Osman Yüksel Serdengeçti'den Nükteli Sözler
Osman Yüksel Serdengeçti'den
Nükteli Sözler
1) Serdengeçti bir sohbet
esnasında yaptığı nüktelerle, latifelerle, vezinli konuşmalarla hepimizi
kahkahalarla güldürüyordu; Sekiz defa mahpus, bir defa mebus oldum. Diyordu.
2) Anıtkabir yapımında gençler
çalışırken Osman Yüksel'e sorarlar, Sen genç değil misin Niye Anıtkabir'de
çalışmıyorsun Serdengeçti, fikirlerinden dolayı kendisini hapishanelerde
süründüren ve sevmediğini her zaman açıkça söylediği İsmet İnönü'yü kastederek
cevap verir, Vallahi hapishanelerden bana zaman kalmıyor. İnşallah ikinci
anıtkabirde canla başla çalışırım.
3) Serdengeçti dergisinin ilk
sayısı çıkınca Osman Yüksel'in kapısını aşındıranların sayısı artar. Aralarında
çok şık olan adamlar da vardır. Böyle tiplerden hoşlanmayan Serdengeçti,
kendisine yok dedirtir. Bir gün evde yalnızdır, kapıyı açan da kendisidir.
Gelen kişi sorar,
- Osman Bey evdeler mi?
- Yoklar efendim.
- Siz kimsiniz
- Ben onun hizmetçisiyim.
- Yaaa. O halde kendisine selam
ve hürmetlerimi söyleyiniz.
- Hay hay efendim.
4) Bir toplantıda Büyük Doğu dergisini
kimin kapattığı tartışılıyordu. Serdengeçti durumu izah eder, O kadar
düşünmeyin yahu! Düşüne düşüne başınız ağrımıştır. Bir aspirin 'Bayer' yutun.
Her şey anlaşılır. Bir şeyciğiniz kalmaz. Bazıları bu söze anlam veremezken,
Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı hatırlayanlar acı acı gülümser.
5) Merhum anlatıyor,
- Mustafa Kemal son
günlerindedir. Ziyaretine zamanın menfaatçi, yağdanlık tipli, üstadın tabiri
ile hokkabaz mizaçlı birkaç mebus, bürokrat vs. gelir ve Mustafa Kemal'in
başucuna otururlar. Mustafa Kemal zorlana zorlana başını çevirir ve bunları
görür görmez, Siz mi geldiniz .....ler der. Bizim yağdanlıklar sevinç içinde
birbirlerine dönerler, Tanıdı bizi, tanıdı bizi.
6) Yavuz Bülent Bakiler, KKTC
meselesinin zirvede olduğu 60'ların sonu, 70'lerin başlarında, büyük bir coşku
içinde KKTC'deki kardeşlerimize bir şiir yazar. Şiir her dizede, kafiyeyi
sağlayan daş sesleri ile bitmektedir. Gönüldaş, karındaş, ülküdaş, arkadaş,
yoldaş, sırdaş vs. Yavuz Bülent Bakiler şiirini Osman Yüksel Serdengeçti'ye okutur
önce. Merhum şöyle bir inceler şiiri ve Yavuz Bülent Bakiler'e tebessüm ederek,
Çok güzel, çok beğendim ama şiirde o kadar çok daş var ki, bu daşları Akdeniz'e
döksek, Kıbrıs'a kadar yürürüz alimallah.
7) Serdengeçti hastalanır.
Parkinson olmuştur ama aldırmaz; zaman zaman hastalığını da alaya alır,
Parkinson öyle hoş bir isim ki araba markasına benziyor. İnsanın 'keşke benim
de bir Parkinson'um olsa' diyesi geliyor. Mao'da da bu hastalık varmış yahu.
Eh, yine de büyük adam hastalığı. Ne de olsa serde fukaralık var. Bu da
proleter hastalığıymış. Bize de böylesi yakışır. Der.
8) Serdengeçti'ye takılmaktan
zevk alan bir arkadaşı onun damarına bastı, Sen. Dedi, Sağ mısın, sol musun
Üstat cevap verir, Yaşadıkça sağım.
9) Osman Yüksel milletvekili
olduğu dönemlerde bir mesele ile alakalı meclis kürsüsünde konuşurken
milletvekilleri sıra kapaklarına vurarak protesto ederler ve konuşmasını
engellemeye çalışırlar. Bunun üzerine Osman Yüksel, Bu meclisin yarısı eşektir.
Deyip kürsüden iner. Bunun üzerine vekiller Meclisin şahs-ı manevisine hakaret
söz konusudur. Sözünü geri alsın. Diye itirazda bulunurlar. Bunun üzerine
Serdengeçti yeniden kürsüye gelip şöyle der, Tamam, sözümü geri alıyorum. Bu
meclisin yarısı eşek değildir.
10) Serdengeçti bir ara
milletvekilliği yapmıştır. Sabah meclise gitmek üzere Hüseyin Üzmez'le birlikte
yola çıkar. Hüseyin Üzmez anlatıyor, Meclisin kapısı döner kapılardan girdim,
Osman Ağabey de arkamdan girdi. Ben çıktım. Bir sağıma baktım, bir de soluma;
Osman Ağabey yok. Baktım ki kaptırmış dönüyor kapıda rahmetli. Çektim kolundan
çıkardım. Ulan. Dedi, Daha girmeden, kapısında başladı döneklik. Allah içeride
bize yardım etsin.
11) Meşhur Malatya davasından
beraat ettikten sonra avukatına, Arif, ben şimdi devletten on dört ay
alacaklıyım. Bir devlet mensubuna hakaret etsem, bundan dolayı verilecek cezaya
bu yattığım mahsup edilir mi diyerek tekrar içeri gireceğinin sinyalini
vermektedir. Çünkü o, hapishaneyi evim diye tanımlayan bir kişidir.
12) Ankara cezaevinde Ahmet Emin
Yalman'ın vurulması vakasından sanık Hüseyin Üzmez ve onun azmettiricileri
olarak tutuklanan Osman Yüksel Serdengeçti ve Necip Fazıl Kısakürek bir köşede
oturmaktadır. Hüseyin Üzmez Serdengeçti'ye Tolstoy'un Suç ve Ceza adlı
romanından bölümler okumakta, üstat da dinlemektedir. Bir süre sonra Necip
Fazıl yürüyüp gider. Serdengeçti bağırır, Üstat nereye gidiyorsun Necip Fazıl
cevap verir, Küçük su dökmeye gidiyorum Osman. Serdengeçti bu; durur mu hiç,
Estağfurullah üstat. Sizden küçük su sadır olur mu? Siz dökseniz dökseniz büyük
su dökersiniz. Necip Fazıl her zaman olduğu gibi yine kızar ve bağırır:
“- Espri budalası!”
14) İnönü'nün bir yurt dışı
seyahatinde uçakta Osman Yüksel de bulunmaktadır. Bunu öğrenen İnönü, ona
takılmak için torununu çağırıp Serdengeçti'yi tarif ederek, aşağıya biraz para
atıp birkaç fakiri sevindirmesini istediğini söyler torununa. Sonra da, Git
Osman amcana aynen söyle bunu. der. Çocuk Osman Yüksel'e gider ve dedesi
İnönü'nün isteğini söyler. Osman Yüksel muzipçe gülerek cevabı yapıştırır,
Evladım, ben aşağıya biraz para atsam birkaç fakir sevinir ama aşağı dedeni
atarsak bütün fakirler sevinir. Bunu duyan İnönü gülme krizine girer.
15) Üstada aklı evvelin biri Sen
çok fazla Allah diyormuşsun. Diye dokundurur. Osman Yüksel de ona cevabı yine o
keskin zekâsıyla verir, Allah Allah!
16) Hasta olarak gittiği bir MHP
toplantısında rahmetli Türkeş'e söylediği sözler uzun zaman dillerde
dolaşmıştı, Alparslan Bey. Senin en yakın, en sadık dostun benim. Bak, sen bir
kere 'Ey Türk. Titre ve kendine dön.' dedin. Ben de titremeye başladım. O gün,
bu gündür titriyorum ve bir türlü kendime gelemiyorum. (Rahmetli Parkinson
hastasıydı.)
17) Üstadın boş işler dediği bir
meclis oturumunda gübre meselesi konuşuluyormuş. Demirel meselenin çözümünü
milletvekillerine sormuş. Herkes bir şeyler söylemiş. En son Serdengeçti söz
isteyince herkes hayret ve ilgiyle ona doğru dönmüş. İşte Serdengeçti'nin
çözümü,
- Sayın Demirel. Bu işin çözümü
çok kolay. Şu ön sıralarda oturan, yiyip de çıkarmayan mebusları tarlalarda
şöyle bir dolandırıp def-i hacet yaptırın. Gübre meselesi hallolur.
18) Osman Yüksel'e Senin
hastalığın ne diye sormuşlar. O da Vallahi araba markası gibi bir şey. İnsanın
benim de bir Parkinson'um olsa diyesi geliyor. Demiş. Hey koca Serdengeçti hey!
Parkinson hastalığına yakalandığı zaman kalk be, ne yatıyorsun diyenlere Bir
zamanlar dünyayı karıştırıyordum, şimdi çayımı bile karıştıramıyorum. Cevabını
veren üstadımız.
19) Yanındaki masada oturan
Osman Yüksel Serdengeçti felç olmuş, titriyordu. Maliyeci İbrahim Bey, her
zamanki zarafeti ve sıcaklığıyla Osman Yüksel Serdengeçti'ye Sizi iyi gördüm
Osman Bey. Dedi. Teşkilat Müdürü Refik de, İbrahim beyin moral vermek
istediğini sezdiğinden desteklemek gereğini duydu, Son gördüğümden daha
iyisiniz Osman Bey. Hemşerisi Abdullah Özcan da onları doğruladı, Osman Ağabey
gerçekten iyi. Bastonundaki sağ eli devamlı titreyen Osman Yüksel Serdengeçti
durumunu belirtmek ihtiyacı duydu,
- Geçen gün Akseki'deydim.
Annemin arkadaşı ve aynı zamanda komşumuz olan bir teyze bize gelmişti. O da
bana Oğlum Osman, çok iyi görünüyorsun. Orucunu tutabiliyor musun diye sordu.
Ben de ona şöyle cevap verdim, İyiyim teyze. Görmüyor musun Kendimi bile
tutamıyorum.
20) Mukaddesat düşmanı meşhur
bir adamdan bahsediliyordu. Serdengeçti böyle insanlara çok kızardı. Dedi ki,
Bu adam öylesine pis, mülevves ve kirli ki, Akdeniz'e düşse o deniz Karadeniz
haline gelir.
21) Üstadın bir sözü,
- Tuhafıma gitti.
Gazetelerimizin çoğunun isminin sonu etli. Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet,
Medeniyet, Hizmet, Hâkimiyet, Memleket vs. Bu et düşkünlüğü de nereden çıkıyor?
Acaba gazetecilerin her yere, her şeye burnunu soktuklarından, etliye sütlüye
karıştıklarından mı?
22) Rahmetliden,
- Kırıkkale müftüsünün sakalının
yarısı tam beyaz, yarısı ise iyice siyah. Bunu Beşiktaş taraftarı bir talebe
görür ve müftüye sarılır, Hocam sen de bizdenmişsin. Gördün mü şu spor merakını
Bu sayede, ilk defadır ki bir öğrencinin ihtiyar bir sakallıya hürmet ettiği
görülüyor.
23) Tanrı Türk'ü Korusun
sloganının ve Tanrı kelimesinin kulislerde çokça tartışıldığı dönemde, bir
tartışmada şöyle demiştir, Ne tartışıyorsunuz Tanrı Türk'ü, Allah da Müslüman'ı
korusun.
24) Birtakım gazetecilerin,
Osman Bey, komünistlerle aranızda ne fark var ithamına karşı verdiği cevap da
tek kelimeyle müthiştir, Aramızda Allah var.
25) Necip Fazıl, Osman Yüksel ve
Nazım Hikmet aynı koğuştadır. Necip Fazıl dertlidir; bir oraya, bir buraya
volta atar; sigara üstüne sigara yakar. Serdengeçti gayet neşelidir. Nazım ise
her rast geldiğine komünizmi anlatır, durur. Bir gün yine Nazım karşısındakine
komünizmi anlatırken Serdengeçti yanına yaklaşıp der ki, Üstat, bu komünizm
nedir Nazım kendinden gayet emin bir şekilde Elini sol cebime at. Der.
Serdengeçti hemen atar. Nazım der ki Ne buldun İki tane yirmi beş kuruş. Der
serdengeçti. Nazım Birini al. Der. Serdengeçti alır. Nazım gururla İşte
komünizm bu. Cevabını verir.
Bir gün Nazım'a elli lira gelir;
Serdengeçti sormadan hemen elini Nazım'ın cebine atar ve yarısını almak ister. Nazım
hemen müdahale eder, Hop, hop. Ne oluyor der. Serdengeçti, Üstat, yarısı benim
değil miydi deyince Nazım, O kadar da uzun boylu değil. Karşılığını verince
Serdengeçti taşı gediğine koyar, İşte, komünizm dedikleri yirmi beş kuruşluk
bir şeymiş.
26) Serdengeçti Parkinson
hastalığına yakalandığında birkaç kişi ziyaretine gelir. Çay demlenip
getirilir. Serdengeçti şekerlerden birini tutar; bayağı bir uğraştıktan sonra
bardağa atmayı başarır. Sıra ikinci şekere gelir; uğraşır, uğraşır ama atamaz.
Sonunda Hey gidi Osman hey. Bir zamanlar Türkiye'yi karıştırırdın. Şimdi çayını
bile karıştıramıyorsun. Der.
27) Bir gün yine Denizciler
Caddesi'ndeki kitapçı dükkânında oturuyorduk. Muhterem ağabey, Bir şeyler
yiyelim. Dedi. Bir tabak pekmez ve ekmek getirildi. Bir arkadaş somun ekmeğinin
içini pekmeze bandırdı. Ekmek pekmezi sünger gibi emince, arkadaş koca lokmayı
ağzına attı. Osman Yüksel Ağabey de dedi ki, Yahu sen ne yapıyorsun Bataklık mı
kurutuyorsun
28) Osman Ağabey Bedi-üz Zaman
Said Nursi'yi ziyarete gittiğinde Said Nursi ona demiş ki, Bir oğlum olsa
ismini Osman koyardım. Sen benim manevi evladımsın. Manevi dünyamızda onun yeri
büyüktür. Muhterem ağabeyim, Allah sana gani gani rahmet etsin.
29) Serdengeçti kelimenin her
iki manasıyla garip bir adamdır. Hayatında bir kerecik olsun kravat takmamış,
palto giymemiş, içki içmemiştir. Fakültede bir gün arkadaşları onu sıkıştırır.
Aralarında kızlar da vardır. Etme Osman. Ne olursan, bir kerecik olsun kravat
tak. Bizim hatırımız için. Osman, Şimdiye kadar ben neyi taktım ki kravatı
takayım Vazgeçin bu sevdadan. Dediyse de kar etmez. Takacaksın da takacaksın.
Bakar ki olacak gibi değil, Peki. Der, söz verir. Yarın sabah fakülteye
kravatlı gelecek. Fakültenin bir başından öbür başına bu haber yayılır, Hani
felsefede şu karışık saçlı Osman var ya Kravat takacakmış. Sabah olur,
arkadaşları Osman'ı beklemekte. Bir de bakarlar ki seninki yine kravatsız, başı
açık, sinesi üryan çıkagelir. Arkadaşları, Aşk olsun. Sen erkek adamsın,
sözünün erisin. Hani kravat Taktım canım, taktım. Bakın işte. Osman takmış,
takmış ama neresine Kravatı donuna bağlayıvermiş! Bir kahkahadır gider. Bunun
üzerine arkadaşı Arif Emre, Osman Yüksel için bir şiir yazar, Palto giymez,
şunu yapmaz, bunu yapmaz. Dedikten sonra sözü kravata getirerek şiirini şu iki
mısra ile bitirir,
Kravat takmaz desem,
istisnalıdır,
Ya kuşak yapmıştır ondan, ya
donuna bağlıdır.
30) Merhum Osman Yüksel
Serdengeçti milletvekili olduğu dönemde radyoda yaptığı konuşma esnasında
Allah'ın, vatanın ve milletin yolundayız. Dediği için tutuklanır. Hâkim sorar,
Hakkında böyle bir suçlama var. Ne diyorsun Serdengeçti'nin cevabı müthiştir,
- Vallahi hâkim bey, günlük
konuşmalarımızda Allah kelimesini kullanmak o kadar normal bir şeydir ki. Allah
yolunu açık etsin deriz, Allahaısmarladık deriz, Allah'a emanet ol deriz. Allah
kelimesini kullanmak bu kadar normal bir şey iken, benim Allah demem suç
sayılıyorsa, benim buna karşı söyleyeceğim söz sadece şudur Allah Allah!
31) Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesinde ikinci sınıf öğrencisi iken Mayıs 1944'te meydana gelen olaylara
karıştığı için öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Nihal Atsız ve
Alparslan Türkeş'le birlikte bir süre tutuklu kaldı. (Suçlama Türkçülük
hareketine öncülük etmek, talebeleri hocaların aleyhine kışkırtmak, devlet büyüklerine
hakaret etmek vs.) Tekrar öğrenimine devam etmek istediyse de kabul edilmedi.
Bunun üzerine dönemin milli eğitim bakanı Hasan Ali Yücel'e hitaben Yüksek vekâletin
alçak vekiline sözleriyle başlayan bir dilekçe yazdı. Dilekçeyi bakana verme
cesaretini kimse bulamadı. Kendisi bizzat verdi ama yeniden hapishaneye
gönderildi. Hapisten çıkınca, unvanını aldığı ünlü Serdengeçti dergisini
çıkarmaya başladı. İşte dilekçesi,
Yüksek Vekâletin Alçak Vekiline ANKARA
Üç Mayıs 1944 hadiselerine
öncülük yapmak, gençliği kışkırtıp tahrik etmek suçuyla Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesinin Felsefe Şubesinin son sınıfının son noktasında bir telefon
emrinizle okuldan atılan ben Osman Yüksel, İstanbul'a sürülüp örfi idare komutanlığının
emrine teslim edildikten, tabutlara tıkılıp zincirlere vurulduktan sonra suçsuz
olduğum anlaşılmıştır. Kader beni yine sizin karşınıza dikmiştir.
Hakkımı istiyorum efendi,
hakkımı.
Sizden bahşiş istemiyorum.
İmtihan hakkımı ya verirsiniz,
ya zorla alırım.
Beni tuttuğum yoldan Yücel
değil, ecel gelse döndüremez.
(On kuruşluk pul ve
Serdengeçti'nin imzası)
Mekânı Cennet olsun
OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ
Yorumlar
Yorum Gönder