Abdülkâdir Geylânî Kuddise Sirrûh
Abdülkâdir Geylânî Kuddise Sirrûh
Muhyiddin Ebû Muhammed Abdülkādir b. Ebî Sâlih Mûsâ Zengîdost
el-Geylânî
Doğumu 1077 İran, Büyük Selçuklu Devleti
Ölümü 1166 Bağdat, Büyük Selçuklu Devleti
Muhyiddin Ebû Muhammed Abdülkādir b. Ebî Sâlih Mûsâ Zengîdost
el-Geylânî ya da daha bilinen adıyla Abdülkādir Geylânî, (1077 (H. 470) 1166
(H. 561) Bağdat; Arapça: عبد القادر الجيلانى 'Abd el-Kadir Gīlānī, Farsça: عبد القادرگیلانی, Kürtçe: Evdilqadirê Geylanî), Büyük
Selçuklu Devleti döneminde, günümüz İran'ının Hazar Denizi kıyısındaki Gilan
Eyaleti'nde doğan âlim ve mutasavvıf olan Kadiriye tarikatının kurucusudur…
A
· Acele
etme. Acele eden, ya hata yapar veya hatalı duruma yakın olur. Ağır ve temkinli
hareket eden, o işte ya isabet kaydeder veya isabet etmeye yaklaşır. Acele
şeytandandır. Ağır ve temkinli hareket etmek, Allah’ü Teâlâ’dandır. Umumiyetle
aceleye sebep, dünyalık toplama hırsıdır. Kanaat sahibi ol. Kanaat bitmeyen bir
hazinedir.
· Ahireti
sermayen, dünyayı bu sermayenin kazancı yap. Zamanını, önce ahireti elde etmek
için sarf et. Geri kalan vaktini, geçimini temin için harca. Sakın dünyanı
sermaye, ahiretini onun kârı şeklinde yapma. Böyle yaparsan, dünyadan artan
zamanını, ahiretin için sarf edersin. Bu zaman zarfında namazlarını kılmaya
çalışırsın. Fakat çabucak kılayım diye, rükünlerine riayet etmezsin. Sonra
dünya işlerinden dolayı yorulur ve bitkin düşersin. Geceleri kaza namazı
kılmaya fırsat bulamazsın. Yorgunluktan ölü gibi yatar, gündüz de faydasız
olursun. Nefsine, heva ve isteğine hatta şeytana tâbi olursun. Ahiretini
dünyaya karşılık satarsın. Nefsinin kölesi ve onun bineği olursun. Hâlbuki sen,
nefsine binmek, onu yalanlayıp tekzip etmek ve selamet yoluna sokmakla emir olunmuşsun.
Bunlar ahiret yolu, Rabbine taat yoludur. Sen, nefsinden gelen istekleri kabul
etmekle, kendine zulmettin. İpini onun eline verdin. İsteklerinde,
lezzetlerinde, hevasında ona uydun. Sonunda dünya ve ahiretin hayırlısını
kaçırdın. Dünya ve ahiretini zarara soktun. Böyle olursa, Kıyamet günü din ve
dünya bakımından insanların en müflisi ve en zararlısı olursun. Nefsine
uymakla, dünyadan fazla bir şeye ulaşamadın. Eğer nefsini ahiret yoluna
çekseydin, ahiretini esas ve sermaye kabul etseydin, dünya ve ahiretini
kazanırdın. Nefsin kötülüklerinden korunur, iyilerden olurdun. Eğer dünyaya
rağbet etmeyerek, kötülüklerden uzak kalarak Allah’ü Teâlâ’ya itaat edersen,
Allah’ü Teâlâ’nın has kullarından olursun.
· "Allah'a
dua etmem, çünkü o şey benim kısmetimse istesem de istemesem de gelecektir.
Şayet kısmetim değilse, zaten duayla bana verilmez" deme. Haram kılınmış
ve ifsad edici bir şey olmadığı sürece, dünya ve ahiret hayırlarından muhtaç
olduğun ve istediğin her ne var ise onu Celle ve A'lâ'dan iste. Çünkü Allah
Teâlâ istemeyi emretmiş ve ona teşvik etmiştir. Teâlâ buyurdu: "Bana duâ
edin, kabul edeyim" (Gâfir, 60), "Allah'tan lutfunuzu isteyin"
(Nisa, 32), "Allah'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri hasretle
arzu etmeyin" (Nisa, 32). Nebi aleyhissalâtu vesselâm da buyurdu ki
"Kabul edileceğine inanarak Allah'tan isteyin", "Avuçlarınızın
içiyle Allah'tan isteyin" Bununla ilgili başka rivayetler de vardır.
"Ben istesem de istemesem de vermeyecektir" deme. Aksine, istemeye
devam et. Şayet o senin kısmetinse, istedikten sonra sana verilecektir. Bu da
îman, yakîn ve tevhidini artırır.[1]
· Allah’ü
Teâlâ’dan dünya ve ahiretin hayırlarını iste. Sakın; "Ben istiyorum. Fakat
Allah’ü Teâlâ vermiyor, ben de bundan sonra istemeyeceğim." deme. Duaya
devam et. Eğer istediğin şey ezelde senin için takdir edilmiş ise, Allah’ü
Teâlâ’dan istedikten sonra, Allah’ü Teâlâ onu sana gönderir. Eğer istediğin o
rızık ezelde senin için takdir edilmemiş ise, Allah’ü Teâlâ seni o şeye muhtaç
kılmaz ve kendinden gelenlere rıza gösterme nimetini ihsan eder. Eğer Allah’ü Teâlâ
senin için fakirlik ve hastalık dilemiş ise, sen de Allah’ü Teâlâ’ya
fakirlikten ve hastalıktan kurtulman için yalvarırsın. O zaman Allah’ü Teâlâ sana
razı ve memnun olacağın bir hal verir. Eğer, ezelde borçlu olmak takdir
edilmişse ve sen de borçtan kurtulmak için dua edersen, Allah’ü Teâlâ alacaklıyı
sana kötü muamele etme halinden vazgeçirir. Hatta borcundan azaltma veya
hepsini bağışlama haline çevirir. Eğer dünyada borçlu halden kurtarmazsa buna
karşılık sana bol sevap verir.
· Allah’ü
Teâlâ’dan hakkıyla hayâ ediniz. Gaflette olmayınız. Zamanınız, zayi olup
gidiyor. Hâlbuki siz, yiyemeyeceğiniz şeyleri toplamak, ulaşamayacağınız şeylerin
peşinde koşmak, oturamayacağınız binaları kurmakla meşgul oluyorsunuz. Bütün
bunlar size, Rabbinizin huzurunda hesap vermek için duracağınızı unutturuyor. Hâlbuki
Allah’ü Teâlâ’yı anmak, ariflerin kalbîlerinde yerleşir. Onların kalplerini
kuşatır. Onlara, Allah’ü Teâlâ’yı hatırlamaya mani olan her şeyi unutturur.
· Allah’ın
muhabbetinde samimi olan, ne ayıp işitir, ne de kulağına ayıp gider.
· Allah’ı
bilen kimsenin O’na karşı iradesi kalmaz.
· Allah’tan
başka her şey puttur. Öyleyse sen, putları kır! Evi temizle...
· "İzzet
ve Celal sahibi Hakk'ın evi olan kalbini tahliye et, boşalt. Orada Allah
sevgisinden başka hiçbir şeye yer verme. Melekler, içinde suret bulunan bir eve
girmezlerse, içinde bir sürü suretlerle putların bulunduğu senin kalbine Allah
nasıl girer?
· İşte
o zaman, evin sahibinin orada hazır olduğunu göreceksin. Hem o zaman, daha
önceleri görmediğin birçok garip halleri de göreceksin.
· Allah'ım,
bizi, Seni kendimizden razı edecek amelleri işlemeye muvaffak eyle.
· Ey
Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem
azabından koru." Âmin.
· Allah’a
ancak, O’ndan başka her şeyi terk eden kimseler yaklaşabilir.
· Allah
Teâlâ rızıkların taksimini bitirmiştir. Rızıkta zerre miktarı artma ve eksilme
olmayacaktır.
· Allah’ı
tanıyan O’nu sever. O’nu seven O’na uyar.
· Allah’ın
takdirini O’nun aleyhine delil yapmayın; çalışın, çabalayın.
· Akıllı
kişi, işlerin başlangıcına değil, sonucuna bakar.
· Akıllı
kimse ölümü düşünen ve kaderin getirdiğine razı olandır.
· Ademoğlunun
başına gelen her türlü belâ, Rabbinden şikayet etmesi yüzündendir.
· Amelinin
karşılığında ödüllendirilmeyi bekleyen, muhlis değildir.
· Ahireti
isteyene dünyada zühd gerekir; Allah’ı isteyene ise ahirette zühd gerekir.
Â
· Ârif,
Allah’a her an bir öncekine göre daha yakındır.
· Ârif
hem dünyada, hem de ahirette yabancıdır.
B
· Büyük
âlimlere tâbi olunuz; bidat yoluna, dinde olmayıp, sonradan çıkarılan şeylere
sapmayınız. İtaat ediniz, muhalefet etmeyiniz. Sabrediniz, sızlanmayınız. Sabit
kalınız, ayrılıp dağılmayınız. Bekleyiniz, ümit kesmeyiniz. Özünüzü günahtan
temizleyiniz, kirletmeyiniz. Hele Rabbinizin kapısından hiç ayrılmayınız.
· Bilgi
hayat, bilgisizlik ölümdür.
· Bu
ilim [tasavvuf ilmi], kitap sayfalarından değil, Allah erlerinin ağzından
alınır.
· Bu
işin başı Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etmek, son noktası ise bütün
nesneler ve davranışların birbirinin aynı olmasıdır.
· Belâlar
kula Cenab-ı Hakk’ın kapısını çalmayı öğretir.
· Bir
şeyi hatırlamak Allah’ı unutturuyorsa, o şey o kişi için uğursuzdur.
· Bütün
insanlar seni kendi menfaati için ister, Allah ise seni senin menfaatin için
ister.
· Bidâyetin
zorluklarına sabrederseniz nihayetin rahatı size ulaşır.
· Bidâyet
sıkıntıdır, nihâyet ise sükûn.
· Bâtın
bilgisi, seninle Rabbin arasındaki ışıktır.
D
· Dünya
bir topluluğa, ahiret bir topluluğa sahip, Hak Celle Celâlüh da bütün
toplulukların sahibidir…
· Dünya
herkesi boğacak kadar engin bir denizdir.
· Derdi
de yaratan O’dur, devayı da. O kendisini öğretmek için belâya mübtela kılar.
Böylece hem belâ verebileceğini, hem de bunu kaldırabileceğini gösterir.
· Dünya
hikmettir, ahiret ise kudret. Hikmet alet ve sebeplere ihtiyaç duyar, kudret
ise duymaz.
· Dünya
nefslerin, ahiret kalplerin, Allah ise sırların sevgilisidir.
E
· Ey
oğul, bir eline dünyayı, öbür eline ahireti al. İkisini yan yana getir. Bir
yere yerleştir. Aralarından çık, Mevla’na yönel!
· Ey
oğul! Senin düşüncen, yiyecek, içecek, giyecek ve dünya lezzetleri olmasın.
Bütün bunlar, nefsin ve insan tabiatının istediği şeylerdir. Kalbin düşüncesi
nerede, nefsin ve tabiatın istekleri nerede? Kalbin düşüncesi Allah’ü Teâlâ’dır.
Senin düşüncen, Rabbin ve Onun katında bulunan nimetler olmalıdır. Dünyadan
(haram ve şüphelilerden) ne terk edersen, mutlaka bunun karşılığında ahirette ondan
daha hayırlısı vardır. Ömründe sadece şu içerisinde bulunduğun günün kaldığını
farz et de ahiret için hazırlık yap.
· Ey
mümin! Ne oluyor ki, seni, komşunu; yemede, içmede, giymede ve başka şeylerde
kıskanır görüyorum. Bu nasıl iş? Bilmiyor musun ki, bu senin imanını
zayıflatır. Mevlânın yanında kıymetin kalmaz. Seni, Allah’ü Teâlâ’nın gazabına
uğratır. Hz. Muhammed; "Allah’ü Teâlâ, hasetçi kimse nimetimin düşmanıdır,
buyurdu" diye bildirmiştir. Resul-i ekrem bir hadis-i şerifte; "Ateş
odunu yiyip bitirdiği gibi, haset de iyilikleri yer" buyurdu. Sen, haset
ettiğin kimseyi, hangi ve ne hususta haset ediyorsun. Onun kısmeti için mi,
yoksa kendi kısmetin hususunda mı haset ediyorsun? Eğer onu, Allah’ü Teâlâ’nın
ona kısmet olarak verdiği şeyde haset ediyorsan, ona haksızlık etmiş olursun.
Haset ettiğin kimse, Allah’ü Teâlâ’nın kendisi için takdir ve taksim ettiği
nimetin içerisinde bulunmaktadır. Sen onu, Allah’ü Teâlâ’nın bu ihsanından
dolayı haset etmekle, ne kadar haksızlık ve cimrilik yaptığını, ne kadar
akılsızlık ettiğini biliyor musun? Eğer onu, sana takdir edilenin onun eline
geçeceğinden endişe ederek kıskanıyorsan, bu senin çok cahil olduğunu gösterir.
Çünkü senin kısmetini başkası yiyemez. Muhakkak ki Allah’ü Teâlâ sana
zulmetmez. Allah’ü Teâlâ senin için takdir ettiğini, sana nasip olarak
verdiğini, senden alıp başkasına vermez.
· Ey
zavallı! Sana fayda vermeyen şeyler hakkında konuşmayı bırak. Dünya ve ahirette
sana fayda verecek işlerle uğraş. Boş işlerle uğraşmayı bırak. Kalbinden dünya
düşüncelerini çıkar. Çünkü yakında dünyadan alınacak, ahirete götürüleceksin.
Dünyada rahat ve hoş bir hayat arama. Resul-i ekrem; "Hayat, ahiret
hayatıdır.
· Eğer
O’nu bilseydiniz başkasını inkar eder, sonra da O’nun gayrısını O’nun
vasıtasıyla bilirdiniz.
G
· Günahların
kötü bir kokusu vardır. Allah’ın nuru ile bakanlar bunu anlar, fakat halktan
gizler, onları rezil etmezler.
· Geçim
yollarının yaratıcısını unutup geçim yollarına takılıp kalan, bakiyi unutup
fani ile sevinen kimse ne kadar da cahildir!
H
· Halinizden
şikâyette bulunmayın. Sabredin, feryat etmeyin. Doğruluk üzere devam edin.
İsteyin, istemekte bıkkınlık göstermeyin. İçinde bulunduğunuz istenmeyen
hallerden dolayı ümitsizliğe düşmeyin. Daima ümitli olun. Birbirinize düşman
değil, kardeş olun. Birbirinize buğz etmeyin. Allah’ü Teâlâ’ya, rızası için
yapılan sabırlar ve tahammüller, asla karşılıksız kalmaz. Onun için bir an
olsun sabrediniz, mutlaka, senelerce bu sabrın mükâfatını görürsünüz. Ömrü
boyunca kahraman lakabıyla meşhur olan, bu lakabı, bir anlık cesareti
neticesinde kazanmıştır. Allah’ü Teâlâ Kur'an-ı kerimde mealen; "Şüphesiz
ki, Allah sabredenlerle beraberdir" buyuruyor (Bakara suresi: 153)
· Hayatta
olduğunuz müddetçe, ömrü fırsat biliniz. Bir müddet sonra hayat kapısı
kapanacak, bu dünyadan ayrılacaksınız. Gücünüz yettiği müddetçe hayırlı işler
yapmayı ganimet biliniz. Tevbe kapısı açıkken ve elinizde bu imkân varken bunu
fırsat biliniz. Tevbe ediniz. Dua etmeye imkanınız varken, dua ediniz. Salih
kimselerle beraber olmayı fırsat biliniz.
· Her
şeyde O’nun isimlerinden bir isim mevcuttur, her şeyin ismi O’nun ismindendir.
İ
· İlk
önce yapılması lazım olan şeyler hususunda "Müminin, en önce farzları
yapması lazımdır. Farzları bitirdikten sonra, vacip ve sünnetleri yapar. Ondan
sonra, nafilelerle meşgul olur. Farz borcu varken sünnet ile meşgul olmak,
ahmaklıktır. Farz borcu olanın, sünnetleri kabul olmaz. Hz. Ali'nin rivayet
ettiği hadis-i şerifte, Hz. Muhammed diyor ki: "Üzerinde farz borcu olan
kimse, kazasını kılmadan nafile kılarsa, boş yere zahmet çekmiş olur. Bu kimse,
kazasını ödemedikçe, Allah’ü Teâlâ, onun nafile namazlarını kabul etmez."
Mümin, bir tüccara benzer. Farzlar onun sermayesi, nafileler de kazancıdır.
Sermaye kurtarılmadıkça, kazancı olamaz" demiştir.
· İnsanlara
gösteriş için amel yapıp, sonra da bunu Allah’ü Teâlâ’nın kabul etmesini
istemek yakışır mı? Hırsı, şımarıklığı, azgınlığı ve dünyaya düşkünlüğü bırak.
Sevincini ve neşeni biraz azalt. Biraz hüzünlü ol. Peygamber efendimiz
başkasının kalbini ferahlandırmak için tebessüm buyururlardı.
· İnsanlara
rehberlik eden kimsede şu hasletler bulunmazsa, o rehberlik yapamaz. Kusurları
örtücü ve bağışlayıcı olması, şefkatli ve yumuşak olması, doğru sözlü ve iyilik
yapıcı olması, iyiliği emredip, kötülüklerden men edici olması, misafirperver
ve geceleri insanlar uyurken ibadet edici olması, âlim ve cesur olması.
· İnsan
Allah’a kalıbıyla değil, kalbiyle ibadet eder.
K
· Kalb
dünya arzularından birine bağlı kaldığı ve geçici lezzetlerden birinin peşine
takılıp gittiği müddetçe, imkânı yok, ahireti sevmiş olamaz.
· Kabirleri
ziyaret ediniz. Salih kimseleri de ziyaret ediniz. Hayırlı işler yapınız. Böyle
yaparsanız, her şeyiniz düzelir.
· Kardeşinin
sana yaptığı nasihati kabul et. Ona muhalefet etme. Çünkü o, senin kendinde
göremediğin şeyleri görür. Bunun için Resul-i ekrem; "Mümin, müminin
aynasıdır" buyurmuştur. Mümin, din kardeşine yapmış olduğu nasihatlerde
samimidir. Onun göremediği şeyleri bildirir. Ona, iyilikler ve kötülükler
arasındaki farkı gösterir. Ona, lehinde veya aleyhinde olan şeyleri anlatır.
· Kötü
arkadaşları terk et. Onlara sevgi duyma, salihleri sev. Yakının bile olsa, kötü
arkadaştan uzak dur. Uzak bile olsa, iyi arkadaşlarla beraber ol. Kimi
seversen, seninle onun arasında bir yakınlık hâsıl olur. Bu bakımdan, sevgi
beslediğin kimsenin kim olduğuna iyi bak.
· Kulun
Allah’ü Teâlâ’yı sevmesinde samimi olup olmadığı, başına bela ve musibet
geldiği zaman ortaya çıkar. Bela ve musibet geldiğinde sabır ve sükun halini
muhafaza edebiliyorsa, o gerçekten Allah’ü Teâlâ’yı seviyor demektir. Musibet
ve fakirlik zamanında sebat gösterebilmek bu sevgiye delil ve alamet yapıldı.
Birisi Hz. Muhammed'e; "Ben seni seviyorum" deyince; "Fakirlik
için bir elbise hazırla" buyurdu. Bir başkası gelip Hz. Muhammed'e;
"Ben Allah’ü Teâlâ’yı seviyorum" deyince; "Bela için elbise
hazırla" buyurdu.
· Kazayı
engelleyen dua, yine kazayı önlemesi mukadder olan duadır.
· Kader
üzerinde durup onu delil göstermemiz uygun değildir. Bilakis biz çalışır,
çabalar ve ne itiraz, ne de tembellik etmeyiz.
· Kur’an’ın
iki yönü vardır: O’nun elinde olan yönü, bizim elimizde olan yönü.
· Kulun
kalbi Rabbine erince Rabbi onu kimseye muhtaç etmez.
· Kalp
sırra, sır da Hakk’a itimat ederek sükûn bulur.
· Kaderin
gelmesinden rahatsız olma, onu kimse döndüremez ve kimse engel olamaz. Takdir
olunan şey mutlaka gerçekleşir.
· Kalp
sâlih olunca dâimî zikir elde edilir ve kalbin her tarafına Hakk’ın zikri
yazılır. Böyle bir kalbin sahibinin gözleri uyuyabilir ama kalbi Rabbini
zikreder.
· Kur’an’dan,
hakkında tartışarak değil, içindekilerle amel ederek faydalanın.
· Kalp
Kitab ve Sünnete göre amel ederse kurbiyet (yakınlık) kazanır. Bunu kazanınca
da neyin kendi lehine ve aleyhine, neyin Allah için veya başkası için, neyin de
hak ve batıl olduğunu bilir ve görür.
· Kendine
bir ağırlık veren kimsenin hiçbir ağırlığı yoktur.
M
· Mümin,
insanlara karşı yüzünden sevinçli olduğunu gösterir. Fakat kendi mahzundur.
Peygamber efendimiz; "Müminin sevinci yüzündedir. Hâlbuki kalbi
mahzundur" buyurmaktadır. Müminin tefekkürü, düşünmesi, ağlaması çok,
gülmesi azdır. Tebessümü ile kalbindeki hüznü gizler. Dışarıda geçimini temin etmekle
uğraşıyor görünür, kalbi Rabbini anmakla meşguldür. Çoluk çocuğu ile uğraşıyor
görünür, kalbi Rabbi iledir.
· Mümin
kimse küçük günahları da büyük görür. Peygamber efendimiz; "Mümin kimse,
günahını dağ gibi görüp, kendi üzerine düşeceğinden korkar. Münafık ise,
günahını burnu üzerine konan ve hemen uçan sinek gibi görür" buyurdu.
· Müslümanlar
hakkında iyi zan sahibi ol. Onlar hakkında niyetini düzelt. Her türlü hayır işi
yapmaya koş. Bilmediğin hususlarda ahireti düşünen âlimlere sor.
· Müminin
âdeti önce düşünüp sonra konuşmaktır. Münafık ise önce konuşur, sonra düşünür.
· Mürid
tevbesinin gölgesinde, murâd ise Rabbinin inayetinin gölgesinde kâimdir.
· Marifet
ve ilim, öz ile kabuğu birbirinden ayırır.
· Mümin
dünyada, zâhid ahirette gariptir. Ârif ise Allah’ın dışındaki her yerde
gariptir.
N
· Nasibin
olanı kaybetmezsin, onu senden başkası yiyemez. O başkasının nasibi olmaz.
Nasibini ona hırs göstermekle elde edemezsin.
O
· O’nu
tanısaydınız, O’nun önünde dilleriniz lâl kesilirdi; kalpleriniz ve diğer
uzuvlarınız her halinde edepli olurdu.
Ö
· Ölmeden
önce öl. Hem kendinden geç, hem de Allah’ın gayrı şeylerden. İşte o zaman
dirilir, hakiki hayata kavuşursun.
R
· Resulullah
hariç her mahluk perdedir; Resulullah ise kapıdır.
· Rabbinizin
kereminden dileyin, icabet etse de etmese de O’ndan isteyin. Çünkü O’ndan
istemek ibadettir.
S
· Senin
dilin güzel ve tatlı; yüzün ise kötülüklerden kurtulmuş gibi gülüyor, ya
kalbinin hali nasıl? Cemaat içinde iyi görünüyorsun, ya yalnız iken, yanında
kimse yok iken nasılsın? Göründüğün gibi değilsin. Sen namaz kıldığın, oruç
tuttuğun, hayır işleri yaptığın zaman, eğer bunları sırf Allah’ü Teâlâ’nın
rızasını gözeterek yapmazsan, nifak üzere ve Allah’ü Teâlâ’dan uzak olacağını
bilmiyor musun? Şimdi Allah için yapmadığın bütün işlerin, bütün sözlerin, adi
ve bayağı niyetlerin için tevbe et.
· Sahte
rabler boyundan çıkarılıp atılmadıkça, sebeplerle ilişik kesilmedikçe, fayda ve
zararı insanlardan bilmeyi terketmedikçe kurtuluş mümkün değildir.
· Sûfî
bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır.
O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını
terkeder.
· Sabır,
hayrın temelidir.
· Sağlam
bir kalp tevhid, tevekkül, yakîn, tevfik, ilim, iman ve kurbiyet ile dolar.
· Sâlihlerin
kalpleri faydayı da zararı da Rablerinden bilir.
· Sıddîk
gözünün, güneş ve ayın değil, Allah’ın nuruyla bakar.
· Sûfîlerden
biri demiş ki: “Fâsığın yüzüne ancak ârif kullar güler.”
· Sûfîlerin
geceleri gece, gündüzleri de gündüz değildir.
· Sûfîler
‘niçin’i, ‘nasıl’ı, ‘yap’-‘yapma’yı unutarak, kendilerini Rablerinin önüne
atmışlardır.
· Sûfîler
ahirete göre akıllı, dünyaya göre delidirler.
· Sûfîlerden
biri demiş ki: “İnsanlar hakkında Allah’a uy, Allah hakkında insanlara uyma!”
· Sâlihlerden
birisine “Neyi arzu ediyorsun?” diye sorulduğunda, “Arzu etmemeyi arzu
ediyorum.” diye cevap verdi.
· Sûfîlerin
yolculukları Hakk’a kurbiyet ülkesinde son bulur.
· Sûfîler
Allah Teâlâ’nın Kendisinden başka bir şey istemezler. Onlar nimeti değil, nimet
bahşedeni, halkı değil Hâlık’ı isterler.
· Sevenle
sevmeyen rıza halinde değil, hoşnutsuzluk halinde belli olur.
Ş
· Şükrün
esası, nimetin sahibini bilmek, bunu kalb ile itiraf etmek ve dille
söylemektir.
· Şöyle
denilmiştir: “Şeriatın şahitlik etmediği her hakikat zındıklıktır.”
T
· Tasavvuf
yolu zâhirî ve bâtınî hükümlere riayet etmeyi ve her şeyden fânî olmayı
gerektirir.
· Tasavvuf
yolu sâlihleri görüp onların sohbetlerini ezberlemekle katedilmez.
· Teslim
ol, rahat bul.
· Tövbe,
yönetim değişikliğidir.
V
· Veliliğin
şartı gizlenmek, nebiliğin şartı açıklamaktır.
Y
· Yolculuk,
kalbin yolculuğudur. Vuslat, sırların vuslatıdır.
· Yakında
perdeler kalkınca bindiğin at mı katır mı anlarsın.
Z
· Zâhir
fıkhını öğren, sonra bâtın fıkhına yönel.
· Zâhir
ilimleri görünen kısmın ışığıdır. Bâtın ilimleri ise görünmeyen kısmın.
Kaynak:
https://tr.wikiquote.org
http://www.meviza.com
Yorumlar
Yorum Gönder