Dostun Attığı Gül Yaralar Bizi
Dostun Attığı Gül Yaralar Bizi
Hallac-ı Mansur Kuddise Sirrûh, cezbe ve sekir halinde
söylediği ve mazur bulunduğu Ene’l-Hak cümlesi yüzünden idama mahkûm edilir.
Onu asılacağı meydana getirdiklerinde etrafta mahşerî bir kalabalık vardır.
Hallac-ı Mansur Kuddise Sirrûh darağacını görünce güler ve kalabalık arasında
gördüğü dostu Şibli’den seccade isteyerek iki rek’at namaz kılar. Ardından
şöyle duâ eder:
“Allah ım burada senin dinin uğruna gayrete düşüp beni
öldürmek için toplananların suçlarını affet.”
Bu esnada kalabalık içinden özellikle düşmanları, fırsat
bu fırsat diye Hallac-ı Mansur’a taşlar atarlar. Hallac-ı Mansur Kuddise Sirrûh
bunlara ah bile demez hatta tebessüm eder, ama dostu Şibli ağlayarak kırmızı
bir gül atınca Hallac-ı Mansur Kuddise Sirrûh inler ve şöyle der:
“Taş atanlar avam takımı, bilmiyorlar, halden anlamazlar.
Onların taşı bizi incitmez ama halden anlayan bir dostun attığı gül bile bizi
incitti, canımızı acıttı.”
İnsan hayata daha çok dostlarıyla, sevdikleriyle tutunur.
Sevinçlerini onlarla paylaşarak arttırırken, acılarını hüzünlerini yine onlarla
paylaşarak azaltır. Kişi, tanımadığı kimselerden bir kötülük, bir haksızlık
gördüğünde çok incinmez, en azından hayal kırıklığına uğramaz ama dostundan
gördüğü küçük bir eziyete bile katlanması çok zor olur.
Başkalarının, hakkında yanlış düşünmeleri insanı fazla
üzmez, yıpratmaz; ama sevdiği birisi, hakkında yanlış düşünürse, zarar verecek
bir davranışta bulunursa işte bu insanı üzer, incitir. O kişi sıradan biri
değildir çünkü, belki en zor günlerinde yanında olmasını beklediği insandır.
Her şartta desteğini umduğu, hayatta en çok güvendiği kimselerden biridir.
Hani Temel deniz kenarında yürürken elinde bir yılan
taşıyormuş.
“Neden elinde yılan taşıyorsun?” diye sorulunca:
“Denize düşersem lâzım olabilir” cevabını vermiş…
İşte dostluk, denize düştüğümüzde yılana sarılmak zorunda
kalmayışımızdır. Elimizden tutup bizi çıkaracak birisini her zaman yanımızda
bulabilmemizdir.
Dostun gönlü, dostuna karşı hassastır, çok şeyler bekler
ondan… Bu yüzden insan dostluk hukukuna çok dikkat etmelidir. Özellikle dostla
hal ve harekete, konuşmaya özen göstermek gerekir. Çünkü bazı sözler, keskin
kılıç gibidir, dostluğu keser, kalpte tedavisi zor yaralar açar, kalpteki
muhabbet çiçeklerini kurutur. Bazen yerinde olmayan gereksiz bir istek, küçük
bir tavır veya söz bile, çok büyük mutlulukların elden kaçırılmasına sebep
olur.
Dostluk, fedakârlık ve emek ister. Her şeyi karşısındaki
insandan bekleyerek elde edilemez hakikî dostluklar. Dostluk; mutluluk, üzüntü,
hastalık, sağlık, darlık ve bollukta dostunun yanında olabilmektir.
Marifet iyi gün dostu olmak değildir. Sadece iyi gününde
yanında olmak dostluk da değildir zaten. Sahte dostluktur olsa olsa. Günümüzde
ahlâkî bozulmanın etkisi dostluklarda da gösteriyor kendisini maalesef. Artık
menfaat hesapları ortaya girince dostlar birbirlerine taş atmaktan bile
çekinmiyorlar. Ve nice pırlanta yürekli insanlar, çok önemsiz basit dünyevî
meseleler uğruna birbirlerinden ayrı düşüyorlar.
Hayatımızda kaç tane güzel dostumuz var acaba? Ya da
tersinden soracak olursak, şu kısa hayatta kaç kişi için gerçekten güzel bir
dost, güzel bir kardeş olabildik? Dostlarımıza, kardeşlerimize karşı
hareketlerimize çok dikkat edelim ve kalplerini kırdıysak hemen özür dilemeyi
de asla ihmal etmeyelim. Çünkü yarın özür dilemek için çok geç olabilir.
Ne mutlu İhlâs ve Uhuvvet anlayışının gereğini yerine
getirebilenlere… Ne mutlu şu kısa hayatta en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en
güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olabilenlere…
Alıntı Yazan: Onedebıyat yazarı
Yorumlar
Yorum Gönder