demişti. Hem Allah'ım diyorsun hem de kapıyı çalanın kim olduğunu soruyorsun.
Ne aptalsın sen demişti.
O
bile insaflıydı. Sonra o da tebessümle canım dedi biz kim Allah kim. Biz
yediğimizi, içtiğimizi bir tuvalete boşaltmadan çatlayan, patlaması gereken pis
mahlûklarız, ne Allah'ı? Ağzımızdan bir kere kaçırdık demiş. Bunlarda o kadar
da insaf yok. Hala İslam'a dönmüyorlar. Hala Hazreti Habibullah'a) dönmüyorlar.
Onların çoğunu sen işitiyor dinliyor, akıllarını işletiyor mu zannediyorsun?
Onlar (إ hayvanlar gibidirler. Yol itibarıyla
yaşayışları itibarıyla hayvanlardan daha aşağılık mahlûklardır onlar. Zira bakınız
Kurtubi namındaki ciddi tefsirde şöyle bir kayıt tespit ettim. Hayvanlar
yaratıcısını tanımaktadırlar. Akşamları meradan, tarladan, çayırdan, çimenden
döndükten sonra sahibinin evini tanımaktadırlar diyor Mukatil. Büyük müfessir
ve evin sahibine teslim olmaktadırlar. Erbabına, kendisini besleyene, hayvan
kendisine bakana, hayvan kendisini besleyene kendisini ahırda ağırlayana teslim
olur.
Bunlar
kendisini yaratan Allah'a bile teslim olmuyorlar. Nefislerini Allah telakki
etmişler öyle değil mi kardeşlerim? Sık sık misal veririz ama zamanı geldi.
Tekrar etmek gerekiyor. Siz hepiniz mutlaka bilirsiniz. Hayvanlar üç yüzü beş
yüzü bir arada sürüler halinde otlarlar ya, akşam olunca sürü halinde hayvan
sürü kasabaya veya nahiyeye veya köye indiği zaman her hayvan sürünün içinden
seçilip ev sahibini gidip bulmuyor mu? Hangi evin malıysa o eve gidip teslim
olmuyor mu? Evet gidip teslim oluyor. Evinin sahibini biliyor. Kendisine bakanı
tanıyor ve yine siz biliyorsunuz daha çok o hayvan, süt getiren hayvanlar akşamleyin
getirdikleri sütleri sahiplerine teslim ediyorlar. Yabancı bir insan,
tanımadıkları bir insan o hayvanın sütünü almaya çalıştı mı hayvan sütünü
çekiyor. Damla memesinden süt vermiyor. Tekme ile vurup deviriyor adamı.
Tanıyorlar
sahiplerini. Ya bizim şu üniversitelerini bitirenler niye Allah'ı tanımıyor? Ya
şu yüksek tahsil talebeleri niye Allah'ı tanımıyor? Okutmadınız da onun için.
Eğitim sisteminizde Allah yoktu da onun için tanınmayacak tabii ya. Nerede
İslam'ın hakikati? Nerede İslam'ın eğitimi? Şu Ramazan'da bile çıldıracağım
neredeyse. Ramazan ayı hepiniz biliyorsunuz ibadet ayıdır. Hazreti Muhammed
Mustafa (aleyhisselam) öyle buyuruyor. Şeytanların bağlandığı bir aydır. Oruç
tutacağı gece, namaz kılacağı bütün gününü ve gecesini Allah'a ibadetle
geçireceği bir Ramazan ayında, Ramazan geceleri diye televizyona öyle
programlar getirmişler ki çırılçıplak fahişeler, Ramazan gecesi dans ediyor
Müslüman'ın önünde. Ramazan gecelerini bile bir zina gecesi, fuhuş gecesi,
eğlence gecesi haline getirmişler. Ramazan eğlence günleri midir? Ramazan günah
toplama mevsimi midir? Topladığınız günahları dağıtmak için vesile olan Ramazan
ayını, Ramazan geceleri ile soytarılarla, maskaralarla bilmem tiyatrocularla,
şantözlerle, dansözlerle, Müslümanların Ramazan gecelerini rezalet gecesi
haline getirmeye ne hakları var?
Hey
Müslümanlar hey. Uyuyun bakalım. Uyuyun hele. Uyanmayın hala! Hala siz cennet
bekleyin. Hala Muhammed Mustafa'yı bekleyin. Hala bekleyin bakalım. Uyuyun
hele. Sükûta mahkûm olun. Memleketin aslı sen, devlete vergi veren sen, orduya
asker veren sen. Üniversiteye öğrenci veren sen, fabrikaya işçi veren sen ama
susan sen, sesi soluğu çıkmayan sen. Ey pısırık Müslüman sen! Ne zaman, nasıl,
nerede, niçin kahredici sualler bunlar.
Şimdi
dersin bu noktasında, İslam'ı bütünüyle yaşayan, ashab-ı kiramdan misal
verelim. Eğilmeyen Müslümanlar, en kahredici zamanlarda bile İslam'ı dimdik
ayakta tutan Müslümanlar. Hazreti Muhammed Mustafa (aleyhisselam) efendimiz
şöyle buyuruyor. Ey Müslüman'ım diyenler. Sizden biriniz katiyen mü'min olamaz.
Müslüman olamaz.(İzâh: Nefsinin arzularını İslam'a uydurmadıkça Müslüman olamaz
demektir.) Nefsinin arzularını, iştahlarını Allah katından getirdiğim Kur'an-ı
Kerim'e ve İslam'a, nefsini, nefsinin arzularını Kur'an'a uydurmadıkça onların
imanını Allah kabul etmeyecektir buyuruyor. Nefsinin arzularını İslam'a
uydurmaya. Görüyor musun ölçü bu. Nefsinin arzularını İslam'a uyduracaksın.
O
zaman nefsin yemek istiyor mesela içmek istiyor. Ramazan günü oruç tutacaksın,
İslam'a uyacaksın. Bakın kimse nefsinin arzularını İslam'a uydurmadan
Müslüman'ım demesin. Hadis sahih. Biz tam tersine, İslam'ı kendimize uydurmaya
kalkışıyoruz. Adam hala geliyor yahu ne aptal Müslümanlar var be. Hocam diyor
denize girmek orucu bozar mı bozmaz mı? Şu aptal suale bak. Dünyanın en aptal
sualidir bu. Mantıksız, temelsiz, İslam'la alakası olmayan bir sual. Ramazanla
denizin ne alakası var? Oruç tutmak demek nefsin arzularına dur demektir.
Denize gitmek nefsin arzusudur. Ramazanla bağdaşır mı ki soruyorsun? Oruç
tutmak nefsin arzularını frenlemek demekti hani. Denize gidip serinlemeyi,
denizin içinde çırpınmayı, serinlemeyi, sevişmeyi, yıkanmayı nefsin arzu
ediyor. Hâlbuki oruç nefsi frenlemek demek. Daha nasıl soruyorsun hala? Niçin
soruyorsun? Efendim o Allah'ın kitabını kendi nefsine uyduracak.
Hocaları
kendisine uyduracak. Bir hoca da kalkar da yok canım denizde yıkanmak orucu
bozmaz derse, yaşa be hoca, aydın hocasın diyecek. Çünkü İslam'ı keyfine
uyduracak. Keyfini İslam'a uyduracakken. Bir hoca da kalkıp da çırılçıplak
mayolarla, şunlarla, bunlarla arını, namusunu, iffetini kaldırıp atarak kadınlı
erkekli denizlere Müslümanlar gidemez. Müslümanlar oralarda yıkanamaz. Karısını
kızını oraya götüremez deyince ha bu hoca yobaz oğlu yobaz diyorlar. (İzâh:
Denizde yüzmek sünnettir. Şartlarına uygun bir şekilde yani çevrede insan
olmadan vücudunun kapanması lazım gelen yerlerini kapatarak denize girip çıkmak
orucu bozmaz. Ama denize girince bir damla bile su yutarsa oruç bozulur. Bunun
tehlikesi çok büyüktür o yüzden Timurtaş Hocamız lafını bile etmemek
gerektiğini açıklamış.)
Yobaz
hoca veya çağdışı hoca ama kalkar da yok canım İslamiyet akıl, mantık dinidir.
İleri bir dindir. Kızını, karını çırılçıplak soy, hayvan sürüsü gibi git
denizde yıkan günah değildir derse bravo büyük hoca, ilerici hoca oluyor.
İslam'ı keyfine benzetmeye çalışıyor haydut. Kendisi İslam'a benzeyecekken veya
öyle memurken. Efendiler işin şakası yoktur, memleket gidiyor.
Hala
ayakta kalıyorsak ayakta bekliyorsak bu imanımızın eseridir. Müslüman olmamızın
eseriyle yaşıyoruz. İktisadımız çökmüştür. Bütün iş hayatımız çökmüştür.
İçtimaiyatımız çökmüştür. Aile hayatımız çökmüştür. Her şeyimiz çökmüştür. Ama
elhamdülillah imanımız ne kadar darbe yemiş de olsa şu kubbeler gibi dimdik ayakta
duruyor inşallah Teâlâ. Kalkacağız, Allah'ın inayetiyle kalkacağız. Allah'ın
inayetiyle İslam'ı hâkim kılacağız. Şu kubbeler gibi dimdik duran imanımızı bir
gün hayatımıza hâkim kılacağız inşaallah.
Efendiler
bakınız ashab-ı kiramdan bir örnek arz edeceğim Biliyorsunuz Mekke-i
Mükerreme'de İslam'ın yayıldığı günlerdeydi. Puta tapanlar Müslümanlara çok
eziyet ettiler, çok işkence yaptılar. Onlar da dayanamadılar biliyorsunuz çok
zorluklar altında kaldılar. Allah'ın Resulü aleyhisselam onlardan bir kısım
Müslümanlara, Habeşistan'a hicret etmeye izin verdiler. Habeşistan. Afrika'da
bir ülke biliyorsunuz o zaman Habeşistan Hıristiyan'dı ve Hıristiyan bir millet
ve devlet idi. Devletin başında da bir kral vardı. İsmi Necaşi idi. Necaşi
isminde insaflı bir kral. İnsaflı bir hükümdar. Allah'ın Resulü gidiniz
buyurdular Habeşistan'a hicret edin de zulüm altında inim inim inlemeyin
buyurdular.
Bir
grup Müslüman gittiler. Habeşistan ülkesine girdiler. Habeşistan hükümdarı
Necaşi müsaade etti, topraklarına girdiler. İltica hakkı tanımışlardı,
sığındılar. Hıristiyan bir ülkeye sığınıyorlar fakat puta tapanlar onları rahat
bırakmadılar ki. Üç kişilik bir heyet gönderdiler arkalarından. Gidin onları
kraldan geri isteyin, getirin asalım dediler. Geriye getirin. Heyet geldi durum
arz edildi. Habeşistan kralı Necaşi Müslümanları da huzuruna kabul etti.
Peşlerinden gelen putperestleri de huzuruna kabul etti. Hıristiyan adetlerine
göre kralın huzuruna girerken herkes eğilecek yeri öpüp secde edecekti.
Hükümdar merdiven gibi basamaklı bir tahta oturuyordu. Onun karşısına gelenler
oturduğu tahtın ayaklarının değdiği toprağı öpüyorlar ve secde ediyorlar ondan
sonra huzura giriyorlardı.
Mekke'den
gelen putperestler, tereddütsüz o adete uydular, secde ettiler hükümdarın
yanına sokuldular ama o Müslümanlar zerre kadar eğilmeden uygun adımlarla sert
bir şekilde gidip karşısına dikildiler kralın. Eğilmediler. Bunun üzerine
kralın yakınları nasıl olur dediler. Haşmetlimiz, bunlar sizin karşınızda
eğilmediler, secde etmediler. Hiç bükülmediler. Saygısızlık ettiler. Bunları
huzurunuza kabul etmeyin dediler. Necaşi sordu niçin eğilmediniz? Niçin secde
etmediniz? Niçin bizim adetlerimize uymadınız? Dediği zaman Cafer ibni Ebi
Talip, Hazreti Ali'nin kardeşi Cafer geldi ileriye. Biz ey hükümdar, biz
Müslüman'ız. Allah'tan başkasının karşısında eğilmeyiz, buyurdular!
İslam
budur. Nerede Müslümanlık şimdi? Sen ve ben Müslüman olduğumuzu söylemekten
haya etmeliyiz bunların yanında. Hicret etmişler, zulümden kaçmışlar,
işkenceden kaçıp Habeşistan'a sığınmışlar. Kralın merhametine sığınmışlar orada
bile imanlarını feda etmeyen Müslümanlar.
Orada
bile eğilmeyen Müslümanlar. Sen üç kuruşluk menfaat karşısında faiz alan, veren
bankaya gidip teslim oluyorsun, utanmadan Müslüman'ım diyorsun. Ne Müslümanlığı
seninki ve Müslümanlığı uydurmuşuz kendimize. Geçenlerde Müslüman olduğunu
zannettiğimiz bir iş adamı, öyle Müslüman ki ha beş vakit namazı fireye
vermiyor. Yazıhanesine gidiyorsunuz, seccade de kapının ortasına asılmış.
Herkes görsün diye demek ki. Takunya falan orada. İyi bir Müslüman
zannediyorsunuz. Konuşmaya başlayınca ben faizin haram olduğunu ayetlerle
anlatmaya başlayınca hocam dedi dur bakalım. Namaz neyse oruç neyse her şey
neyse ben şu faiz yasağına artı vermiyor, ben bu ayeti kabul etmiyorum dedi.
Namaz kılan Müslüman ha! Müslüman'a bak! Bu faiz işi dedi, iyi değil. Allah
burada biraz işi şey ediyor dedi. Görüyor musun?
Niye
efendim faiz olmadan ticaret olmazmış. Faiz olmadan iktisadi sistem
kurulmazmış. Faiz olmadan alışveriş olmazmış şu kâfir herife bak. Namaz kılan kâfir
bu adam. Kur'an'ın bir hükmünü alıyor, öbür hükmünü atıyor. Yok böyle
Müslümanlık, yok! Kur'an haykırıyor insanlara. siz Kur'an-ı Kerim'in bazı
ayetlerini alıyorsunuz da bazı hükümlerini almıyor musunuz? Eğer öyleyse siz
Kur'an'ın tamamını inkar eden kâfirlersiniz gördünüz mü Bizim cemiyet Müslüman
mı? Bizim hayatımız İslam mı? Bizim toplumumuz İslam toplumu mu? Müslüman
eğilmeyecek, bükülmeyecek, dökülmeyecek. Allah'a kayıtsız şartsız teslim
olacak! Nerede İslam?
Kur'an
kurslarını, camileri, İslami müesseseleri siz yapacaksınız. Başka kim yapsın?
Çaremiz varsa söyleyin. Allah’ü Teâlâ cümlemizi iki cihan saadetine nail
buyursun inşaallah. Pazar günü Şehzadebaşı'nda buluşmak ve haftaya cuma günü de
burada inşaallah buluşmak niyetiyle. Ya rabbi günahlarımızı affeyle. Ya rabbi
kusurlarımızı mağfiret eyle. Ya rabbi kulluğuna bizi kabul eyle. Ortasına doğru
yaklaştığımız Ramazan-ı Şerif'i bizlerden hoşnut eyle. Her nefesimizde kelime-i
şehadet ki göklere çıkan bir derya ile buyurun. Eşhedü enla İlâhe illallah ve
eşhedü enne Muhammeden abduhu ve rasülüh diyerek bu iman ve ikrarla huzuruna
cümlemizi kabul eyle. El açıp amin diyen uzaktan-yakından gelerek bu sohbetleri
dinleyen, çok uzaklarda çeşitli vasıtalarla bu konuşmaları dinleyen (okuyan)
mü'min ve Müslüman kardeşlerimi iki cihanda aziz eyle ya rabbi. Amin,
velhamdülillahi rabbil alemin. El-Fatiha!
Timurtaş Uçar Hoca Rahmetullahi Aleyh
Yorumlar
Yorum Gönder