Namaz Kılmamanın Zararları
Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî Kuddise Sirrûh hazretleri, Sefer-i Âhiret risâlesinde buyuruyor ki:
01- Namaz kılmayan, namaz kılmamakla
bütün müminlere zulmetmiş bulunuyor. Zîra her namazda “Esselâmü aleynâ ve alâ
ibâdillâhissâlihîn” demekle bütün müminlere dua ediliyor. Her gün beş vakit
namazda yirmi defa tekrar olunan bu duadan Müslümanları mahrûm bırakıyor. Yani
hakları olan bu duayı terk ediyor. Kıyâmet gününde bütün mü’minler bu haklarını
namaz kılmayanlardan alacaktır. Namaza gevşeklik gösterenler, namazı
önemsemeyip hafif tutanlar birçok cezaya uğrarlar:
02- Ömründen hayır ve menfaat
görmez. Çeşitli hastalıklar, çeşit çeşit aşağılıklar, hakaretler ve zilletler
içerisinde hayat sürer. Kimseden saygı görmediği gibi, çeşitli mahrumiyet ve
zaruretlere mübtelâ olur. Sıhhatinden hayır ve menfaat görmez. Genel olarak
kötü yerlerde bulunan kimseler, namazına devam etmeyenler veya namazında
gevşeklik gösterenlerdir. Bu gibi yerlerde, ekseriya namazı terk edenler,
namaza gevşeklik gösterenler görülür. Bunun gibi, zahmetli, yorucu ve ağır
işlerde çalışanlar da çoğunlukla yine namaz kılmayanlardır. Namazı doğru
kılanlar, sâlihlerin yanında hurmet ve haysiyet ve îtibar sâhibidir. Bu
gibiler, arkadaşları ve akrabaları arasında seçilmiş ve saygılıdır. Aşağı,
çirkin, süflî ve ezici işlerde çalışanlar genellikle namaz kılmayan veya namaza
gevşeklik gösterenlerdir.
03- Cenâb-ı Hakkın hizmetinde
bulunmaya yarar kimselerin simâlarında, kendi yaradılışlarındaki, güzellik ve
cemâlden ayrı olarak bir başka güzellik ve cemâl vardır ki, namaza gevşek
davrananlar her ne kadar güzellenme ve süslenme sebeblerine başvursalar da,
hergün defalarca hamama girip çıksalar da, türlü türlü, çeşit çeşit ve yeni
elbiseler giyseler de, yine bu güzellik ve cemâle kavuşamaz ve bu simaya
bürünemezler. Her çeşit güzel kokular sürünseler de, kendilerinde hâsıl olan
yahûdî kokusuna benzer kokuyu hissedebilenlerden gizliyemezler. Bu kokuyu
duyanlar vardır. Nitekim yehûdîler, yehûdîliğe mahsûs olan kokudan, İslâma
gelip İslâm dîninde karar kılmadıkça kurtulamıyacakları gibi, namazı terk edenler
de, namaza devam ve şartlarına riayet etmedikçe kurtulamazlar.
04- Simâ-i sâlihîn ancak namaza
devam edenlerde bulunur. Bunu anlıyanlar vardır. Hattâ bu işin ehli olanlar,
geçirilen namazın hangi vaktin namazı olduğunu da bilebilirler. Namaza devam
edenler, uzun zaman hamama gitmeseler de, yıkanmasalar da, bunun gibi hayli
zaman çamaşır değiştirmeseler de, vücudları, elbise ve çamaşırları pis kokmaz.
Namazı terk edenler, aksine sık sık hamama gitseler de ve çamaşır değiştirseler
de, o nezafet, o tarâvet ve o zarafete sâhip olamazlar.
05- Günde defalarca sadaka verse,
birçok yetim sevindirse, yedirse, giydirse, günlerce Kur’ân-ı kerîm hatmetse,
birçok kere hacca gitse, buna benzer ibâdet, tâat ve iyilikler yapsa, Cenâb-ı
Hak ona zerre kadar bir sevab vermez. Bütün amelleri boştur.
06- Allah’ü Teâlâ, o vakitleri
namaza mahsus kıldığından bu vakitleri namazda geçirmeleri elbette lâzımdır. Bu
vakitleri Allah’ü Teâlâ’nın tâyin ettiği şekilden düzenden çıkarmak zulmünde
bulundukları için namazı terk edenlerin her işinden, dünyevî ve uhrevî
yaptıklarından iyilik, hayır ve bereket kalkar.
07- Yâ Rabbi diyen kuluna, Allah’ü Teâlâ,
“Lebbeyk = söyle yapılsın” buyuruyor. Namaz kılmayan kimseye, böyle söylemez.
Onun duası kabûl olunacak makama getirilmez. Yanî bir engel çıkar da geri
bırakılır. Kabûl olunacak yere ulaşamaz. Tıpkı dünya işinde, dilekçe yazanın,
dilekçesinin bir yerde takılıp yerine ulaşamaması gibi.
08- Sâlihler, Allah’ü Teâlâ’ya yâr
olanlar namaz kılanlardır. Ancak bunlar hayır ve berekete ve rahmete vesile
olurlar. Namazda, Âdem aleyhisselâmın yaratılmasından yeryüzünde bir tek mü’min
kalıncaya kadar, bütün müminlerin ve dolayısiyle bütün mahlûkatın da hakları
vardır. Namaz terk edilince, Hakkın rahmeti, örtülü kalır. Rahmetin gelmesine
değil kesilmesine sebep olduğundan bütün mahlûkat namazı terk edene buğz ve
düşmanlık eder.
09- Müslümanların dualarının
bereketinden mahrum kalır. Yanî hisse, pay alamaz. Ölse, mezarı yanından geçen
bir Müslüman’ın okuduğu Fâtiha’dan gerektiği kadar faydalanamaz. Allah’ü Teâlâ böylelerini,
ulûhiyet makamında özel hizmet sayılan namaza almadığından, Hakka hizmetten
kovulmuş ve bu hizmet için verilecek olan faydalardan mahrum kalmıştır.
10- Namaz kılmayan, görünüşü bozuk
bir sûrette ve rahatsız olarak yatağa düşer. Üstünü başını, yorganını,
karyolasını ve diğer şeylerini pisleterek berbat eder. Öyle olur ki, en
yakınları olan çocukları ve hanımı, anası ve babası da ölümünden nefret eder.
Beklenilen hürmet ve riâyeti gösteremezler. Dünyalık olarak çok büyük meselâ
pâdişah da olsa, yine ölüm zamanında şu veya bu şekilde ikrah olunur bir sûret
ve şekilde vefat eder ki, bütün etrafı ve yakınları ondan nefret ederler.
11- Namaz kılmayanın ölümünde;
gözlerinde korku alâmetleri, telâş ve hüzün eserleri, gözünü göğe dikme
işaretleri görünür. Gözlerinin rengi değişir. Yukarıya veya aşağıya doğru
dikilir ki, bakmak mümkün değildir. Burun delikleri kurur. Kuş tüyü yataklarda,
muhteşem karyolalarda, süslü odalarda ve saraylarda binbir ihtişam ve çeşitli
debdebe içerisinde bulunsa da, yine zelil ve aşağı olur. Gittikçe zillete,
alçalmaya doğru yol alır. Çünkü izzet, ancak Allah’ü Teâlâ’ya, Muhammed
aleyhisselâma ve müminlere mahsustur. Hz. Ömer bunun için: Biz zelîl bir kavim
idik. Allah’ü Teâlâ bizi İslâm dîni ile azîz eyledi. Eğer izzet ve şerefi, Allah’ü
Teâlâ’nın bizi azîz ettiğinden başka yerde ararsak, eskisinden daha zelîl ve
aşağı oluruz buyurdu.
12- Namaz kılmamakla iman zayıflar.
Namazı kılmayanların imanları zayıf olduğundan, ne melekler, ne rûhlar, ne ölüler,
ne diriler, ne de diğer mahlûkat onu azîz tutmaz, ona hürmet ve riâyet
göstermezler. Namaz kılmayan ölürken saçları ve sakalları sarkar. Sarkık,
düşük, karışık bir manzara alır. Kısaca, hayatındaki şeklinde bulunmaz.
Mü’minler ise ölümünde de hayattaki durumu bozulmaz, aynen canlı gibi kalır.
Onun ölümünü gören, ölümünden haberdar değilse, uyuduğunu zanneder.
13- Ne kadar çok yemek yese de, yine
açlık ızdırabı dinmez. Gittikçe şiddetlenir. Dayanılmaz, tahammül edilmez bir
hâl alır. Ne kadar fazla, ne kadar kuvvetli ve iyi yemekler yedirilse, bu acı,
bu ağrı, bu sızı dindirilemez. Bu ızdırap teskin olunamaz. Bu hasta
yedirilmekle doyurulamaz. Boğazı, barsakları açlıkla acı çeker.
14- Açlık bir orantı hâlinde
yükselir, artar. Nihâyet kıvrana kıvrana can verir. Çünkü namazı terk etmek
büyük günahtır. Cezası da o nisbette büyük olur. Açlık da mühim bir
hastalıktır. Neticesi mutlaka ölümdür. Diğer hastalıklar gibi değildir. İşte
namaz kılmayanlar açlık hastalığı ile kıvranıp öyle giderler. Her namaz kılmayan
mutlaka aç olarak ölür.
15- Namaz kılan, güler yüzlü
mütebessim, parlak ve nûrânî yüzlü olur. Sevinç ve neşe alâmetleri yüzünde ve
gözlerinde âşikâr olur. Hak teâlâdan ve meleklerinden hayâ eder. Kendi
kusurlarını ve Hak teâlânın lütuf ve ihsanını görür de, alnından terler
dökülür, burnunun delikleri sulanır. Kulak altları ve burun delikleri hafif bir
şekilde terler. Güzel bir şekilde kokar. Renginde lâtif bir güzellik olur.
16- Etrafa güzel kokular yayılır. En
lezzetli ve en nefis yemekler yemiş gibi tok ve kanmış olarak vefat ederler.
Namazın tamam olması ve kemâl üzere bulunması, fıkıh kitaplarında genişçe
anlatıldığı şekilde namazın farzlarını, vâciblerini, sünnet ve müstehablarını
yapmaya, yerine getirmeye bağlıdır. Namazda huşu’ bu dört şeyde toplanmış ve
kalbin hudû’u da bunlara bağlanmıştır. Mü’minle kâfir arasındaki fark namazdır.
Mü’min namaz kılar, kâfir kılmaz. Münâfık ise bâzan kılar, bazân kılmaz.
17- Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
18- “İman, namaz demektir. Namaz
için kalbini hazırlar ve namazı itinâ ile, vaktine, sünnetine ve diğer
şartlarına riâyet ederek kılan, mümindir.” (İbni Neccâr)
19- Kıyâmette kulun ilk sorguya
çekileceği ibâdet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer amelleri kabûl edilir,
düzgün değilse, hiçbir ameli kabûl edilmez.” (Taberânî)
20- “Namaz kılmayan, Kıyâmette,
Allahı kızgın olarak bulacaktır.” (Bezzâr)
21- “Namazı kılmayanın ibâdetleri
kabûl olmaz ve namaza başlayana kadar Allah’ü Teâlâ’nın himâyesinden uzak
kalır.” (Ebû Nuaym)
22- “Namaz dinin direğidir, terk eden
dinini yıkmış olur.” (Beyhekî) “Namaz kılan kıyâmette kurtulacaktır, kılmayan
perişan olacaktır.” (Taberânî)
23- Hanbelî’de bir namazı özürsüz
terk eden kâfir olduğundan öldürülür. Yıkanmaz kefene sarılmaz, namazı kılınmaz
ve Müslümanların kabristanına konulmaz. Ayağına ip bağlanır, murdar bir it
gibi, bir çukur kazıp içine konur. Üzerine toprak atılır. Üzerine kabir alâmeti
de yapılmaz. Şâfiî ve Mâlikî’de büyük günah işlediği için ceza olarak
öldürülür. Hanefî’de namaza başlayıncaya kadar dövülüp hapse atılır. Namaz
kılmamak imansız ölmeye, namaz kılmak ise iki cihan saadetine sebep olur.
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder