Efsane Namağlup Boksör Kemal Sonunur’dan Birkaç Hatıra
Efsane Namağlup Boksör Kemal Sonunur’dan Birkaç Hatıra
İsimsiz Kahraman, Kemal Sonunur Kimdir?
1951 Ankara doğumlu.
İlkokul, ortaokul ve liseyi Ankara’da bitirdi. 1973 yılında polis memuru olarak
Emniyet camiasına katıldı. Polis memurluğu yaparken Gazi Üniversitesi Spor
Akademisi’ni bitirdi. 1980’de zamanın Ankara Valisi Vecdi Gönül’ün korumalığını
yaparken, Başbakan Yardımcılığına gelen Merhum Özal’ın isteği ile koruması
oldu. Boksa 1968’de Ankara’da Ring İhtisas’ta başladı. 11 kez Türkiye
şampiyonu, 2 kez Avrupa Uluslararası Turnuva Şampiyonu, 1972 Dünya Şampiyonu, 2
kez Balkan Şampiyonu oldu. Eski emniyet müdürü…
Efsane Namağlup Boksör Kemal Sonunur, boks hayatı boyunca 251 maça çıktı ve 241 nakavt yaptı.
“Allah Demek Bile
Neredeyse Suçtu!”
“12 Eylül darbesine az
bir zaman var. O zamanki Balkan şampiyonaları şimdiki Avrupa Şampiyonası
düzeyinde.
Bursa’da Balkan
Şampiyonası var. Ben, şampiyonadan iki gün evvel, İstanbul’a gittim. Mahmut
Sami Ramazanoğlu Kuddise Sirrûh hazretlerini ziyaret ettim.
Dedim ki:
“- Efendim ben boksta
dünyanın en güçlü rakipleri ile karşı karşıya geleceğim. Duanıza muhtacım.”
Rahmetli dedi ki:
“- ‘Sen hiç merak etme
şampiyon olacaksın, Allah’ın izniyle. Ringden inerken, spiker sana; ‘Şampiyon
oldun, bunu neye borçlusun?’ diye soracak. Sen de canlı yayında diyeceksin ki: “Ben
güç ve kuvvetimi Hak dini olan İslam’dan alıyorum. O güç ve kuvvet de Cenab-ı
Allah’a mahsustur. Beş vakit namazıma borçluyum altın madalyamı!”
“- Merhum Hocam’ın dediği gibi şampiyon oldum. Ve Uğur Dündar’ın uzattığı mikrofona aynen bunları söyledim. Derken birkaç gün sonra beni TRT Genel Müdürlüğüne çağırdılar. ‘Maçlardan sonra Allah’tan, dinden, imandan bahsetmeyeceksin!’ dediler!.. Gerekli cevabı verdim tabii… Ama bir Müslüman ülkesinin kurumunda bunların yaşanması beni çok üzdü. Türkiye işte böylesine karanlık dönemlerden geçti!”
“Yugoslavya’da namazdan
bahsettim diye Rus konsolosluğunun önüne diktiler!”
Devam ediyor Şampiyon:
“- Yugoslavya’da Balkan
şampiyonu olduğumda da TRT’ye konuştum.”
“Bu zafer beş vakit
namazın sayesindedir” dedim. Türkiye’ye geldim. O zaman polis memuruyum. Şube
müdürleri beni makamına çağırarak; ‘Sen niye Yugoslavya’da beş vakit namazın
sayesinde şampiyon olduğundan filan bahsediyorsun!’ diye sıkıştırdılar. Ve beni
Rus Konsolosluğu’nun önüne nöbete diktiler, komünistleri bekle de görelim’
mantığıyla! Öyle günlerden geçtik.”
“- Şimdi Türkiye hızla
ilerliyorsa, bunda Merhum Özal, Merhum Erbakan, Merhum Muhsin Yazıcıoğlu gibi
dava adamlarının büyük katkıları vardır.”
“Namazı Kılarken Merhum Özal’ı Kaçırmışım!
“Dönem darbeci Kenan Evren dönemi… Merhum Özal da Başbakan Yardımcısı olarak Bakanlar Kurulu’nu makamında toplantıya çağırdı. Ben kapının önüne çıktım. Dedim ki; ‘Bu toplantı nereden baksan iki saat sürer. Ben hemen öğlen namazını Başbakanlık Binası’nın altındaki mescidde eda edeyim. Tesbihi, duayı da yolda halledeyim’. Koşarak mescide gittim. Namazımı kıldım. Ve hemen Başbakan Yardımcısı’nın makamına geldim. Bülent Ulusu’nun Koruma Müdürü Metin Altınzincir dedi ki, ‘Oğlum neredesin! Sayın Özal’ı Sayın Evren çağırdı. Sayın Özal, seni sordu. Görevliler de ‘Aşağı mescide indi hemen çağıralım’ dediler. Bunun üzerine ‘Kenan Evren’i bekletmeyelim, acil çağırdı’ dedi ve hemen çıktı.’ Çok üzüldüm. Hemen taksiye atladım doğru Köşk’e gittim. Aradan bir saat geçti, Merhum Özal, Evren’in yanından çıktı, makam arabasına bindi. Ben de öne oturdum. Yolda kendisine, ‘Sayın Başbakan Yardımcım; üzerimde Allah’ın izniyle hiç namaz borcu yok. Ben, namaz vakti geldiğinde bütün imkânlarımı kullanıp namazımı kılıyorum. Siz Bakanlar Kurulu Toplantısı’na girdiğinizde, en az iki saat sürer diye düşünerek, namaza indim. Bu arada Sayın Cumhurbaşkanı sizi çağırmış. Taksiye atladım geldim ama böyle geç kaldım. Ben, bu görevi layıkıyla yapamıyorum. Namazı geciktiremiyorum. Beni affedin, ben görevden ayrılmak istiyorum. Sizi hiç mazereti olmayan arkadaşlarımdan biri korusun lütfederseniz.’
Tuvaletten Çıkmış Gibi Yapıyorum…
Merhum Özal gülümseyerek dedi ki; ‘Sen benim namaz kılmadığımı mı zannediyorsun. Ezan okunduğu zaman ben de bütün imkânlarımı değerlendiriyorum. Namazımı vaktinde eda ediyorum. Başbakan Yardımcılığı makam odamın içerisinde, tuvalet kapısı var. Tuvalet kapısı direkt tuvalete açılmıyor. İki metrelik bir koridor var. Kapının arkasında da benim dürülü seccade-halım var. Ben orada namazımı kılıyorum. Elimi de lavaboda ıslatıyorum, elimi yüzüme sürüyorum ki, tuvaletten çıkmış gibi görüneyim. Kimse, bana Allah kabul etsin demiyor. Benim tuvaletten çıktığımı zannediyorlar. Ben böyle yapıyorum, sen de bundan sonra böyle yap. Aşağılara gitme. Namaz vakti geldiğinde burada kıl. Çaycı gelip nasıl çay getiriyor, sen de doğruca içeriye gir, arkadaki seccadeyi al ve namazını kıl.’
Ben, bundan böyle sayın Başbakan Yardımcım’ın dediği üzere, öğle, ikindi ve akşamı mümkün mertebe odasında, o tuvalet kapısının arkasındaki seccadesinde kıldım. O öyle bir dönemdi. Koskoca Başbakan yardımcısı bile o dönemde gizli namaz kılmak durumunda kalıyordu. ”
Rahmetli Özal’a İmamlık Yaptım!
Kemal Sonunur Rahmetli Özal'la ilgili bir başka anısını da bakın şöyle anlatıyor:
İstanbul’da işadamları
toplantısına gidiyorduk, yolda Bolu civarlarında Sayın Başbakan Yardımcısı
Turgut Özal şoföre hitaben:
“- Akşam namazına yirmi
dakika kaldı. İkindiyi şu dinlenme tesislerindeki mescidde kılalım!” dedi.
Makam arabası tesise
yanaştı. Semra Özal’a dedi ki:
“- Sen bir çay iç biz
geliyoruz.”
Mescide girdik. Bana:
“- Kemal, geç imamlığa!”
dedi. Orada bizimle birlikte Ekrem Pakdemirli, Mehmet Keçeciler ve Merhum Adnan
Kahveci de vardı. Mehmet Keçeciler’in ana dili gibi Arapça bildiğini, bu işlere
çok hâkim olduğunu biliyordum. Benim bu tür bir özelliğim olmadığı gibi imam
hatip kökenli de değildim üstelik… Bu nedenle, Sayın Başbakan Yardımcısı olan
Turgut Özal'a; ‘Efendim, imamlığa Mehmet Keçeciler geçsin!’ dediğimde, ‘Hayır,
sen geç imamlığa, sen onu bırak!’ dedi. Ben, hemen imamlığa geçtim. İkindinin
farzını kıldık, tesbih dua yaptık, çayımızı içtik…
“- Tekrar geldik, akşam
namazına… Yine bana; ’Sen kıldır!’ dedi. Akşam namazı için geçtik. İkindi ve
akşam namazını imamlığa beni geçiren Sayın Başbakan Yardımcımız şunu anladım
ki, nefsini yenen bir devlet adamıydı. Bir polis memurunun arkasında namaz
kılmam diye düşünmedi.”
“- Ben bu olaydan sonra,
onu koruma görevime iyice âşık oldum. Komiser yardımcısının arkasında namaz
kılan bir Cumhurbaşkanı elbette millet merasimiyle uğurlanırken bunu gerçekten
de hak eden nadir insanlardandı. Nefsini yenmiş kendisini aşmış bir devlet adamıydı…”
Yorumlar
Yorum Gönder