Yusuf ve Sevgi
Yusuf ve Sevgi
Yusuf ailesinin tek çocuğuydu... Annesi
babası Onu en iyi şekilde yetiştirmeye gayret ediyorlardı... İmam-Hatip
öğrencisiydi Yusuf...
Yusuf'un uzaktan uzağa sevdiği bir kız
vardı... Sevgi... Sevgi sınıfın en ağırbaşlı kızıydı... Başı hep önündeydi... Teneffüs
aralarında evden getirdiği kitaplarını okurdu hep... Yusuf derste gizli gizli
bakardı Ona... O ise Yusuf'a hiç karşılık vermezdi... Görmezdi bile Yusuf'un
Ona ilgisini... Oysaki sınıfın değil okulun en yakışıklı çocuğuydu Yusuf... Kızlar
onunla arkadaş olmak için can atardı... Ama O dinine düşkün biri olduğundan
zinaya düşme korkusundan uzak dururdu onlardan... Ama ne yaptı ise Sevgi'den
uzak duramıyordu... Evet, göz zinasıydı bu yaptığı... Ama elinde değildi,
nefsine yenik düşüyordu...
Bir gün cesaretini toplayıp kıza
açılmayı düşündü... Herkesin bir sevgilisi vardı... Kendisinin de olmalıydı... Diğerlerinden
neyi eksikti ki... Arapça dersindelerdi... Ders bitiminde Sevgi'ye duygularını
açıklayacaktı Yusuf... Bir ara kitabının arasındaki bir kâğıt gözüne ilişti... Bir
hadis yazılıydı:
"Aşkını gizleyip iffetini muhafaza
ederek sabredenin günahlarını ALLAH affedip cennetine koyar...” (İbn Asakir)
Nerden gelmişti ki bu kâğıt... Sanki
biri Yusuf'un içini okumuştu... Kafası karıştı... Hem arapça hem türkçe
yazıyordu hadis... Derinlere dalmıştı hadisi okuyunca... Vazgeçti Sevgi'yle
konuşmaktan...
Ertesi gün... Yine Arapça dersinde Yusuf
nefsiyle mücadele halinde... Söylemeli içindekileri... Yine bir kâğıt ilişti
gözüne... Yine bir hadis:
"Ümmetimin üstün olanları aşk
belasına düşünce iffetini koruyanlardır...” (Deylemi)
Artık anlamıştı... Birisi yazıp
koyuyordu... Ama kim? O sırada öğretmenle göz göze geldi... Öğretmen gülümsedi...
Yusuf başını önüne eğdi... Öğretmen koymuş olmalıydı... Defalarca Yusuf'un
Sevgi'ye baktığına şahit olmuştu çünkü... Hem yazı da öğretmenin yazısıydı... Utandı
Yusuf ve vazgeçti Sevgi'ye açılmaktan...
Bir hafta sonra...
Sınıf bir dedikodu ile çalkalanıyor... "Sevgi'nin
birlikte okula geldiği çocuğu gördünüz mü? Ne yere bakan yürek yakanmış... Sevgilisi
varmış"... Yusuf beyninden vurulmuşa dönmüştü... Anladı ki Sevgi'den Ona
yar olmayacaktı... Hayalleri suya düşmüştü... Sevgi'den vazgeçmeliydi...
Ertesi gün kitabının arasındaki yine bir
not buldu Yusuf... Bu defa ayet yazılıydı...
"Onu işittiğiniz zaman, erkek ve
kadın mü'minlerin, kendi vicdanlarında iyi zanda bulunup da "Bu apaçık
iftiradır" demeleri gerekmez miydi?" (Nur, 12)
Yusuf'un beyninde şimşekler çakmıştı... Ne
demekti bu... Sevgi geldi hemen aklına... Ve dün konuşulanlar...
Okul çıkışı yine aynı erkek Sevgi'yi
kapıda bekliyordu... Yusuf ise onları seyrediyordu... Sevgi tam gence doğru
ilerlerken,
"Abi biraz bekler misin, kitabımı
unuttum sınıfta...”
Abi mi? Demek ki sevgilisi zannettikleri
çocuk Sevgi'nin abisiydi... Ayet yankılandı Yusuf'un kulaklarında... Suizan
yapıp da işlediği günaha tövbe etti içinden. Sonraki günlerde Yusuf ara sıra
kitabının arasında hadis ve ayetler bulmuştu... Öğretmenine minnettardı... Yanlışa
düşmesini engelliyordu her defasında...
Bir ay sonra...
Sınıfta bir hüzün vardı, Babası Yusuf'u
şehir dışında bir medreseye yazdırmış, okuldan almıştı... Yusuf'un okulda
geçirdiği son gündü... Okuldan ayrıldığına değil Sevgi'yi bir daha göremeyecek
olmasına üzülüyordu...
Henüz ilim öğrenmenin aşktan üstün
olduğunu kavrayamamıştı... Çünkü aşk iliklerine kadar işlemişti... Hatta
babasına içten içe kızıyordu... Medreseye gitmek de istemiyordu... Herkesle
vedalaşmış, Ayrılık zamanı gelmişti... Kitaplarını çantasına koyarken yine bir
not bulmuştu... Ve bir ayetti bu:
"Sizin hayır bildiklerinizde şer,
şer bildiklerinizde hayır vardır... ALLAH bilir siz bilemezsiniz...” (Bakara /
216)
Bu ayet kendine getirmişti Yusuf'u... Evet
bunda da bir hayır vardı... Başını eğdi ve kimseye göstermediği gözyaşları
içinde çıktı sınıftan...
Şehir dışındaki yatılı medrese hayatı
başlamıştı Yusuf'un... Hocaları ona ilk günden edebinden ve saygısından dolayı
hayran kalmıştı... Herkes Ona geleceğin büyük bir hocası gözüyle bakıyordu... Yusuf'un
içi buruktu... Sevgi'den ayrılmak zor geliyordu Ona... Ama dayanmalıydı... RABB'inin
bir bildiği vardı elbet...
5 yıl sonra...
Hocası Yusuf'u yanına çağırmıştı...
- Yusuf! Sen şimdiye kadar gördüğüm en
iyi talebemsin... Birkaç aya kadar aramızdan ayrılıp ilim hayatına atılacaksın...
Evlilik çağın geldi de geçiyor... Bir abimizin kızı var... Kur'an kursu
hocalığı yapıyor... Onu sana uygun gördük, ne dersin?
Yusuf Sevgi'den başka kimseyi
düşünmemişti evlilik için... Ama o çoktan evlenmişti belki de... Hem hocalarına
karşı boynu kıldan inceydi:
- Siz nasıl uygun görürseniz efendim... Anneme
babama söyleyelim...
Anne babanın da rızası alınarak gidildi
kız istemeye... Yusuf'un içi kan ağlıyordu... Evleneceği kişiyi sevemezse Onun
hakkına gireceğini düşünüyor ve kahroluyordu... Konuşma ve tanışma faslının
ardından sıra kahve ikramına gelmişti... Odaya doğru güzeller güzeli bir kız
geldi... Yusuf Sevgi'yi öylesine hayal etmişti ki, gelen kızı Sevgi gibi
görüyordu...
Hayır, hayır... Hayal değildi bu... Sevgi'ydi...
- Bu nasıl bir tevafuk ALLAH'ım! Dedi...
Demek Sevgi Okulu bitirmiş, hoca olmuştu...
Yerinde duramaz oldu Yusuf... Kendisine uzatılan kahveyi alırken elleri tir tir
titriyordu... Fincan tabağını kaldırınca küçük bir kâğıt gördü altında... Sevgi'nin
gözüne baktı... Sevgi ise hiç bakmadan "Al" dercesine başını salladı...
Kâğıdı elinde sımsıkı tutuyordu... Kahvesini bitirince lavaboya gitmek için
izin istedi... Odadan çıkar çıkmaz... Kâğıdı açtı... Okulda kitabının arasına
koyulan yazının aynısı ile yazılmış bir hadis vardı:
"Birbirini sevenler için nikâh
kadar güzel şey görülmemiştir...” (İbn Mace)
Yusuf şaşkınlık üstüne şaşkınlık
yaşıyordu... Meğer o notları yazan Sevgi'ydi... Yusuf fark etmesin diye hep Arapça
dersinde ve öğretmenin yazısını taklit ederek yazıyordu... Yusuf hadisi tekrar
okudu "birbirini sevenler" diyordu... Demek ki Sevgi de Onu seviyordu...
Ve yıllar sonra kavuşma zamanları gelmişti...
Söz ve nişanın ardından düğün günü gelip
çatmıştı... Çok sade bir düğün programı hazırlamışlardı... Yusuf heyecanından
yerinde duramıyor, oradan oraya volta atıyordu...
Bir ara elini cebine attı Yusuf... Ve
yine bir hadis buldu:
"Evleniniz, çoğalınız...” (Beyhaki)
Sevgi'nin bu sürprizleri Yusuf'u Ona
daha çok bağlıyordu... Ve tekrar tekrar âşık oluyordu Yusuf...
Artık evlenmişlerdi...
Yusuf evin içinde kendisi için
hazırlanmış ayet ve hadisleri bulmaya devam ediyordu... Evlilikle, kadının
kocası-erkeğin karısı üzerinde hakları ile anne baba hakları ile ilgili ayet
hadis yazıp bırakıyordu kenara köşeye...
Ve hep içinde bulundukları durum ile
alakalı oluyordu bunlar...
3 ay sonra...
Yusuf talebelerinin yanından gelmişti...
Ceketini çıkardı, askıya asacakken bir hadis ilişti yine gözüne:
"Evlat kokusu, cennet kokusudur...”
(Taberani)
Bu demek oluyordu ki baba olacaktı... ALLAAAAH
diye bağırdı birden... Sevgi başkaları gibi "Ben hamileyim"
demektense, her zaman ki gibi hadisle bildirmişti bunu eşine... Hemen Sevgi'nin
yanına koştu ve alnından öptü... Artık çocuğunun annesi olacaktı sevdiği kadın...
1 ay sonra...
Yusuf uyandığında başucunda bir not
buldu yine... Bir hadis vardı:
"Lezzetleri yok eden, ağız tadını
bozan, ümitleri kıran ölümü çok anın...” (İbni Hibban)
Neden yazmıştı ki bunu Sevgi?
Yusuf'un dünya zevkine daldığını mı
düşünüyordu acaba... Mutfakta kahvaltı hazırlayan eşinin yanına gitti... Nedenini
sordu...
Başını eğdi Sevgi, üzgündü:
-Bu gece rüyamda senin öldüğünü gördüm,
ben de bu hadisi yazmak istedim...
-Merak etme, seni geç buldum hemen öyle
bırakıp gitmem, dedi Yusuf...
Eşini teselli için kurmuştu o cümleyi...
İçi ürpermişti aslında... Şaka yapıp ortamı yumuşatmak istedi...
Bir hafta sonra...
Sevgi kurstaydı... Yusuf ise kitap
okuyordu evde... Birden kalbine bir sancı girdi... Nefesi daraldı... Kalp krizi
geçiriyordu Yusuf... Okuduğu kitabın arasındaki kâğıdı eline almaya çalıştı... Ve
birkaç saniye içinde canını teslim etmişti meleğe...
Sevgi eve geldiğinde Yusuf'un cansız
bedenini görünce düşüp bayıldı... Kendine geldiğinde yaşlı gözlerle yanına
gitti... Dokunamıyordu hayat arkadaşına... Öldüğüne inanmak istemiyordu... O
sırada elindeki kâğıdı gördü Yusuf'un...
Bir hadis vardı ve altında da bir not:
"Çocuğa güzel bir ad koymak,
evladın baba üzerindeki hakkıdır...” (Beyhaki)
Oğlum olursa Yusuf, kızım olursa Fatıma...
Anlaşılan o ki, Yusuf ölümle ilgili hadisi
okuduktan sonra ölümün kendisine yakın olduğunu düşünerek bu hadisi yazmış,
kitabının arasına hazır etmişti...
Artık Yusuf yoktu...
Sevgi anne babasının tüm ısrarlarına
rağmen kayınvalidesi ve kayınbabasının yanında ayrılmadı... Yusuf onların tek
çocuğuydu... Kendisi de onları terk etse kimsesiz kalacaklar, acıları daha da
artacaktı... Hem onların torunlarını taşıyordu karnında...
6 ay sonra...
Yusuf'un oğlu dünyaya geldi... Tıpkı
Yusuf gibi pek güzeldi... Dedesi onu kucağına aldı... Ezanını okudu kulağına...
Yaşlı gözlerle ve titrek bir sesle
fısıldadı kulağına:
Hoş geldin oğlum...
Hoş geldin torunum...
Hoş geldin ikinci YUSUF'UM...
YUSUF'UM...
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder