Ma’rifetullah Nedir?
Ma’rifetullah Nedir?
Allah'ü
Teâlâ'yı bilme, tanıma, O'nu bütün sıfatlarıyla öğrenme, hakkında bilgi sahibi
olma demektir. Ma'rifetullah, iki kelimeden meydana gelen bir tamlamadır.
Bunlar
"ma'rifet" ve "Allah" kelimeleridir.
Ma'rifet;
lügatta, herkesin yapamadığı ustalık, ustalıkta yapılmış olan şey, bilme,
biliş, vâsıta, hoşa gitmeyen şey, tuhaflık mânâlarına gelmektedir.
Bununla
birlikte, ma'rifet, Allah'ı O'nun isimlerini ve sıfatlarını, kudret ve
irâdesinin geçerliliğini bilmek, alçak gönüllü olmak mânâsını ifâde ettiği
gibi, bilginler arasında ilim anlamına da gelmektedir ki onlara göre, her ilim
bir ma'rifettir, her ma'rifet de bir ilimdir. Allah'ı âlim (bilen) herkes
âriftir, her ârif de âlimdir.[1]
Genel
olarak bu mânâlara gelmekte olan "ma'rifet", Allah lâfzı ile bir
tamlama oluşturduğunda, yani "ma'rifetullah" denildiğinde ise
"Allah'ın vücûd/varlık ve vahdâniyetinin bilinmesi" mânâsına
gelmektedir.
Ma'rifetullah,
aslında, kişinin Allah'ı hakkıyla tanıması, bilmesi ve buna göre O'na
bağlanması anlamında kullanılmaktadır. Zira, kişi, Allah'ı hakkıyla tanırsa,
O'nun emir ve yasaklarına bağlanır.
Ma'rifetullah
bilgisinde şu üç nokta yer almaktadır:
1)
İzzet ve Celâl sahibi olan Allah'ı ve O'nun birliğini bilmek, ulu olan ve her
türlü noksan sıfatlardan münezzeh bulunan zâtından teşbihi red etmek ve
uzaklaştırmak;
2) Allah'ın
sıfatlarını ve bu sıfatların hükümlerini bilmek,
3)
Allah'ın fiillerini ve bu fiillerin hikmetlerini kavramak.[2]
Cüneyd-i
Bağdâdî'ye ma'rifet ile ilgili bir soru sorulduğunda şöyle cevap verir:
"Ma'rifetten ve bunu elde etmenin sebeplerinden sordu. Ma'rifet, gerek
havasdan, gerek avamdan olsun bir tek ma'rifettir. Çünkü onunla bilinen şey
birdir. Fakat bunun başlangıcı ve yükseği vardır. Havas, yükseğindedir. Gerçi
tam gâyesine ve sonuna varamaz.
Zira
ârifler katında ma'rûfun sonu yoktur. Düşüncenin yetişmediği, akılların
kapsayamadığı, zihinlerin algılayamadığı, görmenin keyfiyetine eremediği zâtı
ma'rifet nasıl kapsar? Yaratıkları içinde O'nu en iyi bilenler, O'nun azametini
idrâkten, yahut zâtını keşfetmekten âciz olduklarını en çok ikrar ederler.
Çünkü benzeri olmayanı idrâkten âciz olduklarını bilirler. Zira O, kadimdir,
mâsivâsı ile muhdestir. Zira O, kavîdir, kuvvetini bir kuvvet verenden
almamıştır.
Halbuki
O'ndan gayrı her kavî, O'nun kuvvetiyle kavîdir. Zira O, öğretmensiz âlimdir ve
kendisinden başka bir kimseden bir fayda almamıştır. Her şeyi başkasından
öğrenmekle değil, kendi ilmiyle bilir. O'ndan başka her âlimin ilmi O'ndan
gelir. Tesbih ve tenzih, bidâyetsiz evvel olan, nihâyetsiz bâki olan kendinden
başkasının bu vasfa hakkı olmadığı ve bu vasıfların kendinden başkasına
yaraşmadığı Allah'a olsun"
Kur'ân-ı
Kerim'de; "Allah'ı hakkıyla takdir edemediler" (En'âm: 6/91) âyeti,
ma'rifetullah bilgisine işaret ettiği rivâyet edilmektedir.
Nitekim
Ebû Ubeyde'nin, bu âyeti "Allah'ı hakkıyla tanıyamadılar,
bilemediler" şeklinde açıkladığını görmekteyiz.[3]
[1] Abdülkerim Kuşeyrî, Kuşeyrî
Risâlesi, s. 427.
[2] Hucvirî, Keşfu'l-Mahcûb,
İstanbul 1982, s. 92.
[3] el-Kurtubî, el-Câmi'u
li-Ahkâmi'l-Kur'ân, Beyrût 1965, VII, 37; Ömer Dumlu, Şamil İslâm
Ansiklopedisi: 4/62-63.
Kaynak: www.ihya.org
Yorumlar
Yorum Gönder