Veysel Karani Kuddise Sirrûh: “Meleklerin İbadeti”
Veysel Karani Kuddise Sirrûh: “Meleklerin İbadeti”
Veysel Karani Kuddise Sirrûh Hazretleri bazen sehere
kadar secdede, bazen sabahlara kadar rükûda kalır.
“- Bırakın üç kere Sûbhane
rabbiyel âla demeyi, ben bir keresini bile beceremiyorum!”
diye yakınır.
Eh onun özlediği ibadet meleklerinkinden farksız
olmalıdır.
“Namazda huşu öyle olmalıdır ki!”
der:
“Bağrına bıçak sokulsa
duyulmaya.”
Biri sorar:
“- Nasılsın?”
Cevap manidardır:
“- Akşama çıkacağını bilmeyen
biri nasıl olursa!”
Sevenleri ısrarla nasihat isterler.
O gülümser:
“- Allahü teâlâyı bilir misiniz?
“- Evet biliriz.
“- Öyleyse başka şeyleri
bilmeseniz de olur.
“- Aman efendim bir nasihat
daha.
“- Allahü teâlâ sizi bilir mi?
“- Elbette bilir.”
“- Öyleyse başkaları bilmese de
olur.”
Mübarek, Allahü teâlâdan çok korkar ve buyururlar ki:
“- İnanın Allahü teâlâ’yı
tanıyana gizli kalmaz.”
Veysel Karani hazretleri hayatını kendi ifadesiyle
şöyle hülâsa eder.
“- Yüksekliği tevazuda buldum, liderliği nasihatte...
Nesebi takvada buldum, şerefi kanaatte... Rahatlığı zühdde buldum, zenginliği
tevekkülde.”
Bizde ne takva, ne zühd, ne de tevvekkül. Eh bir şey
bulamıyoruz tabii. Allah’ü Teâlâ o büyüklerin yüzü suyu hürmetine sonumuzu
hayreyliye…
Veysel Karani Hazretlerinin kutlu hırkası elden ele
geçer ve Van civarında hüküm süren İrisan Beyleri’ne gelir. Hicri 1028 yılında
2. Osman Han’a hediye edilen nurlu emanet İstanbul’da heyecanla karşılanır.
Asitane halkı ona “Hırka-ı Şerif” der, ramazanlarda ziyaret ederler. Buğulu
gözlerle ilmeklerine dalar, Efendimizi hatırlarlar.
Gel zaman git zaman büyük izdihamlar yaşanır. Hırkanın
saklandığı ve sergilendiği küçük bina kalabalığı kaldırmaz olur. Abdülmecid Han
bu mübarek hırkanın şerefine, Fatih’te koca bir mahalleyi istimlak eder ve biblo
güzelliğinde bir cami yaptırır. Bu uğurda şahsi servetini fedadan çekinmez.
Belki de şu ferah mabedi böylesine sevimli kılan, temelindeki ihlâstır,
kimbilir?
Yorumlar
Yorum Gönder